dana kalırsa Yazıktır amnbullulara ! t gün evveldi sanırım. Üğ- | "Aktinde köprüden geçen tramvay B nn arka arkaya sıralandı- köprü üstünde bir zincir vücuda diğini gördük. Sebebini araş . ilar, sıranm Karaköy tarafın- h , *sta yan duran bir arabanın sı- fren yapması yüzünden bozul- suhu öğrendiler. N ün do iki vaka odu: İkisi de Ak- b *Yda, Biri Lâleli önünde, diğeri İsufpaşada. Hafif bile olsa yarala- r mevcut. Ühane faclasını daha unutacak ka- ir zaman geçmedi. HFrenlerin luğu yüzünden — vukua gelen A, nn bir başkasını da tali yar- ettiği, ve belki araba içinde bu- tlardan birinin veya bir kaçının Miş sadakası — bulunduğu için k bir zarar vermeden, kol kırıl- b An, bacak kosilmeden, beyin pat ' dân savuşturduk. M akat böyle küçük zararlarla sa- tuğumuz ve dalma — tekerrür Tpt kazalardan birinin, ileride M.k' hattâ Şişhane faclasını göl- bırakacak bir yenisini doğur- ha GAğını bize kim temin eder? Bu M falarr kontrol eden mühendisler N.%ııı- bize Tramvay şirketinin MAt hatlarda çalıştırdığı arabala- W Ezdo sekseninin bozuk olduğu- yqîüıuıo facinsı olduğu sırada ver ıı_'l raporla bildirmediler mi? O A en, buzüne kadar şirkot kaç ta- " î"“ araba çıkarmış, kaç tanesini Ü bir şekilde tamir ettirmiştir? fün hakkında İstanbul halkı- n küçük bir malümatı yoktur. he Mullular, hayatlarmı, belediye- | A Panet etmişlerdir.. Onlar bin- ı.f;_"l arabaların kontrolu — yapıl- aŞ Bi, hiçbir aksaklığı bulunmu- Arabalar olduğuna kanidirler, t hakikat bu mu? Böyle ol- »» Bün aşırı tekerrür eden büyük #marelerinin görünmemesi 1â- ©. Röyle olmadığına göre de ak- * Yaki olduğura inanmamız İcap k eilde frenl tatmıyan arabanın Nü yapıldığı zaman — bunun, tatmda bozuk bir araba oldu- » meceğimize de, değil nra- Kontrol etmek, yüzünü dahi gör- 1.. İnanmış bulunuyoruz. Va Dul balkına yazıktır. Nüfast Wiltmanın çarelerini aradığımız ı."'uıdn. mevcudun — velev bir kü olsun eksilmesine müsama- t ermek cinayeti teşvikten baş- sey değildir. İstanbul, senc- ç'.;:—ri. bir şirketin, esiri kalmış M di de bu şirket esareti altına S ir gehir halkını tedricen İf- “Suetmiş gibi görünüyor. Buna Mak Tâzımdır. S Sim -Us Akşehir mi harp sonun- beri yerinde sayıyor ! & tengin kaza merkezi Aç VA imar edilmelidir Kehi, Mti ör, (Hususi) — Akşehir A- Hğç * birinci sınıf kazalarından l:m” vilâyetine bağlı olan bu Nk * sahada ilerlemeğe ve geniş- SOk müsait, tizari ve iktısadi #Oldukça zengin Lir kaza mer Her gün vağonlar dolusu ib- ıJnlı; N Y ğ:u 'F_*"- İstanbul piyasasına kül 8 Va tarda arpa, buğday, afyon, Nİ a tereyağı ve saire gönde- hf'dı,"“'“ kasaba halkı oldukça N %Elku maalesef, imar faali- 'ı..ü']:;ır.varlığ'yı: ölçülecek de- istihsat edilen kudretle T tarafı kuvvetli bir elek- Atılenıştır. Tetten istasyona bir kol uza- ÖL ÜN istasyon — karanlıklar d, © Kasabanın plâni da yapıl- Röze çarpacak bir farliyet hld.'