Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“ Christie'nin bu en güzel — romanı — Cinayet ve aşk romanı (VA.Nü) tarafından türkçeye çevrilmiştir. 1Ş J v Ri e. Hai | ada uzun biyiklı ve büyük at- İ uyuyordu. Zira tayyarenin midesine dokunmaktaydı. de sararmıştı. n K ©ğul Düpon'lar, biribirlerine 4 Tak için bağıra bağıra konuşü- adam oğluna diyordu ki: İ £ süphe yok, Almanlar da, ÖTde Amerikalılar da aldanıyor- OÜdi çinilerin hangi devirlere a- Sinu bir türlü doğru olarak ta- Yorlar.... Meselâ, Lamara e- ' İr, lâkayt hir tavırla cevap Vkuhtelif menhaları tetkik etmek k ülhalof ve Sakşegöz.... W 'k"'-şa. böylece devam ediyor- | |h. * bir eski çanta açtı. İçinden | x. Ukları çıkardı. d W%' Bünları bu asırda yapıyor- .':_ | t işlemeleri hiç değ'şmemiş.. h öMberden beş bin sene evvelki (, Üzerinde tesadüf olunan şekil- Ü Düpon, cevap vermeğe — kal- ı Tini öyle asahiyetle salladı ki Ça Sarsonun getirdiği yemek tep- “Ük üveterli güzel — delikanlının İp, Ban Gel'di... Onun arkasında iz polisye Tromancısı olan | ' î'-mînsi vardı. Bu adam yerinden b0 kompartımanın eşyalar ko- V ta fına doğru yürüdü. O- Pi ©lan muşambasının cebinden $ C alıp demin oturduğu koltuğa | o'“m da yanında mösyö Rider :’X Sti ve şöyle düşünüyordu: (| Bu darbeye — karşı mukavemet * Fakat mesele; gelecek bonoyu Parayı nereden bulmalı? Za: irecek olursam, hapı yuttuğu- » N ir.... Of, ne üzüntü...., ' İk Gel, kalktr: ön taraftaki lâ- h. doğru yürüdü. O gider gitmez, Vtasmı açtı, bir ayna çıkardı. * . Yüzüne pudra ve dudaklarına | b 'meğe başladı. K Ve son, genç kıza, tepsiyle kah Tirdi. Mari, pencereden baktı: İ V er.ş denizinin üstünde uçu- H * )%"z Mmüuharriri mösyö Klansin'in İ p Nda bir âarr dolaşmağa başla- G kitabiyle meşguldü. Yeni ya- Tomanın entrikasmı aramaktay- y tersiyle hayvanı itti, arı, Düpon'un kahve fincarirha kon- dd ” Verinden kalkarak, hayvanı | M * öldürdü. 'N sükün hüküm sürdü. Konu- , yok, fakat zihinler hep meş- hi %:;:hmann en sonunda 2 numa- )“-. şişman madam Jizel'in ba- %!R. göğsüne doğru büküldü. O- Va .h:e? üyuyor sanabilirlerdi. Fa- Üyüyor, ne de hayale dalmış- düzm İisel ölmüştü. 1 İkinci kısım übir t ölüm değil, &, Sinayel ! arın yaşlısı dlan Hanri, ma- N_ ya dolaşrp hesanları görü- klta yarım saat sönra tayyare ')i% Vasıl olacaktı. Ü S Paraları topluyor, hem de: Te n ?ayan!... - deyip bahşişleri K' yordu. S p. OSaları bitmeri için, Fransız- k inda birkaç saniye — bekle- . h&:î:riyetinde kaldı. İçinden - de “in düşündü: - v Ko C Hanri, kadını tanırdı. Zira ö şirke- tin tayyareleriyle birçok seyahatler yapmıştı. Bol bahşişliydi! Eli açık bir insandı.... Kadını son dakikaya kadar rahatsız etmek istemedi. Makinenin toprağa inmesine beş da kika kala, garson yavaşça kadına yak- laştı: — Affedersiniz, bayan.... İşte he- sabınız ! Hürmetle, elini omuzuna — dokun- durdu. Fakat, kadın krmıldamıyordu. Biraz daha sertçe sarstı. Bunun neticesinde kadının vücudu, müvazenesini muhafaza edemiyorek, ö- ne doğru yıkılıverdi. Hanri eğildi: şaşkın bir halde göz- lerirci açtı; irkildi. İkinci garson olan Alber, fısıldadı: — Yahu, Hanri... Kadın ölmüş... Vallahi ölmüş.... Hanri, sararmış