j ? î ü ACVSTOS — 1937 . Gök ve macera rsomanı — Erinğ Va Tatlaj SA annesi yardım edecek- ' İ LA Du..,ı:“ğ“ bir ümit parıldadı Tüşü “tesinde gözüne bir K Ç iliğti, YA GAST alunta öpelincik girer Sanımm!,, dedi, Ç__";-dpıhıuqımı bıraktığı ye- B Bu samanlığı bulma- *tmişti. Zira hiç olmazsa Ğ lıı,,,.':“" bir yer bulmuştu. 4,;::&_& oh" dilim ekmeği sepetin- Gdi Kğıe ” Yedi. O kadar açtı ki ";ıtq *Ün bir somunu mideye İn- b ."”üıq “Mtak ı:““tw düşen - kırıntıları | Ki Teydi ki ir. e- B Belirgi * karşısında bir ka Te » Plerek b çağı e. Bu çece Üsaade etti. pesşine takı- çeri gizdi. Arme- Daka n alde, katt m""!rııı damtlası tarzımı- EÖsterm Fakat fazla ha- 'A, onu mutfağa götür- dinlen, Bizazdan sa- tim. Herhalde yorgun koL *i»ııııma; ilk defa bu ka- Alışık değilim. ; Saktır. tama, * kasabaya inmek istedi- Dasıl gidersiniz? | Ne olacak? Hayret » Sevap kızı ihtiyatlı var Hayretim saçma. Kalabalık sandım v yen bekâr bir adam | ük ; E'iş_' abilir. Nitekim € küçük bir yerde Sk d, | & çi ','"lu— çi kızı ikna etmij; İN yömâi j Yemek hazırlamakla e. * hâyale dalmış, dü Üünü- Ü beyi: _,'.lr"" Onu neden İstemedi- n (e Pi oluyordu. Mutlaka A Ka Üş adama, YfaN n daündi, insanları sevmi yle msız yeri seçişi Bde hi “PAt ai et ” bu ““,':f—nndu. Kimbilir, evin adından başka da ka- y b lde, BO Bu b '*ıı:"'"'— r.;b—""“ dair tafsilât al- MA ü;;' biraz evvelki sert ce- a—tk Sükütu tercih etti. Paj g GöEnt açıp söz söy- | Yed ı" We kızın önüne yeme- | :—n Sonra da tahakları * Yatacağı yeri göğter ha akı e “Adar yorgündü ki, vü- ”OTdü. ki, yatak ona pek kuy, ” fükrederek hemen .,,’:.Fııcı. Sabahleyin u- | ŞÖzünü gözünü yıkaldı. | tağı topladı İ sahibi, 1 &, ğmurun al- | Sokağa atmağa cesa- Nermin ihtiyar kadı- | de “_ıu Genç kızı görünce, 4 ai * âaâte bakarak: at üyüm Tüşsunuz. mdnp Füstunuz. Herhalde Wi Hışı"'“dlm | kah hvaltı edin. İşte çay ha- —- 4 — Nakleden : (Vâ- Nü) — Teşekkür ederim. Çok iyi kalpli- siniz. Allah razı olsun hanımcığım. — Bana düa etmeyin. Burada emri geçen yalnız bizim beydir. O ne söyler- se ben öyle yapryorum. Onun izni ol- masa bir şey yapamazdım ki.. Nermin baş: alladı. Ve dalgın dal- gin kahvaltı etmeğe başladı. ©, bu mütehakkim erkeği düşünüyor du, Gidip kendişine teşekkür etmek lâ- zım mıydı? Herhalde lâztmdı galiba... Zira bir geceyi rahat geçirmesini medyundu. Yola çıkmazdan evvel yapacaktı. Lâkin pek de ürkü- ya doğru bakt.r — Yağını yor Evet. Hem de akşama doğru ar- nüyor. Kız irin! çekti: *— Oh yarabbi hemen artea da gide- miyeceğ'mi anlasalar.. diye düşündü. Fakat burada fazla kalamazdı. Ye- rinden kelktı. Çekingen bir sesle: — Gilip Rüştü beyefendive teşek- kür etmem Hsım değil n Kend'sine haber verseniz. — Hacet yok. Kapısını vurun. Bu- tada o kadar teklif tekellüif yoktur. Nermin bu tetbihat üzerine yazıha- he odasının kaprsına vurdu içeri girdi Adam genç kızı süzerek; ve — Demek tâ tstanbuldan baraya ka dar bu iş için geldini: et elendim. bulda ne yapıyordunuz? —- B'r şey yapmıyordum. Mektepten henüz çıktım. İsta: — Ebeveyniniz hasıl - bu