A — / T Z0 M < —.—.—..! .—HIAREET MAT T e A G D Pa a e a G A — .— —— ı—_ Bana kalırsa Canavar düdükleri ve şetemeoebil kazaları Evvelki gün, İstanbulun kazalarla dolu bir günüydü. Ve garibdir ki, bu kazalar hep otomobil yüzünden olmuş- tu. Şişlide 30 —metro sürüklendikten sonra paramparça olan ihtiyar kadı- nın feci ölümünü, Çarşsıkapıda bir | kahve ocakçısmın kafası delinmesi takib etti. İstanbullular, otomobil, otobüs ve tramvay kazalariyle artık ünsiyet pey- da etmiş gibidirler. İstanbul sokaklarının darlığıı, İs- tanbul sokaklarında uçar gibi giden otomobillerin baş döndüren süratleri- ni gördükçe, İnsanın, zaman zaman vüküa gelen feci kazaların azlığma şükretmemesi elden gelmiyor. Hakikati söylemek icab ederse, bu böyledir de. İstanbul bugün, kazası ve belâsı az bahtiyar şehirlerden bi- ridir. İstatistikleri tetkik etmiş değilim. Fakat, sokakları bizimki kadar dar, bizimki kadar bozuk bir başka dünya şehrini aklınıza getirebilir ve bu şe- hirdeki kazaların istatistiğini elde e- derek mukayese ederseniz netice mu- hakkak İstanbul lehinde tecelli ede- cektir. Bir İngiliz şoförünü, Türkiyede ic- rayı sanat edeceksin diye kaldırıp ge- tirsek, adamcağız daha işe başlama- dan sanatından vazgeçer. Seyyahlara tercümanlık eden dost- larımızdan kaç defa işitmişizdir. Ge- lenler şoförlerimizin bu dar sokaklar- da gösterdikleri meharete parmak 1- sırmışlardır. Belediyemiz, kazalarm önüne geç- mek için muhtelif tedbirler aldı. Bu arada süratleri tahdid etti. Halkın da- ha müteyakkız bulunmasmı temin e- edbilmek ve bu arada şehirdeki gürül- tünün önünü alabilmek için canavar düdükleri yerine birer*korna koldur- du. Son günlerde İzmirde bunun da ortadan kaldırıldığın: duyduk. Bil- mem ne derece doğrudur. Fakat şu- rası muhakkak ki, arasştırılırsa kaza- | lardan mes'ul olanlar yalnız şoförler değildir. Bir kazada mes'uliyet dere- cesini ayırmak icab- ederse bunun yüzde 98 inin yaya yürüyende olduğu- na hükmedebileceğimiz gibi, böyle bir tahminde aynılmıyacağımızı da yüz- de 90 la işaret edebiliriz. OÖtomobillerden canavar düdükleri- nin kaldırılması, yollarda yürümesini bilen halkın oturduğu şehirlere yakı- gır. İstanbul şehrinde kaza azaldıysa, bu, canavar düdüklerinin kalkmış ol- Mmasından değildir. Belki birkaç yer- de geçit yerlerinin tayin edilmiş bu- lunmasmdandır. Canavar düdüklerinin kalkmış ol- Ması da şehirdeki gürültüyü azaltmış sayılamaz. Beş on kişinin düdük sesinden ra- hatsız olmâması için bir canı feda et- tiğimizi unutmamalıyız. Otomobiller- de kornanın dahi lüzumsuz olduğu bir | zamana elbette ki kavuşacağız. Fakat O gün ancak şehirde geçit yerlerinin tayin edilmiş bulunduğu, ve halkın yürümesini ogrendıgî gün olacaktır. Sim - Us Yaşamak Hakkı Nâzım Hikmet'in En güzel eseri HABER'de Neşred'lecektir — Pek yakında — —ü l e ' Içtimat meseleler ' ' Kanserliler günden üne çoğalmaktadır! ve, Türkiyede radyom yoktur ; Radyoloji enstitümüz boş duruyor. Kanser karşısında tıp kuvvetlerimize lâözimgelen vasıtayı bir an evvel tedarik etmesini ânhhaü Vekaıetmaen Istlvoruz Kanser, günden güne “artıyor, Bu musibet hastalığın artışı bizde de ken- din! hissettiriyor. Herhangi birimiz, şöyle bir düşünsek, son on yılın içinde tanrdıklarımızdan bir kaç kişinin bu hastalığa tutulduğunu, yahut tanıdığı. mız ailelerden bazılarında mütemadiyen bu bastalıktan bahsedildiğini hatırlarız. Burada