ve titriyordu. — Deme yahu! — Herhalde.. Öyle görünüyaor.... Fakat belki de tıkanıklıktır. — Neyse.... Birkaç dakika sonra ye- re iniyoruz. — Ya baygınsa? Biran tereddüt geçiren Hanri ileri- ye doğru bir adım attr ve koltuklara yanaşarak. her bir yolcuya yavaşça sor- mağa başladı: — Affedersiniz musunuz? Normarn Gel, cevap verdi: — Hayır.. Dişçiyim.. Lâkin bir faydam dokunabilirse.... âdeta yerinden kalkmağa hazırlandı. Mösyö Briyan seslendi: — Ben doktorum..... Ne var? — Şurada bir bayanın son derece rahatsiz olduğunu gördüm. KT Doktor, yerinden kalktı. Garsonla beraber ilerledi. Kısa böylu, atkılr adam da, yavaşça arkalarından yürüdü. Briyan, 2 numaralı koltukta yığılıp kalan yaşlı kâdının üzerine eğildi. Hük- münü vermesi çok sürmiyerek kalktı: — Ölmüş! - dedi. Hanri, sordu: — Neden acaba?... Kalp bi? — Bilmem... İyice bir muayene et- mem İâzım.... Kendisini canlı olarak en son ne zaman gördün? Garson biratı düşündü: — Kahvesini verdiğim zaman bir Şeyi yoktu. — Ne zaman kahvesini verdin? — Kırk beş dakika evvel. Sonradan hesabını getirdim..... Uyuduğunu san- dım. Doktor başını sallıvarak: — Öleli yarrm saat olmuş. Muhavere etrafta, — yolcular ara: sında merâk uyandırmıştı. — Kafalar, göğüsten uzanıyor, Sözleri işitmek için herkes cehid sarfediyordu. Hanri tekrar etti: . — BHerhalde kalp hastalığı olacak Yengesinde ayni hastalık olduğu için âlemde de ille bu illeti tasavvur e- diyordu. Doktor, teşhisi koyamadığı için muayyen bir şey söylemek — istemedi. Manalı bir tebessümle başını salladı. Yanlarında bir ses yükseldi: Bu, boyun atkılı kısaboylu adamiın sesiydi: — Bakın... Kadımın boynunda bir leke var. Doktor ğildi: — Evet! - dedi. Madam Jisel'in başı öldükten sonra bir tarafa eğildiği için, açık kalan boy- nunun kenarında ufak bir iğne yarası göze bariz şekilde çarpıyordu. (Devamı var) efendim.. Doktor kkür ederim bayım.... Teşek | kişi uyuyordu : 374 sene evvel bugün -— — Iİstanbul 24 saat devam eden müthiş bir fırtına ile Harabolmuştu 1563 yılı 20 eylül günü 374 sene evvel bu. gün İstanbul civarı, tarihin en büyük felâ. keti karşısında idi. Böyle bir felâket — dört asır evvel kral Konrad zamanında vuku bul. muş, haçlılar ordusunu mahvetmişti. Korkunç bir fırtına İstanbulu kasıp kavu. ruyordu. 374 sene evvel bugün başlayan fır. tına bütün dehşeti ile yirmi dört saat devam etti ve İstanbulu bir harabeye çevirdi. Küçükçekmece gölüne akan iki nehir o ka dar kabarmıştı ki, © civarın bütün — evleri su altında kalmıştı. İstanbulun — meşhur su kemerleri yerlerinden oynadı.. Kâğıthane deresi civarındaki meşe ağaçları köpürmüş bir deniz gibi akan suların altında süprüldü. Küçükçekmece, Büyükçekmece, Harabi de. resi ve Silivri köprüleri tamamile — yıkıldı. Fırtınanın şayanı dikkat bir tarafı da deni. zin kokusunu izale etmesiydi. Deniz bulanık ti tuz kokusu kalmamıştı. Fırtınadan sonra temellerine su giren ev. ler tamir edildi. Çekmecede yıkılan köprünün yerine bir daha böyle frıtmalarda yıkılmı. yacak derecede sağlam olmak üzere yeni bir köprü kuruldu. Bunun için yarım milyon al. tım tahsis edilmişti. Şehre sü getiren yollar da bozulmuş oldu. ğundan üç parmak