kadar uzağa yolladı? — Öksüzüm, Babamın amca dedi. Kim bir arkadaşı var, O beni yolladı. — Seyahate alışık mısınız? — Hayır efendim. İlk sefer yola çı- kışımdır. Ön bir senedir hep mektepdey dim. Rüştü bey hayretle: — Böyle bilmeden, etmeten nası işe teşebbüs ettiniz? — Bana öyle emir verdiler. — Siz de hemen itzat ettinir, d mi? — Başka çarem yoktu. İnsanın pa 281 ve ailesi olmazsa ne yapa! Bu yumuşak başlılık erkeğin ne dokunmuş olacak tek : — Şimdi ne tarafa g yapacaksınız? Genç kız boynunu bükerek : — Bilmem elfendim! - dedi. Soluk yanakları üzerine Hi t yaşları akmağa başladı. Yirmi dört sa tten beri duyduğu heyecan o kadar art i, artık kendini tutamıyarak - bir 1 hıçkırmağa başladı Erkek eliyle bir hazeket yaparak — Ağlamayın. Göz yaşırldan insana fayda yoktur. Sorduklarırma cevap ve- rin. Paranız var mı? göz — Yirmi kuruşum var, Erkek inanmaz bir eda ile: — Yirmi kuruş mu?.. Sizi yola, bu kadarcık para ile mi çıkarttılar. — Hayır, Üç liram vardı. İki yüz seksen kuruşu vapura, trene, ötele, öto- büse gitti. Seyahatte para çabuk bitiyor. — Haydi bakalım. Şimdi bana anla- tın. Ne diye bu işe giriştiniz. Lâkin hissedi- zımdı. Bütün Nermin utangaçtı. yordu ki, izahat vermesi hayatını kısaca hülâsa etti. Erkek onu asabiyetle dinliyordu, Kız tuktan gonra Rüştü bey bir an düşündü — Ne garip iş! (Arkası yarın) | değii | AĞN < Türk Donanması Inmebahlıya hileum ederek zaptetti, kaleleri teslim aldı Mağlüp kumandan, oğlu larafından tevkij edilerek zincire vuruldu Türk döondümasi İnebahtıya hücuma ka. rar vermişti. Düşman, buna meydan verme. mek için her tedbire başvuruyordu. Venedik kumandanı Grimani altı gemiyi ateş kayığı haline sokarak bir gece Türk Gonsanmaamın üzerine sevketti. Fakat Türk deniseilerinin büyük bir Celâketin önünü alma ga muvaffak oldu. Ateş kayıkları hiçbir ta. rar vermeden yanıp kül oldular. Bu hüdise, Türk donanmasına derhel va. ziyeti inkişaf ettirmenin vakti geldiğini ha. turlatmış oldu. 1409 yılı 21 ağustos günü 416 sene evvel buğün, Türk donünması Lepanıo | körtezi yolumü tultu. Mora valisi Halli pa. | BAA kadırgaları e şiddetii bir hücuma gec. U, lakat düşman kuvvetliydi ve üstünlükte kendisini müdafsa etliği gibi — donanmanın körfeze girmesine de meydan — vermiyordu. Akşama kadar devam eden bu çarpışmada, | dört Türk kadırgamı kendilerini kurtarama. Jiklilerim eline düştü. gdan Veni Hava tamaml'e rine — İşik yakmayın He örtüldi kararmıştı.. Türk gemile. z Gi verildi taraf iyiden ten Sonra iyiye karamlık perde ile yapılacak iş büdiri Abluka yarılarak Körlene girilecekt Gündüzki acIyI çıkarmayı — çoktan göze | almış bulunan efrat yani emirden mon dere. | ce memhun olmuştu. Gemiler, hiç bir hâdise ydan vermeden körfeze girmeğe mu. vaffak oldular Venedik kumandanı — Zaano Mort kaleyi tesliim edecek çekildi. Amiral Orümani, Üstüste yaptığı hücumlar da bir muvaffakiyet elde edemediği için al. Hir ve hiddet içindeydi. İnebahtı körfezine girmeden ö ye e azkerlerine ve kumandanlara dendir. Bun. gerek sak şiddetle orzalandırılacak t ve gerek