G""l'îşler buD Ünyanın mSünkü halli Tni harita vürü b Tita yüzüne bakmak - bile İ yor. _Dunyının ne tarafına İ het San yığınlarının birbirine gir- Bi bip ym"ln Yeni bir kaynaşmanın, ye- Ryoe, — Sinin patlak verdiği göze çar- Büva l'f":îuk Harpten sonra sağ kalabilen- Oti Azçı öi günlerini - düçünerek Ü dü!ün: ;"'_'" yine kavuşuyoruz.., Öu,k iç k“';'nn (ıkı:lfr.lnln )'.ııısm. &p bi 'a tasları içinde kaldı. Ttmağ, çt bitmez her devlet ” “milli ,"'hnı ? koruyacağız diye tiaret hu- Müg ç Kapadı; hiç dişürimediler ki *F insan kendine '“--m olan Öt 5, GÜMre her cemiyet, her millet K tda > yacını kendi hudutları için aa 4:': edemez, Bu imkânsızlık 'ttile baş kaldırınca - trpkı ,'"% :lınl.ınn yaptıkları gibi - ara- '&;ıh.:ı)'l mübadelesine kalkıştılar; Üyycez n.d' sonuna kadar sürüp gi- eh Bini anlayan evvelâ biz olduk M—:*r"" Sarsıntısına meydan ver- u:ıluin bir kısmını ucuzluğa, P—"'ı Hürirken öte taraftan bazıla- Nı"'h: Yokmamak için gümrük ka- .de&“dm' kadar açmadıksa da "”*ııı i kol demirini kaldırık ve hiç Aralık bıraktık.. *m“:'"". kapılarını — sikı siki ka H'biri * sıra gözetler gibi - pa- Wı iş arkasına kıymetlerini kay- şwı mî;dilc. beraber uzak, yakın letleri de zarara soktular. Öttan A'“m ilk senelerinde adeta hiçe *nan parasını en ziyade Ame- Kİ #memiş mi Idi? H_h;h birkaç sene evvel bütçesinde- Yi elitini mükelleflere iade etmek “n—hğm Amerikanın parası da bü Vei .a__ü':'ılı ile bakalrm kimleri ve B'Wıa leyip götürecek?.. :q__ bir de faşizm, kömünizm LS“V_" ki her ikisinin de altında W. Tülen bir "emperyalizm,, sak- h—%â 'f'Yi" mı diyeceksiniz? * barge, FiRe aymır mücadele gizlenen ?x;;h“l%mııx ta “Adem,, pey- :"qm kb'fî devam edegelen ve hiç Aybetmiyen ve dünya dur- —m':k";ıyı—_ıfııı; hükmü * biç ân bir kaldenin devam tinden başka bir şey eğil ki. üt “sandalye,, kavgası.. Cü pele ıh"*li i“îı::' Slan memleketlerden han Ü Niz ele alınız; solların sağa Yebiip A* Yülniz tenkit olarak- kabul , Misiniz> ’;'.";f: Sörülen keşmekeşin ış bi d'..—' olamaz manası; Sekiy Li:b cümlemizin: Beçeyim davası!.. & li :"' “sen yapamıyorsun ; çekil, i";l’lmn., dan başka ne de- b Sün Te ı,,:"'m Müstemleke istemesi tıp- '4;"-: b:n"' Çine saldırış başlangıcı- Si "ıı..,_"" türlüsü, -O Japonya ki *cek ,.hî"" kaşıyacak, kendini ı,hk Üz Kti olmamasından — istifade e. “Ek Şarkta kolaçan edip du- Yaki ;-t""uı:' bütün dünya hürriyet ve Yaş? e 8 önayak olan Fransaya "teceze ” © da bir ihtilâlin patlak Bünlerin arifesinde imiş! Üi Tanta, daha geçen gün göz Y “:ı kadar az zamanda fa- hç hunmq?bl Amerikadaki “Brezil- E*"ı'""ls İ gibi değil, uğrunda yıl- ây %.ıhm*mıu bol bol kan döktü- |'f li 'd:"v. İ bırakarak “kral- h'tiy. .m"h'"'i!. Dün “aman frangı A !ııı,“_—- du':ue çareler düşünen & n hayat kaygusuna i_t"q__ î::h"lp duruyor. barp :’ Harp bitti; fakat ilân: her "'lfınm bu defa dünyanın he- ::"zıı tdîl Ve Öz kardeşler ara- N e. & ton bu d işmı N " Zelecek> t y 2:"*:-:.""" zavallı haline, Öi Ütünde v Büne zir - ü zeber V Sandir der j Öatğ altından b::ıl enin nasıl ve ne za: N:—_.