ıa anmm — HABER — 3 İ G— .. Orüşler SAA K lbka ! | M İnkişaf, mamull:, amele, firar Sukut, vefat, içtima, umum.... h Ni tutmıyan kelimeleri sıraladı MA Yarak sakın birdenbire aklımı Sanmayınız; ben onları bir sa- 'ttesinin iki büyük sütun doldu | Vadis başlıklarından derledim. L'q & sabırlı olunuz da bu kelime- Sibka,, yı neden yazıma başlık | Sonra ötekilerini neden böy- | Sbüğımın sebebini söyliyey'm. —hh* sözünü duydukça aklrma şu Belir: Saltanat zamanında ssdrı- ' y':_:ğîımeş; yenisi gelmiş; tabit Nı *lâ hep çekilmişler. Yeni sadrı- M'Ühl.! heyetine yeni girenler ve Ra | muhafaza edenlerin isimlerini ş“hzezevi biri okuyor, okuyup yaz Üş, Myanlardan birkaç kişi de dinlü- Y k:k'h okuyan, yeni nazır olanlar Nwieddrdr , eski kabineden ka- S':"—n de “ibka” dedikçe cahiller — © nazıfrı sırıfından dönen mek- çğ'ku gibi dönmüş — zannederek * &K Boooolu.... Müstehak. .: dermiş: Ye bu kadar; gelelim bu keli- | M topladığımın sebebine: Ben ga- $ Tüizdeki pek çok yazıların yal- ü larını okurum; dün de bir sa- NCtesinin havadis başlıklarını o- , dikkat ettim, güzel Türkçemiz &“'dz!uin gene pek güzel Türkçe- xhğu halde ısrarla arapçaları ya- N'*n temizlemesi — bugünümüzün .— işlerimizden, gazete yaztııla- Şalışmada ve bu işin yapılma- Nk;n önde bulunurken irat eder gibi 5çılerln başa geçirilmelerinde- * Yı bir türlü kavrıyamadımı Yözlerin eskisi gibi, “ilerleme,, el x;'!hnmak. işçi, kaçtı, saygı, düş N:fn. toplantı, genel,, yerine kul- İyna baktım, bir de kendi kendi: (itlka önayak olmâk,, gibi sırtır k istediğimiz errmalı kiyale- , ©e kadar yakışmadığını düşün- * bir türlü manasını bulup çıkara- | Nxöylümün'! okutmak, - kulağı- F_ Malıyan lüzumsuz — lâkırdıları |a .'"nndın dışarı atmak için dev- "R h'n'înîn hemen hepsi de elbirli- M ç işıp çabalarken her gün hal- yi Verdiğimiz gazeteleri bu gibi $ doldurmaktaki ısrar neden a- ; N Hak ettim; dışarılarda çıkan gaze birkaçına şöyle bir göz attım | xg—k:ömaı' © sabah gazetesinden ' | me kadar da çok farklı. Her ı r:;:! hasihat eden, yol gösteren | t Deden birar da kendimizi ve doğru yola gitmiyoruz? Üha MEliyayım? Ben böyle yazanla- ' Iı.. okullarında sınıfta “ib- irdan sayıyorum. İy Hüseyin RİFAT | K_anserle yMhücadele tların enstitüye nderilmesi ykş, İSteniyor €nstitüsü konseyi dün Üni- Tektör Cemil Bilsel'in reis- mnıştır. tida enstitünün dahili aizam | &Mzıkcruinc devam edilmiş Ç b p ttteki bütün sıhhi müessese- | Hh_"il sahibi olmrıyan doktor- 4 5 ve ilmi araştırmalar için *N enstitüye gönderilmeleri- 'sine karar verilmiştir. K Nyn' mücadele halkırı ten- N M"h Mlere tekâmül kursları tan- NÜ hazırlanması komiteye ba- $tir. M Nişan N _lı arkadaşlarımızdan bay İN Ö, tun oğlu genç şairlerden İle, tüccardan bay Süley- ,"a""l kızı bayan Emel ni- Gi Yür, Yeni nişanlıları teb- Ayazpaşada İsim konmağa lâyık —— gördüklerim Burada (Fembe so- kağ)ı aratacak bir vola tesac'üf eitim Yazan: HABERCİ I A e (eemoc sokağı) mdan çıklık- tan sonca ranat bir ne.es alıp, etrafı cenüzet gibi görmeğe buşlâdiğ.Mizi yaz- mıştam. Ayazpaşa caddesine çıkmıştık. Şöyle biraz ilerieyince, Âli, sağ kola isabet e. den ve caüden.n güzel marizarasını ta- mamen bozan bir arsayı işaret etti: — Şu eski mezarlığa bak, çöüplüğe benzemiyor mu?, Vaktiyle bütün Ayazpaşa gibi bura- sı da bir mezarlıktı. Şimdi, yerlerinde İstanbulun en lüks sayılan apartıman . ları yükseliyor. “Taksim cihetinden gelirken caddenin gol tarafını boydan boya