<İBİRİNCIKANUN — 1937 Yazan : Muıtnf;a Niyazi Yünkeü kısmın hulâsası; Çalik Ömer'in - karis Meryem z Suktuğundunberi halhal de- “Sİ bileziklere pek meraklıdır. _.:klycı günün — Dirinde kocası- Müsaadesi ile pazardan hal- » Gliyor, fakat aksi bir tesa- İ neticesi yolda birisile çarpı- İürak buuları kirtyor, şimdi yo- içindedir. * Kavurucu bir yaz öğlesin. k'.ı::“"l başlayan — sıkıcı saatler.. 'lııue__tlmn böceklerinin çekilmez 'Uıığ”* doluydu, | 'lu..h Bir astalt gibi ağır ağır yu- Tta B; zülüyordu. ::.'M*"“m' nalband dliıkkAııu.ı-'l 'ıılm" alıp böyle bir zamanda yo | H, Uşti. AyYatt Çok “sıkkın,, ve sanki bi- ide bir eksiklikvar Gı. çırağını tokalla- Tagiltli, ; *ışq'ıltlu. kendi kendine öfkele- &. köy, halhallar.. Emin süsü, nihayet bir hal- meihde altın bilezik, pırlanta dair bir hasret yoktu Öy- Rak Gilası, blleklerinde şıktrda- Bi; Şr; halbaldan ibaretti. j le dört nal koşan bir at kiş- .*?hııl: Ürperdi. Bu seste, kablel Ürle hiş vardı, daha doğrusu İçi- Oğuyordu. Biy ârkayatçevirinceye kadar ,'." kll!'ıım atımı yaklaşmıştı. ü _;ı'ı bu kır at üstünde biraz I:lun-elmlş, parmağı yeleğine ta- lı," ke Bümüş kamçıyı sallaya sal | Nx;ı,rllııııe doğru yaklaşan ada-| Nltplıınnm oğlu hovarda Te. y Tir bir korku kapladı, elleri tit y ':thıııx. İ Hildiş,, © Iki — kırhaç - -daha Ran " Moryemin N Ş yanma geldiç ',Hış::—uu. Birkaç adım yan.yan Seğgidler ğ | Eıgıhhhmçı tutan ellle bıyığını| Bik; n —»“'J. &, beraber gidem mi? dıva Üetöre; h) bişdün cevap alamayınca, | İ Canındam halile İâve etti: GÇ biz ; Sıkılmışa — bonziyo.. Hı Kaptar gypeşlin elbi güzel avratların "lı.m ilirsa, biz #lüverom, galik 'lıj kar; Aşları çatılmıştı, sort bir Tem Atnda hAlA biyiğile oyna- S p eli . Var / âzarladı: 'ç:"l»: Sİt yoluna.. Göya | Müttuğu yolün yanlış bir ŞMn, & kacağınr anlar anlamaz, H ayya İ dostirk arayan bir ta. Ş nn TeRistirdi: Biln ""_" terslaviverme — Meryem. İşş, Daşç 108 dürt — halhal aldım- h '—g"m 'Ostakçı?,, diye sana gös- 'ebi. )::l'nn ;::" çıkardığı — hal- '“l Rözle Sidını açıyordu. Meryem, p_q Ağıdı açılan — halhallara "r.ş'zllv:: kendini alamadı. Tt Mazp ” Oğlu, at üstünden ona Çi lenırh""' İ ı_n’lx,m_" Tombul bilegene emme ı,:d. ,_q:k-. dedi. Meryem, Temelin hat gi HEN dört halhal kendi bi- YÜ Yüzyüliş gibi titredi. Ve Te & İd,.. © baktı. | ’ı,: 'ııı.'_"*“n boyunu örtan bir| l—' nı.""l Sapmışlardı. Temel )ı.: bir "",:,*ı eşeğin üstünde ma- ğ ““klı::îum" ile bakan Mer- . Ka .. T A B ». Si B LİU Ce we e y M Elrepi Köye akşam - karanlığile )u,'*qlı_ l:ıı::- Kolundaki dört cam t İtline çarptıkça şıkırdı- Bhe y ıq'h%::ı“ Keçti aradan.. t Maha 1 © Ründen sonra Temelle| a Ka Kargılaşmak istemedi. Yol- he Bibi Kızarı Telsma çıkıverirse tuğ- ötleklene 9T ayakları köstekle- u, OŞarak yolunu değiş- bak uı,:::bdhn halhal, dört ke- ni y leklerindeydi. Fakat ?'