—İ3l — B Cq_h.— Manasiyle İngiliz tipi .:"“-nm tüccarları ona Ki çhhüh“j açmaktan çekin- Onlar insandan anlar- biçilip dikilmiş elbiseler Tt ke, Üyne; yi HW:.:;"%— yürüyor. San- biz tek Se / ai ’e?"'i' bir kadın. Onun Var: Tam manasiyle Mapgi'buki bunlardan bir ni a Rördüm. Ba başladı. könuşuyordu ki ve Mari kahkahalarla Te ’ı; diye sordu. b .qııı â..: Sizi de anlsta- SKt kehdime dedim ki: “Şu _;—' yerde görsem ne kar,, V" işte şimdi mesu- karşıya ayni masada Taç e tarı Cai Tap Peisiniz, arkeoloji ile uğ ’ lar yaparsınız, değil j %ı:::“mtı başladı. O | büyük bir dikkatle ğ gok ü memleketler gör kt—"'."- Mesleğiniz pek gü | lğy.:::"* olmasını isterdirm. %Mmiiıdıa ve d —,—— ——Tiiuın böylece 8 | SÜ İçini îdî:i. betbahtım... Yerler “q_'w’ Umhh;lır gör- saçlarınıza on- Yamazsınız. Tlesssmasl, santatt ait vahşi, | İltter “miydiniz? Fakat Talarda | Cin r At TEYEL V romanı etmedi. Kaymakam Blunt da salıya ge lemiyecekmiş. Norman Gelin yüzü buruştu. Her gün ayni tarz bir iş bozulma- siyle karşılaşıyordu. Telefonlar çalryor, evvelce verilmiş randevular bozuluyor du. Hep ayni teraneler: Müşteriler se yahate çıkıyormuş, nex!cye yakalan- mış, bir başka mazereti varmış. Fakat Norman Gel, deminki müş- terisinin gözlerinde, bu atlatmaların ha kiki? sebebini keşfetti! Dişini doldurtan — müşterinin göz- I lerinde, ansızın bir korku ifadesi belir mişti. Bu ifade şu suretle teisir oluna- bilirdi: « / Bu adam cinayetin işlendiği tayyarede seyyahat ediyordu. Sakın? Acaba?... O olmasın?.. Bazan ansızın delirip de müthiş cinayetler işliyen in tanlardan bahsedilir. Sakın bu da on- lardan olmasın? Doğrusu ona ağzımı emniyet edemem. Ya bu adam bir deliy se, bir katılse derler ki, katilier de di- iğer insanlara benzermiş. Onların boy- nuzları olmazmış. Ben onun - özlezin de daima kötü bir parıltı görür gibi o Muştum. Yahud da şimdi öyle geliyor. Her neysşe günahına girmeyeyim! Ne me lâzım! İşim mi yok? Başka dişçi çoktur. Başkalarma gider #edavi ah rum... * Birdenbire sordu; — Mis Ros! — Efendim. — Bu önümüzdeki hafta dikkati celbedecek derecede sakin gölünüyor, Ne dersiniz? — Evet etendim. — Çok — müşteriler teckettiler değil mi? — Maalesct. Sonrd yardımcı kadın teselli maka mında ilâve etti! randevularını — Bu süretle azıcık dinlenmek im- | ea sa aa dasiküşileieindere d lR a başlarığıcında pek çok çalıştınız. — Sanırım ki bu sonbahar acısını çıkardcağız. Ne dizsiniz bu işe mis Ros? Memur kadın birdenbire cevap ve remedi. Zira bu sırada telefon çalmış- tı.. Cevap vermek üzere odadan çıktı. Norman sterilizatörün içine bir kaç alet attı. Gamli gamir düşünmeğe baş- ladı. * — Vaziyeti soğukkanlılıkla müta lea edelim. Kendi kendimi beyhude te- selliye lüzum yok. Mesleğim mahvol- du. İşin garibi, Mari bu cinayetten dos layı meslekçe istifade etti. Antuanın berber dükkânını müşteriler doldurup taşırıyor. Ona ağızları açık abdal abdal bakıyonlar, söylediklerini dinliyorlar. Halbuki