> Birincikanın — HABER Görüşler Ge i dip gmiş ke bayramım Düny ut bir ailenin, o aile akrubala- çü Sa ÜÇ, on dört yaşlarında - en İng, Seuğu İdim; benden sonra yeni t m için hepsinin sevg Mr 3i bulunuyordum. Buna bir Badı Şeylere tuhaf, garib, ba- üş, ,9 - tatlı cevab verişlerimi i- ig, “derseniz hakkımdaki fazla la pi aş muhabbetlerin genişliğinde - ty öleri bulmuş olursunuz. Behu- terk, ri merhum, gösterdiğim ba- Zi mlâdeliklerden dolayı berkes- eyi teveccühkârdi; İstediği * küçüklüğüme bakmıyarak - Yaptırırdı. Bundan dolayı deha Mpg Bazırcevablıklar, tuhaflıklar taç Ah, keyfini çok seven babam, &, San aylarının ilk üç, beş günün- ra tutar, namaz kılar - esasen ka, © hafız olduğundan - Kur'an 0- taş #vimizin içi dışı pek ruhani bir th ; © Alirdi. Fakat birkaç gün son- | zevki, eğlencesi içinde dep- Bina” başladığından olacak - baş d “ba behane ederek, iki üç günü öy in, başım,, diye tutturur, ni- benimle eczaneden aldırıtığı Ss, *N veya aspirinle orucu bozar, Ying, da çilingir sofrasını kurardı. Hi bir Ramazan iptidalarında ba- koy, Mahut baş ağrıları tuttu; ah- Ray, Oflamıya, evin içinde herkesi Üy MMiya, hazlamıya başladı. Anla- Üy, biraz sonra ben eczaneye kay, im: ilâç getireceğim; bu ilâç- iy Ağrısı geçecek ve... akşam Sik, “Ad 6 çilingir sofrası " M Pakat nedense o sene başağrı- Map. <2 sürdü, aörrlarm fazlahığı e azarlar, tekdirler, Kizumlu & ia hirçmliklar; bu halin bu s€- "ay ha ziyade sürmesinden en çok hagi üzüldüğünü görünce da- «im. Baharığım! dedim, müsaade © Mr'dip eczaneden ilâç alayım. ya “eti hilâfına, bana da hiddet- Sine ünerek: Yi © getireceksin de'ne olacak? My Gevab verdi. Ben “ise hiç'dü- N ye ve bozmıyarak: Ün, “İZ İlder içeceksiniz; bizim baş > görecek!,.. “e Yermişim. Ansızm (Suratırıda ty arın şapladığmı duydum: ko- “iyi tutunca beni odadan dısarı iz, *Pİİ: karıyı kanadı: Hk defa Üny © bu tokattan dolayı ağlıyıca- Doğa “yordum. ayy gündenberi - annemin ön, ç Böre - uğurlu bulduğu için bakmadan evden çıkmıvan, Mağ, “na gitmiyen babamm yanı- yan maz oldum. Günler gecti; Mae, Yaklaştı: on beş kişiye ula- kay, © İalkmm. elbiseleri, ayakkabr- X, Bömlekteri, kravatları... Her se- “yy #eYleri tamamlandı; ortaıkta b) kalan yalnız bendim. Ün, yan bayram toplarıyla uyan- Ye ig EFKES giyindi. kusandı. Babam Min, Ardesim en yakın camle hey ka azmma gitler ve ben ev-| vi era kendi kendime şöyle karar in e, adam bana elbise yaptırma- takiye bayram diye elini öpmem! ii öyle yaptım; yaptım ama N 2 kâra bayram oldu; herlte- Pari PÜSlü gördükçe gözyaşlarım dimi 2 kadar geliyordu ama, Si tutarak, dışarı vermektense, or, hıçkırıklarımı yutuyor» SÜ düküy kurula» | Onlerinden geçen yük arabala- Yazan: HABERCİ Yeni caminin meşhur kuşi yanından ayrıldıktan (sonra, çamurlu yollardan bata çıka nihayet avlunun sö züm ona parke döşeli kısmına çıktık. Ve Caminin arka çihetindeki kapısının teş merdivenletine doğru yürüdük, Bu sırada camiden bir çok insanlar çıkıyordu. Hepsi de temiz pak giyinmiş İ kelli felli adamlardı. Bu guruplardan bi risinin arasında bizim Sadullah gördüm. Onu çoğunuz güreş federasyonundaki es ki işinden ve güreş maçlarındaki hâkçin liklerinden tanırsmız... Camiden boşuş bir sima ile fakat pek dalgın çıkan genç ve yakışıklı ar- » ge kadaşımıza sokuldum; burun bur lincçye kadar beni görmedi. — Hayır ola, dedim, iş zamanı sen buralarda... — Vallah sorma... Yukarda bir hafız var.. Onu dinlemek için işten falan ka- gıyorum. Maamafih şimdi koşa koşa İşi“ me yetişeceğim. Dostum hakikaten fazla