K ——r“ 'manŞR!N — 1937 DX_ çocuşl““. l?l: a ahvallne Uş bakışı €rin elbette bir manevi ta andtn dini tud :'" Fakat bir de Rüptir, SEN tarih kitaplarında izah edil saddi ciheti mev hkeîğ;?ıhmî kalan — Araplar, — “tiâ TÜ ve Ia tullah” için arzın mühbit. se di tif Ülkelerini zapt ve teshir et j r'm:'lpıı:ınııv lar kurmuşlardır. '“'îınq:ınhk' Romadaki — esirlerin Bot _'—'XAmuqtur. 'jlfnî dşîıkl:k ve faşizm de modermn İç Tileri 'n *T sayılryor. Bunların ehli sa ar. Deniyor k: - & Au:’"ddl Menafi ikinci plânda kal- rm;.hmmiycd_î olar ve devletleri Öineyi gi Slaşmağa sevkeden, gimdi, q"ilı Amiller olmuştur. Ayni dinden ,,“:'dismak için kâfi geliyor. biz op Föyle desek hakikatle tena- İ“Wr mu? fağiyı Âyni içtimat dine girenler - yani nlar - ayni tarz vaziyeti ve me ü , Olanlardır. Bunlar, nüfusları ara _'Wek dar g_'ı'" ve yayılmak istiyen Püz etlerdir, İtalya, Almanya, Ja- ir ©p bu zümreden ! İspanyaya ge *n;:::'_dhî dünyanım en ehemmiyetli İeri gi tiydi. Büyüklük, büyüme emel h“hded:r .ıipanynlhnn ananesi, ideali f:’m bir dünya devleti olmağı, İs tim Ş lııı;:w. Bu itibarla faşizm, o Yada IK')_'uıne uygündur. Yeni &ün- Klaş ü #tizmi ilân — eden rezilya keri uhnkmen'ııamn ilk kâşif ve sahib hmnhpınyoıurm hefidleridir. Vai .bunlu arasında münasebet h'ldıq;:? bulmı.k icab eder. Bu mü- m'“didir:;,_mm“ı olmaktan — rziyade b ü 'ı:f—mî" dahili siyaset mahiyeti ar lepi bi - l?linı düşmüş, harici siyaset- !uı.nı::“ Plâna çıkmıştır. Faşistler, Örvet w;“m tlinde olan toprakları ve ik hu"x'—':»ıhımı kendilerine malet- "“Ğd.îd Yorlardır. Emelleri bu derece una içtimat bir din şekli ver Maddi şekli kapamak için süs İti * Aralarındaki mukaddes z,ı!'k da eyni genirleme emelinde bu dr, ü kupkuru maddi bir itifakı- ,,_â:ık. faşizmin dahilt bir idare ol açkhzmı misal Yunanistadır: aktas başa geçtikten sonra, ora , Cthilen faşistlere benzedi. Fâkat r.'n" îlşiıt demiyor. Ve Yunaniş- unın'Nm"" İltihak etmiyor. Çün datanın istilâ emeli yoktur. &n u'm_!ekeıin dahilini zabtü rabt al- Tei ğ Stan sonra, hariçte istilâ emel- l"h y *mek ve ayni tarz emelleri olan Xün *lt vermek ve rehavetli bir ha Pine $ _ı'"lmdıld zenginleri, yahud ka hlmzı APanmamış, desteklenmemiş sa beriz *Tİ al aşağı etmek... İşte faşizmin Hiyaşeti) * tan AYanın Steki krsmının manzarası ' sırada baş başa vermek: İun_::u“” Bunlara karşı ne yapa- ""'kı. Bir şey yapamamak. zti kalmak, h“h! ?""'ln evini de bastılar yahu.. “;'“H? - diye dedikodu yapmak. hiı,, “trek bir tedbir alamamk., Kuş Pünorama böyledi: ( H_ariciye Müsteşarı karada Nissen &rafından tedavi edilecek u d, t 18 (A. A.) — Hariciye si. İy m Üsteşarı Numan Menemencioğ. Ber| km"““mn Suriye fevkalâde komi. Mnja * de Martel'i Boyrutta ziyaret ı.