Yemeğimizi bitirdiğimiz zaman vakit gece yarısına yaklaştığı halde bir türlü buradan ayrılmak istemiyorduk. — Daha ilk gece de benim burada ye meğe oturmam dağre olmaz. Buraya girdiğimi görenler olmuştur. Saatlerce kalmam şüpheler doğurabilir. Henri - ette'e emniyet ettiklerine bakmayın, her ihtimale karşı sokakta da tertibat almışlardır. Ben şimdi —sizden ayrılıp köprüye gideceğim, oradan Kadıköy vapuruna bineceğim., Birazdan siz. de oraya gelir, hep beraber Kadıköyüne gi deriz.. — Kadıköyünde ne yapscağız?. — Kadıköyünden Fenerbahçeye gi - deceğiz. Belvü gazinosunda size bir zi- yalfet vermek istiyorum . Henriette Belvü gazinosuna nereden gidleceğini sorunca Hraç cevap ver - di: — Ben beraber değil miyim? Vapur- da buluşuruz.. Kadıköyüne çıkınca bir otomobille Fenerbahçeye gideriz.. Ga - zinonun sahibi arkadaşlarımızdandır... Sabaha kadar evimizde imfşiz gibi konuşur, eğleniriz. Bir saat sonra Kadıköy vapurunda buluşmak üzere Hraç bizden ayrildı. Belvü gazinosunda bir hâdise Muayyen saatte Kadıköy vapurunda | Hraçla buluştuk. Vapurdan çıkınca, bir otomobil bizi Fenerbahçedeki Belvi | gazinosuna götürdü. Gazinonun bahçe si rengârenk ampullerle süslenmiş, ke- Sif bir kalabalık bahçeyi doldurmuştu. Orkestranın önündeki pistte — İngiliz zabitleri ile Amerikalı bahriyeliler genç kızlarla dans ediyor, bazı çiftler de sandalla Moda koyunda mehtap safa- sı sürüyordu. Gazinonun sahibi Hraçı — görünce hemen koştu ve biti bahçenin sol köşe- sinde deniz kenarında saklanmış, bir masaya götürdü. Bu fevkalide manza- ra karşısında sabahtanberi cereyan e- den hâdiseleri unutmuş ve kendimi bir denbire başka bir âleme nakledilmiş bir adam sanıyordum. Yemeğimizi bitirdiğimiz zaman va- kit gece yarısına yaklaştığı halde bi türlü buradan ayrılmak - istemiyorduk. Mütemadiyen biribirimizin — şerefine boşalttığımız kadehler neşemizi o kadar arttırmıştı ki, gazinoya geldiğimiz za- man Amerikan bahriyelileri ile İngiliz askerlerinin bazı çirkin tavır ve hare- ketleri artık gözümüze fena görünme- meye başlamıştı. Hatta ömründe hiç dans etmediğini söyliyen Hraç bile Han riyeti birkaç defa dansa kaldırmıştı. Bu münasebetle az kalsın bir de hâdise çı- kıyordu. Hraçın dans bilmediğini gören bir Fransız zabiti birdenbire masamızın karşısına dikildi ve askerf bir selâm ça. karak Hraça hitaben: “— Müsaade ederseniz madamla bir de ben dans edeyim, dedi. 'Tanımadığımız bir adam tarafindan | vaki olan bu müracaat hepimizi de hay | retlere düşürmüştü. Hraçın cevap ver. mekte tereddüt ettiğini gören zabit, söz lerine devam edeerk: “— Bu kadar düşinmeğe mahal var mt?.... Asıl maksadım dans etmek de- ğil, biraz evvel dans ederken yaptığınız hataları tamir ederek, bir güzel kadın- nın erkekler hakkında sizden edindiği fena fikirleri tâshih etmektir! Bu cüretkâr sözler Hraçla beni der. | İşçiler İş Kanunu size ne haklar vermiş ve sizden neler istiyor bilmeğe mec- bursunuz, Bunları size sual cevaplı, toplu ve pratik olarak öğretecek olan: İş verenin ve işçinin kanuni hak ve ödevleri — kitabıdır. Fiatı 10 kuruştur tnkılâp Kitapevinde satılır. TETTEETNKSERDTUNETULNN U hal ayağa fırlatmıştı. Fransız zabiti de karşımızda ayakta durmuş sırıtıyordü. İki masa ötede oturan arkadaşları da bize bakıyor ve gülüşerek bâdisenin do- ğuracağı neticeleri takıp ediyorlardı.. Bunları bu halde görünce gözlerimin döndüüğünü ve kendimi — kaybetmek Üüzere bulunduğumu hissettim. Vaziye- tin vahametini takdir eden Hraç eğile- tek Hanriyein kulağına bir — şeyler söyledi. Hanriyet hemen ayağa kalktr ve koluma girerek Fransız zabitine