—— HABER — Akşam postast * S Aşk ve macera romanı — » yalnız bir isim ta- hayatta en ufak 1 bile olmryacaktı. A 'du. Erkek zaten ona Parken asla aşktan, mu- işti. O da, Rüş- Onlan ü n — fena haldeçekini-- ,bütün hayatı, bü SA p deydi. Bilhassa Rüştü Üküga OPilirdi. İşte genç — kızın ĞÜ sey genç Ü de çiftlikten —ayrıl- :tu hiç bir yeri olmadığı du, F Kün ne yapacağını ';nkî. düşünmek için yirmi kanad Iıqe iaıı_-mövıA Bir an . *Çin için daldı: Vüreği v" İzah edemediği garip Sek y CU eziyordu: Belki.. Bu, g YACIydı. Yavaş yavaş mi İK İzdi. k'hı_ Mivaç olsa bile gene yapa» Ürke, &“*e ,';: trafına bakındı: k_ M'n bir köşesinde garip j Nn—.'"!e&' Fakat kimbilir neydi 5: 'T düşeme tahtası çatla- k%.,, llensi, , Ş k MAyapı Min ürktü, İçinde kor- p hh' bozuktu. Ayak uclarına "q Va kütüphaneden çıle !”*)._.ı a gitti 'h,hbu X : ! Ne adar yalızdı. 0: * “cek, nasihat verecek bir '."*— *a. KS müidesini kime söyliye- N q.%“mm Kibi öksüz bir kızın le bir koca buluşu, bilhas "*lfğ;ı oca buluşu, cidden ha- ıqbıı;' Ketaydı. &ü B tiçin, Rüstü beyi K * h a. Rüştü beyin hayali hi-_ )'ıı:f Önünden geçti. Erkeğin Bakiışr her zaman onu ür | nis, iyi bir zevce L “Hatta onu bu sefa- k olan bu erkeğe, bir Ti NL T içinde yalnız ve şefkat- Va UKL ruhü, sevmek ihtiyi *i u Tüniyordu. İşte —kader, Si Afün erkeğini çıkarmıştı. l İ'h..büm" mevcudiyetiyle hağ L Mrdi, Halbuki — erkeğin İlzn Siyacak mıydı? K :'uum titredi. Yatağı- iye Hi 3 rdu. Kalbinden kopan “â ile, onu bikes bırak- *ı:îi_ una şükretti. S_ ).ı::’im, Mmektepte ona âdeta eyı “Sasına bir mektup ya- Yerbi, Anlatmağa karar verdi. Veli bir ifadeyle şu satır- M Yul i hocam, E".."' kalmama cenabıhak WH: Sığındığım patronum & bakâ, “E* karar verdi. Yalnız üğç “Nde yaşaması doğru Tünümü size haber ve- _:::::.. ektik etmeyin. Da Ola Kibi sadık ve munis ve .:_f"'— Müstakbel kocam Bir adamdır. Kendisin- *rum. Lâkin bana kar- 'Ş ebediyon minnetta- T cariyesi olacağım.. i Nermin İN e y ı%“"“a “tup, berhalde hoca ha- Üaap, * Sidecekti, Zi İN bir & İ day bir kız daha coşküun, Di *yeli satırlar yazar, €Tmin h ra, umumi- | su mektubu yaz- " postaya vermekten & katileşmesini bekli- kada, Rüştü bey ka- Öe L z kanı _ö’g '::ıı olan bir şey vardı: "'h,'_ Olursa olsun çiftliği eçhule doğru yapa Kiz DA tahammülfersa görü-| | yatında ona, boyun eğmeği, itaat etme- |— 3t? bundan fevkalâde Nakleden: (Vâ-Nü) ürküyordu. Öyle bir şeyin hayaline bile dayanamıyordu. NÇ Ertesi gün, müayyen saatte Rüştü be- yin odasına gitti: — E.. .