İKİ DEFİNE PEŞSİNDE 800 AMT DEne L” E BÜ B Y D ' > BAK HELE , '.ığ z — — MN ÜİT MUÇA, ŞİMDİDEN SONRA KiMSE DUR,SENİ TUTMAK iÇİN BU YOLLARI BİLMEZ... SIRA BOYNUPNA BİR 'YASMA ÇSENİN . ü Bi KAHRAMAN KIZ th:lîylı Ruayal meydanına geldi ve Kardinalın huzuruna çıktı. Sen Anladı ve gülümsedi: Tp Elbisenize bir tek el bile sürül- “'ll,' ıOlııeı'ıyöı-, sadece, beni siz zan haj * kalabalık ve coşkun bir halk küt G—_"'lmdın, rahat rahat buraya gel kögç Bir şeyler vuku bulduğu muhak v. Fakat nedir #caba? * Yüksek sesle sordu: t dö Şaleden ne haber? 'ıq_'—ıı dö Şale beni büyük bir ne 7Mllıhııl etti. Yalnızdı, tamamiyle r)— Moönsenyör. Ziyafette sizi bek :—"73. sarardı: Na Evet, diye düşündü. Şu halde be Kwd'!tcehi. Bunu hiç düşünmemiş N:“'ı Sen Priyak, bu düşünceyi keş N Eibi, devam :tu 'N.,::h da itiraf etmek mecburiye M._' ki bir hayli açıkmıştım. Kont *yı *tti. Uzun söze ne hacet. Ma İç, Sturduk, yiyip, sizin şerefinize iç x"*’—îvııı..-. bir jesti Üüzerine Sen %:âkü- Ve dışarıya çıkınca şöy « t N.k_o benimdir. Yalnız benim. Onu w— Ve yalnız kendim için alako ’N.:'Öü ise kendi kendine şöyle di 4 S N N,_B; Şeyler olduğunda katiyen şüp Unu öğrenmeliyim, # 6 :© tîg”':enl. Sen Lâzardaki köşkün e İd'ği zaman durdu ve eğeri x%q:“tfuîdu. Uzakta, Tampi is ğ(: N kesif bir toz tabakası görülü thr'::üııü anliyamadığı bir sıkın M ezdiğini ve boğazına dogru Areketsirz duran Trankavel se »h :"4mıl karşısındaki soğuk çehre ı B—h gehrenin sertleşmiş olan çizgi Bir an baktı ve düşündü: yükseldiğini hissetti. Bu toz tabakasına bakarak mırıldandı; — Bu ne acaba?.. Güneşin ziyası altında kırmızım- trak bir renk alan bu toz tabakası, ça- bucak azaldı ve nihayet uzakta kaybol dua. Trankavel, kalbine bir darbe inmiş gibi ürperdi. Fakat silkindi ve atını yü rüttü. Biraz sonra yere indi, Kapt ar- dına kadar açıktı, Niçin? Heyecanla içe riye girdi. Her taraf tamamiyle sessiz di. Sevinçle gülümsedi: — Çok güzel ilk ben geliyorum. Bu esnada ikisi hariç olmak üzere Parisin bütün kapıları kapanıyordu. A çık duran iki kapının her birisinde de yirmi muhafız ve bir zabit vardı. Ve bu zabitlerin her biri de şöyle düşünüyor du? — Adam gelebilir! Onu yakatamak için her şey hazır. DÜELLO KALFASI MONTARYOL Bu sergüzeştte mühim bir rol oyni- yan üç şahsiyeti takip edebilmek için, okuyutunun bir kaç saat geriye gelme si lâzımdır. Bu üç şahsiyetden birinci si Raskas, ikirt:isi Korinyan, üçüncüsü de Montaryoldur. Raskas, girmiş olduğu malüm ver den, fena halde Canı sıkılmış bir halde homurdanarak çıkmıştı. Evvelâ iki üç altınını şaraba vermiş, sonra da barbut cebinin ağırlığını bir hayli hafifletlet. mişti. Saat ona doğru, Raskas kalb'nde kin, kafasında zehirli duman, cebine altınların gölgesiyle evine dogru yol- lanmıştı. Senantuan sokağında, Sen-Pol *'li sesi yakınında oturuyordu. Yani Rişli yönün ikamet ettiği Ruayal meydanı- nın yanımda oturuyordu, İkametgâhı T-ü Ççük, münzevi bir evin, daha dogrusu yarım bir harabenin içindeki küçlik ve sefil odacıktı. Raskas burada bekâr olarak yaşıyor du. Evlenmek, çetuk sahibi olmak, ai BAK BUDA- LA GÖRDÜN- KAHRAMAN KIZ S yordu. Evin duvarlarına vardığı zaman, çehresi mosmor keılîmlıd. Ve düşme mek için atının eğerine yapıştı. Yalnız buraya geldikten sonra, derin bir nefes aldı ve: kurtuldum! diye