Tuhaf bir f'îeslek kr"hupnn evvel benim gök tuhaf ı—:"ı'—'iim vardı. O zamanlar Kırım * Bul ta %ışu tlikte dört yüz kadar inek, bir S—Gçi. yüzlerce tavuk, ve binlerce .q Vardı. B _bn Çiftlikte çeşnici başı idim. ._:;:in anlayatağınız, satışa sevk- | N T Evvel peynirlerin ve yağların & bakardım. OB Ptynir, ve yağlar vapurla Avru- Bövkedilirdi. Fakat sevkedilmeden İap', Avrupadaki yağlı müşterilerimiz & anlar diye malları iyice bir .Ni etmek, tadlarına bakmak lâ- â"“"“ıt göre çeşnicilik hiç de fena lek değildir; belki siz bile bunu yapmağa hazırsınız!. Fakat çah hıııpmı kadar, her gün, hütün a babam peynir ve yağ yiye- ı;knmx © zaman ben size bu işin ,İıım sorarım. Nhıç de mütehassısr değildim. Ta- $ .A tesadüft olarak bu işe girdim önhr henüz yirmi Üç yaşmda & Dert, kasavet nedir — bilmiyor, bile metelik vermiyordum. İş- b*, Kırım sahillerinde serseriyane Bi '©r, kendime bir iş arryordum. Rün böyle hedefsiz olarak dolaşır '—muma tâze peynir, taze yağ ı:lıd!. Halbuki ben iki günden Hi 'Özimü bir lokma yiyecek sokma- Gayri ihtiyari kokunun geldiği te doğru yürüdüm. Niyetim, farkına varmadan İneğin birine k, biraz süt.sağmak — böylece. 3 “İlun., açlığımı gidermekti. v ç TTT | ı Yürüyünce çitle çevrilmiş bir x,_':;düm İneklerin bu ahırda ola- düsündüm. Çitin Üstünden 'dim, ahırın içine girdim. Fa- inek yerine bir yığın Ppeynir wd:-ca lerim açlıktan dönmüştü. KEdüde mahal yoktu. Hemen peyhir Maştım. Tam bir parça peynir ı..:'ık Üzere İken, içeri bir herif Y KıN k © yapıyorsun örada, dedi. sen ._Wlllk işçilerinden misin?, M istifimi bormadım, Çünkü Nk"di kimseler yoktu. Nasıl olsa ka- np - Biraz alaycı bir eda ile: buranın işçilerinden değı'lı_'m. akat buüraya kaprlanmayr da B RBeçirmiyor değilim.. 5.'?'*!_. buranım işçsi değilsin de ne I-Mrı el sürüyorsun? ,.:- aynı küstah eda ile: iri denemek istedim, dedim. kokusu bana biraz ekşi gibi .Hıın ki bu mübareği yapma- .*.L'Mwnuı, ne diye bu işlere %—d“ın? buranın sahiplerinden biri ş © öğrendiğim muhatabım sözle- D bızmadı. Hatta biraz alikadar N.. Bordu: | ğş / Sİbi ekşi geldi? Yoksa sen; bu VB Yağ işlerinde mütehassıs mi- ti J x N alay ettiğini, sonunda bu işin T çapanoğlu çıkakağını zan- İK -uhhulih hiç renk vermedim: N ;:ı"hin ettiniz dedim. Ben Mos biş Jfir ve yağ işlerinde birinci 'S :“&hmu idim, Ohnun için x" ? yerde peynir ve yağ gör- “Etcrübe etmeden, tad'arına v İş d x EL Li 7 Te Yanlarından geçemem. wîbî gülmeğe ve benim eli- qu başladı: Fin be delikanlı, dedi, Ben se- Tarken yerde buldum. Sen ( te kal: Ben sanâ umduğun- aylık, veririm. Bugünlerde T parti mal sevkedeceğiz, ?huiimîzde bunların tadına & FTT '—*ihılerînc göre ayıracak bir Yok.. Vakıa elimizde iyi bir ”d:ıu ’Vırdı. Fakat herif kole- ,.":hşxmdi ise ağzma bir lok- Ut peynir sokmak İstemi- a ' )——’-ded l X * V3 Paj lm, ben bu işe razı olu- Ht İşimiz te olacak? V 5 Gedi. Âltı yüz yirmi fıçı Uhuyor ve bir çiftlikte çalışıyor- | | yağın