29 ÖS YAZAN -.(%LT Drane ol PÜNİDE TERAK- SENE KALDIĞIM ww. K US A BERABER A LANMIŞ OLACA, İŞİLER ADASINDAN GETİR ki ’g şan GFLMIŞŞ.' ) İv) BÜYÜK GORİLİ ELBET- SANA ÇŞOK MUMİM Bı((ırâm.#— TE — ' ; RI GİR DEFİNE yîâ . RAYACAKSINıR! 1 TE WATIRLARSI YAPTAyy - TRÜKTA TNAYMUNLA EK'YA GÖNDER P DE aa y RER ADAĞ | KENDİSİ GEÇTİĞ n D/'R._oıFZuwl_ıî b gf,%mz?svsıe'r;::m K RİN/ 80 A n ABİLİR . LİKTİR... FTATR KAŞ ÇNLYAR DOLAR- İLİK DEFİNENİN BUL L ANŞİLER HERŞEY7 ALI I;")M& YALNIZ DEFİ ESAYANADIZ ÜN EFTİ. ADAR 4 KESTİLER. ANCI GEN KURTULABİLDIM. y AĞEYANT BAR TAMTANALTİN 0) A P! VE ELMAS r”l’â” D lgvaı_vm AFRIKNA - KIZ KAHRAMAN KIZ 53 xan KAHRAMAN b - kae 'R iktifa ederim, derhal Raskası ye- & İsterim, hiddetle bağırdı: ©i <. VAY alçak rahip! Bir domuza ismi ş! d inin en son haddine çıkmış akas, bilenmiş bıçağı bile unuta- 5 'Hiny: fırlayıp Korinyanın kafası- da e Uzün kanı içine sokabağı bir sıra- reşğötleri, Mollisün, girdiği odanın pen takıldı ve içeriden, perdenin kal- ş"'"! olduğunu gördü, ayrı zamanda M;':(ı arkasında, dechal tanıdığı iki !“u! farkederek çılgın bir sevinç Ka Mırıldandı. 3, Tankayelle kalfasıt Wıknı düştü. Bu, iki saniye Ü. Raskas artık kımıldamadı. Ü ge la Lübenin çıkmalarımı bekle» N"fl. büyük bir süratle avluyu ge- İokantaya daklr ve Sen - Priya- Ulağına şöyle fısıldadı: Bi hazretleri, sizi tahkir eden Reriğ, ğl_hlıyahı'lî:ıînlı. Hali hazırda, Ve yç S küçük salonda bulunmaktadır. » asınak Üzere yakalamamız ı,_N:lm İki tehlikeli asi vardır. Bu iki ')ıh::;:;üımü meşhut halinde, oru da Sen iğımuz için, o da asılabilir. Ttk, Priyak, heyecan içinde ürpere- ı.ı;_?hı Oh! dedi. Ya yanındaki iki tağ Birlsi, Bon Anlan sokağındaki hq,_';sı'— ceza hakiminin adamlarını & hç Dücllo kulfasıdır, digeri ise si- hİııâ, darbasını vuran ve sonta ce- huz_,:i“d;iı mektupla Rütbetlünün Şıkan adam! t Ttankaveli., VYağa f'*f'*ı ürpererek bir hamlede Gayağ, Tladı ve el'ni kılışının kabzesine "—n;,; Sen — Priyak cesur bir «dam Nle 3 €vvel, Molüse mukabele etme- Ve Jaşırmasına sebep, Molüsün, Ki anshd' yükşek seşle onu kepaze * Yerinden fırlasaydı, kendi- İ l ; ————————”: — sini büsbütün teşhir eömiş olataktı. Hal buki, onu tenha bir salonda bastırmak! Hele, Trankavalla beraber! Ve ikisini birden öldürmek!. Bundan daha büyük bir arzusu yoktu!.. Bir adım attı. Fakat Raskas onu durdurdu: — Üç kişidirler, düşünün bir kere.. Sen--Priyak, dişlerini gıcırdattı. — İsterlerse altı kişi olsunlar! — Evet, ama Trankavel an kişiye bedeldir. Siz onu ancak, ondan yedi- ğiniz şu kılnç darbesinden tanıyorsu- nuz. Bu, onu tanımak demek değildir. Sizden daha cesur olanlar, tanından bikmiş olanlar bile onun karşısında dehşet hissederler. Herkes ondan bah- seder.. Hakkında efsaneler, hakikt efsaneler Mevcuttur. Na mağlüp de- nince, akla Trankavel gelir!. Sen - Priyak bir dakika düşünceli kaldr ve tasusun, gayri ihtiyari met hettiği bu şayanı hayret şöhreti kış. kandı. Hiddetle içini çekti ve yarıya kadra çıkarmış okluğu kılıcını tekrar yerine sakarak! — Şu hakle, dedi. Gidip beş altı kişi çağırayım... — Yirmi mükemmel silühşor lâ. zım, bâran hazretleri en aşağı yirmi ! — Buradan kımıldamı. Sen va Ko zinyak, burada kalarak onları gözetle. yeceksiniz. Eğer dışarıya çıkarlarsa onları takip eder ve biriniz gelerek nereda olduklarını haber verirsiniz.. Raskas gayri ihtiyari sordu: — Ben ve Korinyak mı? Fakat Sen - Priyak, onun bu söz ler'ne cevap bile vermeden — dışarıya fırtamıştı. — Yahu ! Nerede bizim kebap? — Bir iki dakika içinde hazır ola- cak. Şimdilik şunların tadına bakın da, Raskas süratle döndü ve yanında. ki