%u" fakat bunu mütcakip hasta. Üttaç ” Üzerine seyahat programının h AFafını tamamlıyamamıştır. Berut Röra .m'hh:derek aldığımız malümata 'r-g,“m ahvalinde endişeye meydan K bir cihet yoktur. da '":*”n'—'ncioğıu bu akşam refakatin. lq,wı 'ktor olduğu halde trenle An. h»_k“ Müteveccihen Trablusşamdan oej etmiştir. Rahatsızlığının eski İlayç YA yerinde harici bir İltihaptan ö luı:ıb[:"'“- tedavisine bakmak üzere ldan Ankaraya gelecektir. İle, » A t İdiği zannolunmaktadı. Profe. İ| K T AR OT T Taşhandan çıktıktan sonra, Lâlelinin yepyeni apartımanlar, _evle:'l: kaplı so. kakları, bize cennet gibi geldi. Toprak yolların tozuna bile aldırış ettiğimiz yoktu. Fakat handaki pisliğin, sefaletin man. zarası, yavaş yavaş gözümüzden silin - meğe başladığı zaman, etrafımızdaki noksanları tekrar görmeğe başladık. İstanbulun en yeni, en asri mahallesi o- Tan bu semtte, sokaksızlık mütemakliyen sırıtan bir dertti. 'Tam bir sel yatağı olan Çukuürçeşme sokağına geldiğimiz zaman, yanımda yürüyen Foto ÂAli kolumu dürttü. Ve ilerimizde yolun köşesinde up uzun ya. tan, beyaz tüyleri pislik içinde kalmış bir kediyi göstererek:! — Ölmüş, leşi meydanda kalmış, di. ye söyleridi.. Zavallı hayvanın etrafında bir yığın boş koönserve kutuları, pis bezler de vardı. Buraya çoktandır çöpçünün üğ - ramadığını anlamak için bütün bu man- zaraya göz üciyle bakmak kâfi geliyor. du. Fakat ben gene — “sorayım,, dedim.. Yeni evinin kaprsı önünde duran genç bir bayana sokuldum. — Sokağımız pek ps.. Çöpçüler bu- raya &ık uğramıyorlar galiba? dedim. Kadın hafifçe güldü: — Sık mr dediniz? Haftada bir bile zor geliyorlar bıy, diye söylendi. Gençtürk sokağından, gene baştan başa toprak olan Defteremini sokağına geçtik. Buralarda yolsuzluktan başka işıksızlıktarı şikâyet edenler vardı. Daha sonra Yeşiltulumba sokağına geçtik.. Bu sokakta iki, üç yapı vardı. Ameleler, o dakikada tatil yaptıkları için inşaat durmuştu, amma, malzeme yığınlar, pek yakında burada — yeni yeni binalar yükseleceğini gösteriyor - du. Burada da fazla durmadık, Gümrük- emini sokağı diye bir sokağa saptık. Bir sokaktan, öbür sokağa, bir diğerine, Yolsuzluktan, işıkstaliktan, çöpçüstslükten şikâyetçi olan yepyeni Lüleli mah allesinden işte bir mansardı.ı Istanbul konuşuyor ! Asri bir mahalle olmak için Lâlelide neler eksiktir ? Burada oturanlar; yol, ışık ve sokaklarda temizlik istiyorlar - Yazan : Haberci yor, Haberoiden mütemadiyon izahat istiyorlardı başka birine geçe geçe, artık Lâleliden ayrılmış, yavaş yavaş Aksaraya kadar sarkmıştık. Gümrükemini sokağının Başında kar şumıza garip bir adam çıktı. Bizi tanı - dığı mubakkaktı. Çürzikü hemen gülerek yanımıza sokuldu. Yarım saattir dolaş- tığımız bu semtte — etraflıca konuşacak bir adam bulamamış olduğumuzdan, bu fırsat hemen yürümüzü güldürdü. Ar - tık bol bol konuşup semtin dertlerini dinleyebileceğimiz için sevinklik.. Fakat ne olsa beğenirsiniz.. Yanımıza sokulan zat, bizimle işaretlerle ve ağzımdan çıkan garip pek garip ve hiç