hi taben? *— Alfedersiniz, rahatsızım, biraz hava almak i: rum, dedi ve beni zorla bahçenin diğer köşesine sürük- | ledi. Bir saniyede cereyar eden bu hâdise ler asabımı alt üst etmişti. İki adımda bir arkama dönüyor Hraçın ne yapti- giıni Üğrenmek istiyordum. Fakat Han- riyet beni mümkün olduğu kadar masa- mızdan uzaklaştırmak istiyordu. Ni hayet bahçenin bir ucunda boş bir masa önünde oturduk. Hanriyet Hraçın ya- nına dönmek husuşundaki ısrarlarıma kulak bile âsmryor ve düşüncelerimin seyrini değiştirmek maksadiyle: — Demek Hraçı betden fazla düşü- nüyor, beni sevmiyorsun, diyerek ağ- lamıya başladı. Ağlıyan kadından nefret ederim. Hanriyetin yüzünü gö: yaşlarından 1s- | lanmış bir balde görünce, artık kendimi | tutamadım ve? — Evvelâ yüzün'! gözünü sil, ben ağlıyan — kadından nefret — ederim... dedim, — Beni sevmediğini bu sözlerinle de ispat ediyorsun.... Gülü seven dike- nini de sever derler... — Sana karşı kaba hareketimden be ni affetmeni rica ederim, fakat makta- drm seni tahkir etmek değil, yardıma muhtaç olan bir arkadaşımızı — yalnız brraktp kaçmamızın doğru bir hareket olmadığını tebarüz ettirmekti... Yoksa sevmek sevmemek meselesi bu işte mev zuu bahis bile değildir. Bu dakikada bir tek — düşüncem var... — Cüret kâr bir zabit karşısında yalnız bıraktı- Bimiz arkadaşımızın yanına dönmek ve © herile mükemmel bir ders vermek... — O hususta müsterih olabilirsin, Hraç onun dersini verir..n — Fakat zabit yalnız değil, iki ma- sa Ötede bir sürü arkadaşları var. İÜlk işarette yardımına koşmaya hazırdırlar. Hraç çok müşkül bir vaziyette kalabilir. Hanriyet beni dinle, şimdi boş imüna- kaşaları bırakalım da Hraçın yanına dönelim. — Ben gelmem, istersen sen git.... Hanriyetin bu kati cevabı üzerine, ayni derece katiyetle mukabele — ede. reki — Mademki gelmiyorsun, ben yal- tuz başıma Hraçın yarıına dönüyorum, dedim ve masamıza doğru yürümeğe başladım. Dans yeniden başlamış ve dans eden çiftler ortalığı - doldurmuş — oldukla- rından masamıza güçlükle yaklaşabi! - dim. Orada gördüğün: manzara beni hareketsiz bir hale getirmişti. H.aç biraz evvelki cüretkâr zabitle oturmuş şarap içiyordu. Beni zebitin arkasında heykel gibi durmuş vaziyette görünce, hemen ayağa kalktı ve Leni masaya doğ ru çekerek Pransız rabitine takdim €© 'd. Zabit fransızca bir şeyler mırılda- nırken, Hraç ermenice ve yavaş sesle kulağıma: — Beş dakika sabret bu adama vere ceğim dersi göreceksin diyordu Bu sözlere inanmamakla beraber, hiç olmazsa arkadaşımı yalnız brrakma mış olmak için masaya oturdum. Daki- kalar geçiyor fakat Hraçın vaadettiği | ders gecikiyordu. Vakit geçtikçe Hanri yetten endişe etmeğe başlıyorum, Hraçı kendisivA tahkir eden adamla ahbap ol- muş bir halde gördükten sonra Han- riyeti gücendirdiğime ve onu bahçenin bir köşesinde bırakarak arkadaşımın ya mına gittiğime pişman olmuştum. (Devamı var) Şikâ_ve"cı". l:ıiıennllâ Tramvay buhranı ! Topkapı ve Yedikule halkı saatlerce nöbet bekliyor Bayazıtta Saraç İshak mahallesinde oturan okuyucularımızdan A, Eztürk | bize yolladığı bir mektupta diyor ki? ile Topkapı, Edirnekapı le arasında işliyen tramvay- lar sabahları ve bilhassa akşamları saat yediden sönr halkm ihtiyacına katiyen | kifayet etmiyor. İşinden evine dönen halk istasyonlarda asgari 25 dakika ya- rim saat tramvay beklemek mecburiye- bi kapıla- ortadan kaldırılmış olduğu için meselâ bir Top- tinde kalıyor. Şimdi eskisi ta, salkım salkım asılmak da kapı arabası Sirkecider kalkıp Bayazı- da gelinceye kadar esasen dolmuş bulu nuyor. Bayazıtta kavga döğüş bir iki kişi