/ Yazan: Soğoman Tehliryan — Çeviren: BŞ. Apelyan, avukatımın müdahalesinden canı sıkılmış gibi göründü. Halbuki o büyük bir sabırsızlıkla bu müdahaleyi bekliyordu Bunu görenler şahidin bir dakika ev- vel salonu terketmek arzusunda bulun. duğuna hükmederlerdi. Halbuki baki- kat hiç te böyle değildi. Apelyan “hü - yük bir sabırsızlıkla avukatımın möta- | halesini bekliyordu, çünkü ancak bu dinletecekti. Nihayet doktor Kordon sordu: — Arkadaşınızın bir kaç defa daha buhran geçirdiğini size anlattığını söy- lediniz... Bu buhranları nerede geçirdi- ğini de söyledi mi?. — Birini eve dönerken merdiven ba- şında, diğerini de Jerusalemer soka - ğında geçirdiğini anlatmıştı. — Dans salonundaki buhrandan €v vel mi sonra mı olmuş?. — İkametgâh: değiştireceğini | size haber verdiği zaman yeni odasını tut - muş mu idi?, — Bir haftaya kadar yeni bir eve ta- şmacağınr söylemişti. Fakat yeni oda. sımı tutup tutmadığına dair bir şey de « medi. — Bir haftaya kadar taşmacağını kat iyyetle söylediğine göre yeni bir ev bul duğunu anlamadınız mı?, — Anladım, fakat fazla araştırmalım. — Dans salonunda kaç kişi vardı . — 60 - 70 kişi kadar, — Maun, bayanlar konuşmak teşebbüsünde bulunuyor mu idi, yoksa cesaretsiz miydi?. — Umumiyetle cesaretsizdi. Muay — ye bir bayanla da dansetmiyor, dam - larını daima değiştirirdi. — Maznunun vaziyetlerini esraren « giz bulmuyor mu idiniz? — Hayır, yalnız kendisini dalma me yus ve mükedder gördüğüme acıyor « dum. — Harbi Umüumide başma gelenler - den bahsetmemesi şayanı hayret değil midir?. — İstemezdi. Herhangi biri mazide- ki hâdiselerden bahsedince Tehliryan derhal atılır, ve: “— Bırak eski yaraları açmıyalım,, derdi. — Demek maziyi hatırlamak istemi- yordu. — Öyle zannediyorum. — Dünsederken geçirdiği buhranm acaba herhangi bir sebebi var mı idi? — Dans salonunda herhangi fevkalâ. | de bir hâdise olmadı. Yalnız bir ara Tehliryan kendini iyi hissetmediğini, eve dönmek istediğini bildirdi. Biraz sonra dansederken birdenbire yere yu - varladı.. — Yere düşerken ses çıkardı mx? — İnilti gibi bazı sesler çıkardı. — Maznun titriyor mu idi?. — Evet, ağzından köpük te geliyor - du. — Köpük renkli mi idi?. — Hayır. — Titreme ne kadar devam etti? — Takriben on dakika. —Sonra derhal akl: başına geldi mi? — Evet... — Biraz evvel salonda bir fevkalâ - delik olmadığını söylemiştüz. Fakat maznunun birdenbire etrafında cesstler görmüş ve katliâmları hatırlamış olma- sı ihtimali yok mudur? — Onu bilmiyorum. Fakat buhran - dan evvel fena bir koku hissettiğini ve dima bu kokuyu alır almaz"Bayıldığı - nı söylemişti. Apelyanın ifadesi hâkimler ve din- leyciler üzerine derin tesirler yapnıt$ - te. Ben ise başımı önüme eğmiş, dostu- mun tasvir ettiği şekilde bir hasta ha- Mini almıya çalışıyordum. Ara sıra yavaşça gözlerimi etrafa zaman salonda şefkat ifa - de eden bakışlarm çoğaldığını ve bu gefkatm Şüri azalarını da sardığını, onların da bana karşı şefkatli bir tavır | memuriyeti mahsusa ile Berline gönde suretle anlatmak istediği hikâyeleri İrilen ve Talât Paşanın izini bulmakta bü- | | takındıklrını tarkediyordum. Bu esna - da Apelyan bir zafer kazanan kumandan gibi salondan çıkıyordu. Levon Eftaynın ifadesi Sıra, benden bir