bir mâna ifade etmeyen seslerle lron“ınıığı kalk. maz mı? Şaşırmış kalmıştık. O Mütemadiyen işaretlerine devam ediyor, derdini anla« tamadıkça sinirleniyordu. Ne ben, ne He foto Ali, şimdiye kadar hiç bir dil- sizle bu kadar uzun boylu anlaşmak ko nuşmak mecburiyetiyle karşılaşmadığı. mızdan, — karşımızdakinin Jlisanından! hiç bir şey anlayamıyorduk. Nihayet birdenbire aklıma geldi. Hemen cebim- den not defterimi, kalemimi çıkardım, artık sinirden âdeta tepinmiye başlıyan zavallı adamın eline verdim. Coşkun hali birdenbire sakinleşti. Ve defterimin yapraklarına alelâcele bir geyler karaladı. Yaztlıklarını bana uzattığı raman şunları okudum: “Ben gazetenizin okuyucusuyum, Si- zi burada görünce pek memnun oldum. Aman Allah aşkına nasıl yazarsanız ya. gınız bizi şu sokakların toprağından ve karanlığından kurtarınız. İstanbulun en yeni mahallesine bir kaç kaldırım taşı döşese, belediye acaba fakir mi olur? !.,, Bu sözlerden sonra biri selâmladı, yo luna 'devam ederek yanımızdan uzak « laştı. Gene yalnız kalmıştık. Fakat ar - tık bu hususta talihimiz dönmüş olscak ki, etrafımızda mektepten her 37z çıkmış 8 — İ0 tane çocuk belirdi Hepsi de pürneşe idi'er, İçlerinden bizim gazeteci olduğumuzu tanryan açıkgöz birisi, bü. tün arkadaşlarını da haberdar edince, yavrularla ahbablığı ilerlettik. Hepsin - de gazeteye, gazeteciliğe karşı büyük bir alâka görünüyordu. Onlarla konuşa konuşa, Pertevniyal Tisesi önüne çıkacak sokağa ilerlemiştik. Bana mütemadiyen gazetecilik hakkın- da malümat soran, verdiğim cevapları hayran hayran -dinliyen küçüklerden biri birdenbrie elini kaldırdı ve bağır . di? — Bakın! Bakın.. Karşımızda yarışı kâgir, yarısı ah - Şap bir ev varkdı. Bu evin ahşap kısını- mın altında, kocaman beyaz yazılarla : (Buraya işeyen eşektir) kelimelerini okuduk.. Fakat sanki bu yarıya inat yapmak istiyormuş gibi, golf pantalon giymiş bir çocuk, tam yazmmın karşısı. ma geçmiş abdest bozuyordu. Femen ço- cuklara hiç ses çıkarmamalarını, fotoğ- rafçı arkadaşa, fırsatı kaçırmamasını i. şaret ettim. y Bir dakika sonra, bu gâarip manzara - | Tarih diyor hi: — Hurafelere inanan padişahlar Cinci hoca, cariyelere padişahı nasil , sevdirirdi ? Eski devirlerde, başta padişahlar, imparatorlar, rical olmak üzere bütün insanlar rüyalara, büyüye, falcılığa ina- nır, hastalıklarının devasını kocakatı ilâçlarında ararlardı. Aşka, alâkaya de- va bulmak için büyücülerin “vifk,, larından keramet umarlardı. Hurafeye bağlı, mütatabbip ilâçlarının “devayı şi- fa bahşısmna., top yekün kaildiler. Meselâ verem olanlara, ilk devrede ise, bir köpek yavrusu kesilir, pişirilir, haberi olmadan yedirilirdi. Karnı ağrı- yanlara, suda ezilmiş barut içirilirdi. 