kaplıyan bu apartımanların karşısı, tâ, Parkotel başlayıncaya kadar bomboş ve bu boş- luğu da yukarıda söylediğim eski me- zarlık ve yeni arsa dolduruyor. Âli ile beraber, eski mezar taşların « dan, mermer kavuklardan yapılmış mezarlık duvarını atlayarak içeri gir - dik. Burada kala kala bir tek mezarlık kalmıştı. O da ömrünün bu kadar uzun olmasını her halde etrafını çerçevele - miş olan demir parmaklığa medyundu, Arkadaşım bu biricik mezarlığın resmi. ni almağa uğraşırken, ben de kocaman kavuklu ve yemyeşi! yosun bağlamış inezar taşmıı' üzerindeki 'yarı eiliamiş yazıları okumağa çalışryordum. Niha - yet bir kısmunı sökmeğe muvaffak ol- dum. Okuyabildiğim kısımda şunlar vardı: Esseyid Abdullah ruhu için fatiha.. Altındaki tarihin yalnız baştan iki rakamı belliydi. Bundan, taşın yüz ge - neden daha eski bir zamana ait orduğu anlaşılıyordu. Acaba (Esseyid Abdul- lah) başını şöylece kaldırıp ta etrafını bir an için görebilseydi, kendisinin hâlâ Ayazpaşada yattığına İnanır mıydı, dersiniz? Ben hiç sanmıyorum. Ne ise, buradaki işimizi bitirdikten sonra tekrar koca mermer kavuklar ve mezar taşlarından yapılmış duvardan at- layarak cadleye çıktık. Burası hepimizin bildiği gibi, büyük bir temizlik ve genişlik içinde aşağı doğ ru uzanıyordu. AÂliye: — Haydi, dedim. Gene geri döne - lim de geldiğimiz taraflardaki diğer $0- kakları gezelim. « Bu teklifim üzerine geri döudük. Gel, diğimiz yoldan ilerlerken gözümüze yukardaki resimde gördüğünüz yıkık bi- na ilişti. Orada bulunan bir apartrman kapıcısına sordum ; ) — Bu ev kendi mi yıkıldı, yoksa yık- tırıyorlar mı?. — Yıktırıyorlar.. — Niçin? dedim, — Yörine apartıman yaptırılacak ta ondan.. Buranın arkasında da bir sü. rü ahşap ev var; onların da yıktırılacağı söyleniyor. Ali, bu yıkık binanın resmini almak için duvarlara tırmanmağa uğcaşırken ben de ağır ağır aşağılara inmeğe baş- Tamıştım, Ayazpaşanın yegâne mezarlığı Sakak olarak değilde, bir tesadüf ne- ticesinde, belki de tabil tesirler, yani yağmur, fırtına, zelzele gibi hâdiseler | yüzünden meydana gelmiş olacağını tahmin ettiğim sokağa benzer bir yeri Teoenton amca sinemada vt W dönünce, dün bahsettiğim Pembe soka- ğ tabmet okutazak bir manızara ile kar gılaştım. Belediye de buraya (sokak) diye bir isim takmağa münasip görme- miş olacak ki böyle bir emareye tesa. düf edemedim. Bir hayli meyilli olan ve (Osmanlı #okağı) na çıkan bu yol öyle biçimsiz di ki tarif edene aşkolsun! İhtimalki İstanbulun zaptı sıralarında, belki- de daha evvel döşenmiş olan taşlar, yer. den fırlamışlar, öteye beriye dağılmış - lardı. Biraz aşağıda bulunan iki ev yağ- mur zamanları husule gelen sellerin bi. taz olsun şiddetini azaltmak için olacak cak- bu taşların bir kasmiyle kapıları - nur'önüne sedler yampışlardı. . Burayı da geçtikten sonra Parkote . $ lin arka taraflarına yeni ve güzel apar- tımanlariyle tam bir tezat teşkil eden, , biribirinden kötü toprak yollarda do - laştık. Bütün bu sokk aralarında bir tek dahi sokak feneri — görmediğimi söylemek zaiddir zannederim. Ortalık karattrığa başlamıştı. ÂAli ile bugünlük gezintiyi kâfi görerek, yavaş yavaş Taksime doğru yollandık. HABERCİ Tapu dairesi memurları don- mak tehlikesinde Geçen gün tapu dairesine işi düşen bir arkadaşım anlattı: —- Kış birdlenbire bastırdı, diyorlar. ama Kânünüevvel de geldi. Tabil ki kış bastıracak.. Fakat tuhaf değil mi, taptı dairesinde hâlâ soba kurulmamış.. * Zavallı memüurlar odalarında - titreşip duruyorlar. Benim bildiğim “dairelerde &o>ba kurma ayı ikinciteşrindir. Aradan bir ay gibi tğun bir zaman geçtiği hal. de tapu dairecinde hâlâ soba kurulma - ratş olmasının hikmetini anlayamadım. Memurlara sordum. lar daha soğumamış, dedi. — Tahsisat kalmamış, gibi cevaplar verdi. İstanbulun her tarafında sobalar ku- Tulalı epey lodu. Demek ki havalar so. Hudu, Tahsisat mescissine gelince in - şallah yaz gelmeden hallolunur. Istanbul konuşuyor Ayarzpaşada yıkılan ve yıkılmasını bekliyen iki ahşap cv Tacih diyor bi — Sadrazamlar nasıl idam edilirdi ? Osmanlı saltanatı devirle-inde ceza vsulleri çeşit çeşitti. Cezaya çarptırıl - maları matlüp olan, yahut karakuşi bir hükümle tecziye edilmek istenilen kim- seler hakkında hapis cezaları — verilir, idamlık mahkümlar işle boğulmak, asıl. mak, satır, bıçak ve buna benzer şey- lerle kellesi, uçurulmak, ve kazığa vurul mak süretiyle öl ürdi Büundan başka ulak muhla » mak,, cezası tatbik edilirdi. Bu âdet yalnız, çarşıda eksik ekmek satan ek. mekçiler hakkında tatbik edilir, ve sadrazamların emriyle yapılırdı. Kazıklamak suretiyle verilen ölüm cezaları, ekseriyetle gayri müslimler hakkında tatbik olunurdu. (Komano. va) da çıkan karışıklıkta, ön ayak ol duğu anlaşılan (Karboz) adındaki eş- kıya yakalanmış ve kazığa vurulmuş. tu. (1101) Bendegândan, vükelâdan ve memur- lardan birisi hakkında verilecek ölüm ı“zı.'ıı. mevkiine, rütbesine göre tayin tdilinli. Meselâ, ahaliden olursa asılır- dı. Askerlerle, ülema boğulurdu. Zabit. lerin, sivil memurların kelleleri uçuru - Yur, üç gün teşhir lounurdu. Boyunla - rına, kabahatlerine dair bir de yalta a. sılırdı. Kellesi uçurulanlar arasında na- diren aşağı tabakadan insanlar bulu - nurdu. Bunların kelleleri meydana atı. hverirtdi. Üç toğlu vezirlerin, paşaların kelle- leri gümüş bir tepsiye konur, Topkapı sarayının (Sengi ibret) inde teşhir e- dilirdi. Bu ibret taşı elân mevcutur. İki toğlu paşaların kelleleri, tahta bir tepsi içinde, birinej kapıda — başkapıcı dairesinin aralığına konulurdu. Küçük zabitlerin, memurların kelle . lerine gelince, bunlar tepsiye falan ko - nulmaz, gelişi güzel bu kapının önüne bırakılırdı. Sadrazamlar, vüzera ve ileri gelen kimseler hakkındaki cezalar, vilâyetler- de yapılacak olursa, kesilen kelleler, padişaha gösterilmek üzere, temizlenir, tuzlanır, kıl torbalara konulur, mühür . Jenir, hususl tatarlarla İstanbula gön- Herilirdi. Bazan da balmumiyle sıvana- rak yollanırdı . Bazı garplı tarihçiler, azolunan satl- razamlarını balıkhaneye götürülüp ekse- Tiya idam ve bazılarının sürüldüklerini yazarlar. Filhakika (Balıkhane) uydur- ma bir yer değildir. Saraydan Marma . raya açılan kapıya bu ad verilmiştir. Eskiden kapının yanında bir de ocak vardı. Balıkhaneye götürülen sadrazam- ların hepsi burada boğazlanmazlar, kı- yıda bekliyen çektiriye bindirilerek sürgünü boylarlardı. Balıkhaneye geti. rilen sadrazamlar, orada, bostancı ba « şiyle karşılaşırsa, işte o zaman kurtul - manın imkânı yoktu. Ölüm müuhakkaktı. Balıkhaneye İndirilen son Osmanlı sadrazamı (Hacı Salih) Paşadır. On. dan sonra buraya hiç bir sadrazam ge- tirilmemiştir. (1238). Garplr müverrihlerin iklia” ettikleri gibi azlolunan Osmanlı sadrazamlarının ekserisi öldürülmemiştir. Kırk dört Badrazam içinden ancak (5) kişi katle- dilmiş, bunlardan Benderi Ali Paşa Kıbrısta, Ruscuklu Şerif Hüseyin Paşa x Hüseyin Rüştü TIRPAN Meş- Lütfen sayfayı çeviriniz