bazı müh'm doktorlarımız gi- bi ilmi bir müsahabe yapmak niyetinde değiliz. Yani kanser tedavi edilebilir mi? Edilmez mi? İrsi midir? Değil midit? Sari midir? Değil midir? gibi suallere cevap aramak niyetinde oldu - ğumuz sanılmasın!.. Hayır.. Biz sadece mühim bir eksik- liğimiz üzerinde duracağız ve Sıhhat Vekâletinden bu eksikliği en kısa za- manda ortadan kaldırmasını, kanser karşısında tıp küvvetlerimize Jâzıgelen * vasıtayı bir an evvel tedarik etmesini | istiyeceğiz. Yani; RADYOM ALINMASINI İSTEYE- | CEĞGİZ! Koskoca bir medeni memlekette sıh- hat teşkilâtını radyomdan mahrum bu. lundurmak akla, havsalaya sığan bir | şey değildir. Fakat ne yazık ki hakikat . te bundan ibarettır. Yan; TÜRKİYEDE RADYOM YOK- * TUR. Şehremininde, Kuduz hastanesinin arkasında bir radyoloji enstitümüz vardır ki bunüun için 120 bin lira sarfe- dildiğini hatırlarız. Bu enstitünün şu | anda hiç bir mâna ifade etmemekte ol- duğunu düşünmek pek acıdır amma, bu bir hakikattir. Tasavvur ediniz bir ke. | re.. Radyoloji Enstitüsü kurmuşuz, bu enstitüde herşey vardır, yalnız radyom yoktur. Geçen yıl bu müessesenin ba- şında bir yabancı profesör vardı; Dessauver.. Meğer «nstitü bu zatın malr olan bir radyom parçasiyle bir müddet geçin- miş.. Dessauer bu yıl memleketimizden ayrıldı. Kendisine ölünciye kadar iş veren, öleceği güne kadar — ilminden istifade etmek istediğini bildiren bir başka memleket Giderken kendi malr olan bu Tadyom parçasını da, bittabi, beraber almış ve götürmüş.. Salâhiyettar bir zata sorduk: — Şimdi enstitümüz radyom kullanmak fırsatını hiç bulmıyor mu? — Büluyor... - dedi - ölen bir Rum dok- lorun zevcesinde az miktar radyom var- dır. Ondan kiralar, kullandıktan sonra İi« ade eder. — Ya İstanbulda başka kimsede radyom yok mudur? — Bir iki doktorumuzda, ikişer üçer miligram kadar radyom bulmak mümkün dür. Fakat maksadınız memleketimizde radyomun kanser tedavisinde — kullanılıp kullanılmadığını öğrenmekse size bu rad- yom parçacıklariyle bir İş görülemiyece- ğini söyliyebilirim. Bunun üzerine meseleyi daha etraflı bir şekilde anlamak istedik. Profesör Dessauer'in İsviçreye gidişinden son- ra, Radyoloji Enstitümüzü dareye başlıyan tiymetli ve mütehassıs tabip- lerimizden Doçsat Tevfik Berkman'a müracaat ettik, Bize şu izahatı verdi: — Radyoloji müessesesinde 15 miligram radyomumuz vardır. 50 miligramlık ka- dar da radyom kiralamış — bulunuyoruz. e, yani İsviçreye gitti. Bu sön parça bir Rum bayana aittir; ken- disine ayda 24 lira veririz. Bu yıl 300 mi- ligram kadar radyom alabileceğiz. — Elinizdeki radyom miktarı — kanser tedavileri için kâfi midir? — Alelâde vakalarda 100-150 miligram ihtiyacı karşılar. Faraza Hançere kanser- lerinde bu mikltar kâfidir. — Fakat birçok vakalar olur ki onlarda asgari 2-3 gram- lık radyom kullanmak lâzımdır. Bununla beraber Ronltgenden istifade ettiğimiz de unutulmamalıdır. Bazı vakalarda muhtelit tedavi usulü takip edilir. Yani hem Ront- gen hem radyom kullanarak hastalığı te- daviye çalışırız. — Roöntigen Radyom kadar müessir mi- dir? — Müessir olamadığı tabil. — Rontgen tedavisinin zararlı — olduğu hakkındaki mütalealara ne buyrulur? Fa- raza kandaki kırmızı küreyveleri azalttığı söyleniyor. — Ronlgen tedavisi beyaz küreyvelere tesir eder ve bunun nelicesi olarak kırmı- zı küreyvelerin azaldığı görülür. Bu son sualimizi bir kaç gün evvel vefat