'Tarih, fala bakmak usulleriyle, ev- velden keşfolunan, haber verilen vaka- Jara, hâdiselere ait tafsilâtla doludur. Bunların ne derecelere kadar doğru ol- duğunu anlamak, bilmek bid'atlara bağ h kalan kütlenin ruhi temayüllerini in- celemekle kabil olabilir. Abdülhamit devrinde, Nuru osma- niye taraflarında — alenen fala bakan, Aişıklara büyü yapan Erzurumlu hokalar vardı. Bunların dükkânları huncahrnç dolardı. Falcılık, kehanet usulleri asirlarla beraber değişmiştir. Değişmiyen yak nız halkın merakrı ve bu gibi şeylere ver diği ehemmiyet, gösterdiği alâkadır. Tevrat, eski zamanlarda, Mısırlıla. rın rüyaya itikatlarını rüya tabir e« edenlere karşı hürmet gösterdiklerini yazıyor. Eski yılların fakıları, kurbanların barsaklarına bakarak kehanette bulu- nurlardı. Bir takım falcılar, kuşların uçuşlarını tetkik ederler, yavaş veya ça- buk uçmalarından havaya yükselip alçal malarından bin türlü mana çıkarırlardı. Eski Yunan ilâhlarından (Apollon) un rahibesi Pzthil, üç âyakir bir masa- nın Üzerine çıkar, müddet gözlerini kapar, sonra derin bir uyku içinde an- laşılmaz bir takım lâflar söylerdi. Halk, anlaşılmaz lâflardan mana çıkarırdı. Jüfiter meşesi denilen kocaman bir ağacın rüzgâr vurdukça sallanan, garip sesler çıkaran dallarından, bu dalların vaziyetinden mana çıkarırlardı. İtalyada, falcr (Cumes) lerin çıkar- dığı garip seslerden, kekelemeden bir (fal kitabı) bile vücuda getirilmişti. Ro ma mukadderatının bunda yazılı oldir- ğuna inanılırdı. Buhranlı samanlarda bu kitaba baş vurulurdu. Romalılar, fala, kehanete çok ina- nırlar, ehemmiyet verirlerdi. Hatta bir çok (fal mektepleri) vardı. Herhangi bir harp başlamadan evvel (Mukaddes tavuklar)) ım hareketlerini gözlerlerdi. Eğer bu hayvanlar, kendilerine _v:ruın yemi yemekte iştihasızlık gösterirlerse, muharebe münasip bir zamana talik o- lunurdu. Ka İmparator Valema, tahtından indiril mesi ihtimalinden korkarak halefinin kim olacağını anlamak, adınır öğrenmek istemiş ve falcrsına mürakaat etmişti. Falcı, büyük tahtanm üstüne alfabe nin bütün harflerini yarmış, ve her har f üzerine bir buğday danesi koymuş- tu. Sonra tahtayı bir horozun ânüne bı- rakmıştı. Horoz, buğdayları birer, bi- rer, ve gelişi güzel yemeğe başlamıştı. T.H.E.O.D harflerinin üzerindeki buğdayları yedikten sonra tahtanım ö- H. Rüştü TIRPAN (Lütfen sayfayı çviriniz) nın şurada gördüğünüz resmi çekilmiş bulunuyordu. p Kocaman yazılara! rağmen duvarları nın İdibi bir aptesane olmaktan kurtüla- mayan bu talihszi binayı geçer geçmez, kendimizi Pertevniyal lisesi ile camij ö. nünde bulduk. 'Tramvay yoluna uzanan çok geniş caddenin, bu civarda mütemadiyen gör meğe alıştığımız toprak zemininde yü. rüdük. Garete meraklısı küçük mektep- liler bizi tramvay yoluna kadat teşyi et tiler. Biraz sonra bindiğimir tramvay, istasyonldan uzaklaşırken, onların elle- rini sallıyarak, bizi hâlâ selâmladıkla. Tını görüyordum. x BaRE . TSNRENLARİNÇ SAÇ CA Y KNN VNK İN İ B A SN — NİN SÜRİDÜRECARA NC VK AĞN Ö CARR İ GUN G FOU UA Ğİ