© Mag HABER — 3 Ba 12 kalırsa 9z görünce ka gönül “ tlanamıyor tek Zaman görsem, içimde can veren Ki beni Ürpermesi hissederim. Sanırım kör ği Canım, tıpkı onun ruhu vel Bim luk içinde bir Cigara duma ka A me beyzer bir şekikle | 3 Bidecek, Beni böyle bir hisse Hu, We göz önünde can veren herhan- Mahliktur, Gal, Wlutmam, daha ufacık bir ço- böy. küra gözlü, aylarca besleyip dirk, im beraber düşüp oynadığım ii Oyunun Kurban Bayrammda ke. e Öğrenince ağlamıştım ve o! alina İ zaman bucak bucak kaçmış. İ e kendimi kurtaramamıştım . İğ? çok küçükken, aylarca ili m bir dağ tavşanının kırda diy ku “yerek veya ber.m seviyorum | Ün a bak, “ENA İsine yaptığım işkenceler- iş ia. karak yediği bir otla zetirlenip pg, © Sat sonra kıvranmalar ara . 0,3) verişini biç unutmam. Tüy Sin bugündür, nerede olursa ol- man #erait altında bulunursa bu. Me veren bir mahlükun feci ii görmiye tahammül gös. ayan altında bacağı kırılmıs, Yay altında can vermiş bir insan. a ayva ana acımam arasındaki Mim için hep birdir. b Vak'alarda felâkete uğrsya- & toplanan meraklıları gör. “oğrusu içimde bir kıskasıçlık &, ie Tim. Onlar nasıl seyredebiliyorlar edemiyorum di ye... sırf meraklarının kuv- yle toplananlar arasın. geri çekilenlere ve bir an e kapayarak az evvel gördük- Lİ manzarayı silmiye çalışanla. Yastlanmaz değildir . Me ki bendeki bu zaaf başkala- e var. Fakat ben merakımı ye. yy sk kadar asabrma hâkim olabil im halde onlar hem © kendilerini e alamıyorlar. hem de bel m #örmeden duyduğum acının e & mlslini duyuyorlar. O ha'de, » ni karşı duyulan ıstr. l umidir. Kim derse ki “Ben tüy. LN İrbermeç den, sokakta can çekişen ka Defi seyredebilirim!.,, onun ya- « (ediğinde bir dakilra bile tered. Memek ican eder. Ölü görmiyi mn öneratörlerin bile ellerin- *ri ölü sinirler arasında do. “arı zamanda bile içlerinde! İh Mg bir adamın, bir hayvanın a N karşısında duyulan ürperme bir mahlükun karşısında | da o Yanında nedir? Hiç.. | İoe, , “Arımızda kaza eksik olmu-| UN mVayın tekerlekleri altımda tee Gimiş bir adamin cesedini sik dk yoruz; bir sarhoşun, kıskan- Say, “Eilisini bıcakladığna arasıra May £ ediyoruz. Bunlar yetişmiyor - Sİ hiç olmazsa bu feci marzs- iz kend! elimizle başkalarını esek. hey Ni arkadaş anlattı. O anlatır. “ kulaklarımı tıkadım. Güpe- Tekin Yİ iy | maların, tiyatroların, vitrini Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer Şehzadebaşının eski ramazanları B Artık tatlı bir hâtıra olmuş. Şimdi saat dokuz oldu mu, sokaklâıda insan kalmıyormuş Yazan: HABERCİ me Şehzadebaşında Fazılm ikram ettiği tatlıları yerken, bir taraftan da konuşu- yorduk: — Ramazan geldi, ne de olsa işler mükemledri, artık.. Fakat Fazıl lâfrmı ağzıma tıktı; — Mükemmel mi? Ramazanın şimdi ne farkı var sanki diğer günlerden. $i- İ zin söylediğiniz eski Ramazanlarda idi, Artık o günler tatlı bir hatıradan iba . rettir, Şimdi ramazan geceleri, saat do- kuz olup ta sinemalar başlar: mı, icim - eler kalmıyor ortada... Sustu, ve nazarını dalgın dalgın cad. deye dikti? — Ne günlerdi onlar. diyerek eski ramazanlardan bahsetti, durdu, Belki daha çok söyliyecekti, fakat ben; — Geçmiş zaman olur ki, hayali ci - mi? sözleriyle lâfını