îbidir' Harbi umumiden Arllam *” Beçen uzün yıllar arasında " daha N al KM mağ, l eumür bir şekil alması A, , Mümkün iken her nedense bu K Taz Üü gitmektedir. Her husus N ""lıir olan bu kasabanım ar- x' N #ekle konulması lâzımdır S Meyyası, sebzesi, habu t 4t ı"i,“““ hem belediyenin vari- hem de halk başka yerler Üeğltdir. e Timlidir, Toprakları mün- l N | BN İnkişafı pek - Zzor bir İş Iş kanunu ve umum! sıhhat kanumnu bakımından Müesseselerimiz Dikkatle gözden geçirilmeli İşçiyi tefecinin elinden kurtarmak lâzım... içinde 300 kişinin devamlı çalıştığı surette Devlet Matbaasında dört helâ var... ve, el yıkayacak adamakıllı bir musluk yok 1 Bir çok insanın bir arada çalıştığı yerlerde umumi sıhhatı alâkadar eden bir nokta vardır, Umum? sılıhat ile içti. maj nizam nokta ürerinde ayni dik- kat ve hassasiyeti gösten'r. Zaten bu- nun için değil midir ki umumi sihhati koruma kanununun be— mâddeleri ile iş kanununun bazı maddeleri aşağı yu. karı ayni cümlelerle yazılmıştır. Bir çok isnanın bir-arada çalıştığı yerlerde, yani sanayi müesseselerinde, büyük ticaret evlerinde, hattâ devlet müesseselerimizde umum! sıhhat bakı- mından birçok eksiklikler görmekeyiz ksiklikleri de bu mücaseseler çalışan devle —memurları - işciler vb memurlar bildirmekedir.E ğer bilid'rilen şikâtyeler pek karma ka bir- ç de bize rışr, çapraşık büyük masraf ve nazari- ye meseleleri olsaydı ; — İnsanları hallerinden memnun et- mek çok z0r. . diye düşünecektik - Re- fahı, zenginliği, hayat ve istikbal em- niyetini şıpmişi elde edilebilir bir şey sanıyorlar, Büyük tasavvurlara, hülya- lara kapılıyorlar, Fakat bu vatandaşların şikâyetlerin- Je bizi böyle bir düşünceye sevkedecek taraf yok, Bunlar insana hayret verecek derecede basit ve giderilmesi kolay ha- talar karşısında, tamamiyle medeni ve insani bir talepte bulunmaktadırlar. reza; 1 — Çalıştıkları müesseselerde elle- rini yıkamak için akar su bulunmadığı- ni, yahut üç yüz kişinin çalıştığı bir müessesede ancak bir musluk bulundu- duğunu söylüyorlar ve “ellerimizi yıka- mak için su istiyoruz,, diyor. 2 — Gene bu kadar çok insanımn gün geçirdiği bir müessesede bazı beşeri ihtiyaçları karşılayacak yerler — bulun- mamasından da ıstırap duyduklarını, pek haklı olarak, bildiriyorlar, 3 — Bazı müessestlerde çalışanlarda iş kanununa ait bir takım maddelcrin yanlış tefsirlere tâbi tutuluşundan şikâ- yet ediyorlar. Son iki üç ay içinde, muhtelif fasıla- larl- muhtelif yerlerden gönderilen mek tuplar, bizi, nihayet bu nevi mücsscse- lez) gezmeğe ve tetkik etmeğe zorladı. Doğrusu, şikâyet edenlere hak verdire- sek sebepleri bulmak için çok yorulma dık. Evvelâ devlet müesselerinden başlı- yalım: 1 — Adliyenin ve postanenin bulun- duğu binaya günün hangi saat ve daki- kasında girerseniz, orada mutlaka en az “1000,, egi sayabilirsiniz. Bu bina- nn muhtelif yerlerinde nihayet ön beş helâ ya vardır, ya yoktur. Akar su mus- lukların.n sayısı ise ya Üçtür, ya dört. Demek ki bin kişiye dört musluk dü yor. Vilâyet konağında, umumi hapisı iııuıı!