konuşama- dr. Tam bir sporcu yürüyüşü ile hızlı hızlı uzaklaştı, gitti. Biz de cami avlusunun Balıkpazarı cihetine yürüdük. Burada yine elbiseci- ler vardı. Fakat, elbisecilerin biraz ile- risinde, parkın arka kısmına doğru. baş ka yetlerde pek ender ratgelince iman- sarâlâr götünüyordu. Geniş cam kavanozlar içinde teşhir e dilen renk renk tatlı su balıkları. ki ek serisi kırmızı idiler « bunların yanım”a ise, ufak şişeler veya kavanozlar içinle simsiyah sülükler.. Bir an seyri bile mide bulandıran bu şekilsiz hayvanlar, sanki soğuktan don- muşlardı. Suların içinde ölü gibi hareket siz duruyorlar, kendilerini satın alıp da kanını emdireek müşteriyi bekliyorlar- dıl, Yanımdaki fotoğrafçı arkadaşa: — Yürü, burada daha fazla dura- mam, dedim. Bu kısımdaki elbiseci dükkânların- da kalabalık yoktu ama, ayni dükkünla” rın bitişiğinde birleşmiş, yatak, yorgan, iç çamaşırı ve bu gibi eşya satan dük- kânlarda köylü kıyafetli birçok müşteri- ler vardı. yaçları karşıladığı ilk anda anlaşılıyor” | du... Elbisecilerden çoğu bizi tanıyor” larmış, hele içlerinde vatmanlıktan is- tifa edip bu işe başlıyan koyu Fensrbah çeli birisi var ki, senelerdenberi tan dum. Hasılı bayram o #ene burrum- dan geldi. Meğer zavallı babacığım her şeyimi benden gizli hazirlatmış; eğer elini öpüverseymişim saklattığı yer- den getirterek “Al bayramlıklarını., diyecekmiş'.. Bü acı o kadar yüreğime işlemiş i ki, bayram günlerinde eski elb's zavallı yavruları gördükçe bugün bile 1 sızlar, ve hep Onla- Hüseyin RİFAT Burada satılanların daha zaruri ihti | İ rının gürültüsünden şikâyetçi olan Yenicami esnafı Avluyu tam bir mezbele yapan çüp kutularının bir an evvel kaldırılmasını istiyorlar Yen'cami avlusundaki pis çöp ku- (uları ve iki adım ötede upuzun yatan mermer sütun. Aşağıda, Ye- nlieami esnafının çok şikâyet ettikle. ri arabalardan biri geçerken rız. Daha yanlarına sokulur sokulmaz dert yanmiya başladı. — Assan efendim, aman, evvelâ şu arabalardan illâllah diyoruz. Hem işi- mizi bozuyor, hem de kafa şişiriyorlar. Bu sözlerden evvelâ bir şey anliyama dım, bereket ki sonra biraz daha sakin bir tisanla izah ettiler: — Eminönünden sapınca, malüm ol duğu veçhile yük arabaları caminin etra fındaki bu yoldan dolaşıp Sultan Hama muna Mezcana filân çıkıyorlar. Fakat, onların bu dolaşması bize ne kadar za rar veriyor bir bilseniz şaşarsınız Evvelâ bu yoldan mişteri geçmez ol du, Tek tük geçen olsa bile, burada du- râk yapamiyorlar, Arabaların korkusun dan hemen ekmtıya kapılıp gidiyerlar. | Sonra, gün geçmiyor ki İvcİ bir kaza olmasına ramak kalmasın... İçimizden kaçımızın çiğhenmesine Idı, Hattâ ulak tefek nadı değil. Fakat öyle kâdar mani oldu. Ama ne de olsa yakında bu arabala- rın bizim caddede tüyler Ürpertici bir istanbul konuşuyor derdimiz de çöp kutula rıdır. Cami duvarının dibine yerleşti len bu pis ve eski kutulardan yaz gün leri öyle miithiş, öyle berbad bir koku çıkar ki, hepimiz hastalamır:z. Belediyüe buraya, tarihi bir âbide 0- lan camiin köşesine hiç yakışmıyan bu iğrenç mikrop yuvalarını kaldıracağına çare olarak bula bula ne bulmuş bilir misiniz? Sıcak havalarda gelip çöplerin üzerine, kutulara ilâç sıkıyorlar. Fakat bu tedbir tabii pek faideli olmiyor. Rica ederiz size, bu derdlerimi zınız da belki bir çare bulunuyor. Bütün dertleri bitti sanmıştım, hak buki genç bir çocu! — Durun durun.. Hepsi bu kadar de- Xl diye müdahale etli. Aptestane der- dini de unutmamak lâzımdır. Şurada, Ev kalın bir abdeshanesi vardır. Temiz iyi bir