eden bir genç bayanı hatırlayarak sormuştuk. Bir arkadaşımızm — kız kardeşi olan bu betbaht rontkenle yapı. lan tedavi neticesinde rahim kanserin- den kurtulmuş, fakat tedawv? başlanıgı- cında kanındaki kırmızı küreyyveler 5.000.000 iken azala azala 1,5 milyoma düşmüştü. Tabipler, kanserin vücutta muhtelif yerlere sıçradığını ve oralarda vakalar vardır Tonton amca ölmek İstiyor da tali ir takım merkezler kurarak tahripkâr faalıyetini daha korkunç bir şekle soktuğunu cöylemektedirler, Bu meyanda bir diğer arkadaşımız şu vak'ayı anlattı : — Tanıdıklarından bir genç kaldın rahim kanserine tutulmüştu. Kanser omuzuna sıçradı, Eğer İstanbulda 2—3 grama büyüklüğünde Tadyom olsaydı o. muzundaki kanseri eritmek mümkün o- | lacaktı. Bu miktarda radyom bulunma- dığı #çin omuzdaki kanseri eritmek kabil olamadı; hastalık karaciğere de sirayet etti ve betbaht, öldü. Radyomun Fiyatı Ne Kadar? Bunun üzreine bu mel'un kansere karşı müessir bir tedavi vasıtası olan şu radyomun fiyatımı öğrenmek istedik. Şu neticeye vardık: Bör kaç yıl evveline gelinceye kadar gramı 120 bin liraya satılrıyormuş, Fa. kat bir müddet evvel Kanadada külli- yetli miktarda bulunmuş, fiyatlar bir hayli düşmüş. Şimdi gramını S0 bin liraya almak mümkünmüş. Demek k? üç gram radyom için ve- rilecek para, haydi haydi 150 bin lira. dır. Sıhhat Vekâleti bu 150 bin lirayı bulamıyor mu? Yoksa gözden çıkramak mrı İstemiyor?. Kanser Çoğalıyor mu? Yapılan tetkikler, tedavi müessese- lerim'ze müracaat eden kanserlilerin günden güne çoğaldıklarını göstermiş- tir. Haseki hastanesinde profesör dok. tor Kemalin Tıp Fakültesine bağlı kili- | nikteki odasında bir grafik var. Bunda kanserin veremle boy ölçüşerek arttığı- nı görmek kabil., Sıhhi vaziyetin böyle bir mütaleası, raklyom satın alınmasını kat'i bir zaru. ret haline sokmuştur. Bir çok vatan- daşların değil, bir tek vatandaşın - bile bu memlekette 2—3 gram radyom bu- lunamaması yüzünden ölmesi, Sıhhat Vekâletini mazur gösteremez, Hattâ bu işin alâkadar vekâlet tarafından bugü. ne kadar nasıl olup ta halledilemedi- ğine sadece hayret edilir. Radyorm almalıyız. Bir an evvel almalıyız. . Ve yalnız İstanbul için değil, bütün büyücek merkezler için de almalıyız. Büyük Türk şehirlerinde asgari üçer, beşer gramlık radyom bulundurmak tıbbrmıza muasır bir medeni teşkilât hüviyeti vermek artık bir zaruret ol- muştur, HABER d Tarih diyor ki: $evh savl,ye kurulan tuzak Osman oğullarının saltanatı bir tesa«- düfle kuruldu. Osman Gazi, başında bu- lunduğu kabileye muayyen bir veche ve- remedi, devlet mekanizmasını hakkile işletemedi. | Devlete bir veche veren — Orhan Gazi oldu. O, Osmanli padişahlığının temelleri- ni atarken, bir İslâm devleti kuruluyor- du, Orhanın şeriate dayanarak — kurduğu binanın temelleri zamana sore çok kuv- vetliydi. AÂlâeddin paşa ve Çandarlı oğullarının fikir ve emekleri, Orhanın kurduğu salta- nata bir devlet vasfı vermek, — nizam ve ıdıuzenı temin etmekti. Ve bu nizam o de- vire göre yapılmak istenildi. Daha evvel kurulmuş, yıkılmış İslâm devletlerile, mev cut olanlar gözönümnde tululdu, sistemleri örnek alındı ve kurulan devlet fıkıhi bir sisteme dayandırıldı. “Mukaddes hak,, her işte — olduğu gibi, devlet işlerinde de halkın değil, — yalnız padişahındı. Çünkü hükümet fikri, hükü- met sislemi dünyevilikten — alınmamıştı. Ananelere bağlı bid'atllara ve hurafelere