âd"""l — HABER Bi 4 hepsini elile hazırlayamadığı gi- Beyazıt camlini gezerken Insan düşünüyor Cami mi, yoksa pazar yeri mi ? Burada pazar kurmakla, ne esnaf bir şey kazanmış, Ne de halk istifade edebilmiştir Yazan: Haberel Camiün içi, dışı mütemadiyen akın eden kalabalıkla doladursun, ben - ve arkadaşım da, avluyu tam bir pazar ye. rine çeviren işportalarıdolaşmağa baş- ladık. Bütün. esnaf cami binasınım bulunduğu tazafa toplanmıştı. Karşı ta- rafta inlerle cinler cirit Oynuyorlardı. Avludaki bir seyyar mandalinacıdanı başka, diğer esnafın çoğu kuru yemiş. çiler teşkil ediyordu. Bunlar, türlü türlü pestilleri, horma- ları, kaysıları, ve bu kabil daha bir çok malı geniş tahta masalar Üüzerine diz. mişler satmağa çalışıyorlardı. Esnafın diğez bir krsmı da, ağızlıkçı. lar ve ıtriyatçılar teşkil ediyordu. Ağız lıkçıların içinde, yepyeni şekil, asri mal- lar satanlar bulunduğu gibi, eski usul ağızlıklar satanlar da vardı. İtriyatçı « lar da tıpkı böyle iki çeşittiler, Bir ba . kıyorsunuz, asri kolomnyalar, Jokantalar, losyonlar dizilmiş kocaman işportalar, bir de bakıyorsunuz; birar — ötede tam mânasiyle Mısır çarşısı usulü kokulır, yani Hacıyağı, gülyağı, — kabilinden mal satan esnaf ve dahâ sonra, reçel, peynir, pastırma ve sucuk satanlar ge- liyordu. Bunların adedi çok değil, amma, ser- mayeleri epey bol.. Yemişçilere, peynir ve sucukçulara pek şaşmadım. Fakat ıt. riyatçıların bolluğu beni düşündürdü. Bütün bu patırdı arasında, en çok bu- Tunması İcap eden kitapçılardan eser görmemiştim. Yanımdaki arkadaşım fo- t6 Aliye; — Hele bak sen şu işe, dedim. Her şey var da, bir tek kitapçı yok burada.. O itiraz etti: —MNasil yok. Var amma, öyle bir kö. şeye girip saklanmış kit Sen görmemiş- sin.. Beni kolumdan tuttu. Girdiğimiz ka- pı istikametinde yürüttü. İnhisarların paviyonu ile bir kuru yemişçi paviyonu arasında sıkışıp kalmış içerlek bir dük. kânı göstererek: — İşte, dedi.. Burası ufacışk bir kulübecikti, dış ta- rafına konan bir masanın Üzerinde eski ve yeni harflerle yazılmış bir yığın eser duruyordu. Ufacık kulübeye doğru yü- rüdüm. Ekserisi dini ve ilmt olan bu eserlere şöyle bir göz atarken, arkam. dan: $ — Hayrola, diye bir ses duydum. Çok iyi tanıdığım bu sesin geldiği is- tikamete döndüm. Karşımda, Galatasa- rayın eski denizcilerinden, sporcu Hay. ri vardı. Daimâa sit*malanda, tiyatrolar- da, muzikli yerlerde görmeğe alıştığım bu arkadaşı cami avlusunda görmek birdenbire beni de şaşırtmıştı. Onun sözlerini bu sefer ben tekrarladım: — Hayrola, senin ne işin var bura - da?.. — Ben Ramazanda her gün gelirim camie.. — Mükemmel, o halde, buranım bü - tün hususiyetlerini bize anlatabilirsin .. Arkatlaşım yanıma geldi, önümüzde. ki kitapları bir müddet daha tetkik