s. han değer değil kestim, İkram' edilen tatlıları yemiş bitirmiş- tik. İkinci bir defa ikramını tekrarlamak istiyen eski ahbabımı bu fikrinden vaz geçirinciye kadar epey uğraştım. Sonra hep beraber, Şehzadebaşı caddesine çıktık, etrafı dolaş dolaşa, aşağı Sa raçhane başı istikametine doğru yürü- dük Yolda sinemaların #nüne asılmış ko- caman İlânlara bakıyordum. Her Tama. zan daima yenilikler, fevkalâdelikler yapan Ferah tiyatrosu, bu sene de boş durmamış, semtin en zengin proğramını hazırlamağa muvaffak olmuştu. Yanın- da kıymetli san'atkâr Naşidin her ge- ce dolup boşalan tiyatrosu vardı. Karşı sıradaki iki sinema da Rama - zan münssebetiyle senenin güzel fim lerini gösteriyorlardı. Yanımda yürüyen Fazıl, benim sine- Ni dikkatli okuduğumu g — Ramazanda, buranın yegâne fev. kalâdeliğini, bunlar teşkil ediyor. Ma- gündüz, Alemdar caddesinde zehirle- nerek can çekişen bir köpekten buh$e- diyordu, Kuduzun kökünü kurutmak herkesin istiyeceği bir şeydir. Fakat bunlara cadde üstünde can çekiştiril- mese, Medeni bir memlekette köpeğin can çekişişini gelip geçene o seyrettirmek bilmiyorum nekadar doğru ve neku *| dar istenecek bir şeydir. Göz görmese gönül katlanacak... Sim- Us <. DUNDE EN ÇOK IMATI HAV! MUHTAJAR LOGATÇE ; Z.S. G—. e /dmu TUR; ki iğ MW/TAMEL Jağaloğlundu susuzluktan şikâyet €- denler. bu pis çöp kutusundan da kur- tulmak istiyorlar maafih bu sene sinemaların, tiyatrola- rın da vaziyetlerinden © kadar meminun olduklarını zannetmiyorum, dadi, — Fakat geçen sene Ferahta Zati Sungur oynarken, bir © gece boş yer yoktu, dedim. Gülerek cevap ver - di. — O başka. Zati Sungur, fevkalâde sevilen büyük bir san'atkârdı. Rama - zandan başka zara Oynamış olsaydı, tiyatroda gene de boş Yer kalmazdı. İnanın bana, ramazanlar artık tamamen ölmüştür burada. — Mübarek ayın bir fevkalâdeliği de ksraathanelerdi, Onlar ne oldu şim- | di. — Hiç... öyle meddahik, sazlı, söz. | lü kıraztha, r tamamen ortadan'kalk- | tı. Şimdi eski tarz kıraâthanelerden bir tane bulamazsınız bu piyasada.. — Orta oyunu! — O da yok.. Yani sözün kizası ra - mazan için sinema ve tiyatrolardan baş, ka hiç bir yenilik yok! orsun, dedim, Bir yenilik Nişancılar.. — Doğru, fakat ben onları bil; katmadım. Çünkü hesaba vaz'yetiei po hiç memnun görünmüyorlar, Nişancıla” ra uğramayı; dönüşe bırakarak, caddö- nin baş tarafındakilere nazaran, biraz daha canlı, biraz daha bakımlı görünen etrafımdaki dükkânları seyrede ede, Şehzadecamiine kadar yürüdük. Geçenlerde aldığım bir mektupta bu tarif camiin avlusu bir mezbelelik ol- duğundan bahsediliyordu. Bu şikâyeti hatırlıyarak, gerek foto Alinin, gerekse Fazılın hayretle baka kalmalarına ehem- miyet veremeden açık kapısından içeri girdim. Bomboş olan avlu, gene de pek temiz değildi amma, mektupta yazılan pislik, bilhassa bir köşede durduğundan bah - sedilen çöp kutusu meydanda yoktu. Beni'takip'eden Fazıla'sotdum. — Evet; vaktiyle böyle bir şey vardı amma, geçen gün nahiye müdürü gel di, gördü. Sonra bunları kaldırtmış ola- cak, dedi, Gri döndük. Fanlı dükkâna bi. taktık. Sonra fotoğrafçı arkadaşla be - raber nişancı dükkâna uğradık. Orada bir resim aldık, Dükkân sahibi, Fazılm söylediği gibi, vaziyetinden pek te mem nun gör yordu. Nişancı dükkünmm karşısında daracık bir solak, daha doğ- rusu bir geçit vardı. Şehzadebaşmdan ayrılmadan evvel bir kere de semtin en esaslı dertlerinden biri olan bu geçite uğramık fena olmuyacaktı. Lâleliyi Şehzadebasına bağlayan geniş ve gü . zel cadde uzanıyor, uzanıyor ve Acem - oğlu sokağı denen bu daracık, bozuk geçitte kalıyordu. 