—")omu “Casr çalık Ömer ka- » Vakit vakit - mübhem yj - halhalların sesi bf'hı.. n','_:::ımı hatırlatmıyor Tireda taşığa düşünüyordu. ki,/ ! TdIği bu cam hılulk-l njnox DÖğÜrtülü — resız! Aşlamak üzereydi. Danaların boyunlarında sallanan tunç çanların sesi bavaları doldur. muş ve “sığır,, bir panik ordusu ha. linde yorgun, argın köye dünüyordu. Meryem elinde bakraçlarla “eşme,, ye gidiyordu. Bunlar ıssızdı, yarın sel oyuklarımndan inilen eşmeye, bir tek gidip gelen bile yoktu. Yüreğinde korku gibi acalp bir bissi kablelyaku vardı. Yarın eşmeyo inen toprak merdi. yenlerinde aklına, Temelle karşılaş. mak ihtimali geldi. Yavaş yayvaş toprak basamaklar. dan iniyordu. Bu ihtimalden o ka. dar korktu ve Inandı Ki Temelin tü. tün kokan nemli nefesini onsesinde duyar gibi oldu, Ve başınt arkaya çevirdi. Bu anda bir ayağını da at. miş bülüneyordu, Adımları doleştı, yardan aşağı, eşmeye döoğru yuvar. landı. Henüz çiftten dönen çalık Ömere, kuyuda yüzünü yıkarken, bir köy dolikanlısı koşa koşa şu haberi getir di: Ömer ele, Metyem abam, eşme- ye inerken yardan aşa yuvarlan. mış'. Çalık, deli gibi fırladı vo yarmaya eandarma karakol çavuşile bir var- dı, Dört yanını çeviret fenerlerin ay dınlığında Meryemi gördü. Yere boy lu boyunca uzanmış, kanlar içinde yalıyordu. Köylüler deliye dönen Ömeri güç tuttular. Gece yarısına doğru gelen hekim; — Korkmuş bu, koşmuş da gali- ba?! Aşağı yuvarlanmanın siddetile kırılan cam bilesikler, bileğini par- çalayarak şah damarını kesmiş.. de- di. Onu kanlar içinde cansız yatıyor görerek haber veren bir sığfırtmaç çocuğuydu. Çocuğun koşa koşa ça ğırdığı birkaç gönüllü de sığırtmaç gibi. ölü bulduklarını — söslüyor ve başka bir şey bilmiyorlardı. . Mustafa NİYAZİ kasabadan Çenberlitaşın etrafı nihayet açılıyor Çoemberlitaşın etrafının — açılarak bBir park haline getirilmezi gsonaler dir. — düşünülüyor, fakat — nedense bugüzsl fikir tatbik edilemiyordu. Ni' -- * bundan bir müddet evvel bu hususta kat'i karar verilebildiğin- den dünden (ftibaren bu işe başlanıl- mış bulunuluyor. İlk iş olarak sütunun etrafındaki klübeler kaldırılmağa başlanı!r tır. Bu iş tamamlanınca toprak tes- viyesi yapılacak ve bu güretle büyük bir tarihi kıymeti olan Çenberlitaş tamamen meydana çıktığı gibi yü- lun manzarast da güzelleşecektir. Fabrikada llk gün * Paydos vakti gelip geçti; makineler durmak bilmiyor ! Yabımdakine sordum: Hâlâ çalışacakmıyız? Cevap verdi: Bugünlerde iş fazla... Yedi buçuğa kadar saat başı var ! — Mademki bu kadar sıkımtıdasın? Ne diye başka, daha çok para getire « cek bi: iş aramıyorsun? Gençsin, çalı - şırasra. Elinden bher şey gelir. — Yapamam kardeşim. Ben Fikret gibi yapamam.. Alıştığım yerden başka yerde rahat edemem. Buradan