et- tik. O, kitapların pahalı olduğu kanaa- tindeydi. Kitapçı ise: — Aman efendim, bundan ucuz olur mu, hepsi ilmi kitaplar? diye itirar edi- yordu. A Haberci, cami avlusunda satılan ki- tapları tetkik ediyor — Sizde , tabil Kuranıkerim de bu. Tünur, değil mi? diye sordum.. Fakat aldığım cevap, kocaman bir: — Hayır.. oldu. , Cami avlusunda bir kitap sergisi ku- rulüyor bunda Kuran bulunmuyordu. — Çok garip ve inanılmaz şey, diye söylene, söylene uzaklaştık. Camlin hincahınç kalabalık iç kapı . sından içeri girenlere sokulan arkada - şem Hayriye: Ç — Her gün, böyle midir burası? diye sordum.. — Bugün soğuk var da gene kalaba. lbık değik. Bazı günler öyle kalabalık, öyle kalabalık olur ki, işerde - yer bul - mak göyle dursun, avlıda bile namaz kıımır.. Bir dakika kadar gustu. Biraz düşün. dü, sonra devam etti: Ü — Bilhassa pazar ve cuma günleri kalabalığın en kesif olduğu günlerdir. Geçen pazar, hepimiz namazı avluda kildik, Tam bu sırada yanımıza sokulan ih. tiyar biradam, Hayrinin sözünü kesti: — Amen oğul, dedi, bir de kadın cemaatin farlalığından — müfştekiyiz, doğrusu... — Neden baba? Ton Ton amca ve yağmur lvstavnbul ”'kyo*nuşi.ıvbr a— S o YUD — Biz erkeklere yer kalmıyor ca. mide, Namaz kılmak çok güç öoluyor da, S F — En kalabalık günler hangileridir? — Avukat Mehmet Kâmil isminde bir vaiz var, o konuşacağı günler, ce- maat iki misli oluyor., — Daha başka bir söyliyeceğiniz var mu? — Evet.. Şu genç kızlara kızıyorum. Gençlerin camie gelişleri beni memnun ediyor amma, genç kızlar başlarını ih- Malkâir — bir sürette — örtmelerine sinirleniyorum. Çoğu boyunlarındaki &. şarpları başlarına atıp, sözde örtünü- yoralr, amnta, saçları filân hep dışarı- Ha kalıyor.. İhtiyarın sözleri daha epey sürdü.. Sonra pabuçlarını çıkarıp — içeri girdi.. Biz de koca Beyazıt camiinin avlusunu çarşamba pazarından farksız bir bale getiren etraftaki dükkânların, işporta. ların sahipleriyle konuşmak üzere, sed- de çıktık. Evvelâ bir kuru yemişçinin yanına sokuldum. Tertemiz beyaz bir önlük gi- yen patrona kendimi tanıttıktan sonra: — İşler nasıl, meranun musunuz? di. ye sordum. Aklam acı acı güldü: — Mükemmel, harikulâde! diye söy- Yendi.. İ Fakat hakikaten bu işin tamamen aksi olduğu, sesinin tonundan, yüzü - nün vaziyetinden anlaşılıyordu. Hiç ses çıkarmadan, hakikati kendi kendine söylemesini bekledim.. Beyaz önlüklü adam, tekrar konuştu: — Vallah Bay, doğrusunu ister mi. siniz, Ramazanın başından beri, daha masrafımızm yarısını çıkaramadık. Ne yapacağız diye arpacı kumrusu gibi düşünüyoruz.. — Fakat böyle iyi bir yerde, bu ka- kadar kalabalık ta varken, nasıl olur da satış yapamazsınız?, — Eyvvelâ bu işin sebebini biz. de an- layamadık amma, şimdi biliyoruz. Va. ziyet şu: Herkes camiden çıkınca so - ğuktan Üüşüyor, sağına, soluna bile bakmalan, koşa koşa evine gidiyor.. Ta- bil biz de kava alıyoruz. Kuru yemişçiden ayrılınca esnaftan