kutrunda yüz on kurşun börü ile su getirilmişti. Bu tesisatı birinci Selim zamanında Cebeci (cephaneciy — başı. lıktan kapıcı başılığa (başmabeyinciliğe) da, ha sonra silâhtarlığa terfi etmiş olan — Sofu Ali yapmış ve hizmetlerine mukabil Maraş mutasarrıflığına tayin edilmişti. Çekmece köprüsünü padişah Mimar sinana yaptırmıştı. Bu köprüyü inşaya başlarken şöyle demişti: — Bundan evvel köprüyü tahrip eden bil. cümle âfete yan! ateşe, suya, zelzeleye mu. kavemet edecek surette metin — ve metaneti drecesinde güzel inşa edeceksin. Sinan köprüyü “Eşek sırtı,, — denilen şe. kilde yapmağa başladı ve hâlâ büyük mima. rın eşsiz şöhreti halinde ateşe, zelzeleye ve suya mağrür durüşü ile karşı koyuyor, LALAR. Bu fırtınada padişah Süleyman da büyük bir tehlike geçirmişti. Süleyman sabah er. | '" kenden Halkalı dere vadisinde ava çikmış, defterdar İskender çelebi bahçesinin etrafın. da avlanırken bardaktan boşanırcasına yığ mur başlamışti. Yağmlir o kadar ani gelmiş ve sel o kadar ani olarak etrafı istilâ etmiş. ti ki, Süleyman ne yapacağını şaşırmıştı. İskender çelebi sarayının dört tarafı su ile çevrilerek burası bir ada haline — geldikten sonra çemberin gittikçe daraldığı görüldü. Sular heran yaklaşıyordu. Şimdi, herkes Süleymanı — kurtarmanın garesini arıyor, fakat bir türlü imkân bula- mıyorlardı. Süleyman birkaç dakika sonra kudurmuş sularım arasında sürüklenecek bir hale gel. mişti ki, dev cüsseli bir adam hızla ona doğ. Tu yaklaştı. Padişahı belinden yakalryarak havaya kaldırdıktan sonra sırtladı ve göğ. süne kadar yükselen Sulara daldı, Tarihçi Selâniki Padişahim kurtarılışmı şu satırlarla anlatır: “İç oğlanlarından bir gür büz arkasına alıp musandıraya çıkarmak ile' ihlâs eyledi.,, Niyazi Ahmet b DU vb Hd dkle Bi m eli Gdr ei rrr ddd ll kea $ ü Lisan derslerimizin geçmiş formaları : Hit de ancak gazetemize abone ola- Keyfiyeti bir daha tavzihe lü. Tonton amca Cezalrde =—ııiııım-—ınıııı—ıu—ııııı Otellonun ölümü Kadıköyünde, Cevizlikte 25 numaralı ev, Otellonun ölümüne sahfie olmuştur. Ne o ev. de bugün oturanlar, ne o mahalle halkı, ne İstanbul, ne de dünya, bu işten haberdar ol. mamiştır. Ben, bir de Rum kızı, bu hâdise. nin iki kafadar şahitleriyiz. Eğer ev sahibi kadınım (7ö) yaşındaki babasını adamdan sayarsanız, 25 numaralı evde bundan üç sene evvel oynanan kanlı drımmleşhı.ıı tamam olür. . Otello KÂmili bilmem tanır misıniz? Yirmi beş sene, — fasılasız — olarak bu — töpra. ğın üstünde aktörlük etmiştir. Bu yirmi beş senenin 24 küsur senesini, geceli gündüzlü aç olarak yaşamıştır ve ceman — yirmi beaş bin defa (Otello) rolünü öynamıştır. Dikkate değer bir adamdı. — Sarhoştu ve kadınlara düşkündü. Hiçbir işte hiçbir mani ve mazeret tanımazdı. Kıskanç ve hasuttu. Ölüm kadar küvvetli bir hırs ve nihayetsiz bir yaşama arzusu taşırdı. Güzel bir adam. dı. İri, yeşil gözleri ve biçimli bir burnu var, dı. Kültürsüz bir kafa — ve gayesiz bir zekâ sahibiydi. Bir gün, bir çok günlerden bir gün, ona Mühürdar gazinosunun camsız ve penceresiz kışlık salonunun bir köşesinde — rastgeldim. Demir bir karyolada yatıyordu. Yanında, *3. nünden arkasından bir çok insanlar, müşte. riler, garsonlar