19 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tuhaf bir Meslek h | [ bi:nkuâptan evvel benim çok tuhaf ! qu::'ıeğim vardı. ÖO zamanlar Kırım dülh. "_nuyor ve bir çiltlikte çalışryor- ; çlfl_:likte dört yüz kadar inek, bir | %kesl' yüzlerce tavuk, ve binlerce % Vardı. *q; _bfl çiftlikte çeşnici başı idim. %uzm anlayatcağınız, satışa sevk- €den evvel peynirlerin ve yağların hg? bakardım. b. Ptynir, ve yağlar vapurla Avru- î Sevkedilirdi. Fakat sevkedilmeden —kghî?rupadaki yağlı müşterilerimiz » Masınlar diye malları iyice bir M’:—'ne etmek, tadlarına bakmak 1â- ” M hqö’uhîîşe göre çeşnicilik hiç de fena bi €k değildir; belki siz bile bunu M'"C yapmağa hazırsınız!. Fakat biş tan akşama kadar, her gün, hütün eık':ne ha babam peynir ve yağ yiye- Üze jlr_ıa_mz o zaman ben size bu işin I!în ni sorarım. *h hiç de mütehassısı değildim, Ta- $ * tesadüfi olarak bu işe girdim. | h:?naular henüz yirmi Üüç yaşında l %.îert_. kasavet nedir bilmiyor, | %iq_ bile metelik vermiyordum, İş- G%ay Kırım sahillerinde serseriyane k '“hh. Or, kendime bir iş arıyordum. | k bşün böyle hedefsiz olarak dolaşır *Nhhqmuma taze peynir, taze yağ | gelğî. Halbuki ben iki günden N bir lokma yiyecek sokma- E&%Ga_vri ihtiyari kokunun geldiği K te doğru yürüdüm, Niyetim, %zhîarkma varmadan ineğin birine Kı ak, biraz süt.sağmak böylete. l;,;kurî' açlığımı gidermekti. yürüyünore çitle çevrilmiş — bir W_:î:'ıdüm İneklerin bu ahırda ola- k?lıı düşündüm. Çitin üstünden “ *rdim, ahırın içine girdim. Fa- H::la inek yerine bir yığın peynir ııı.e d_—_—Göz!c'rîm açlıktan dönmüştü. H. ü dde mahal yoktu. Hemen peynir th TNaştım. Tam bir parça peynir %q?nü üzere iken, İçeri bir herif N KN_C Yapryorsun orada, dedi, sen Siftlik işçilerinden misin?, İç istifimi bozmadım. Çünkü hbîlîrâa kimseler yoktu, Nasıl olsa ka- K, M Biraz alaycı bir eda ile: 'hq,—x *N buranın işçilerinden değilîrn. g, Akat buraya kaprlanmayı 'da T xı-h“'gcçirmiyor değilim.. e. '&1: buranın işçsi değilsin de ne he:îthlulere el sürüyorsun? (S p PC aynı küstah eda ile: hiüı, ıî:l'ölırıısu bana biraz ekşi gibi ** %% ki bu mübareği yapma- Yorsunuz, ne diye bu işlere Unuz? : R—! z buranın sahiplerinden biri % 'hî'ç Oğrendiğim muhatabım sözle- Zmadı, Hatta biraz alâkadar ’!;;N- la sordu: N ! T Sik; 'Niş Sibi ekşi geldi? Yoksa sen, bu h,“ Yağ işlerinde mütehassıs mi- &%nbfuây ettiğini, sonunda bu işin | M"' Çapanoğlu çıkatağını zan- b İy , amafih hiç renk vermedim: N; k thmin ettiniz dedim. Ben Mos kqü_ *Ynir ve yağ işlerinde birinci % atğ'iütehassıs idim. Onun için wü ? yerde peynir ve yağ gör- dq'ntecrüb" etmeden, tad!'arına w%îk Yanlarından geçemem. 'lk,nığ'îhîbî gülmeğe ve'benim eli- ”'X A x a başladı: ıhıîe ;“ be delikanlı, dedi, Ben se- & şmüîîîken yerde buldum. Sen ']ı'h İate kal.: Ben sana umduğun- b bilt“ iy: “aylık, veririm. Bugünlerde k ki tit İT barti mal sevkedeceğiz, N qıı,i: Sinslerine göre ayıracak bir İk Üa C Vakıa elimizde iyi bir Ki h'iuıâmu vardı. Fakat herif kole- '_hiçve;" Şimdi ise ağzına bir lok- ,:hı h; dedim, ben bu işe razı olu- B St !!