masalardan birisinde, Korniyanı gördü. Korniyan lâtasini giymişti, elinda bıçağı, önünde şarabı vardı. Lüben'de, ona mütemadiyen leziz şey. ler getiziyordu. Koniyan, alaylı bir te. ——— ————————— — uzaklaşmasın; seyreti.. Sokağı dönün- ceye kadar gözlerini ondan ayırmadı. — Bu sefili hapishaneye tızmasını kardeşimden istiyeceğim. Riza ederim o nun ismini söyleyin. Size söylemişti.. Annais ürperdi. Ağır ağır kapıyı ka- pattı ve gözlerini prense dikerek : — İsmi mi?... dedi. Unuttum... Asitzade bir müddet — sustu, Sonra başınr sallıyarak şöyle dedi: — Ben onu bulmasını bilirim, Şim- dilik Allaha ısmarladık. Giz'in ikamet- gühındaki randevuya geleceğinizi vaa- dettiniz... Unutmayın. Talep edeceğiniz haklarınız vardır. Bana gösterdiğiniz parşömenler pek alâ isbat ediyor ki, kral Hanri sizi kızt olarak — tanımıştır. Siz de ailemizin çocuğusunuz — sevgili hemşirem. Annais'in siyah gözlerinde bir kı- vılcım parladı. Saf ruhundaki — gururun bütün kuvvetiyle doğruldu ve vakur bir tavırla şu tevabı verdi: — H eniz mi? Filhakika demin de beni bir kardeş gibi öptünüz. Fakat hayır, monsenyör, Ben sizin ailenizden değilim ve hiç kimseyi babam olarak tanımıyorum. Sizin için ve herkes için ben, sadece Annais dö Lesparım. Benim için ise kral, kraldır ve siz monsenyör, siz de on üçüncü Lüinin kardeşi, Gaston Dük d'Anju'sunuz.. Evet, bu küçük sandığı izin önüüzde açtım. Fakat bu- bir mezardır. Annemin heyecanın: ora- *lan çıkarmak istemiyorum... Gaston d'Anju ürperdi. — Su halde ne — istiyarsunuz? diye mırıldandı. — Rişliyöyü öldürmek istiyorum. Onun kuvvet ve haşmetinin ne kıymeti var! Fakat anun bayatı benim hayatım için bir hbaptır, bir züldür. Binaena- leyh tandevuya geleceğim, fakat siyası hir tahrike iştirak etmek için değil.Riş Tiyö ile benim aramda,karşı karşıya aşi- âr bit mücadele mevbutur.Çünkü dogdu Bum andan itibaren, — beşiğim Üzerine eğilen annem, alnıma, kin ve nefret his- l l g l letiyle akan göz yaşlarından başka bir gey akıtmadı. On üçüncü Lülnin kardeşi etrafına seri bir nazar atfetti, Sonra, sükütun te- Biriyle korkusunu giderdi, kapıyı âraladı ve sokağa çıkmadan evvel tekrarladı: — Herhalde unutmayın: Sekiz gün Bonra Giz'in ikametgâhında, şüphesiz anlaşabileceğiz ;biz,Rişliyönün şahsında, $? bir kudreti yıkmak istiyoruz, siz ise,onun Üüzerinde annenizin ölümünün intikamını almak istiyorsunuz. Annais dö Lespar, evlât gururunun bir dehası gibi doğruldu. ve şu cevabr verdi: — Yanılıyorsunuz, monsenyör; beni dünyaya getirdiği için annemia intikamını almak istiyorum?... x BEL FERRONYER LOKANTASI Öğleye doğru, lokantanın büyük sa- lonu, kahkahalar, şakrak nidalar, gürül tül!ü mükâlemelerle doluydu, Mektepli- ler, zabitler, silâhşör, rahipler hülâsa, içkiden hoğlanan büyük bir kalabalık, ü zerlerinde şarap şişeleri birilkmiş, meşe ağacından measaların haşında yerleşmiş- terdi. Kısa etekli, çıplak kollu hizmetçi kızlar, hafif ve seri adımlarla bir masa- dan diğerine koşuyor, birisine bir tebes süm, bir diğerine acı bir söz veya şa- kırdıyan bir tokatla cevap veriyorlardı. Anlatacağımız hâdise, Trankavelin Annais dö Lesparla yaptığı malüm dücl- lodan sekiz gün sonra, yani, genç kızın da iştirak edeceği, Giz'in ikametgâhın- daki esrarengiz randevunun toplasacı- ğt gün vuku buluyordu. Öğleye doğru, hu kalabalık salona, şapkası iyice kulaklarına geçmiş, du- daklarında bir istihkar ve gözlerin de bir küstahlık — sesilen bir adam git- di. Gözleriyle, kapıyı gözetlemiye mü. sait bir yer aradı ve nihayet münasip bir yet bularak oraya oturdu ve söylen- meğe başladı: — Beni, böyle serseri herifleri takibe