20 metrelik bir saha daha istimlâk edilerek iki semti biribirine bağlıyan cadde tamamlanamamış, Vidinli Tevfik paşa ve Reşitpaşa caddeleri gibi bura- nm en güzel, en yeni yollarının biribi . e birleştiği yer, kötü bir mezbelelik larak kalmıştı. Günden güne sönmekte olan talihsiz ve bakımsız Şehzadebaşında daha fazla durmadık. “Geçmiş zaman olur ki ha- yali cihan değer,, mrsramı tekrar ede , €de geldiğimiz yoldan Beyazıda ve oras dan da matbaaya döndük. Cağnloğlunda susuzluktan yanan bir sokak Geçen gün gazeteci arkadaşlardan risi telefon etti, bir adres verdi ve: Istanbul konuşuyor #x bir nişancı Şimdi bir mezbeleden farksız olan, ve Şehzadebaşını Löleliye bağlıyan caddenin ağzını tıkiyan dar ç geyik | Sarih diyoç ki: — Yedikule zindanları ve ölüm odaları Yedikule, (1000) milâd yılında imparator (Zenon) zamanı ya- pılmıya başlanmış ve ancak Emunu- el Komen tarafından tamamlanmış tır. (1182). O zamanler buranın b: kulesi olduğu için, (Beş kule) « lerdi. İmparator (Teodos), Roma impa- Tatoru (Maksim) le yaptığı savaşın bir galibiyet hatırası o olmak üzere beyaz mermerden (Takızafer) ile i- ki kule daha yaptırdı. Takın üzerin- de tunçtan bir heykel vardı, B n için buraya şu ad verilmişti: Altın kapr.. Garp tarihçileri Osmanlı padişah- larınm, elçileri Yedikulede haps, ve onlara eza, cefa ettiklerinden uzun uzadıya bahsetmişlerdir. Bu dir ki, garp tarihlerinde Ye nin fena bir şöhreti vardır. Filhak H. Rüştü TIRPAN ap” iütten sayfayı çeviriniz — Ru âhbabın evine git, sana söyli:”” yecek şikâyetleri varmış, dedi, verilen adres, Cağaloğlunda Hamam sokağın - da Mimar Seyfi Arkanın evi idi. Bizi Bay Seyfinin valdesi karşıladı. Ve muhterem bayan yana yakıla şun - ları anlattı: — Su meselesi, bizde artık takam - mülsiiz bir hale geldi. Bir gün akıyor, İki gün akmıyor, bazan aşağr kata geli. yor, üst kata çıkmıyor. Gazetelerde “Belediyeye geçtikten sonra, her taraf» ta bol bol Terkos vardır.., diye okuduk- şa daha çok şaşıyorum. Eğer bu hava « disler doğru ise bizim sokakta niçin su- lar muntazam akmıyor anlayamıyorum. Kaç kereler çamaşırlarımız yıkanır - ken, iş yarıda kaldı. Çokrica ederim, Bunu yazınız da, belki nazarı dikkati celbeder. Size bir de, evimizin arkasındaki Tastekneler sokağında duran — ki bu. Tada Üniversite kimyahanesi (Ode va dır bir çöp kutusundan bahsetmek is terim. Bu kutunun konması yetmiyor muş gibi, getirip bir de eski, çürük ça- rik bir kutu koymuşlar, içine çöp kon. du mu hep sokaklara dökülüyor, çok riça ederim, onu da yazınız, bütün ma- halleyi kokudan rahatsız eden bu pis- lik yuvasını kaldırsnlar. Evden ayrıldıktan sonra etrafı gez - dik. Başka evler de susuzluktar şikâ- yetçi idiler, Eski çöp kutusu da tam pislik nümunesi olarak, söylenen yerde duruyordu. Belediyenin nazarı dikkatini celbe. HABERCİ