ve bin tekerlek peynirin tadına bakacaksın!. Açlıktan başım dönüyordu. Hiç dü- şünmeğe bile lürzum görmedim: — Olur, dedim. Bana büyük bir par ça ekmek getiriniz, hemen işe başlaya- yım. Sevgili mesleğimi adeta — görebe- ğim geldi. Ona yine kavuştuğuma Fpek sevindim doğrusu. Ne olursa olsun iyice karnımı — do- yurmağa karar vermiştim.. Ondan son- Tasr Allah kerim.. Canımr alacak deği! lerdi yal. Maamafih karnım doydüktar sonra da kolay kolay canımr aldırama dım.. me baktığını görünce: — Ne duruyorsunuz, dedim. Haydi koşun ekmek getirin!. Ben işte çok #Seleciyim.. Çiftlik sahibi itimadsızlıkla : — Ben sizin ihtisasınızdan şüpkelen meğe başladım, dedi. İyi mütehaserslar peyniri ve yağı ekmeksiz tecrübe eder- ler. Aksi takdirde yağın ve peynirin cinsin! anlayamazsınız!. Bir pot kırdığımı anladım: Fakat der- hal bunu tashil etmeğe koyuldum: — Sen ama da budalaymışsın, dedim. Ben ekmeği yemek için istemiyorum. Yağın veyahut peynirin bozukluk dere- cesini anlamak için onları muhakkak ekmekle temas ettirmek lâzımdır. Bu, *Avrupada tatbik edilen en yeni bir muayene usulüdür. Doğrusu ben sizin bu cehaletinize hayret etmekten ken- dimi alamıyorum. , Çiftlik sahibi beni bir başka binaya götürdü. Orada kaydettirdi. Sırtıma beyaz bir gömlek giydirdi. En sonun- da: — Haydi şimdi de yağ fıçılarının ya- nına gidelim, dedi. Foyam meydana çıkatak diye bayağı korkmağa başladım. Fakat ister iste- mer çiftlik sahibinin peşinden gittim. Tam yağ fıçılarının yanına geldiğimiz zaman, talilme, çiftli sahibini bir başka yere çağırdılar, Ben, derin bir nefes 21- dım. Yağ fıçılarının bulunduğu yerde bir sürü çiftlik amelesi vardı. Onlara dönçrek samimi bir eda ile: — Kardeşler, dedim, sizin anlayaca- ğınız ben bu İşten hiç çakmıyorum. Açım. Maksadım karnımı doyurmak- tır, Yağı ne ile tecrlibe etmek “lâzım. Hepsinden mühimi, şu çiftlik sahibi olacak enaiyeye nasıl bir ağız kullana- yım? Benim bu samimi hareketim çiltlik işçilerinin pek hoşuna gitti. Hepsi kah- kaha ile güldüler.. Bu arada nasıl ha- reket etmem İüzım geleceğini de Lana Ööğrettiler.. Çok geçmeden çiftlik sahibi geri döndü. Ben hemen öğrendiğim! satma- ğa başladım. Herife öyle numaralar yap tım ki avalın ağzı açık kaldı.. Tabil bu Çiftlik sahibinin şaşkın şaşkın yürü- ! K (sadık sevoesine) — Saatin yanlış gittiğini şimdi anlıyorum. — Geçen sene beni tımarkaneye koy muşlardı. Ama hamdolsun — şimdi iyi- leştim. arada - işçilerden şipşak öğrendiğim - peynirciliğe, yağcılığa ait bir sürü il- mi tabirler de savurdum. Çiftlik sahibi ben'm yüksek iktisa- srma hayran oldu., Benden pek mem- nun kaldı.. Ben de akşama kadar hiç durmadan çeşnicilik yaptım. İyice kar nımı doyurdum. Akşam olunca, çiftlik- ten gitmemeğe, orada kalmağa karar verdim. Çeşnicilik, bir sanat olarak basit bir işti. Bu iş için hususi bir ince kaşık kullanılıyordu. Yağı, daima fiçının di« binden almak lâzımdı... Yağda en ufak bir acılık, yahut lezzetsizlik, tuhaf bir koku gördü mü “bozuk damgasını vur mak lâzımdı. Aksi takdirde asaletlü Avrupalı müşterilerimizin midesini bor mak küstahlığını işliyebilirdik.. 