sonsuz bir imanla inanan İslâm fıkıhçılı- ğından kopye edilmişti. Bu memleket için çok muzır bir şeydi. Çünkü, fıkıhi hayatın hükmü o kadar kuv- vetli, o kadar derin, o kadar şumüllü bir şekil almıştı ki, kahramanca hareketler, şanlı muvaffakiyetler bile Türkün fedakâr lığına, yiğitliğine verilmiyor, çok | görülü- yordu. Aptal Muradın, geyikli babanın tah ta kılıç ile askerin önünde yürümesi, pek büyük muvaffakiyetlerin, kahramanlıkla- rın şeref ve şanını Türk çocuklarından a- larak, bir iki aptala maledecek kadar or- tada bir münasebetsizlik — görülüyordu. | O kadar ki, bu kahramanlıkları ÖOrhan Ga- zi aptal babaların kerametine alfederek, onların adına tekkeler, irallar, — vakıflar yapılmasını “irade,, ediyordu. Bu sırada bir akın devri başladı. “Yedi iklim, dört bucaktan,, fıkıhçı softalar, deli bozuk şeyhler, bir sürü “meczubu ilâhi,, ler Ösman oğlunun devletine koşarak za- viyeler kuruyor, tekkeler açıyor, her biri bir nimete konarak çalışmadan, yorulma- dan yaşamanın yolunu buluyordu. ; Dervişlik Osmanlı cihazına bu suretle girdikten sonra, memleketin her köşesine dalbudak saldı. Ve son güne kadar memle- ketimizde fıkıh ve tasavvufla iki yaramaz ve barışmaz kuvvet olarak orlalığı sarstı. Dervişlik yüzünden memleketimiz çok zarar görmüştür. Bu güruh halkın zayıf damarlarını keşfederek, bundan kendileri için binbir istifade yolu keşfetmişler,kimi — Hul Çekerek, kimi koyun keserek bazısı sine döğerek, kopardıkları paralarla irat ve akar sahibi olmuşlardır. Kaba sofular, şeyhler, nasipli, nasipsiz dervişler, çömezler, müritler, pirler halk- tan para sızdırmak için, akla, hayale gel- miyen çareler bulmuşlardır. Şeyhler hastalıklara okurlar, kayıptan haber verirler. Aşka nuska yazarlar, çocu ğu olmıyan kadınlara — velüdiyet hassası bahş (!) ederler, büyü yaparlar, velha- sıl her derde ilâç, her şeye — çare bulur- lardı. Hastalıklara ilâç falan vermezler, ya o- kuyup üflerler, ya muska yazarlar, ateşle dağlar!lar, yahut hastanın ağzına tükürür- lerdi. Şeyhin ağzına tükürdüğü hasta tesa- düfen iyi olursa, artık onün şöhreti bütün İstanbulu kaplar, kadın erkek: — Mübarek adam!., Tükürüğü boğma- caya birehir.. Balgamında keramet var! diyerek reklâm ederlerdi. Ne kadar da çok tarikat ve tekke var- dı: Kadiriler, Nakşiler, Rufaliler, Melâmti- ler, Kalenderiler. Say sayabildiğin kadar.. Tarikat mensuplarının — hepsi de başka başka kıyafette adamlardı. Bazıları bıyık- larını “sünneti seniye,, tarifatınca keslirir, bazıları pos bıyıklı olurdu. Meselâ Kalen- deriler, sakal ve kaşlarını — traş ederler, cascavlak dolaşırlardı. Sebebini anlatayım: Kalenderilerin piri Şeyh Cemaleddini Savidir. Şeyh, karakaşlı, kara gözlü, haki- kalten tam manasile bir erkek güzelidi. 650 hicret yılı idi. (Save) sokaklarından birin den geçerken, kendisini bir kadın gördü. Sevdi. Mütemadiyen mektuplar yazarak evine çağırdı. Fakat — Cemaleddin cevap vermedi. Kadın baktı olacak gibi değil, mektupla davet etmekten vazgeçti, sokak- larda önledi, eve gelmesi için — yalvardı, yakardı, eteğini öptü, fakat bir türlü şeyhi kandıramadı. Kadın, çirkin değildi. Akça pakça, fın- dık kurdu gibi bir şeydi. Şeyhden iltifat görmeyince, onu tuzağa düşürmeğe karâr verdi. İhtiyar bir kadın buldu. Ona lâzım gelen talinfatı verdi. İhtiyar kadın, elinde mühürlü bir kâğıt- Lütfen sayfayı çeviriniz Hüseyin Rüştü TIRPAN * —ai ——