sene evvel Paristen yük bir rol oynamış olan Levon Eftya - na gelmişti, Henüz 21 yaşında bulunan ve masum bir çocuk tesiri bırakan dos- tum hariçteki rolleri gibi mahkemedeki rolünü de mükemmel bir şekilde ifa et- ti. Bilâhare *aaliyetinden mufassal su - rette bahsedeceğim bu çok samimi ar- kadaşım, reisin sorgularına şu cevap »- ları verdi: Reis — Paristen ne zaman Beeline geldiniz?. Levon — 1920 senesi şubatmdz... — Nerede oturuyorsunz? — Eniştem Terzibaşyanın evinde... — Enişteniz ne iş yapar? — Oranien sokağında 75 numarada bir tütüncü dükkânını işletir, — Hemşireniz de mi orada oturur? — Evet. — Hemşireniz Erzincanlı mıdır? — Hayır, Erzrumludur. — Maznunla çok sıkı münasebatta bulunduğunuz doğru mudur?. — Evet.. — Kendisini evvelce tanıyor muydu- nuz? — Hayır, Berlinde tanıdım, — Beraber dans dersi alıyormuşsu - nuz? — Evet profesör Fricdrichden alı - yorduk. — Mazhunun Augsburger sokağın - daki evine gider mi idiniz? — İki üç defa gittim. — Maznun her hafta muntazaman evinize gelir miydi?. — Evet, haftada uğrardı. — Kendisinde hastalık veya buhzan alâmetleri göze çarpıyor mu idi?, — Sinir hastalığına müptelâ olduğu nu anlatırdı. Filhakika daima meyus ve mükedderdi. — Dansederken de mi meş'esi yok - tu?, — Esasen biraz değişsin diye ken- — Durgunluğu neye hamlediyorsu- ls. — Her halde geçirdiği felâketlerin neticesi olacak... — Bunlardan sıksık bahseder mi idi? — Hemşirem bazan söz açardı. Fa- kat Tehliryan bir bahane bulup daima bahsi değiştirmeğe gayret ederdi. — Hemşireniz ne zaman Berline gel- di. — Bir sene evvel Arabistandan gel- di. — Arabistanda işi neydi? — Tehcirden sonra Araplar arasmda bir behemehal kalmıştı. — Hemşirenizden başka kimseninz yok mu?, — Diğer bir hemşirem ile iki erkek kardeşim var. : — Maznunun hastalığına dair fazla bir şey bilmiyor musunuz?, — Saral olduğunu söylerlerdi, fa- kat ben görmedim... Yalnız bir defa dans salonunda birdenbire yere düşüp bayıldığına şahit oldum. — Başka defa da bu gibi bubranlar geçirdiğini anlatır mıydı? — Evet, hasta olduğunu, bazan 40 - kakta bile ouhran geçirdiğini anlatır - dı. — Evini değiştirmek istediğinden haberiniz var mıydı? — Hayır. — Hemşeriniz Apelyanm yanından ayrılarak yalnız başina oda tutmıya mı? — Bana bu bahsi hiç açmamıştı, yal- nız bir defa elektrik olmadığı için baş ka bir yere taşınmak istediğini söyle- mişti, O zamn ben bu sözü şaka zan - nederek, ehemmiyet bile vermemiştim. — Bunu ne zaman söyledi, tarihini hatırlar musmız?, — Her halde evini değiştirmezden biraz evvel. — Onun üzerine derhal nakli mekân etti, öyle mi?. — Takriben bir ay sonra.. — Mart bidayetinde.. Hardenberg sokağına taşındığına göre, biraz evvel anlttıklarımızı size nc zman söylemiş oluyor?, — Şubat bidayetinde... — Hâdise hakkında bir şey biliyor musunuz? — Hayır. — Talât Paşanın Berlinde bulundu- gunu biliyor mu idiniz? — Hatırımdan bile geçirmezdim. — Buna dair deveran eden şayiaları da mı işitmediniz?. — İstanbulda olduğum zaman böyle bir şayia işitmiştim... — Paristen buraya geldikten sonra Berlinden hiç ayrılmadmız mu?, — Hayır, 1920 senesi kânunusanisi sonundan beri buradan ayrılmadım... — Daha evvel neredeydiniz?. — Mütareke devrinde İstanbulda 3 - dim, orada Talât