ayrılır - sam ancak çalışmıya mecbur olmadığım bir zamanda ayrılırım. — Buraya nasıl alıştınsa, yere de alışırsın., — İşte 0 kolay değil, Ben buraya tıpkı senin gibi geldim., Alışıncıya kas dar ncler çektiğimi bir bana sor.. Tek - rar mı? Allah yazdıysa bozsun!. — Mütemadiyen saatte 6 kuruş yev- miye ile mi çalışıp gideceksin? — Yü — O halde?. — Arttırırlarsa burada arttırsımlar . Önümürdeki seneye inşallah daha faz. la alacağım. . — Neden biliyorsun?, — İşte pek İyi çalışryorum, — Bana verileni istediklerinden âlâ yapıyorum.. Gözleri görmüyor değillerya!.. Elbette farkına varacaklar ve arttırecaklar. — Yevmiyeleri arttırılanlar oldu mu hiç? — Olur aratıra,, Zehra (*) nın bu samimt duyuş ve itirafları bu işini seven kıza Haha çok, daba yakından bir alâka duymıya vesi le bazırlıyordu. Biz onunla, işleri ihmal etmeden, ko- nuşurken fabrikada çalışmıyan bir tek kişi bulmak imkânsızdı. Her kes kendi işiyle uğraşıyor, göyle bir nefes almak için doğrulanları da gözcüler dürtekli. yordu. e * Bu konuşma, Bu " çalışımı ne kadar devam etti, bilmiyorum. Yalrez bildi « ğim ve duyduğum şey gittikçe artan yorgunluktu. Zehra da yorulmuşa benziyordu. Am. ma benim kadar değil.. Bunu duruşun- dan anlaklım, — Yoruldun mu? dedim. — Eh! Oldukça.. diye cevap verdi. — Ya sen?. — Ben, çok.. — Alışırsın.. Evet alışacaktım. Bir gün ben de, tıpkı onun gibi bu kadar çok çalışmrya râğmen az yorulacaktım. Fakat — bil . mem sabredebilecek miydim., Paydos zamanına yakın herkese bir durgünlük geldi. Senelerce Çalıştıkları ve bu hayata alıştıkları halde durgun - laşanların sayısı gittikçe artıyordu. Açaba paydosa daha ne kadar varl. Diyenlerin çoğalmasından anlıyor . dum. Paydos vakti gelip çattı, Fakat ma- gittiğin rin hakiki isimleri olup olmadığı soru- I öportajı yapan : ! luyor, Burada şunu izah etmoliyim ki j Neriman İ | söportağlarımda kullandığıma isimler ar. İ ea ll nn gü istmleri değildik kadaşlarımın hakiki Onların iyi ve kötü taraflarını olduğu gİbİ yazabilmek için isim yerinş 'herf kullanmayı da münasip bulmadım. Çün- kineler durmadı. Ben iple çektiğim pay- doösün makineleri durdurmadığını gö- rünce yanımdakine sordum. — Saat 5.5 oldu. Fakat hâlâ çalışma devam ödiyor. — Bugünlerde işler fazla.. 7,5 ğa ka. gdar saat başı var. — .5 a kadar mı? — Evet, — Ben çalışmak istemiyorum. Git - sem olmaz mi?, Bu sualim yanımdakinin pek garibine gitmiş olacaktı kit — Nasıl olur!. Der gibi yüzüme baktı. Demek çaresiz yedi buçuğa kaklar ça Jışacaktık, Saat 5.S den sonraki çalış - ma hiç te farklr olmuyor. İşçilerin bu saat içinde fazla bir iş gördüklerine de | kani değilim. Çünkü herkes yorgun, berkes bitkin bir haldedir. Malüm ve muayyen saat gelip ça - tınca herkes işi bıraktı. Taraklar, kü . çük yuvarlak aynalar meyidana çıktı. Saçlara