'Tabil ben ilk zamanlar yağlar arasın- daki farkı anlamıyordum. Her yağ be- nim fevkalâde hoşuma gidiyordu. Fa- kat kısa bir zaman sonra yağlar ara- sındaki ufak tefek farkları anlamağa başladım. Bazan - iş Jabı - çiftlik sahi- bine çıkıştığım bile olurdu... İşi bu de- rece ciddi tutmam çiftlik sahibini mem- nun eder, çıkışmalarımdan bayağı ke- yiflenirdi. Sonu yarın (Mihail Zoşçenko'edan) -— — Evet, şüpho yok Ertesi tabah erkenden, iş idarehane- sine bile uğramaya lüzum görmeden ye- ni evime gittim, Beni gene güler yüz- le kargıladılar. Ev, oldukça kalabalık.. Fakat çekil - miyecek gbi değil.. Doktor bayanın kundakta bir de çocuğu var. Kocası iyi biradam. Annesi, babası, ablası ve küçük kardeşiyle bir arada oturuyorlar. Misa- firlerinin eksök olmadığı mutfaktaki bu. laşık yığınından belli. Eve adım atar atmaz, mantomu çı- kardım, Bana bu bulaşıkların yığılı ol - duğu mutfağı gösterdiler. İlk iş olarak ta odasında hasta yatan dadı ile büyük hanrmefendiye kahve pişirmekiiğimi söylediler. Bu işi yaptım. Elimdeki kahve tepasi. si içindeki kahveleri dökmemeye çalışa- rak götürürken küçük bir odanın açık duran kapısınldan, yatağında uyanık u- zanmış bir genç bayatnıla gözgöze gel . dik. Bu genç bayan bana hafifçe gülüm- ser gibi göründü, Ben bu gözleri tanı - yordum. Fakat nereden? Doğrusunu #sterseniz, hizmetçilikk geldiğim bir evde bir tanıdık çehre dle karşılaşmak hiç te işime gelmediği için bu gözleri kafamdan çıkarmıya, tanı. dık bile olsa tanımamaya karar vermiş bir haldeyim. Kendi kendime: — Hayır, hayır tarımamalıyım.. Bu- radar herhangi tanıdık bir yüzle karşı « Jaşmak istemiyorum, dedim. Kahveleri yerlerine verdikten biraz sonra mutfağa gittim. Büyük Bayan, sabah kahvaltısını hazırlamakla meş . güldü. Şimd' ahşamdan kalan bulaşıkları yı- kamarm lâzım.. Büyük bayanın bana bü- nu işardt etmesine dahi meytlanı ver - meden hemen işe başlamak istiyorum. Fakat ben bu işi nasıl yapacağım?, Yıkamaktan - iğrenmiyorum.. Aşağı yukarı her genç kız, evinde hafif tertip böyle işlerle uğraşmıştır. Evde, öş başı- ma düştüğü zamanlarda, bulaşık ta yı- kadım, çamaşır da... Ortalık toplamak, her zaman yaptı . Zım iş. Ara gıra yemek te pişirdim. Am- a şu önümde yığılı duran ve bana dağ- lar kadar büyük görünen kirli ve yağlı tabakları, çatalları, kaşıkları, bıçakları yıkamak içimiden gelmiyor. Fakat çare siz bunu yapacak ve içimdeki bu menfi hiasi yeneceğim, 'Tereddüdüm bir iki saniye sürdü.. Bu tabakları kendi tabaklarım, yemek ar- ki: Santte yirmi milden Şimdi de bulaşıkları yıkamam lâzım ! Önümde yığılı duran kirli ve yağlı tabakları, çatalları yıkamak bir - türlü içimden gelmiyor Röportajı yapan : Neriman | » î Doğan kaptan dediğini yaptı. tıklarını kendi artıklarım telâkki