ı Bmnean G DK KAALLLDCL DDDT v Devlet Basımetinde hart usulü tatbik & diliyor. Müesseseye — gelen işçi, iş tut- mazdan evvel burada gördüğünüz maki nede karlını damgolalır matbaadan çıkışta basar. Etkaza damgolardan biri unululdu. mu, yanıyor! nede, üniversitede ve İstanbuldaki garlardada bu nevi ihtiyaçların iyice kargılanmadığıtı, hele Akay, Şirketi Hayriye ve Haliç iskelelerinde bu ci. hetin hiç düşünülmediğini söylemek mümkündür. İçinde 300 kşinin de- vamlı surette çâlıştığı devlet matbaasın- da kaç helâ varmış bilir misiniz? Dört tane.. Bu müessesede el yıkayacak tek mus. luk bulunmadığın: da öğrendik. - İster inan ister inanma! Bilhassa bu mülessesenin şu haline hayret ettik doğrusu.. Zira, burada iş- çiler çok defa geceleyin de - çalışırlar, Faraza, iki üç ay evvel Dil Kurultayına ait acele ve mühim işler yapılırken bu mücssese, pazar günleri de dahil oldu- ğu balde, haftalarca geceli gündüzlü çalışmıştı. Artık bu betbaht vatandaş. larımızın çektikleri sıkıntıyı düşünü Bazı müesseselenmiz, çalışanları iş başında cigara içmekten meneder. Bil- hassa kolaylıkla yanar eşyanın bulun. duğu yerlerde kat'iyyen cigara içile - mez. Bu pek tabii ve doğru bir yasak- tır, Fakat bu yasağın yanı başında bir ge insanlık tarafını dişünmek, yani ça. bşanların - cigara içebilecekleri bir yer ayırmak lâzım değil midir? Düşününüz sekiz saat cigara içmemiş bir tiryakinin halinf!. O dumanlı kafa ile ondan ne iş beklenir?. Binaenzleyh bir. müfettişler kadro- sunun, İş kanunu ve umuml sıhhat ka- Ton Ton amca tayyareci r, Bir damga da gündelik nunu bakımlarından milesseselerimizi dikkatle gözden geçirmejeri İâzımdır, kanaatindeyiz, İçleninde kırk, elli, bazan 100 . 150 kişi çalışan öyle binalar vardır ki der- hal yıkılması lâzımdır. Gene bazı mücsseseler vardır ki iş kanununun icap ettirdiği dikkatle gün- lük faaliyetlerinin tetlik edilmesi ve aksayan taraflarını derhal sslaha davet edilmesi icap eder, Misali gene devlet matbaasından ala. him; 1 — Bu müessesede çalışarılar yıllar- danberi baftalık alırlarken şimdi kendi- lerine aydan aya para ver'lmektedir. Gündelikçi, işçi kısmı için bir hafta pa- rasız kalmak bile bir çek sıkıntılar do- gurabilirken, bunları, hak ettikleri bir parayı almak için bir ay bekletmek doğ- ru müdür?. Böyle bir hareket işçiyi tefecinin eline teslimm etmekle, onu bakkalın ve kasabın minneti altına sokmakla birdir. 2 — Gene hu müessesede kart usulü tatbik edilmektedir. Mücsseseye gelen işçi, iş tutmazdan evvel, kapıdaki bir makinecikte bu kartı damgalar, Sonra bir damaga da matbaadan çıkışta basar. Bz kaza damgalardan biri eksik oldu mu, gündel'k yanıyor. İnsanlık hali bu. Unutamaz mı?. Velhasıl yukarıda da söylediğimiz gibi iş kanunu hudutları içine giren bazı müesseselerde bir teftiş zarureti baş göstermiştir. Gerek içtimaf bakımdan, gerek umumt