«Küçük hanım.. Neye karar verdiniz. bakalım?.. Burada bu sıkıntılı çiftlik hayatıma mr — katlanıyorsunuz, Yoksa gençliğinizin icap ettirdiği hare- ketli, canlr ve maceralı bir hayata mr atılacaksınız? Genç kız, erkeğin sesinde hafif bir istihza hissetti ve bir an bu teklifi şiddet le reddetmek arzusu, içinde kabardı. Fakat bu isyan, bir şimşek çakması süratiyle gelip geçti. Nermin zayıf tabiatliydi. Bütün ha- ği öğretmişlerdi. Hayatla mücadele ce- sareti yoktu. Bu acı düşüncelere kapılarak süküt ediyordu. ev sahibi sordu: — Niçin cevap vermiyorsunuz reddüt mü ediyorsunuz? Genç kız kızararak: — Hayır! - dedi, - Eğer teklifinizde sebat ediyorsanız memnuniyetle çiftlik- te kalmağı kabül ediyorum — Ebediyen | burada oturacağım. Erkeğin yüzü hafifçe ekşidi. bir sesle: — Pekâli, Nermin saatlardanberi bir cümleyi burada sarfetti: — Size sadık ve fedakâr biz olacağımı vaadediyorum. Rüştü bey eliyle — güya bu teklifi reddediyormuş gibi — bir işaret yapa- rakt — Sizden istediğim yegüne bir şey vardır. Şimdiye kadar nasıl sakin ve çe- kik yaşadınızsa gene öylece devam et- meniz, Ben hürriyetimi ve sükütumu çok severim, İşte sizden istediğim biri- cik şey budur. — Emriniz başımla beraber! Kızın yüzünü derin bir yeis kapladı. Fakat erkek önu görmedi bile. / — Pek âlâ, küçük hanım. Kâğıtları. nezi hazırlayın. Bu iş bir an evvel olsun bitsin, Sustular . Artık biribirlerine katiyetle bağlan- mışlartlı. Genç kız, başı önünde, dimdik duruyordu. Rüştü bey: — Bir şeymi arzu diye sordu. — Yalnız medeni nikâh mı yapıla- tak? Yoksa dua falan da edilecek mi? —| — İstiyor musunuz? — Daha iyi olur. — Pekâlâ, — Teşekkür ederim, — Haydi şimdi güle güle! Kız çıktı. Fakat yürümeğe — mecali yoktu. Bir müddet oraklaki duvara da- yanıp kaldı. Bütün benliğinde büyük bir yorgunluk hissediyordu : Yarabbi! Rüştü bey ona ne kadar s0- ğuk muamele ediyordu. Hep, hep böyle mi olacaktı? Kapalı gözleri arasından, iki damla yaş, yüzüne doğru aktı. Tekrar içinde | bir isyan kabardı. “— Hayır! Kabul etmiyecektim. Fa- kat korkağım.. Hayattan korkuyorum. Körku izzeti nefsimi öldürdü.., Sonra, kendisini topliyarak : “— Of! Deli miy'm? Ne oluyorum? Bu, benim için büyük bir saadettir. Rüş- Te- Sakin hazırladığı zevce ediyorsunuz? - tü bey, kapısıma gelen bir kızı tutup kendisine zevce yapıyor. Böyle bir lüt-| fu tasavvur bile edemezdim. Bir de üs- | telik soğuk davranıyor diye kızıyorum. | Kabahat bende. Beceriksizim, konuşma sını bilmiyorum...,, NÜ 3872 sene evvel bugün Zaptedilen bir kale Patlıyan lâğımlar yüzünden | elden gitli ve bir uğursuzluk | başladı Dört ay muhasara .' edilen Malta zaptedilemedi 1563 yılı 29 ağustos günü, 372 sane avvel bugün, meşhur Kaatel burcu üzerine hücum eden Türk âakerteri, burcu teslim alacakları anda İspanyolların büraya yerleştirmiş ol. dukları JAğımlar ateş aldı. — Galip aakerler umulmayan bir felâkete uğradılar. Bu hâdi. 90, Türk aâkerinin tesasürünl arllırmış, ma, neviyatını sSarsınıştı. İntikam alma hıraı şid. detini büsbütün #rttrmiş olmamna rağmen ordunun maneviyalının sarsılması bir türlü muvaffakiyeti temin edemiyordu. Bir gün sonra şiddetli bir yağmur, her Iki tarafa göz açtırmıyarak halde yağmağd baş tadı. İspanyol askerlerinin arkiboz tüfekleri nin fitilleri mlamnmış. ateş