çeki düzen verildi. Yüzler der- lendi, toplandı. Fabrikadan ayrılırken kızların en kü- çüğüne sordum: — Sinemaya gider misin? — Hayır, dedi, Ben sinemaya değil, çaylara giderim. Çayın nasıl bir çay olduğunu anla - mallım amma, anlar gibi göründüm; — Yal. Dedim. kü bu okuyucunun zihnini karıştıracak- &. İGRiPiN gınlık, ürperme hisseder hemen bir kaşe GRiPiN alınız, rahatsızlığınız hemen — geçer e gölgiğ Eve geldiğlm zamari kenaımaen geç miş bir haldeydim. O kadar yorgun - dum.. Nasıl yemek yediğimi bilmiyo - rum, Her gece uyumazdan önce kitap okumak âdetimdir, Fakat bu gece bir satır bile okumağa imkân bulamaklım. Başımı yastığa koyar koymaz uyumu « şum.. İşte fabrikada geçen ilk günümün hesabı. . Fabrikaya kirli ve karmakarışık bir halde gelen yünler ellerden ve makine. lerden geçtikçe nefis kumaşlar haline giziyor, sonra da Yüniş mağazalarına dağılıyor. Bu kirli yünler, önce nevilerine aytı- hyor, yıkanıyor, kurutuluyor, — taranı- yor, iplik haline geldikten sonrada ta- raklara geçiriliyor, dokumacılara gön. deriliyor. Baş ve diş ağrılarına, gripe, soğuk algınlığına, romatizmaya karşı W tesirli ve hiç zararzız ilâçtır —Z |GRiPiN yena ee (*) Bir okuyucudan aldığım mektup- ta röportajımda geçen isimlerin, işçile- Haberin deniz ve macera romanı 14 VA N (”Jşj'_)_'/,;JY ı’/ 3 | A Yazan: Ali Rıza Seyfi, Bu geminin manzarası — gerçekten o kadar sihirli, yürek bağlayıcı idi ki: O anda ondan baş- ka-her şeyi unuttum; kendimden, beni buraya getiren maksattan uzak bir halde dondum kal- dım,. “Birdenbire gözümün üzerinde havada par- lıyan bir bıçağın hareketi ve dehşetli bir - küfür ile kendime geldiğim vakit o korkunç gök gürül tüsü Conun eline geçtiğimi anladım. Girtlağım. dan tutup boynumu koparacakmış gibi #arsa rak ve heran elindeki bıçağı yüreğime saplamak tavrt göstererek: — Ulan mel'un köpek; sen burada ne arı- yorsun? diye haykırdı. — Söyle diyorum; şeytanın oğlu, yoksa şu- rada senin barsaklarını dökeceğim; söyle?.. Boğuk bir sesle bir yalan uydurup söyleme- ğe uğraşırken hiç beklemediğim bir felâket ol- du.Ben İnetliz gemicisi kıyafetine girdiğim vakit matruş olan yüzüme kıvırcık bir. — sakal uydur- muştum. Şimdi bu dişlek herif beni boğazımdan daha Iyi yakalayabilmek İçin Öteki elini de uza- tınca bu sakala hızla vurup yere düşürmesin mi! Herif bir yanağımın çırçıplak, âlâ traşlı kal dığını ve yarım sakalın ayaklarının ucüna dis. tüğünü görünce şaşkınlığından yıldırımla vurul- muşa döndü. Bir adım geriliyerek kan bürüyen güzlerinde katillik alevleri tutuştu; Öyle ki iki saniye önünde kalsaydım artık canımı kurtara- mıyacaktım. Lâkin ben duruculardan değildim; şimşek gibi bir hareketle bıçak tutan elini çelip bıçağını düşürdüm ve bütün kuvvetimle koşarak kendimi sokağa attım.. Bu sırada gök gürültüsü