ben, müşterilerime — ağızlarını açmalarını söylüyorum. Bu teklifim ü- zerine korkuyorlar. Zira, insan bu kol tukta, kendini tedavi eden adamın insa fına kalmış bir vaziyette. Şayet dişci çıldırırsa hastanın hali vahimdir. “Cinayet işlendikten sonra her şe- yin intizam dairetinde devam edeceği ni tasavvür ederler. Bundan daha yan- lrg hiç bir şey yoktur. Bir cinayet, - mulmadık şeriki türümler yaratır. Ha- kikati olduğu gibi kabul edelim. Ben bir dişçi sfatiyle dükkânı kapatmak de recesine geldim. Ledi Hurburiyi tevkit ederlerse vaziyet nasıl olacak? Acaba müşterilerim avdet edecekler mi? Yine de şüphelenirim, İş bir kere bozuldu. Fakat avdet ihtimalleri de var ya! A- dam sen de! Bu işte bir kazançım ol du: Mari!... Çok cici kız.. - Önu pek seviyorum. Maalesef beklemek Tüzim” Gülümsedi: “ (Devamı var) “Tuhaf (« Bu genç kız, bir sene evvel fakir ve | kimsesiz bir ktzken, bugün birdenbire, Hollvudun en meşhur yıldızları ara. aında yer almıştır. Aslen Fransız olan bu genç kız Ka. nadada duğmuştur. Bugün tam on tı yaşındadır. Ve adı Deanna Dürben. | dır. Geçen sene kendisini meydana çı- | karan şirket, bu yıl onunla yeni bir konturat imzalamıştır. Bu konturat mucibince, D, Dürben haftada tam 5000 dolar kazanacaktır. Diğer ta . raftan, çok güzel bir sese malik oldu. gu için, Holivud radyosu da kendisi. ! ni ayda 15.000 dolara angaje etmiş. | tir. D. Dürben'in birdenbire dünyanın en fazla para kazanan artisti haline gel. mesine başlıca sebeb, mütehassıslar | tarafından yapılan bir tasnifte, 1938 senesinin en büyük Üç artisti arasına Şar! Buaye ve Robert Taylarla bera- ber onun da katılmış ol dir. f değli mi7 — | Bir milyarınız olsaydı ! Kimo:lir kaç defa düşünmüsünüzdür: “Ah bir milyarım olsa!.,, Halbuki bu milyarın hesabını yap - saydınız, bu kadar paraya hiç te ihtiya- cınız bulunmadığını anlardınız.. — Yirs minci asırdâ ve 1937 senesindeyiz. ki, bundan tam 1937 sene ev- sieline bir milyar lira geçirmiş ve günde muntazaman 1000 lira harcr- yör. (Bundan fazlası can sağlığı!) Bu adı ldükten sonra mirasçıları da ay- l ni şekilde hareket ediyorlar. Derken, *331 SENEŞMİŞ, gErVET BiZİN. Cinüze ge- diye endişe etmeyi'n.. Çünkü siz de günde 1000 lira hatrca- yabilezek ve hattâ çocuğunuza büyük bir servet bırakabileceksiniz, Bu servet, günde bin lira harcanmak şartiyle an- cak 2737 senesinde bitecektir!, “Bitecektir!,, diyoruz, Sanki bu para hakikaten sizde mevcutmuş — ve sanki :ifd!n hesabirir. soruyormuşsunuz. gi- M Dünyanın en pis Insanlaro Seyyahların anlattıklarına bakılırsa, dünyanın en pis adamları — Tübetliler olduğu görülür. En “temiz,, 'Tibetlinin üzerinde bie, bit, pire eksik olmaz; bütün vücudu kalm bir yağ ve pislik tabakasiyle kaplanmıştır. Tibeılf. aslâ yıkanmaz, Memleketle- rinin çok soğuk oluşu buna sebep olarak gösterilebilir. Çünkü yazın en sıcak günlerinde bile orada hararet derecesi wıfırın altında 10 veya 15 dereceyi bulur. Burada