etmeye çalışıyordum. Büyük bayan: — Kızım, diyor, şurada çaydanlrkta sıçak su var, dök onu şu kirli tencere- Yü Bu işi yaptıktan sonra bezi sabun - kyor ve bir tabak alarak oğuşturmaya başlıyorum. Bunları yaparken, hâlâ içimdeki çekingenliği gidermiş değil. dim. — Gayret Neriman! diyorum, gayret1 Bunları yapman Jâzım., Fatzet ki, de- min düşündüğün gibi bunlar, senin ta- bakların, senin artıklarındır. Temizlediğim tabaklar bir tarafta yı. galdıkça, kirlileri azaklı. Birarz daha gayretle bunlar da bitti , Sıra çatallarla bıçaklara gelmişti. Bun- ları da tamamladıktan sonra durula . dım, bezlerle kuruladım. İşim tamam ol- duğu vakit ikide bir mutfağa girip çı- kan büylk bayana sordum: — Elim ağır mı harımefendi?, O tatli tatlı gülümsiyerek cevap ver. di: — Hayır kızım, çok iyi yapryorsun.. Mutfak işlerini yoluna koyuncaya ka- dar öğle olmuştu. Şömdi masa hazırla- nacak, yemek yenecek, tekrar ayni iş başlıyacak ve bu iş böylece devam edip gidecekti. İ Sofrayı hazırladım.. Ekmekleri, kü , çük dilimlere bölerek götürdüm, yemek taşıdım. l Bir aralrk, mutiakta dururken, içeri- ye, sabahleyin yatakta uzanmış görkü- #üm genç kız çıkageldi. Tekrar gözgö. ze geldik. Gene gülümsedi, omuzları- nr öki tarafa salladı: — Allah kolaylık versin! dedi. — Sonra benden cevap bile beklemiye lüzum görmeden bir bardak alarak çı- kıp gitti. Evet bu genç kızı tanıyordum. Haya. Timde yarım kalan günler tamamlandı. Bu kızı üniversite koridorlarında çok görmüştüm. O da beni tanımış olacak- ti Hizmetçilikte boş durmamak müte - madiyen çalışıyor görünmek lâzım. Böyle hareket edenlerin - sevildiğini söylemek'yim.. Arama, bunu gözboya - cılığı cinsinden yapmamalıdır. İşe başladığımdanberi, daha — bir dakika durmadan çalıştım dersem bana inanmalısınız. Mutfak temizlendi, oda. lar temizlendi. Hattâ kulaklarıma ka- dar şu fısıltılar geldi. (Devamı var) Bir dakika Haberin denis va mecera romanı: 28 A?Hı e CV ilf'./ Yazan: Ali Rıza Seyti. kiz zavallıdatn ikisi ölmüştü. — Üçü de başaltında yaralı yatıyordu. Bizim 'Türk gemicilorinin yar- dımlarile (İkinci Kartal) yatı tekrar makinesini işletmeğe ve yol almağa başladığı vakit dalkgalar hayli büyümüş, güneşin yüzünü bulutlar kapla— mıştı. Yan yelkenlerile fulok yelkenlerini de aç- mış olduğumuz halde büyük bir hızla — Amerika kıyılarına doğru ilerlemekte idik. Paolo kıç kamaralarının birinde kendindan geçmiş ve çok şiddetli bir hümma içinde yatıyor- du. Öğleden sonra onun öleceğine inanmağa baş Jamıştım. Yatağının içinde bir düzüye — çırpınıp sayıklıyor, sık sık: - Bux! Buz Diye haykırıyordu. Ben o vakit onun — ne için “buz. «« diye haykırdığını anlayamamıştım, lâkin bir yakit geldi ki; Hiç aklıma gelmiyecek muhit, ahval ve şartlar içinde bunu anladım. Öğleden iki saat sonra Paoloyu kamarasımda güçlü kuvvetli bir gemici ile bırakarak güverte- ye çıktığımız vakit-Doğan kaptanı köprü üstünde ve uzakta görünen uzun, siyah boyalı