îmîz_nc olacak? dedi, Âltı yüz yirmi fıçr *Avrupada tatbik edilen Wiıi denemek istedim, dedim. | yağın ve bin tekerlek peynirin tadıma bakacaksın !. Açlıktan başım dönüyordu. Hiç dü- şünmeğe bile lüzum görmedim: —Olur, dedim. Bana büyük bir par ça ekmek getiriniz, hemen işe başlaya- yım. Sevgili mesleğimi adeta görete- ğim geldi. Ona yine kavuştuğuma Fek sevindim doğrusu. Ne olursa olsun iyice karnımı — do- yurmağa karar vermiştim.. Ondan son- rasr Allah kerim.. Canrırmı alacak değil- lerdi ya!, Maamafih karrırm doyduktar sonra da kolay kolay canımı aldıramaz dım., Çiftlik "sahibinin şaşkın şaşkın ylzü- me baktığını görünce: — Ne duruyorsunuz, dedim. Haydi koşun ekmek getirin!, Ben işte çok dleleciyim.. Çiftlik sahibi itimadsızlıkla: — Ben sizin ihtisasınızdan şüpkelen meğe başladım, dedi. İyi mütehassıslar peyniri ve yağı ekmeksiz tecrübe eder- ler. Aksi takdirde yağın ve peynirin cinsini anlayamazsınız !. Bir pot kırdığımı anladım: Fakat der- hal bunu tashih etmeğe koyuldum: — Sen ama da budalaymışsın, dedim. Ben ekmeği yemek için istemiyorum: Yağın veyahut peynirin bozukluk dere- cesini anlamak için onları muhakkak ekmekle temas ettirmek lâzımdır. Bu, en yeni bir muayene usulüdür. Doğrusu ben sizin bu cehaletinize hayret etmekten ken- dimi alamıyorum. , Hrkek (sadık sevcesine) — Sa-.fıt:';i Hiçin yanlış gittiğini şimdi anlıyorum. Fer.a © — Geçen sene beni dtımarhaneye koty muşlardı. Ama hamdolsun. şimdi iyi- | leştim. ğ L Çiftlik sahibi beni bir başka binaya götürdü. Orada kaydettirdi. Sırtıma beyaz bir gömlek giydirdi. En sonun- da: — Haydi şimdi de yağ fıçılarının ya- nına gidelim, dedi. Foyam meydana çıkatak diye bayağı korkmağa başladım. Fakat ister iste- mez çiftlik sahibinin peşinden gittim. Tam yağ fıçılarının yanına geldiğimiz zaman, taliime, çiftli sahibini bir başka yere çağırdılar. Ben, derin bir nefes al- dım. Yağ fıçılarının bulunduğu yerde bir sürü çiftlik amelesi vardı. Onlara dönerek samimi bir eda ile: — Kardeşler, dedim, sizin anlayaca- ğınız ben bu işten hiç çakmıyorum. Açım. Maksadım karnımı —doyurmak- tır. Yağı ne ile tecriibe etmek 'lâzım, Hepsinden mühimi, şu çiftlik sahibi olacak enaiyeye nasıl bir ağız kullana- yım? Benim bu samimi hareketim çiftlik işçilerinin pek hoşuna gitti. Hepsi kah- kaha ile güldüler.. Bu arada nasıl ha- reket etmem lâzım geleceğini de tana öğrettiler.. Çok geçmeden çiftlik sahibi geri döndü. Ben hemen öğrendiğimi satma- ğa başladım. Herife öyle numaralar yap tım ki avalım ağzı açık kaldı.. Tabii bu arada - işçilerden şipşak: öğrendiğim - peynirciliğe, yağcılığa ait bir sürü il- mi tabirler de savurdum. Çiftlik sahibi benim yüksek ihtisa- srma hayran oldu.. Benden pek mem- nun kaldı.. Ben de akşama kadar hiç durmadan çeşnicilik yaptım. İyice kar nımı doyurdum. Akşam olunca, çîftlik-l ten gitmemeğe, orada kalmağa karar verdim. Çeşnicilik, bir sanat olarak basit bir işti. Bu iş için hususi bir ince