odun ve kömür nammna bir şey yoktur. Ti betliler tezek yakarlar.. Bu da evleri isitsak için değil. an- cak yemek pişirmek için kullanılır. De- nilebilir ki, Tibetlileri soğuktan koru- yan, vücutlarını kaplayan yağ ve pislik tabakalarıdır. Tonton gunluktan şikâyet etmeğe hazırlanıyor. Yazan: Gülçin ona Mmağrurana cümleler ı/ sarfettiği zamanlarda baktığı gibi bakı tı. Lâkin Tarıkta mağrar bir tavur yok tu. Yalnız çok ciddi ve hissiyatmı giz- | liyen bir hali vardı. Gülçin - artık yor- du ki birden yolun kenarında ağaçlık hı, parmaklıklı bir yer gördüler. Gülçin | — Öht! Ne âlâ! dedi. İşte güzel bir bahçe girelim. | — Evet, güzel bahçe sevgilim. Lâ kân biraz daha gayret et. seni daha gü- zel marzaralı bic yere — götüreceğim. Yemekten sonra da... Bir sürü yokuşlar — tırmandıktan sonra, demir parmaklıklı bir bahçenin | önüne geldiler, İnce bir yoldan geçe- rek bahçeye girdiler ve yeşillikler a- rasından aşağıya doğru inerken karşı- larıma bir gazino çıktı. Gülçin fevka- lüde sevindi: | — Burada mı yemek yiyeceğir, d- | ye sordu. İ Tarık: — Hayır, dedi. Burası çok - tozlu. baksana, çocuklar masaların arasında oyun oynuyorlar, Toz kaldızıyorlar. Ben seni gazinonun lokantasına götü- receğim. —Ama orada böyl- temiz hava bu lamayız. — Öyle mi zannediyorsun. Orada çok güzel gölgeli bir taras var. Gülçin bir şey anlamadan Tarıkı takip etti. O, yukarda kalmak sonra, | inceden yollardan aşağı inmek istiyor- du. Fakat Tarık,gece rtenk renk am- pullerle aydınlanmış - yollarda, denizi geyrede ede dolaşmanın daha güzel o- Tacağını söyledi. Fakat lokantaya gitmek için geç- tikleri yol, karanlık basmış olmasına rağmen ışıksızdı. asaları, ağaçlıklı bir yolun kena rına sıralamışlardı. Genç kız: — Bürâda şetir loküntalarının hâli var. dedi. * &” â & v Tarasaya çıktılar. Gülçin, nihayet- te ki bir hasır koltuğa kendini atarak, eldivenlerini masanın Üzerine fırlattı: — İçeri girelim, Gülçin, bir saate kadar burası oturulmiyacak kadar se- rin olur. Gülçin hayretle bakarak: — Sözde açık hava almıya ve eğ- Leman Karamanoğtiu — Akşamları biraz hafif yiyorum da... — Ne tedbirli adamsınız. Süküt içinde yemek yemeğe başla- dılar. Yemeğin sonuna doğru Gülçin? — Ne için hiç yüzüme bakmıyor- sunuz? dedi. — Ben mi?? Nasil Yalnız, da!... Gülçin: — Haydi azizim, manasız sözler söylemeyin. Dedi. Yanınızda ha ben olmuşum veya, başka birisi — olmuş.. Ben burada neyim... Ne gibiyim... Ne gibiyim... Hah buldum, ben sizin ya- bakmıyorum! gözlerimi — kamaştırryorsunuz İnzaızda bir fiküran vaziyetinde kaldım. Ve birden âyağa kalkarak: — Figüran! dedi. Evet, tam mana- siyle bir figüran Bu akşamki gezinti miz, ve yaptığınız hileler pek tuhaftı zaten. Şimdi çok iyi anlıyorum. Siz bu raya eski bir sevgilinizle gediniz...Ayni karışık sokaklardan, ayni elbise ile, ayni saatte geçtinir. Daha söyliyeyim mi? O kız sarışındı, sırtında mavi bir elbise vardı. Siz de onun ellerini okşu yordunuz. Bütn bünları sizin tavurla- rınızdan anladım. Yapmak istediğiniz şey, eski hatıraları canlandırmak. Bey fendi, cski hatıraları canlandırmağa gel miş. Ben du bunu kendim için zannet- tim. Meğer biz mankenden başka bir şey değilmişim. Bu ne demek? Bu ha tıraların arasında benim vaziyetim, bir figüranlıktan başka mıdır? 