Con, gerçekten gökler gibi gürliyerek arkamdan koşuyordu, her taraftan yirmi tane kadar hay- dut kılıklı herif fırlıyarak onlar da beni kova- lamağa başlamışlardı. “Bokakta onlardan kurtulmak, iİzimi kaybet mek benim .gibi tecrübeli bir adam için kolaydı, bunu yaptım ve oturduğum otel odasına kapağı attım. Lükin şimdi, ne büyük eşeklik yaptığımı düşünmeğe, kendi kendime son derece kızmağa başlamıştım. Ben kendimi usta, yeni usuller kul- lanan bir casus sandığım halde, — romanlardaki polis hafiyelerinin yaptığı sorsamce yanlışlıkla- ra düşmekliğim ne kadar acı bir şeydi! Her neyse, ölen olmuş, artık oraya gidip altın gamiden bir şeyler öğrenmek yolu kapanmıştı; şimdi büsbütün başka bir surette — çalışmak ge- rekti. Ne olur ne olmaz, bir kere fabrikanın sa- hibi ve müdürü olan İtalyan mühendisi İle görüş- meğl göze aldım; bir ticaret vapuru yaptırmak istiyen müşteri sıfatile herifin önüne — çıktım, işe dalir biraz konuştuktan sonra: Sinyor, dedim, lâkin şu sizin iç havuzdaki gömi çok güzel bir şey! Müdür birdonbire duraladı, gsonra: — Bvot, dedi, oldukça yeni tarzda birşey; ce nobi Âmerika dovletlerinden birl kendi düşün- eesine göre hir plân yapmış da.. Sonra iskemlesinden kalktı: yutkundu, en — Atfedersiniz; aşağı fabrikaya — inmekli- gim lâzım geliyor da.. Anladım; bu sat beni nezaketle — koğuyor, kendisinden altın gemiye dair bir şey öğrenlile- miyeceğini de açıkça anlatıyordu. Fabrika sahibinin yanından böyle bozgun bir halde çıktıktan sonra gene, altın gemiyi ilk gördüğüm tepeye tırmandım, toprağın Üzerine o- turarak kedi ciğere bakar gibi oradan — aşağıkl bavuzdaki tekneye bakmuağa başladım. Lâkin o ne? Geminin bacalarından önce hafif, sonra ço- ğalan bir duman çıkmağa başlamıştı. Demek be nim ne olduğunu, kimin olduğunu öğrenmeğe çalıştığım bu eşsiz muharebo kraovazörü med suları gelir gelmez Spezya limanından çıkıp Bi- decekti! O halde benim için bu işi başarmak ü- midi bilsbütün yok oluyordu.. Yerimden fırladım, oteld 'Vi odama geldim, Yaptığım iİşler, düşün- döğüm şeyler beni çıkmazdan çıkmaza götürüyor du. Baynimi patlatıyor, en ince,en müphem oleun bir ip değil, bir iplik ucu bulmağa çalışıyordum. Avrupalıların “boğulurken saman çöpünden yar dım ummak” dedikleri tam benim halimdi Şimdi önümdeki mesele şuydu: 1 — Kendisi için adam boğazlamak, — barsak deşmek tavuk kesmekten ehemmiyetsiz görünen bir haydut ile gene onun gibi onbeş yirmi kişi kimsenin görmesi istenilmiyen bir gemiyi muha- 2 — Bu gemi'benim bilmediğim, Jâkin altın dan ayırt edilemiyecek bir madenden yapılmıştı. 3 — Bu geminin güvertesi ve daha lâzım o- Tan yerleri bir çok sorf ateşli toplarla donatılmış olduğu giİbi-baş kıç (top kulelerinde) de on pus- Tuk (25 buçuk santimetrelik) iki büyük top var- dır. WEy- Devamı var