almaz — bir hale gelmişti. Bunu firsat sayan Mustafa paşı vretlerini ani bir hücuma geçirdi. Fakat vetleri kumandanı Yeniçerileri için tartibat — almıştı. ardan atılan oklar, — yaklaşan as. kerlerin kalkanlarını bile delerek & dar tesir yapıyordu Bu Malta seferi, çok uğurmuz ve felâket'i #eferlerden biridir. Dört aydır devam eden mubasara her şeye rağtmen zaferle petice'e. nemiyor, Mustafa Paşanın bütün tedbirleri Mmuvaffakiyeti temin edemiyordu. Diğer ta. raftan İspanyollar hazırlıklarını İlerletiyor. lar, imdat için kuvvetler topluyorlardı. Üz. tüne yaklaşıyordu. Bu cihetleri düşünen Muslafa paşs, muhasarayı refederek — geri | gekilmeğe karar vendi. Ordunun bütün leva. | zıtTamı gemilere yükletmeğe başladı. — Bunu gören düşman, Lahliye işini güçleştirmek için elinden geleni yaş temadiyen tâciz ediyordu. Mustafa paşa as. kerin ağırlıklarını gemilere yükledikten ma ra harp meclisini toplayarak vaziyeti bir da, ha müzakere etti. Bu cmnada Türk ordusunu bir Arap iltica ederek şunları söyledi: — Ben, gizin ordunuzdan kaçarak brişti. yanlığı kabul eden Den Joan Dragan bölü. | Bündan ayrıldım. Size İspanyolların — bütün kuvvetleri hakkında malümat — vercceğim.. lspan Siragözadan dokuz bin — kişili'| bir kuvvet olarak yola çıktılar. Fakat yolda birgoğu kaçtı, bir Kasmı hastalanarak öldü. Bu küyyetin şimdi ancak beğ altı bini kal. mişter. lapanyot kur oklı boz ka Müustafa paşa, son bir tali tecrübesine da. ha girişerek bu kuvyetlerle Çarpışmak iste. di. Donanmaya hareket emiri Vererek aakeri Üe İspanyol kuvvetleri Üzerine yürüdü. Do. manma orduyu Sent Pol körfezinde bektiye. cekti. Mustafa paşa, İspanyol <rdusu fle söylenin yerde karşılaştı. Fakat düşman kuyveti bil. dirilen miktardan çok fazlaydı. Harbe giri Hildikten sanra imdad da gelmeğe başladığı. DI görünce, geri çekllmek ve donanmaların bulunduğu körfeze gığınmaktan başka çare bulamadı ve öyle yaptı. Körfeze kadar takip edet İspanyol ordu. su, burada Türk donanmasının açtığı. — ataş karşısında ilerliyemiyerek geri Göndü. Mus. bafa paşa da sön tali tecrilbesinden ucuz kur tuldu. İşte Gört ay süren Malta seferi, İlk çarpış. malarda elde edilen muvaffakiyetlere — rağ men Kat? zafere varılmadan sona erdi. BKenebi taribçiler son çarpışmada 25 İs. panyola mukabil 1500 'Türkün öldürüldüğünü tütün harp emasında da 30000 Türk öldü. Künü yazarlar. Mafbüki 'Türk küvvetleri Maltayı alama, | moylar, fakat mağlüp otmuş da değildiler. R. | Ber 20000 kişi öldürülseydi. Malta muhasa. rüsMA giden kuvvetten bir Kişinin bile döne, memesi lâzımgelirdi. Niyazi Ahmet —TO nton amca Manevradan enstantaneler... Mareşal Fevzi Çakmak.. Orgeneral Fahreddin.. Yugoslav ve Yunan erkânı harbiye reisleri.. Trakya umum mület- tişi Kâzım Dirik.. Matbuat umum müdürü Vedat Edirnedeyiz, Camileri geziyoruz. Ben de yukarda isimlerini saydığım zatların (ör,, | grupuna yaklaştım. Kâzım Dirik elile