kaşık kullanılryordu. Yağı, daima fıçının di- binden almak lâzımdı... Yağda en ufak bir-acılık, yahut lezzetsizlik, tuhaf bir koku gördü mü “bozuk damgasını vur mak lâzımdı. Aksi takdirde asaletlü Avrupalı müşterilerimizin midesini boz mak küstahlığını işliyebilirdik.. Tabii ben ilk zamanlar yağlar arasın- daki farkr anlamıyordum. Her yağ be- nim fevkalâde hoşuma gidiyordu.. Fa- kat kısa bir zaman sonra yağlar ara- sındaki ufak tefek farkları anlamağa başladım. Bazan - iş ?-abı - çiftlik sahi- bine çıkıştığım bile olurdu... İşi bu de- rece ciddi tutmam çiftlik sahibini mem- nun eder, çıkışmalarımdan bayağı ke- yiflenirdi. Sonu yarın (Mihail Zoşçenko'edan) ea — Evet, şüphe yok ki: Saatte yirmi milden LA Bir işçi gibi fabrikada çalıştım; hizmetçilik yaptım ! (27) | Şimdi de bulaşıkları yıkamamlaâzım! Önümde yığılı duran kirli ve yağlı tabakları, çatalları yıkamak bir - türlü içimden gelmiyor Röportajı yapan : Neriman Ertesi sabah erkenden, iş idarehane- sine bile uğramaya lüzüm görmeden ye- ni evime gittim. Beni gene güler yüz- le karşıladılar. ' Ev, oldukça kalabalık.. Fakat çekil - miyecek gi'bi değil.. Doktor bayanın kundakta bir de çocuğu var, Kocası iyi bir adam, Ânnesi, babası, ablasr ve küçük kardeşiyle bir arada oturuyorlar. Misa- firlerinin eksik olmadığı mutfaktaki bu. laşık yığınından belli. Eve adım atar atmaz, mantomu çı- kardım, Bana bu bulaşıkların yığılı ol - duğu mutfağı gösterdiler. İlk iş olarak ta odasında hasta yatan dadı ile büyük hanrmefendiye kahve pişirmekliğimi söylediler. Bu işi yaptım. Elimdeki kahve tepsi. 'si içindeki kahveleri dökmemeye çalışa- rak götürürken kküçük bir odanın açık duran kapısınldan, yatağında uyanık u- zanmış bir genç bayanla gözgöze gel - dik. Bu genç bayan bana hafifçe gülüm- ser gibi göründü. Ben bu gözleri tanı - yordum. Fakat nereden? Doğrusunu #sterseniz, hizmetçilikle geldiğim bir evde bir tanıdık çehre ile karşılaşmak hiç te işime gelmediği için bu gözleri kafamdan çıkarmıya, tanı. dık bile olsa tanrmamaya karar vermiş bir haldeyim. Kendi kendime: — Hayır, hayir tanmmamalıyım.. Bu- rada herhangi tanrdık bir yüzle karşı - laşmak istemiyorum, dedim. Kahveleri yerlerine verdikten biraz sonra mutfağa gittim. Büyük Bayan, sabah kahvaltısını hazırlamakla meş . guldü.. Şimdi akşamdan kalan bulaşıkları yı- kamam lâzım.. Büyük bayanin bana bu- nu işardt etmesine dahi meykları ver - meden hemen işe başlamak istiyorum. Fakat ben bu işi nasıl yapacağım?. Yıkamaktan iğrenmiyorum.. Aşağı | yukarı her genç kız, evinde hafif tertip böyle işlerle uğraşmıştır. Evde, öş başı- ma düştüğü zamanlarda, bulaşık ta yı- kadım, çamaşır da... Ortalrk toplamak, her zaman yaptı . ğım iş, Ara sıra yemek te pişirdim. Am- ma 'şu önümde yığılı duran ve bana dağ- lar kadar büyük görünen kirli ve yağlı tabakları, çatalları, kaşıkları, bıçakları yıkamak içiniden gelmiyor. Fakat çare siz bunu yapacak ve içimdeki bu menfi hissi yeneceğim. Tereddüdüm bir iki saniye sürdü.. Bu tabakları kendi tabaklarım, yemek