'Tarık ayağa kalkmıştı. Yavaşca: — Gülçin, Gülçin, Gülçin neler dü şünüyorsunuz? diye murıldandı. —Artık Gülçin yok. Sözlerimin yan lış olduğuna yemin edermisiniz? Fa- kat dikkat ediniz. Eeğer yalan yere ye- min ederseniz, kendinize de, ona da fe Jâket davet etmiş olursunuz. Tarık cevap vetemedi: — Ah! Görüyor muslunuz? itiraf ediyorsunuz! Sizin bu kadar budala ol duğunuzu, işitirse küçük hanım epice güler... Tarık: — Susunuz! dedi. — Allah, Allah! Ne için susayım? — Çünkü, o, benim ne yaptığımı bilmez, bilemez... Tenmiye geldik. diye mırıldandı. Her hangi bir Jokanta salonuna benziyen, aydınlık bir yere girdiler. Tarık, açık bir pencere önünde bulu- nan iki kişilik bir masaya doğru gitti. Memnun bir tavurla tebesslüm ede- reki — Gördün mü, dedi. Burasının dı- şardan ne farkı var. Hem de ne kadar sakin Sonra, Gülçin masanım üzerinde duran ellerini tutarak okşamağa baş- ladı. Genç kızın yeni yapılmış bir ma- nikürle, pırıl pınl, yanan tırnakları gö züne çarpınca, daha sevimli görün- meye çalıştı. Karkşı kaşıya değil de yan yana oturmak arzusunu izhar etti. Ve Gülçinin yanına yerleşti. Tuhaf şüphelere düşmüş olan genç Kiz artık onu istediği gibi tetkik ede- miyordu. Yalnız Tarıkın duvardaki, av çılık sahnelerini gösteren tablolara bulutlar arasında kırlankıçların uçüş- larını tasvir eden tavandaki resimlere baktığını farkediyordu. Gülçinin artik gevezelik etmek, şa kaşmak arzusu kalmamışıtr. Tabldot yemeğini ismarladı. 'Tarık, bir mayanozlu balık, bir om let, ve salata istedi. Gülçin: — Neden siz de benim :smarladık- larımdan istemediniz? dedi. — Uzaklara mr gitti? — Çok, hem pek çok uzaklara, Gülçin, anlıyorsunuz değil mi? Bir se- ne evel.. Tarığın gözleri yaşarmıştı, başını ö f irdi Şimdi Gülçin onun elini tutmuştu, salata tabağının önüne oturtarak: — Size darılmadım, dedi, Lükin şu na emin olunuz ki, nazarlarınız da bü- tün kızlar müsavi olsa bile, şu figüran- lık vazifesini kabul edetek bir kişi bu lamazsınız. Bana gelince, acaba beni de böyle bir aşkla sevecek bir adam karşıma çıkacak mı? Tabif sizden bah setmiyorum. Artık sizin için ben fazla yım. Haydi, hiç bir şey söylemiye kal- kışmayın, biraz tuhaf olur; hesahı gö- ründe, dışarı çıkıp beraberce ağliya- ... Evet, eğer isterseniz ikimiz de beraber ağlıyalım. — Fransızcadan — HABER AKŞAM POSTASI İDARE Evl: Istanbul Ankara Caddesi Posta Kutusu 1 İstaaböl 214 Telgraf adresi; İstanbul HABER Yazı işleri taletonu | 296872 1dare, ilân » : 24370 ABONE ŞARTLARI , Türkiye Ecnebi $ :—ıııııı 1400 Kr. ylak s::.zu ve Neşriyat!Müdürü: âasan Rasim U Başıldığı ver (VAKIT ) .vıııuu' ü skkü İ İ