madevk i. Amiral bunu söylerken yeni dir muhara, bezin vuku bulacağını da tebçir — ediyördü. Bu da, yukarda yazdığımı misinin ve dört Türk ge, sir edilmeni e netlotlenen harpti. | kat ikinci günü donanmazım kötfeze gi terek kaleleri teslim aldığı duyulunca umu. Mi bir ga: k başladı. Vemediklilere yar. | dım için gelmiş olan Fransız — denanması Amirali bu vaziyet kâarşitttda durmanin ma. Bazız olduğunu söy ştt Wranss kralı 12 tect Lüi Venedikiilerin bu Mağlübiyetini duy teki Venedik se. yerek uzi nca P firine gunları söyledi Biz Venedikiller meclialerde gayet akü ve zekisimiz, aarvet ve saman da çoktur.. Fa. kat ölümden o kadar — korkuyorsunuz ki, Müuharebede me ruh ve N# de cesaretiniz tu. tuyor. Biz harp moselesini deruhte ettiğimiz Zaman onu ya galaba etmek — veya ölmek karariyle kabul ederiz. Orlmaninin mağlübiyeli Venedikte büyük bir galeyan uyandırmıştı. Onu tevkif ede: | eline zincir takıp getirme vazi'esi kandi oğ. luna verildi. Oğlu — vezifeyi muvaffak iyetle yaptı. Rabasmı mevkuf olarak getirdi. Müubakemesi beş ay sürdü. — Korkaklıkla itham ecilirken hararsızlık ve zaaf cürüm!». Ti fle 1500 altın ceza ve ebediyyen kadebent. Nğe mahküm edilerek Dalmaçya sahillertn. deki Şerso adasına gönderild. Eğer karar. ik Küçu İle cezalandırılmasaydı. başı i. ki direk arasında kesilecekti Niyazi Ahmet Teoent*on amca Fotoğrafçı Osman Bey, küçük - kızt üç gün evvcl evlendirdi. Damat, hukü- | kun sön sınıfında be idi. Kızla öğ - lanın tanışmaları tuhaf olmuştu. Bakım anlatayım: Bir gün Süheylâ, sokaktan yanında genç bir erkekle beraber döndü. Kapı- yı açan hizmetçiye acele acele babasını sordu. En üst kat taraçasında nargile içmekte olduğunu duyunca oğlanı «lin- den tuttu ve merdivenlere doğru sü-ik- ledi. Osman Bey, sarı camlı gözlüğünün | Üstünden önünde duran garip gençe baktı: İri yapılı bir şeydi. Keşkin kara gözleri vardı. Ceketinin kollarındar: el- lerinin Üstüne uzun siyah kıllar sarkı - yordu. — Otür oğlum, dedi. ©O pantalonunun diz kapaklarını yu- karı çekerek ve Osman Beyin gözisri nin içine cesaretle bakmakta devam e- derek, saksıların yanındaki hasır iskem leye çöktü ve ellerini dizlerine kava - rak bir adam, bir misalir, yahu" bir söz bekliyormuş gibi bir tavır ablı. — Sübheylâyı nereden tanıyorsunuz? — Buğgün, yarım saat evvel Alt:yol ağzında kızınıza rastgeldim - efend'm Yanrma gittim, kendisini sevdiğimi ve evlenmeğe Beni talip olduğmu söyledim aldı, buraya Daha e Hiç görmedim efendim . Bu biraz garip! Yarım saat evvel sevilen bir kızırı size karılık edeceğin - den nasıl emin © üunuz?. 'aten bu iş bi- or! — Eminim efendim rat da şans meselesidir. Senelerce ni * şanlı hay n ve bit'bir- ni anladıklarını zanneden insanlırı geçiren, sevişi evlendikten sonra nasıl bir cehennem içine düştüklerini ve nasıl mahkemelere koştuklarını görüyoruz. Eh, mademki, tecrübe ve tanığıma bu işte pek o kadat ehemmiyetli işi büsbütün talihe bırakmak daha iyi olmazsa zamandan, ©1 oynamıy olmaz mr? İnzan * ümitten ve Osma; yalnız evlenmek hususünd tuk irat hususunda