ar- tıklarını kendi artıklarım telâkki etmeye çalışıyordum. Büyük bayan: Sj — Kızım, diyor, şurada çaydanlıkta sıcak su var, dök onu şu kirli tencere- Ye. Bu işi yaptıktan sonra bezi sabün - lryor ve bir tabak alarak oğuşturmaya başiryorum. Bunları yaparken, hâlâ içimdeki çekingenliği gidermiş değil. dim. — Gayret Neriman! diyorum, gayret! Bunları yapman lâzım., Farzet ki, de- min düşündüğün gibi bunlar, senin ta- bakların, senin artıklarındır. Temizlediğim tabaklar bir tarafta yı. ğıldıkça, kirlileri azaldı. Biraz daha gayretle bunlar da bitti ; Sıra çatallarla bıçaklara gelmişti. Bun- larr da tamamladıktan sonra durula . dım, bezlerle kuruladım. İşim tamam ol- iduğu vakit ikide bir mutfağa girip çı- kan büyük bayana sordum: — Elim ağır mı hanımefendi?. O tatlı tatlr gülümsiyerek cevap ver. di; — Hayır kızım, çok iyi yapryorsun.. Mutfak işlerini yoluna koyuncaya ka- dar öğle olmuştu. Şemdi masa hazırla- nacak, yemek yenecek, tekrar ayni iş başlıyacak ve bu iş böylece devam edip Sofrayı hazırladım.. Ekmekleri, kü « çük dilimlere bölerek götürdüm, yemek taşıdım. (e Bir aralık, mutfakta dururken, içeri- ye, sabahleyin yatakta uzanmış görldü- ğüm genç kız çıkageldi. Tekrar gözgö. ze geldik. Gene gülümsedi, omuzları- nr üki tarafa salladı: ü — Allah kolaylık versin! dedi, Sonra benden cevap bile beklemiye lüzum görmeden bir bardak alarak ç- kıp gitti, Evet bu genç kızı tanryordum. Haya, limde yarım kalan günler tamamlandı; Bu kızı üniversite koridorlarında çok görmüştüm. O da beni tanımış olacak- tTee Hizmetçilikte boş durmamak müte » madiyen çalışıyor görünmek lâzım. Böyle hareket edenlerin - sevildiğini söylemek'yim.. Arama, bunu gözboya - cılığı cinsinden vapmamalıdır. İşe başladığımdanberi, daha — bir dakika İdurmadan çalıştım dersem bana inanmalısınız. Mutfak temizlendi, oda. lar temizlendi. Hattâ kulaklarrma - ka- dar şu fısıltılar geldi. (Devamı var) Doğan kaptan dediğini yaptı. Bir dakika Bliğimizde bunlarım tadma * Ka ahut Peynir sokmak istemi- | Haberin deniz ve müacera Tomanı: 28 Yazan: Ali Rıza Seyfi, kiz zavallıdan ikisi ölmüştü. — Üçü de başaltında yaralı yatryordu. Bizim Türk gemicilerinin yar- dımlarile (İkinci Kartal) yatı tekrar makinesini işletmeğe ve yol almağa başladığı vakit dalgalar hayli büyümüş, güneşin yüzünü bulutlar kapla-— mıştı. Yan yelkenlerile fulok yelkenlerini de aç- mış olduğumuz halde büyük bir hızla — Amerika kıyılarına doğru ilerlemekte idik. ; Paolo kıç kamaralarının birinde kendinden geçmiş ve çok şlddetli bir hümma içinde yatıyor- du., Öğleden sonra onun öleceğine inanmağa baş lamıştım. Yatağının içinde bir düzüye — çırpınıp sayıklıyor, sık srk:; | — Buz! Büz Diye haykırıyordu. Ben o vakit onun — ne için “buz. «« diye haykırdığını anlayamamıştım, lâkin bir vakit geldi ki; Hiç aklıma gelmiyecek muhit, ahval ve şartlar içinde bunu anladım. Öğleden iki saat sonra Paoloyu kamarasında güçlü kuvretli bir gemici İle bırakarak güverte- ye çıktığımız vakit-Doğan kaptanı köprü üstünde