sıhhat bakımından bu teftişin sıkı ve dikkatli olması icap edi- yor. HABER! Tarih diyor ki: Kitap yutan bir hamam anası İkinci Abdülhamit esrarengiz bir adamdı. Halk, rical, rütbe sahipleri, velhasıl hiç kimse, onun Tuhi tem yüllerini anlayamamış, psikoloj kavr: mamıştı. Hatta, değil bunla rısaraya devvam edenlerle en yakın larr bile onun ruhi ahvalini tesbit ot. işlerdi. mamafih, burada bir ha kikati ortaya koymak Jlâzımdır: Sü. ray mensupları, padişahmm yakınları bir takım derme çatma adamlardan olduğu için, “Şevketmaabın,, karak. terini, hislerini tetkik ederek psiko- lojik notlceler çıkaramazlardı. Kızıl Sultanın saltanat — sürdüğü yıllarda, biri iç diğeri dış siyasette iki kutup olarak tanılan (Kâmil) voe (Salt) paşaların — hatıratlarında kları vakalarla, —gene o devir inden bazılarının — rivayetleri, padişahın gayet korkak, v Di buluttan nem kapanr bir adam old ğunu meydana koymuştur. Filhakika ikinci — Abdülhamidin vehmi, korkusu, bir darbrmesel ka- dar meşhurdur. Kendisine ne söyler ne şekilde jurnal ederlerse ona ina nır; hemen takibat yapılmasını jur- nal edilen kimselerin sürülmesini cım reder, Saltanatı elinden kaçırmamak kaygusile hanimanlar söndürmek- ten kaçınmazdı. İstibdat devrinde, jurnalcılık o ka dar geniş bir şekil almıştı ki, yük- gek fikirli, serbest kafalı tanılan b çok adamlar bilo, pudişahın kafasını allak bullak edecek şeyler arayıp bularak padişaha Jurnal verirlerdi. Bunların yüzünden memleketin Kkültürü felâketten folâkete uğram tır. Türk maarifinin istibdat devrin- de uğradığı sukutun, — Avrupalılare dan yediği yumrukların en mühim Amili sarayın ve ona yardım eden bir takım casusların, hafiyelerin kültür düşmanlığı olmuştur. Abdülhamit, kendisine verilen jur nallarla, en kıymetli kitapları yak- tırmıştır. O yıllarda ((İbni Sina)nın meşhur (Şifa) adlı eserinden, İstan- bul kütüphanelerinde, yalnırz iki nüs ha vardı. Bu eserin başka bir nü hasını bulmak güç olduğu için, Mas nezareti yeniden bastırılmasını ünasip gördü. Hazırlıklara b dr, müsveddeler matbaaya Kitabın tashih işini (Suphi) paşa yapıyordu. Bu iş için, yanına bir de yardımcı almıştı: Meşihat mümey- V yizlerinden Üsküplü Hayrullah ho- Ca.. Hoca tashihleri yaparken, kafasın da bir şimşek çaktı. Padişaha yaran- mak için bir tezvir yapmak istedi, hemen kaleme sarıldı, (Şifa)nın muzır (!) eserlerden olduğunu pa- dişaha jurnalladı. Abdülhamit, kuçkulandı emir verdi. — Kitap basılmasın, basılanlar da yakılsın! Emir yerine getirlidi. Basılan formalar — Çenberlitaş hamamının külhanınday akıldı. O devirderde, ikede bir.kitap yaktı rılır, bu iş muhakkak bu hamamda yapılırdı. Bunun İçin, ne zaman ki- tap yakılsa, duyulur, — muharrirler bu Yaclayı biribirlerine şöyle bil- dirirlerdi.: — Dün akşam gone hamam anası çıkmış, külhana tütsü verilmi İkinci Abdülhamit yalnız bövle ki Hüseyin Rüştü TIRPAN (Lütfen sayjayı çeviriniz)| Hemen « ada düye L ülüy elt