bir gemiyi dürbünile seyrederken bulduk. O tekneye ben de biraz baktıktan sonra Doğan kaptana dedim ki: — Kaptan, bu gemi bana kalırsa — şaşılacak kadar hızlı gidiyor. Kaptan başını #allıyarak cevap verdi: fazla yapıyor. — Hem de bito geliyor sanıyorum, — Doğru aöylüyorsunuz. — Bu gemide foevkalâde bir hal var mıdır, dersiniz? Kaptaa dürbinle yabancı vapuru uzun uzun bir dahâ tetkik etti; bana döndüğü vakit yüzü ol. dukça bozuülmuştü: — Ben: dedi; bu gemiyi ilk defa görmiyo- rum. Arkadaşım Ali biraz müstehzi sordu: — Acaba nöredo gördünüz, kaptan? — Bundün birkaç gün önce önümüzde Atlan. tik postasıma bir mermi attiğt vakit gördüm!.. Ben wöze kürıştım: — O halde ne yapmak istodiğini anlamak kolaylaştı.. Hiç şüphesiz bizi kovalıyor. Kaptan tekrar dürbününü gözlerine kaldırır. ken! Belki.. Lâkfa ben onun yine o gemi oldu- ğunu pok iyi biliyorum, Bunun için canımı bile bahso koyarım. Bundan başka tembel herifler gemiyi siyahla İiyice örtmeği unutmuşlar, orta yerinde sart rongi göze çurpıyor. Dürbünümü oraya çevirdiğim vakit güneşin isiğile pırildayan altın rengini farkettim. Artık hiç tnanmamazlık edemezdik. Adsız ge. mi şu anda bizi kovülıyordu. Eğer bt halde bize yardıma yetizaen olmazsa başımıza geleceği dü. şünerek titredim. | Ali, kaptana sordu: Şimdi ne yapmağı düşünüyorsunuz? — Ne mi düşünüyoram?. Kazan önünde ateş yakanları ve makinedekileri yukarı çağırıp bü- tün sandallarımızı hazırlayacağım. sonra bütün gemicilerimiz güverteye çıkmışlar, sandalları denize atmağa hazırlanıyorlardı. Bu kahraman Türk çocukları yüzlerinde hiçbir kor. » ku, tereddüt göstermiyorlarsa da büyük bir me. -rak içinde oldukları belli idi. Bense, adsız gemi- ye baktıkça yüreğimin çarptığını düuyuüyordum. Bu kocaman, korkunç zırhblıya karşı altımızda. ki gemi bir gaz tenekesinden başka bir şey mi idi? Bu sırada, yabancı gemi, diregine bir bandı. ra kaldırdı. Doğan kaptan: — Herif Rusya bandırası gösteriyor! Dedi, Baktım, evet, beş gün önce Şili, cum« huriyeti bandırası altında gördüğümüz gemi şima di bize Rus kılığıma girmiş olduğu halde yakla. şıyordu. Arkadaşım Ali, kaptana sordu: e — Bu geminin, geçen günkü sarı gemi olduğun dan emin misiniz? ! — Elbette eminim; siz deniz yüzünde hatla« riş şekli buna benziyen başka tek bir gemi gör. dünüz mü? İşte bize işaret veriyorlar.. Yabancı gemi bize o kadar çabuk yaklaşı. yordu ki, çoktan top menriline girmiştik. Gemici. lerim hep güvertede, gözleri bu şaşılacak gemide olduğu halde âessiz duruyorlardı, hepimize bir durgunluk çökmüştü. Bununla beraber onlar kenli üzerlerine yıkılıp gelen ölüm tehlikesini beş gün önce (Karaçapa Transatlantik) şirketi- nin (Deniz kralr) - vapuruna ve harp gemisine yzorlan işten anlamışlardı; kaptanın dediği doğ- ru idi. Zırhirnm işaret direği altında iki kişl var« dı ve biza semaforle işaret veriyorlardı. Ben işa- rete bakarken Doğan kaptanın tekrar gesli du«< yuldu: (Devamı var) » P