ve çocuklar — geçiyordu. O, üç adım ötedeki ve bir uçurumun ucundaki denize bakarak, daima yatakta, — günlerini geçiriyordu. Yanma gittim: — Ne © Kâmlii, dedim, bu ne hal? — Ne yapalım birader, dedi, işte burada böyle yaşamağa mahküm olduk. — Haberin yok mu yoksa? — Neden? Ses çıkarmadı, üstündeki ince yorganı ar. kaya doğru attı. Ve diz kapaklarından aşa. ğıst kesilip atılmış olan bacaklarını göster. di. Ben de herkes gibi, senin benim gibi, öteki beriki gibi acımasımnı teesşür duymasını ve içimde yanan merhamet ocağının dumanını dışarı saltvermesini bilirim. Bu marifet de. ğildir. Asıl marifet, orada ona, hiçbir &r vermeden, bacaksız yaşamanın da mümkün, hattâ tatlr ve zevkli olabileceği — kanaatini yutturmaktır. Ben bunu yaptım ve dedim ki: — Geçmiş olsun. Fakat burada, bu camsız pencerenin önünde soğuk almayasın Kâmil* Hayretle yüzüme baktı. — Dudaklarmı bükerek gülmek teşebbüsünde bulundu. Be, ni yeni görüyormuş gibi, tekrar başını kal. dırıp bir daha baktı, sustu. Benim anlatacağım o değil! Kışa — doğru Cevizlikte bir seyyar tiyatrocunun evine ta. şıindık, Ev sahipleri ihtiyar babalarını ve ev. lerini bize emanet edip Anadoluya turneye çıktılar. Kâmilin hastalığıma (Reyno) — diyorlardı. Doktor (Raynauld) adında bir adam tara, fından keşfedildiği için bu ismi — almışmış. Hastalığın arazına ve sebeblerine gelince: Efendim, bu adamda çök eski bir frengi var. Kalbe giren kalın kan borusunun iç ta. | rafında vaktile bir frengi yarası çıkmış, Ya, ra kurumuş. Adam tedavi edilmiş, kurtul. muş, frengiden eser kalmamiş. Fakat aradan yirmi sena geçtikten sonra bu yaranım ka, bukları kana karışmış. Damarların — içinde yüze yüze ta uçlara, ayaklara kadar gelmiş. Orada incelen ve darlanan damarları tıka, mış. Bunun sonu tabii kangrendir. Kangren olan kısım kesiliyor. Bir müddet sonra ke. sik yerin civarında tekrar ince damarlar te. şekkül ediyor, tekrar tıkantyor, tekrar kesi. liyor. Uzun lâfın kısası, (Reyno) hastalığı. na yakalanan adamın bacakları kasıklarına ve kolları omuzlarımna kadar budanmayınca buü dertten kurutuluş yok. Doktor (Raynauld)nun Paristen kitabın: getirttim, Kâmilin hastalığını bir mütehas. &18 gibi inceden inceye tetkik ettim. Doktor | netice olarak harfi harfine, şunu söylüyor. (Bu hastalığa yakalanan ağaç devrilmez, fakat budanır). Bende bir teselli vardı: Şehir tiyatrosunda her ay ona 50 lira veriyorlardı. Elsiz, ayak. sız bir adam bu para ile ölünceye kadar ya. ştyabilirdi. Fakat o buna razı ölmadı, ölmeğe karar verdi. (Bu hikâye yalnız benim tarafımdan bili. nir ve ölüm perisi bile onun hayatının son | Üç ayı zarfında neler geçtiğinden haberdar değildir. Binaenaleyh beni iyi dinleyiniz:) Bacağının — tabiri —mahsusile — maktar ona fazla ıstırap veriyordu. Hergün muayene Yazan : Jihan Taıu' ederdim, bu maktada daima küçük, kırmı. zı sivilceler peyda olur ve bunlar daima iş, lerdi. Kâmil bütün gece #abaha kâadar bağı, rırdı. Size bu bağırmayı, bu sesi anlatmak için bende kâfi küdret yok. Fakat diyebili. rim ki onun (Otello)yu oynarken ve uzun çarşıda plav — satarken — o bu zanaati de yapmıştı — çıkardığı korkünç — sesler bü bağırmanın