yerdir, ama, halk içeri para ile gire- bilir. Buna da bir söyliyeceğimiz yok. Yalnız bu umumi halânın bir de mecca ni tarafı yardır ki buraya girenlerden de para İstiyorlar. İşte biz buna kızıyoruz. Gün geçmez ki, oranın bekçilerile, be- dava yere getirdiğiiçin kendisinden haksız olarak istenen parayı vermekten imtina eden bir kaç (arkadaş arasında bir kavga, bir patırdı olmasın... Yazınız bunu da ilâve etmenizi ri ca ederim. Eğer etrafımdaki diğer esnaf da bu çocuğun sözlerini tasdik etmeseydiler, küçük belki biraz mübalâga etmişdi- yecektim... Fakat, her kes ayni şeyi söy lüyordu. Yeni Camiden ayrılmadan evvs! bir şey daha nazarı dikkatimi celbetti. Şikâ yet edilen çöp kutularının bulunduğu kısımda bu pislik menbalarmın tam nünde, koskocaman bir mermer sütun yatıyordu. Çok geçmeden, bunun, ge- çenlerde Yeni Camiin etrafımda yapılan İ hafriyat neticesinde bulunan iki sütun- dan birisi olduğunu anladım. | Bu sütunlardan ikincisi, bir gece ya rışı, 8 çift mandaya çektirilerek müze- rlilmüştü. Diğeri ise burada #€- yatıyordu. Bu da müzeler idaresi için her halde pek Hühar edilecek bir manzara değil- dir. HABERCİ Yenicami esnafı Haherciye dert yanıyorlar.. Aşağıda, güreş idarocis lerimizden Sadullah Yenicamiden çıkarken zi dee Mili marş yerine tekbir | 4V yıl kadar evveldi. Yeni Osman- lılar Pariste toplanmışlardı. Türki- yeyi hakiki hürriyete kavuşturmak Osman oğullarının istipdadına niha- yet vermek için çalışıyorlar, mem- lekette kalem ve fikir serbeslisini kurmaya uğraşıyorlardı. Bunların arasinda üç do hoca bu- lunuyordu: Hintli Iskender, Hayali, Hoca Tah sip! Siyasetle alâksları olmıyan üç ho- canın da meslek ve meş eri biri birine zıttı. Hoca Tahsin sefaret İ- mamıydı. Çok zekiydi, filozoftu.. O sıralarda Alman tabiijyat Alimleri- nir meydana attıkları “tabintt bir şey kaybolmaz, akide Ve fos sine bağlanmıştı. Bu felsefe etrafr da incelemeler yapmak için kü hane kütüphane dolaşır, eski arapça kitapları, fransızca eserleri karıştı” rır dururdu. Onun bu felsefeye bağlılığını gö- renler, hoca Tahsini dinsizlikle it- bam etmişlerdi. Hele hoca İsken- der, çok mutaassıp ve kızıl bir Hint softası olduğu için, o İthamda daha ileri gitmiş, — Bu herif kızıl gâvur! Diyerek İşin içinden çıkmıştı. Boca Tahsin bu ithamaşu kıla ile cevap vermiştir: Bana bidin dedi ehli garaz Kezbi ihtiyar eylediler hemen Ben de onlara ehli din dedim Yalanın karşılığı oldu yalan! Hayali boca da şair, rind, Iâubali bir adamdı. Çapkın, oşekrak Paris kadınları hakkında fikrini soranla- ra: — Paluze gibi şeyler,. Göğüsleri elmasiye gibi titriyor. İnsan başını buraya koyup yatsa, bitün dünya mibnetlerini, acılarını unutur! Diye cevap vermişti. Daima kadınlı meclislerde bulu- nur, güler, güldürür, etrafa neşe saçar, ara sıra dudaklarını şarabla ıslatır, sonra zevkine giden bir P; ris yosmasının önünde reverans yi parak sorardı: — Dudaklarınızdan bir meze ala- bilir miyim? Fikir, meşreb, akide (kanaatleri biribirlerine aykırı olan üç (hoca, bura rağmen, biribirlerine saygı ile muamele ederlerdi. Bu sıralarda (bayram geldi. Üç hoca ile, yeni Osmanlılar, bayramı kutlulamak için tertibat nidılar. Büyük bir ziyafet hazırladılar. Bu sırada, başlarında meşhur (tarihçi Leon Kahon olmak üzere (bir çok Fransı? hürriyetseverleri yeni O3- manlılarla beraber çalışıyorlardr. Türkler, kendi sevinçli günlerine iş- tirak ettirmek için, onları da siyafe- te çağırdılar. Yenildi, içildi, mutlakiyot devri Lütfen sayfayı çeviriniz Hüseyin Rüştü TIRPAN Ertan... N d j N