ancak binebiliyor. Tramvay istas- yonunda bekliyen kesi" kalabalığı ala- madan yoluna devam ediyor. Bir kısım halk tramvaylarda yer bulmak imknâsırz lığı karşısında yaya olarak evlerine dö- nüyorlar, Fakat bu, ancak evleri nisbe- ten yakın olanlar içindir. Daha uzaklar- da oturanlar mecburen bir saat tramvay bekliyorlar. Önümüz kıştır. Halkım kar ve yağmur altında saatlerce tramvay beklemesinin artık önüne geçilmelidir. Şirket dkşam ve sabah muayyen saatler de bu hatlara birkaç fazla araba tah- sis edemez mi? — Alâkadarların nazarı dikkatini çekmenizi rica ederim., Kadıköy tarafında Numarasız vesaiti nakliye işliyor Bir okuyucumuzdan aşağıdaki mek. tubu aldık. İddiayı çok yerinde ve haklı gördüğümüz için dercediyoruz: “İstanbulda seyrüseferin en karışık olduğu bir yer varsa, o da Fenerbah. çeden başlayıp Maltepeye kadar uza . nan asfalt yoldur, Otomobillerin, bisikletlerin, tram . vayların, motosikletlerin biribirleriy. le yarış edercesine son süratle gitme. leri, bilhassa akşam Üüzerleri pek ka. | Tabalık olan ve yaya kaldırımı bulun. mıyan bu yolda daimi bir tehlike kay. nağı teşkil ediyor. Üstelik (kogu bey. griidir) diye arkasına taktıkları yük. sek tekerlekli arabaları ehliyetsiz ola. rak idare edenler de bu kafileye katı. hyor. Daha henüz yürümeye başlıyan yavrularını bu kargaşalık arasına sal veren anneler, bisiklete binmesini öğ. renmiye çalışan acemiler ve dört na'a sürülen binek hayvanlarını da hesaba katarsanız gözünü: önünde canlana . cak kargaşalıkta günde birkat kaza olmamasına hayret edersinız. Bu işle neden meşgul olunmuyor an lamıyorum. Şehir dahilinde vesaiti nakliye süratleri tahdi edilmemiz mi. dir. ve ehliyetsiz erin bu gibi vasıtaları kullanmıaları yasak değil midir? Üstelik ar:ba ve b sikletlerin de çoğu numaurasıddır. Bilhassa sözde koşu arabası denea vesaiti nakliyenin hiçbirinde numara yoktur. Böyl nevi vergi, yani piâka resmi kaçaııı. lığı da yapılmaktadır. Adâkadarların vazarı dikkatini cel. betmenizi rica ederim. Brenköy Marsşat Arif Köşkünde Refet R.ve bir AKŞAM POSTASI İDARE EVİ; Istanbul Ankara Caddesi Postu ketusu . | Bul Z4 Telgrat adrı stanbul HABER Yazı 5l totonu: BB7? idare, lân « 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Söenelik — LA00 K, 2T00 Kr. © aylık — 780 , 1430 0 400 « 800 » D0 » 300 , 9 aylık © aylık Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Başıldığı yer CVAKIT ) Matbansı | 20 EYLUL — Şehirden müşahedeler Avcı bozuntuları ve zavallı kuşlar! Yazan : Osman Cemal Ka!ly'l" Anmnelerini bekliyen Bundan bir ay kadar önce, bir ak. şam Üstü garib bir tesadüf olmuştu. Bol ağaçlı hoş bir bahçede oturuyor. duüm. Bu sık ağaçların üstlerini dol - duran yüzlerce kuşun hep b'rden ve durmadan cıvıltıları, adetâ bana ka. famdaki düşünceyi — şaşırtıyordu. Bu yüzlerce kuşun en çoğu “serçe” daha Azı “baştan kara” ve en azı da “kuyruk sallryan” lardı. Derken bahçe sahibi radyosunu a . Çınca tepemde ve çevremdeki o yüz - lerce cervılti, radyodan gelen kalın ses le biribirine karıştı. Dikat ettim, rad. yodan gelen bu ses bana pek yaban. er değildi. HAlA kim olduğunu hatırlı. yamadığım bu sesi Önce birçok yer « lerde işitmiş olduğumu — sanıyordum. Radyo konferansın başında değil de yarı yerinde açılmış olduğu için, söy. lenilen mevzuu hemen kavrıyamadım. Fakat biraz sonra işi anladım: Orada söz söyliyen zat kuşlardan, kuşların faydasından ve hele bazı hoyrat, az. gin, sert yürekli çocukların bunları birtaktm oklarla öldümesinden bahse. diyor ve bu gibi insafsız, haşin ço. cukları kuşlara karşı insafa, merha . mete davet