da hiç zırlığ meden doğrr Wğ- ruya işin içine girmek ve elini makxa - dın Üüstüne koymak cesaretini göstere- biliyordu O dakika da İçiri vinç duydu ve çocuğu belinden tutarak mek ve yanaklırından öptek istedi. Ah bu mümkün olsaydı? Sen kaç Mektepten ne raman çıkacakç Üç ay sonra. — Baban, ailen kim? Neredele, B'r çök malümat aldı. Hiç birlsini dinlememekle beraber bu sualleri çoğalt | mak için zekâi yordu. Nihayet genç adamtan, düşi mek Üzere iki gün izin istedi ve kapıya kadar g i. Süheylâ, babası ile sevgili: anın başında, Sonra dışatı çi pancurun arkasından din - di. de sokak kapısını o içindeki havadan kısmenı beraber alıp çılı den bir hatırayı orada bırakân g da: 'beylâ, habasının iletline Ösmen Beyin pö çizgili gerdanından Osman Bey (Dur, dur) diy nın küvvetli kolları arasınd içinde kapa $ bir ihtiyac sansar gibi, d: ordu. Sükeylüy tmuşak kürk gibi tr Taraçadaki kol: oynund asilaiş bir vu varak yukarı çık a beraber gömül dül Süheylâ buruşan elbisesini ince y maklariyle gözle gerdi ile silen bab Osman Bey kart otuz na bakıyor, düşünüyordu : beş sene evvel karısiyle ev düşünüyordu. O d9 L öyle lendikleri günü le tatlı, o da cak bir mah!â O da böyle beyaz bir tazı gibi, akşam- a bo ları eve dönünce, una n omuzlarına a böyle kısgin v ada gezdirir li O iki kuvvetli ş kezpe- O da böy- iki kız- kızı gibi, kola ve parlak ten gibi parr a malikt ayaniılmaz iki parlak gö: ve iki beyaz çukurla, n içihde Bir kaç Sühey inci gibi sonra unuttu Ve daima, daima — baha- sının koynunda yatmağa alıştı. Onu hiç bir gün, oradan, babasının yanından ve annesinin yerinden ayıramadılar, Ön Deş yaşına basmış ve aşağı yukarı genç kız saytlacak derecede — gelişmiş olduğu günlere kadar. Bir gün, mektepten dönünce, basının yanındaki odada, mevi b >yalı bir demir karyola gördü. Üstünde ma -« vi ipekten bir yorgan, tavı abajor vardı. Süheylâ o günden İtiba * ret bu odada yatmak lâzım — geldiğini anladı. Sesini çıkarmadı. Fakat ülk ge- ce, ikinci, beşinci, onuncu geceler pö - bir eve a mav' bir züne bir damla bile uyku girmedi Arkası mütemadiyen açılıyor yastık mütemadiyen kenara doğru kayıyor ve ayakları üşüyordu. O kadar ki Silhey- 1â #ıcak Temmruz gecelerinde bile bve » &yaklarını bir a sararak yat- mayı âdet edindi. Bir akşam Osman Bey, Genç kiz taft zunu çıkarır çıkarmaz, babası, onur bir yaz onu söyu - nurken mişti. ü kadın gibi büyüyüp güzelleşmiş ollu « heylâ çotap- k tomar halinde sandal- olasına uzane gözleri bü güldi kızinın ayaklarını eline a'arak rlak gözlerle, ludaklarla ve yine o beyaz çukurlarla babasına güldü. . .. H son otomobil kornasını n sonra, yi- Osman Be kapıdı ıd ne en üst kattaki taraçaya çıktı ve nar- yer yer kırilmiş bir düaya . Ötede birer üne yel « ayna gibi parlıyor ve bir yeni gibi mavi göğsünü kabartıyo: beride, iğne gibi bu mavi göğsün ( kenli kayıklar, beyaz kenlerini batırmışlar, sallanıyor, saila » nıyorlardı. Osman Bey artık yalnızdı. Karısının üğü günü hatırladı!: O gün de bu evin içinde bir sıcak yatak boş kalmış; (Devama 15 incide) Hlhan TARUS