Paşanm Rerline kaç- tığı şayiası dolaşıyordu, fakat kat'i bir şey bilen yoktu.. — Bu şaylayı ne zaman duydunuz? — 1918 sonlarında, İstanbulda... Reisin sualleri bitince, müdafaa ve. killerimden doktor Kordon bermytad müdahale ederek, bu yeni şahitten de a- zami istifade etmeğe çalıştı. Doktor Kordon şahide bazı sualler sormak hususunda reisten müsaade a- Uunca siyasi vadide aşağıdaki sorguları sordu: Doktor Kordon — Memleketinizde Ermeni tehcirinden yegâne mes'ul ola. rak kimi tanırlardı?. Böyle bir sual karşısında bulunaca « ğını daha evvelden bilen arkadaşım Le- von tereddüt etmeden şu cevabı ver » di: — Yeğâne mes'ulün Talât Paşa oldu ğu söyleniyordu. — O halde, buradaki Ermenilerden hiç biri o Ermeni tehcirinden yegâne mes'ul olan Talât Paşanın Berlinde olup olmadığını tahkik etmek isteme. miş midir? Her halde bu mesele hepinizi yakındari alâkadar etmeli idi. Bahusus ki Talât Paşanın Berlinde bulundu - ğuna dair son zamanlarda da şâyialar deveran ediyordu. Berlinde bü gibi bir şayla işitmediniz mi? — Talât Paşanm Berlinde bulundu. Zundan haberim yoktur. (Devam: var) AKŞAM POSTASI Jpane Evl: Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Hstmobul 214 : istanbul HABER “| tetetonu: 28872 | kalkışması hayretinizi mucip olmadı Senelik 6 ayık 3 ayık 400, 740 , Hayık 80, Sahibi ve Neşriyat! Müdürü : Hasan Rasim Us Basıldıği yer (YAKIT) Matbaası — İktibas ve tercüme hakkı mahfuzdur — (AY AVİ Yazanı Jlhan Tarus Baş örtümü tekrar başıma eve geldim; Uyanmıştı. — Nerede-jdin? taletim, — Sabahleyin belediye reisi çağırt- ; mış. Ekmek meselesi için! Dedim, — Ne oldu? — Uç gün sonra başlayacak gün bir ekmek verecekler!.. Gözlerini kapadı. Ses çıkarmadı. ... Dayanamıyordum. Sarhoş naraları sabahlara kadar pencereleri, duvarları deliyordu. Her gün dispanserden ilâç almak için kasaba kshvesinin önünilen geçmeğe mecburdum. Siyah bıyıklı, si- yah ceketli adamlar gülümsiyerek bana bakıyorlardı, Koşarak, bastığım yeri görmeden geçiyordum.. Dayanamıyordum. Bir kalktim: — Ben gidiyorum! dedim. — Nereye? — Belediye reisi, İstanbula Yol paramı verecek. — Ya ben? — Sen kal! Komşu nineye yalvarı, rım, İstanbuldan para alır, gelirim, — Ben ölürüm, — Hayır, ölmezsin. — ölürüm! gün ayiğa kâdar Beni bir vakitler iki ahtapot gibi be- | Timden yakalayarak sıkan, kemiklerimi şatırdatan kolları artık yanlarına sark- | miştı, Kımıldanmıyordu. Fakat gözle. ri hâlâ canlı idi, Beni hâlâ elinde tutu yordu bu adam.. Hâlâ onunllum. Boğu- larak göğsüne kpandım. Göz yşlarını scak dudaklarımla kuruttum. Göğsü bir motör gibi işliyordu. O güne kadar kötürüm olan kollarile beni sardı, kula. ıma fısıldadı; — Gitmeveceksin MHeğil mi? Kalacak sın değil mi? Düşünmeden inledim: — Kalacağım! wp Ali Turgud yerinden kalktı, balko- nun kapısını açtı: Karşı çatıların üstün- de sabahm ilk kırmızı ışkları parılda. mağa başlamıştı. Kadın yatağa uzan mıştı, Gök yüzü, bir deniz dibi gibi, Merin mavilerle dalgalanıyor ; şehrin s0- Juk ışıklı dumanr, kabararak esniyor; Ali Turgud düşünüyordu. Başını çevirip kadina baktı; Göğsü hâlâ diri idi. Saçları simsiyah: tı, İpek çorapları terden © ıslanmıştı. Hafif, kesik inilülerle soluyordü. Ali 'Turgüd, yorgurtdu. Lâmbayı sön- dürdü, Gök