kemer altlarını gösteriyor: — Bakınız şu sıvalara. Dökülmüş- ler.. Altlarında başka bir tezyinatın par çaları görünüyor.. O tezyinat mimar Sinan zamanında yapılmıştır ve ne ka- dar daha güzeldir.. Üzerine elli sene ev- vel vurulan sıva ise, mukayese edilirse ne kadar genilemiş bir zevkin mah dür. Camiden çıktık. Resimlerini çekiyor- dum, İsmimin çağrıldığmı duydum, Baktım: Göneral Naci: âz, bizim Nâzımın arkadaşı değil misiniz? — Hafızanızın mükemmeliyetine hay ret ediyorum, generalim.. Beni son gördüğünüz zaman adeta — çocuktum. O zamandan bu zamana kadar tanın mayacak derecede değiştiğimi santyo Tum. General Naci, meşhur sadrrâzam Kâ- mil paşanın damadıdır. Kâmil paşanın oğlu Hilmi benim sınıf arkadaşımdı. Yanyana oturduk.. Onun küçük biraderi Nazımla da, mütareke zamanındaki şair- liğim esnasında ahbap olmuşutm. Nâ- zım. Kız taşındaki konağına bütün sa- nat meraklılarını davet ederdi. Mükem mel piyanistti. O ve arkadaşları musiki hünerlerini, bizler He, yazı eserlerimizi birbirimize arzederdik. İşte Naci paşa © sıralarda bizi tanımıştı. 1919 senesiy- di. Arada 15 yıj var. Fakat, öotomobülerimize biniyoruz.. Fazla konuşmağa imkân yok.. Ayrılryo. iyoruz.. ( ... Şimdi, Edirnenin Jandarma mektebin deyiz.. « Orada da gezdik. Mücesesenin inti- zamı dikkate çarpıyordu. Buranın diğer bir hususiyeti de, bütün Edirne manza- rası Üzerine hâkim olmasıydı: — Balkan harbinde, işte şehir şura- dan en farla tazyika uğramış! - diye askeri izahat veriliyordu. Az sonra ecnebi misafirler ayrıldı Ben, büraya kadar - birlikte geldiğim general Kâzımın otomobilini aradım, bulamdiım. Meğer general, bafif bir ka- za atlatmış. Otomobilinden çıkarken başını yaralamış, sardırmağa - gitmiş. Aramakta devam ettiğim sırada: general Pertev istiyor| » lü — Sizi dediler, Kendisini general Nati ve Sabiha Gökçenle beraber buldum. Üçünün bir- likte resimlerini çekmemi istediler.. Çektim. General Pertev, dillere destan nerzaketile: — Şimdi de başka bir ricam var! - diye devam etti, Bu resimlerden hepi- mize birer tane yollayacaksınız. — Estağlfurullah generalim, Fakat benim de sizden büyük bir ricam var: Lütfen beni Çorluya kadar otomobili- nizde götüre-eksiniz. Çünkü arkadaşla- yımı kaybettim. General Pertevle, üç ay, seyyar ser- gide beraber gezmiştik. Bu ricamı ka- | bul etmek lütfunu gösterdiler, General Ali Fuatla birlikte bir otomobile bini- yorlarmış. Beni de aldılar. Meşhur kumandanımız Alj Fuadı da vaktile tanımak fırsatını bulmuştum. Yolda giderken, beni manevra vaziyeti hakkında tenvir ettiler. Rusyada sefir- THik ettikleri için, dost ve komşu mem- | leketin ricali ve ahvali bakkında derin malümat sahibi idiler. Benim bilgi ha- mulemdeki noksanlara dair sualler sor- düm. Pek vakıfane mütalcalar sarfede- rek bu eksiklikleri doldurdular, Bilhassa Stalini “Rusya ahvâalini iyi bilen pratik bir şahsiyet,, olarak ve Rus milletini