ediyordu. Söz söylemesini çok iyi bilen bu zat, çok tatlı bir dille bu gibi çocukların bu hareketlerini takbih edip kendile. rini bu zavallı hayvancıklara kargt in. safa, merhamete davet ederken bir a. ralık aşağı, yukarı şunları da söyledi: “— BSizler ki birer vrularsınız, sizler ki şimdi akşam üstü evlerinizde anneleriniz, babalarınız, kardeşleriniz dört gözle sizi bekliyorlar, biriniz bu akgam evinize gitmiyecek olsanız, kimbilir sizleri çok seven ahnneleriniz, babalarınız, kardeşleriniz. üzüntüden ne hale geleceklerdir! Hele Allah sak. lasın, sizlerden birine bir hal gelecek olsa düşününüz evdeki o zavallıların hallerini! İşte kuşlar da böyledir. Onların, o minimini hayvancıkların da akşamları kendilerini yuvalarında dört gözle bekliyen anneleri, babaları, kardeşle . ri vardır. Yazık değil mi ki siz, anne. Jerinin, babalarının çok sevgili bu mi. nimini yavrucuklarına hiç acımadan ellerinizdeki oklarla kıyıyorsunuz...,, Adamcağızımn lüfi tam buraya gel mişti ki, tepemde sert bir hışrıtı, ar. kasından telâşlı bir uçuşma, daha ar. kasından birkaç kütürtü ve patırtı ve daha arkasından da — sol taraftan birkaç çocuk çığlığı ile bir koguşma - dır oldu. Baktım ki dört beş mahalle gocuğu ellerindeki lâstik oklarla be. nim olduğum yere doğru çırpmarak koşuyorlar. Biraz sonra bir de ne gö. reyim, yerde, gözümün önünde, henüz uçmasını pek beceremiyen bir serçe yavrusu, dili bir karış dişarda yatmı. yor mu? Kalktım, karkudan nefesi durmak Üzere olan yavruyu alıp oradaki bir duvar koğuğuna koyduktan sonra yan duvardan bahçeye atlamıya çalışan gocuklara bir gözdağı verdim, onları çil yavrusu gibi dağıttım. Aman Allahım, © güruh oradan da. Kılıp ortalıktan gürültü kesilince ora. nın halini bir görmeliydiniz. Yedi, se. kiz anaç ve babaç serçe, yüksek at kestanesinin tepesinden yere yuvarla. nan min'mini ve henüz ucmak'a pek a. cemi olan yavrularını bahçenin dört köşesinde nasıl bir telâş ve heyecan. Bi YPUrNDAr... Yuvada yemek samant la arıyorlardı! Uğatmıyalım. ;;__ı duvarın kovuğudan alıp get p' ç tekilerin görebileceği bir yef? ll dum, Bir dakika sonra da o ? kiz anaç ve babaç serçe onlly#"& kaldırınca yine bir sürü feryf B” çinde havalandılar, gittiler. mp Bu ne garib bir tesadüiftlüi O ,.f Adamcağız, ayni mevzua durbiı/ da içten gölen bir duygu İle 'JÜ“ bu gibi çocuklara konferans M ve bu gibi çocuklar bu ko"(,,xlf) karşısında elleindeki Jâstikli serçe yavrularını ıvbyurlahl"bıw gi Bunu şimdi neden yazdım. siniz? Dün, evvelsi gün, daha ve daha doğrusu kacç gü e git küş avcısı çocuklarla )“'“"'M_b' kadar sık karşılaşmıya başladf” gyür ni neredeyse bu meseleye ÖSi7 '1_,.91' da değil ama - gazete sü*“:ıınaf ben de konferanslara başlıy* ça Geçende yeni çıkarılan AY d lik n'zamnamesini gazeteler BÜĞ| leri zaman bu gib kuşların N3 e nacakları ve bunlardan bl—”ı'"wr ge avlanamıyacuklarına dair m“mıyy : d rde vardı. Onun için bu günle M aralarında sık Bik avcılığâ TÜ yi elleri oklu bu gibi çocuklarta FU guk rını adamakıllı çekmeli ki, bi ları başlarmna gelsin! ğ | çveli evvi Vi çe dir F L ? W ten çıplak © gezerim . Ali dayı köyünden ııur—*;“:vuı’ gelmişti. Pazarı gezerken DİF " ç j dık gördü. Baktı, baktı.. me'"“",d“ şeye benzetemeyince, sahidi — Oğul, bunlar nedir? öör — Sandık! bir tane alsanâ 2 — Nideceğim ben onu! ine [i) — Ne mi yapacaksın? İç ğini koyarsım. ge Ali dayı kızarak: D ) — Benimle alay mr ı_dı,vof”;.# di. Giyeceğimi oraya koy4)” çıplak mı gezeyim ? L£ b Göz NâC! Hocadan göz ağrısına | lar: d Hoca — Geçende ben'm dıydi, çıkartmaktan başltâ kâr etmedi, demiş.. B