düşündü. Niçin kurtulmuştu? Çünkü, duva- rın dibinde, bir harabenin arasında bazı çehreler görmüştü. Bunlar on kişiydi ve hepsi de iri yarı adamlardı. Sen Priyak onların yanından geçti ve göyle dedi: — — Düdük öttürürsem sakınm unut- mayın!.. Ve bu sözler üzerine — sanki onları görmemiş gibi, Şalenin evine dogru yü rüdü. Sen Priyak dövüşmek istiyordu. istemediği şey boşu boşuna , bir koyun gibi boğazlanmaktı. — Kiyafetini taşıdığım kardinalın yerine yavaş yavaş ölmenin şerefi bü- yüktür. Fakat neticede, eğer bu işin, i- Çinden, aşağı yukarı sağlam çıkarsam şe refim büyüyecek ve bilhassa elde edece Bim istifadeler, ondan daha büyük ola caktır. Şale her halde, kardinalr -yani be ni- öldürmek için iki üç kişi tutmuş ola Vak ve tam münhasip bir zamanada üzeri me atılacaktır. Ve Sen Priyak, iyi hesap etmesini bildiği için, Şalenin adamlarına karşı, avni miktarda adam çıkarmağı münasip gördü. Yanılmamak için, on adamı o- ralara yerleştirmişti. Bu, gayet iyi bir hesaptı. Hülâsa, bu evin bir hayli misafiri olacaktı! Trankavel oraya gidiyordu. Sen Priyak oraya gidyiordu. Montar- yol esasen oradaydı. Raskasla Kor'n- yan orada saklanmış bulumuyorlardı. Parayla tutulmuş on gilâhşör atılmağa müheyya bir halde — bekliyorlardı. Ve nihayet, zemin kattaki salonda, bir şa- hıs yardı ki, sabahin saat onundan be- Ti bekliyordu: Bu, Annais dö Lespardı. Sabah erkenden, düşes dö Şevröz tarafından gönderilen bir sövariyi ka- bul etmişti ve bu süvari ona şöyle de- mişti: “Dün, onun kâtibinden bir mek- tup almıştık! Geletek... Yalnız gele- Cek....,, saat onda, Annanis, tenha olan eve girmiş ve büyük salonda yer almış tı. Sağında ve solunda birer kapı var- dı. Genç kız bu kapıları açtı: Bu kapı- lar, iki küçük odaya açılıyordu. Bu ©- dalarda kimse yoktu. Annais yalnız olduğuna iyice kana- at getirdikten sonra kılıcımı çekti, biraz denedi, sonra masanın Üzerine bıraktı. Çehresi solgundu. Siyah gözlerinde, az- min ifadesi okunuyordu... Giymiş oldu- bu elbise, hareket ve hamlelerine mâni olmıyacak bir elbiseydi. Pencerenin önünde ayakta durmuş, aşağıya doğru uzanan ovayı ve yolu seyrediyordu. Bir denbire ürperdi. Rişliyö, atmın — Üüze- rinde ağır ağır ilerliyordu. Bu, Rişliyö değil, ankak elbisesiyar. Ve bu elbisenin içinde Sen Priyak var- d! Annais birkaç dakika müddetle, e- vanın altından kendisine doğru ilerli. yen küçük noktaya baktı; sanra bu nok ta gitgide büyüdü ve genç kız daha iyi görmeğe başladı... Bakışları onu kendi- sine celbediyor gibiydi... Artık hiç bir * kuvvet, Rişliyöyü kendisinden kurta- ramazdı. Genç kız pencereden — ayrıldı. Sağdaki ve soldak! kapıları açarak, bun ların tekrar boş olduklarına kanaâat ge- tirdi. Tekrar kılıcını denedi ve bu kı- hea garip bir nazar atfederek tekrar masaya bıraktı. Sonra kollarını göğ- sünde kavuşturarak bekledi. Dudakları yarı açık — duruyordu; göğşü hafif hafif inip kalkıyordu. İnti- kamı teneffüs ediyordu. — Onu öldüreceğim, diye mırıldan dı. Ve yahut da o beni öldüretek. E- ğer ben ölürsem, Trankavel gelecek ve bu kılıçla dövüşmeğe devam edctektir, (Ürperdi) fakat gelecek mi?... Kimdir bu genç?.. Her şeyi, onun, Kardinalin casusu olduğunu ispat ettiği halde, ne- den ona karşı böyle büyük bir itims- dım var?,.. Acaba gelc-ek mi?... Fakat Rişliyö ne diye böyle erkenden geliyor?