de büyük bir millet suretinde tebarüz ettiriyorlardı. Leninin ve Troç kinin portrelerini çizdiler, Onlarla çok görüşmüş, konuşmuş, salâhiyettar ve zeki bir şahsiyetin ağzından bunları dinlemek cidden kıymetliydi. Esasten bir manevraya iştirak eden yalnız bakımdan değil, şahsiyetlerle temas noktasından, müteferrik şöyler öğren- mek cihetinden de istifadeler ediyor. Mehtap karşımızda doğuyordu. Kâh asfalttan gidiyor, kâh, — yapılmakta olan yolu bozmamak için sağa sola va- pıyorduk. Her an yolumuzu kaybetmek tehlikesine maruz kalıyorlduk. Bir sefer, asfalt üzerinde kayıp gider ken, önümüzden bir tavşan geçti. Şoförümüz bay Mustafa : — Bazan tavşan, otomobilin fenerle- rine gözlerini daldırır; büyülenir, öy- lece kalır. Gidip elinle tutabilirsin! - dedi. Fakat bu, tam — karşr olacak; onün için durmadı, Bende de eski bir hatıra canlandı; anlattım. — Millt mücadele - senelerindeydi. Düşman Sakaryaya yaklaşmış toplarının sesi işitiliyordu, Bizim kuvvetler, epey- çe sarsıntı geçiriyor, geriliyordu. Mer- kezimiz, Ankaradan Sivasa nakledilmek üzereydi. “Ben, bu srada, yanımda Bolu polis müdürü Kerim bey, ve bir tabur ima- mile neferi olduğu halde, Boludan An- karaya gidiyordum. General Ali Fuadd: — Ben Moskovada sefirdim © sıra- da.. dedi. — Evet efendim., Boludan Mudur- nuya, oradan Nallı hana, oradan Beypa- sarına gittik., Cephe arkasında hiç asa- yiş yoktu.. Haydutlar, ellişer altmışar kişilik kafilelerle dolaşıyorlarltr. Heran bunlardan birine yakalanıp soyulmak, hatta öldürülmek tehlikesine maruz bu- lunuyorduk. Nitekim bizimle birlikte yola çıkıp başka bir taraftan kestirme- gitmeğe kalkan maarif müdürümüz Zülkefil beyi yanındaki dört jandarma ile birlikte öldürmüşlerdi. Hulâsa, efen- dim, Beypazarından kalkmıştık. Artık, Ankaraya bir şey kalmamıştı. Meşak- katli yolculuğumuz nihayete erecekti İşte o srrada, önümüzden bir tavşan geç ti. Tabur imamı, neferine: “— Geri dön! « dedi. — Aman hocam nereye? — Bolüya, — Etme., “— Tevşan geçti. “— Ne çıkar?., “— Uğursuzluktur.. Bu, geri don- mek için kayıptan verilmiş bir işaret- tirl. Döneceğim., “—- Etme, yapma.. - dedik fakat kan dıramadık. “Hoca, dört günlük yolu döndü! Ne dersiniz? askeri gelmemiş Generaller bu hikâyemle alâkadar oldular. Gülüştüler. Batıl itikatlardan konuştuk. Arada arrada dalıyorlar — Beypazarı, - diye düşünüyorlardı. İçinde yaşadığımız manevra manra- taları, o zamana ait hatrralar biribirine mezcoluyordu. Otomobilimiz, bütün hızile ilerliyor, ay. bütün ihtişamile gökte yükseliyor- du. İşte sizi de manevra esnasındaki se- yahatimin bir safhacığında birlikte gez- dirmiş oldum.. Hayali bir hikâye okut- maktan, bu, bugünlük daha iyi değil mi? (Vâ — Nü) ZAYİ — 930 senesinde Erzincan aa. keri orta mektebi 8 inci sınıfından aldığım şehadetnamemi zayi ettim Ye nisini çıkaracağımdan eskisinin hük. mü yoktur. Çankkale: £. Bi lüst, çavuş Şükrü Ünlü