yanımnda ancak bir kuzu meleme si gibi kalır. İhtiyar adam ilk günlerde evi bırakıp kaçmıştı. Benim hatırım için Kâmi'e bakmak vazifesini Üstüne almış olan güzel Rum kızı, Katina, bu sesi İşitince, titriyerek ağlamağa başlardı. Ne hastane ameliyatha. neleri, ne Engizisyon işkencelerinin cereyan ettiği taş bodrumlar, 'ne Cevizlik, ne siz ne ben, böyle bir ses duymamıştır, duymamışız. - dir. Kâmilin çektiği işkenceyi — anlıyordum. Fakat elimde bir çare yoktu. Hayır, vardı, Afyon mürekkebatımndan olduğunu zannetti. ğim bir ilâç vardı ki derinin altına, damarın içine zerkediliyordu. Bu ilâcın bir tübü, KA. - mili Üç saat kadar huzur içinde uyutuyordu. Fakat doktorlar (Pantopon) denilen bu ilâ. e hasta için bir ölüm telâkki ediyorlardı. Çok geceler sabahlara kadar Kadıköy sokak larmı dolaştım ve profesöründen belediye o. besine kadar yüzlerce kapıdan (Pantopon) | dilendim. Vermediler. Nihayet — Tıbbiyönin | ilk mezunlarından, ihtiyar ve Alil bir doktor - bulduk. Geldi, baktı ve bir şişe rakı parasına bir kutu (Pantopon) yazdı. : Kâmile içki de yasak edilmişti. Fakat Runi kızına yalvarıyor ve onun — merhametinden istifade ederek, şehir tiyatrosunun bir yeşil Hracığını eline veriyor ve koca bir şişe rakı aldırıyordu. Ben gündüzün işe bittiğim için bir müddet bundan haberdar olmadım. Fa. kat bir gece eve dönünce, bana kapıyı açan Katina, ağlayarak ellerime sariıldı ve Kâmi. lin kendisine tecavüz etmek istediğini anlat. tı. Yukarı çıktım, kapıyı açtım, her akşam. ki gibi: — Merhaba Kâmil! akşamki gibi: — Merhaba canım! demedi. Baktım. vata. ğın içinde sızmıştı. &N* — İlhan, ben artık öleceğini. munu aruık — biliyorum. Fakat ölmeden evvel bir — defu daha sahneye çıkmak istiyorum. Yalvarırım sana, kesik bacakir bir adam tarafından oy. nanacak kısa bir piyes yaz! Son günlerimde * Şu eşeklerin karşısma çıkıp oynıyayım! Ne olursun ?! Ellerime sarılryor, buruşuk dudaklarile &. Püyordu. Oturdum, Üç kişi arasında geçen (doktör Reynonun ağacı) İsimli, küçük bir piyes yazdım. Çok beğendi. Kendisi, Rum kızı, ve ben, bu üç kişiyi temsil edecektik. Artık Kâmil acırlarını unutmuştu. Sabahtan akşama kadar Katina ile beraber prova ya, pıyorlardı. Gece ben de provalara — iştirak ediyordum,. Ninayet bir akşam komşu kızlarını umum! provaya davet ettik. Katina odaya sandal. yeler dizdi, soğuk limonatalar hazırladı. Ban de aylardanberi penceresine baktiğım kom. şu Rum kızı için bir hazırlık yaptım. dedim. Fakat o her O gece Kâmilin neşesini — görmeliydiniz. — İnsan bu adamın dört gün sonra bu yataktan — bir sedye ile kaldırılıp götürüleceğine ihtimal vermezdi, » » & Berdmkumümdemmm&u. tık dayanamıyordum. Benim artık kollarım . dâ ve dimağımda derman kalmamiştı. Ben de yenilmiştim. Yattığım yataktan uzandım, — pencereden sokağa baktım: Dört kişi, bir sedye içinde, - ölü mü, sağ mr belli olmryan bir yığın ke. miği kapıdan çıkarıyorlardı. Kapının eşiğinde ağlayan Katinaya seslen. dim, topuklu terliklerin! merdivenlerde bir mitralyöz gibi takırdatarak — yukarı çıktı. Kapıyt arkasmma vurdu. Kollarmı açtı, yaşlı gözleri gülüyordu: — Gitti! diye bağırdı ve Üstüme atıldı.. İlhan TARUS XA HaT A — Ğ u İa