daha bir çoklariyle konuştum. Hepsi de işlerinden ayni derecede şikâyetçi idi. ler, Yani ne halk istifade etmiş, ne de Batıcılar kazanmış, Beyazıt camlinin avlusu beyhude yere bir pazar meyda- Tına çevrilmişti. HABERCİ $- EAC Tam bir pazar yerine dönen Boyazıt camli avlusundan iki görünüş Tarih diyorc ki: | Istanbulda et nakli Kanlı kavgalara, idamlara sebep olmuştu Eski devirlerde, İstanbulda, herkes rastgele et satamazdı. Bu hak gedikli kasap dükânlarına verilmşiti. Rumelide bulunan koyünlardan onlda biri, her yıl vergi olarak alınırdı. Bunların sayısı iki yüz bini aşardı. Koyunlar, takım ta. kım gönderilir, yeniçerilerin et ihtiyacı karşılandıktan sonra, fazlası halkın ih- tiyacını önlemek üzere kasaplara satılır, dr. çai Kasaplar keyiflerinin istediği koyu « nu, sığırı, kuzuyu kesemezlerdi. Zayılf, cılız olmasına ehemmiyet verilirdi. Bu işleri tetkik etmek, kasapları kontrol al. tında bulundurmak üzere, bir resmi ma- kam var'dı: — Kasapbaşılrk!. . Hayvanlar, (Yedikule) mezbahasın . dakesilir, sabahın alaca kararlığında beygirlerle kasap dükkânlarına dağıtı. İırdı. Narhtan fazla fiyatlarla satılma -« ması için kasapbaşılar, daima gedikli kçasap dükânlarını teftiş ederlerdi. Yedikuleden başka Eyüp, Üsküdar, ve Ortaköy ile sur dışarısındaki mez . bahalar da kasapbaşının nezareti altında idi. Yeniçerilere Yedikule mezbahasında kesilen hayvanların etleri verilirdi. Her sabah, lâzım olduğu kaklar et, beygir - lere yüklenilir, katar halinde kışlalara getirilirdi. Hayvanların önünde, etra - rafında, arkasında yniçeri neferleri bu- lunur, beygirlerle beraber onlar da ko- şarlardı. Bu esnada nâralar atarlardı. Hem He ne nâra?.. Naimanın dediği gibi “yer gök titrerdi,, bu nâralardan.. Et yüklü beygirler geçerken, araşın. dan, önünden geçmek yasaktı. Yeniçe- riler bunu uğursuz sayarlardı. Halk, çayşı ve pazarda, beygirler geçerken bir yeniçeri yumruğu, bir zorba tekmesi yememek, kolluk ağasının karşısına çık- mamak için iki tarafa kaçar, bir yere sinerdi. . Et nakli yüzünden bir çok kanlı kav. galar olmuş, kafa göz yarılmış, hattâ bir çok aldamlar boğdurulmuş, katledil- miştir.. İşte bir tanesi: Yedikuleden yeniçeri ocağına et geti- ren beygirler, (Hekimoğlu) mahallesi. ne geldikleri zaman, ihtiyar bir adam, hayvanların önünde geçti. Orta kasabı ile sekirdem ustası, sekirdem başçavu- şu -et nakledenlere verilen ad, ki koş . mak mânasına gelir - hemen zavallının üzerine atıldılar : — Uğuru kestin uğursuz!. Diyerek küfretmeğe, dövmeğe başla. Gılar. İş bu kaklarla kalmadı; sekirdem ustası ihtiyarı yakasından tuttuğu gibi yere yatırdı, ayağınım altına aldı, başını tekmelemeğe başladı. İhtiyar feryadı bastı: — Müslüman yok mu? Beni öldürü - yorlar?. Halk toplandı, Hekimoğlu Alipaşa imamiyle çuhadar hac: Salih biçareyi kurtarmak için rica etti: — Yanlışlıkla geçmiş.. Artık yeter. Hüseyin Rüştü TIRAPN (Lütfen sayfayı çeviriniz)