yüzünün parlak mavisi, bir su gibi odaya doklu. Karyolanın yanma gitti, kadının dudaklarına eğildi, #rsıl- dadı — Gitmiyecekisn değil mi? Kalacak. sın değil mi? — Kalacağım!. . : Ali Turgutla kadın, beraber yaşama: ğa başladılar. Taraçadar artık onların da çamaşırları asılıyordu. Erkek her sa- bah erkenden kalkıyor; süratle giyine- rek sokağa çıkıyordu. Bir bankada iş bulmuştu, Akşama kadar istekle çalışır yor; akşam üstü işinden çıkar çıkmaz hiç bir yere uğramadan, odasına, kadı- nın vanm dönüyordu. Artk düşünmü- yordu. Başı önünce yürümüyordu, Sık sık gülüyordu. Ali Turgut mesuttu. Böylece seneler © geçti. Ben bir GÖLGE gibi onları takip ediyordum. Fakat hiç bir fevkslâde hâdise olmama» $r beni sinirlendiriyordu. Mesut bir a- damın hayatında o kadar az hâdise var- dır ki ve bu hâdiseler o kadar sönük- tür ki, yazmağa değmez. Fakat bir gün. Bir gün Ali Turgudun evine bir mi- safir geldi. Bu bankadaki arkadaşlar- dan biriydi. İçtiler, kadm hizmet etti, adam gece yarısından biraz evvel çıktı gitti. İki gün sonra Ali Turgut bu ar- kadaşını tekrat eve getirdi. Dört gün sonra tekrar... Onu o kadar seviyordu ki, karısma: — Benim en iyi dostum! Diye önü medhediyor, dünyada bu kadar temiz bir adam bulunabileceğine ! | samatına içirirdi. Her iğ Ali Turgud bu kadim © | hoşlanıyordu. Asi EL 2 | erkeği anlatması için madiyen sualler soruyorüti” ihtimal vermediğini göylüyei dam, fik bakşta, fena bir insan da kei mezdi, Kırk beş yaşlarında dı. Hayatında hiç evlenme lenmiyeceğini söylüyordu. yordu. Vakit vakit Ali şaşıyor; hatta bazı e masanın başından kalkarak: — Artık yeter! dediği Adam aldırmıyordu. Kadn Ali Turgut kızıyordu.- »s * Ali Turgut zamanın yeri anlamıyordu. Zahiren pek Y* ke çen hayatı, içyüzden, ia lab idi. Hele geceleri. Bazan 19 balkonda otururlardı. Kadın” tüten kokusunu Ati Turgut Se mer; anasonu ve damları | gi edir Kadın çorapsız gezmeyi z Bu uzun gecelerde ayakların bisi falar musluğun altına tuta! 2 sonra balkonun kızgın beton ie terarak Ali Turgudun burnuna" yam gibi, kızgın deri kokusU Ali Turgut düşünürdü: Ter kokusu, anason koku dokusu ve kızgın deri kok ip mi dın, bir büyücüydü. Büy! © leri hatırladı: İnce mia kokularını hatırladı, Artık Artık ilk ra kuları unutmuştu, Bu kadın si man gibi onun altma girmis e rak, nefessiz ve ışıksız, onüf yumak, ölmek istiyordu. o Bazan, uykusundan, kadın * sarak uyandırırdı. AK şaşkın kadının yüzüne li ile bağırırdı! m — Buradayım, korkma, dağım! Uykusunda onu ey rı onunla' döluydu. “e. Böylets yıllar geçti. Ali Turgut, bir derece yanaşmadan hâlâ ilk günkü dını seviyordu, Fakat m Sık sık sokağa çıkıyor, ötede laşıyor, arasıra erkeğinin wi ye ie ? uğramıyordu. O servisin kapısında ve larda kâğpt hışırtısı birden bi" uy di, Sarışın, kumral, sen rulur, ona bakarlardı. paraları avucuna yapışır? finin kalamazosu bir kiyoti” nın üstüne iner ve duvarla lardı, en Ali Turgut du mii imazdı, Fakat bir türlü on! san SN gi evvel kendisine görünmesini gi rini vaktinden evvel gözlerin“ ge masma mâni olamıyordu. ye v dir değildi. Ama artık sc! geleceği saati beklemeğ” Masa gözlerine birer ayna mişti ve o güne kadar MÖ vi yen senedat şefi bile beya” yas İ ğa başlamıştı. # Carkası yerı. ye