ve uzakta görünen uzun, siyah boyalı bir gemiyi dürbünile seyrederken bulduk. O tekneye ben de biraz baktıktan sonra Doğan kaptana dedim ki: — Kaptan, bu gemi bana kalırsa — şaşılacak kadar hızlı gidiyor. Kaptan başını sallryarak cevap verdi: fazla yapıyor. — Hem de bize geliyor sanıyorum, — Doğru söylüyorsunuz. — Bu gemide fevkalâde bir hal var mıdır, dersiniz? Kaptan dürbinle yabancı vapuru uzun uzun bir daha tetkik etti; bana döndüğü vakit yüzü ol- dukça bozuüulmuştu: — Ben: dedi; bu gemiyi ilk defa görmiyo- rüum. Arkadaşım Ali biraz müstehzi sordu: — Acaba nerede gördünüz, kaptan? — Bundan birkaç gün önce önümüzde Atlan. tik postasına bir mermi attiğı vakit gördüm!.. Bon söze karıştım: — O halde ne yapmak istediğini anlamak kolaylaştı.. Hiç şüphesiz bizi kovalıyor. Kaptan tekrar dürbününü gözlerine kaldırır:- ken: — Belki.. Lâkin ben onun yine o gemi oldu. ğunu pek İyi biliyorum. Bunun için canımı bile bahseo koyarım. Bundan başka tembel - herifler gemiyi siyahla İyice örtmeği unutmuşlar, orta yerinde sarı rengi göze çarpiyor. Dürbünümü oraya çevirdiğim vakit güneşin ışığile pırıldayan altın rengini farkettim. Artık hiç inanmamazlık edemezdik. Adsiız ge. mi şu anda bizi kovalıyordu. Eğer bt halde bize yardıma yetişen olmazsa başımıza geleceği dü- şünerek titredim. | Ali, kaptana sordu: — Şimdi ne yapmağı düşünüyorsunuz? — Ne mi düşünüyorum?. Kazan önünde ateş yakanları ve makinedekileri yukarı çağırıp bü- tün sandallarımızı hazırlayacağım. * sonra bütün gemicilerimiz güverteye çıkmışlar, sandalları denize atmağa hazırlanıyorlardı. Bu kahraman Türk çocukları yüzlerinde hiçbir kor- ku, tereddüt göstermiyorlarsa da büyük bir me. -—rak içinde oldukları belli idi. Bense, adsız gemi- ye baktıkça yüreğimin çarptığını duyuüyordum. Bu kocaman, korkunç zırhlıya karşı altımızda. ki gemi bir gaz tenekesinden başka bir şey mi idi? Bu sırada, yabancı gemi, diregine bir bandı. ra kaldırdı. Doğan kaptan:: — Herif Rusya bandırası gösteriyor! Dedi. Baktım, evet, beş gün önce Şili, cüm« huriyeti bandırası altında gördüğümüz gemi şima di bize Rus kılığına girmiş olduğu halde yakla. şıyordu. | Arkadaşım Ali, kaptana sordu: : — Bu geminin, geçen günkü sarı gemi olduğun dan emin misiniz? — Elbette eminim; siz deniz yüzünde hatla« r» şekli buna benziyen başka tek bir gemi gör. dünüz mü? İşte bize işaret veriyorlar.. Yabancı gemi bize o kadar çabuk yaklaşı. yordu ki, çoktan top menziline girmiştik. Gemici. lerim hep güvertede, gözleri bu şaşılacak gemida olduğu halde &essiz duruyorlardı, hepimize bir durgunluk çökmüştü. Bununla beraber onlar kenli üzerlerine yıkılıp gelen ölüm tehlikesini beş gün önce (Karaçapa Transatlantik) şirketi- nin (Deniz kralr) - vapuruna ve harp gemisine yıapılan işten anlamışlardı; kaptanın dediği doğ- ru idi. Zırhlının işaret direği altında iki kişi var- dı ve bize semaforle İşaret veriyorlardı. Ben İşa- rete bakarken Doğan kaptanın tekrar sesi du« yuldu: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: