5 Ağustos 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aR M AT F - --. — — * —— n AGUSTO“. "-“7 |"gılleı'ede başvekillik ,, kârsız bir iştir ! "ekâletle servetini harcayan ve sonra "âsız kalan pek çok Ingiliz devlet adamı Vardır. Bu vaziyet ancak bir iki ay B ı?vrvel değişmiştir dŞvekiller şimdi senede w '0 bin Sterlin alacaklar 'lazırlarmm "Ntosu geçenlerde İn - ::;u klhul etti. Mâaaşları hakkındaki ka Olan bir Bu Süretle, uzun bir ta büy 1920 <£ Mesele sona ermiş oluyor. Ti Odi Uğu upa“a—!'nentonun teşkil et - Iı ilkıt " komisyon, bu işle uğraş- îzu Ci bi Bi Neticeye varamanuştı. 0 hhuı Misyon 930 da toplanmış bir tetkıklerı esas itibarile FU b 5:1, qy t İ U sefer de müsbet mmini d fmemiştir. Fakat şu var Ela ohtn '1kumct bu işle bizzat İçuıdı buh Diğer taraftan o &- iqı 'ü'laın fln da başlamış olduğu “*uıı N maaşalrı büyük ölçüde Üp azı ğî&n y *Lkarsısında narırların, buıtn Naka Yapılamazdı Yıllarca hhmedılgn asalardan sonra şimdi ka- n “nî göre, İngiliz nazır - "'k'ekn lana Yapılan zam epey TÜt aha m da ıe ç leız 7 yılda 5.000 İngiliz li- ılqho 0 İn gl a!Vekıh bundan böy- h%:;ln . iz lrası kabine azası o - hiıul ]'l hbıneye dahil bu- z lır X " hazır 3000 yahut 2.000 “üdan $ alacaktır. başk ;:;telirm $ia, Parlâmenter olan her q.:kîıe 1 .oış “Scesine göre, 3.000, Ven AT B Ngiliz lirası yıllık maaşı lı00 lij Tin Üşe V İn Ngiliz Yo y AM başında - 1,200 - Huy italık kalemler de var İez Siyle € Mmuh ,wınn İnzı alefet Partisi liderinin l ı—% iliz hragı P% Mâaaş almaları ve quî Hinedç İngiliz lirasr mikta- ;“aşı bağhnması hakkın-” üj" Ctle karş:ımd! ııiıı 79 kı;?"h g":'âe İngiliz hükümeti- hük G*h f ade erkek olmak üzere h“srorq İdde iki ;r Yalnız son işçi L *î kadm nazır bülu. SN ök llr,nhf :to a,_uı z â—lanlann hepsi de edi uklarından, kabi- © İsgal ybedlyorı ettikleri makam sııh ıeg ““sîe Meselâ dış bakan , ? Robert Von Sit- K3t y Parlâm aa V kabine © ile alâkaları ol- :üyükdilnu iş ilince yerlerinde Rî*i.ç;m“ kabine ç7 Yoktur. - En bıu d kîîlien bumumteskıı etmekte- Sayısı 22 dir; 1 kabineye dahil Ehior, Sunior diye her bakanlığın par- Yan Ve '*'Ğ“ Bakanlarla :%îîî“e Ve M lı'İlia farz, kmı Müsteşarları da “hq Olan bir girai © göre bir hu- m me'lelı Silsilej Meratiptir ki bir kimsenin, hu- eh %l'ğ'hn n EŞlaymk itâ, ebur ı- Oyar ı:ğ:!v&qye İN l”"ll kam Hlepj me azalarmın ma- " “k idi, l'klmıı teşkilâtı İteki aki ktedı sirlar ayrı bir sı- %h':qî !fet tler, Bu gibiler, me'ıto Trmniş avukatlar ara HON n se*:ll!nektıa oldu- hb"*lık e çok yîıî&be çalışırken Yüşla 5 tür. Bu itibarla, & Penin en“ 9 nisbette yüklü- Bij n temy Yüksek adliye me- Bi inin maası 6000 b te p h l e Cekile; tiye mukabil, nıa,“ğiııe,e &mez, — < Sonra, artık bt D0 Veki İdi,, , Siliz hllerı Şimdiye — ka- ı.;,_qh., T. B ma S Maaş alabil- ' "dan ıü Piaş 1600 tarihinde, ; 300 yıl evvel ji döndüğü zaman ? yaptıktan “Sekiz sene mütemadiyen Başvekillik taç kalan Askit ca düşünülebilîr. Geçen asrın başlanıgı çına kadar hiç bir kazanç vergisi veril miyordu; halbuki bugünbu mıktardan 1.200 İngiliz lirası kesilmektedir. Bu vaziyet karşısında başvekiller iş gal ettikleri makamla mütenasip mas raflar da bulunabilmek için kendi husu si servetlerini de harcamak mecburiye tinde kaltyorlardı. Hattâ 1850 de bir komisyon karşısında bu meseleyi izah eden Lord Russel vaziyetinden yana ya 'Kkila şikâyet etmiş ve hayatmida yalnız Başvekil olduktan sonra borçlandığını söylemiştir. Askit, sekiz yıl mütemadi yen Başvekillik ettikten sonra 1916 da vazifesinden çekildiği zaman boğazına kadar borçlanmış, arkadaşlarının yar dımına muhtaç kalmıştı. (Doyçe Algemayne Çaytung - gaze- tesinden) sonra 1916 da çekildiği saman arkadaşlarının yardımına muh- Aslanın kuyruğuna - basan Papas muradına eremeden öldü Londrada, eskiden papas iken mes- leğini değiştirerek işi “aslan terhiye- ciliği,, ne döken Davidsonun, aslanla- rın bulunduğu kafesinde seyircilere birkaç söz söylerken kazayla aslanın kuyruğuna basınca, fena halde kızan hayvanın taarruzuna uğradığını ve neticede, kendisine aşık olan 16 yaşm- da bir kızcağız tarafından kurtarıla- rak. hastahaneye kaldırıldığını - yaz- mıştık. Sabık papasın bu kızla evlen- mesi mevzuubahis idi. Son posta ile gelen Avrupa gazete- leri, zavallı adamcağızın aldığı" ağır yaralardan öldüğünü haber vermekte- dirler. Sirk müdürü, bu ölümden derhal mükemmel bir reklâm mevzuu çıkar- mış ve kapıya kocaman oklarla yazılı şu levhayı koydurmuştur: “Sabık papasa hücum ederek yara- layan aslanları ve onu kurtaran gü- zel kahraman kızı muhakkak görün!,, Haseki Hastanesi dahiliye mütehassısı öldü Haseki hastahanesi dahiliye — mütehassısı Dr. Muhlis Maner zatürree ve ihtilâtatından kurtulamayarak dün sabah vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 12 de Haseki hastaha. nesinden kaldırılarak 1namazı —Aksaraydı Valde camliinde kılımdıktan sonra Feriköyün deki aile kabristanına defnedilmiştir... Ertesi gün, 24 ağustos, Bay elçi, pa- dişahın elini öpmek için maiyetiyle be- raber İstanbula geçti. İstanbul tarafın da karaya çıkınca, efendim ile maiye - tini alarak saraya götürmek üzere pa - dişah tarafından gönderilmiş sekiz si. pahiyi hazır bulduk. Sarayın etrafı dört mil kadar olup bir sur ile çevrilmiştir. Surun yanında çep çevre bir yol vardır. — Saray ile karşı karşıya ve bir ok atımı mesafede meş - | hur Ayasofya mabedi bulunmaktadır. Ayasofya ile Saray arasında büyük ve güzel bir meydan vardır. Bay elçi bu meydana geldiği zaman sarayın kapısı- na teveccüh etti. Sarayın bu dış kaprsı 12 — 15 palme yüksekliğindedir. Sade bir tarzda iş. lenmiş taştan yapılmıştır. Tahta kapı kanatları çok güzeldir, üzerine Türkçe yazılar yazılmış ve kabartma olarak işlenmişti. Bu kapının muhafızları 300 Türktü, Kışlaları bu kapının yarında idi, Elçi bu kapının eşiğini aştığı zâ- man, Türk bapıcılar hizmetine koştu - lar, onu izzet ve ikram ile koltukladılar ve Türk usulünde başlarını eğerek se. lâmladılar. Bu birinci kapıyı geçtikten sonra gü- zel ve büyük bir meydan bulduk. Onun bir köşesinde İstanbul patriklerinin eski harap sarayı görünüyordu (!) Bu meydanın ortasında siyah ve beyaz kü- çük taşlarla çiçekler ve halkalar şek . linde düşenmiş dümdüz bir kaldırım vardı. Elçi, sarayın ikinci kapısına git - mek üzere bir başından öbür — başma kadar bu yolu aşarken, yolun kenarma atlariyle beraber sipahiler - dizilmişti. Bunlar pek zengin bir surette gîyî:imlg-' ierdi. İki yüz kadar saydığımız atların ri altın yahut gümüşten idi. Bir çokla - rının alnından altın, yahut gümüşten gül şeklinde birer levha sarkıtılmıştı. Bu levhanın ortasına da ya bir yakut, ya bir yemen taşı, yahut bir firuze o- turtulmuştu. Bu atların hepsininn çene. sinin altındaki zincirler altından ve gü- müştendi. Ve kullarılan bu iki made- nin miktaarına göre aşağı yukarı 500 düka kıymetinde idi. Küçük Türk eğerleri yaldızlıydı. Sağ rılarıtım üstüne üçer elayası genişliğin - de altın dokumalı kumaşlar yahut altın işlemeli kadifeler atılmıştı; ve iki tara- fından bu kumaş ve kadifelerin ucun - daki sırmadan yahut kırmızı ipekten ya pılmış püsküller sarkmakta — idi. Bu hayvanlar, en güzel Türk ve Berberi at- larıydı. Renkleri kaza, duru,kır, benekli kır, yahut beyazdı. Ve her birinin değeri 200 dukadaı aşağı değildi. Bana söy - lendiğine göre, Padişahınm sarayında al- lelâde günlerde 6000 - sipahi varmış.. Elçi efendim 'le bu atlıların arasından geçerek, sarayın yeniçeriler (Kapıcılar) tarafından muhafaza edilen ikinci ve büyük kapısına geldik. Efendim bu kapıyı geçer ğgeçmez, ka- pr yanında oturan yeniçeriler çavuşları ve kâhyalariyie beraber ayağa kalktılar, Büyük bir hürmet eseri göstererek eğik yerlerine döndüler. Bay elçi, paşaların bir kubbe altrdır. bir tarafı açık bir hüc re şeklindedir. Üçsalona taksim edilmiş- tir, üçüncü salon padişaha tahsis edil - miştir. Açık olan önünde on iki palme uzun- luğunda altı sütuna istinat eden bir sa- çak vardır. Efendim, burada dört paşa tarafından büyük bir nezaketle karşı - landı. Bu paşalarda birincisi Süleyznan ikincisi Rüstem, üçüncüsü Mehmet Te- belip (Mehmet Tavil, Sokullu), dördün- cüsü...(?2) ili. Elçiyi padişaha takdim ettıler ocfa- retini arz ve takr'r ettikten sonra divatır hümayun tercümanı kendisine cevap verdi, bunu n:üteakip yanmda paşalar olduğu halde padişahm elini öptü, Ken- hepsinin gem ve dizginleri ile üzengile. | diler, o geçtikten sonra oturmak üzere | toplandıkları divan yerine geldi. Burası | Tefrika numarası : 12 Provans seferi dönüşünde Barbarosun filosiyle İstan- bula gelen Fransız papazı Jerome Maurandın hatıraları ve seyahatnamesi. BUSGUNUNMKUUREMU el lelekekaelekaleka aa kekekal Nakleden: Reşat Ekrem KOÇU disini, maiyetindeki asilzadeler takip e- derek el öptüler. Padişah, bu üçüncü salonda, — sırma işlemeli şilteier, yastıklar üzerine otur - muştu. Sırtında beyaz atlastan esvap ve başında oldukça büyük bir sarık vardı. Sarığının üstünden kırmızı kadifeden ve dilimli kavuğu üç parmak kadar gö- rünüyordu. Sarığında,, alnına doğru sarkan altından bir gül vardı. Bu gü - lün göbeğinde yusyuvarlak ve parıl pa- rıl yanan yarım fındık büyükküğünde bir yakut vardı. Sağ kulağında bir fın - dık büyüklüğünde ve armut biçiminde bir inci sallanryordu. Çenesinin altında, beyaz ipekten çepkeninin yakasında, düğme yerine, on on iki tane fevkalâde güzel ve nohut buyukluğunde inci var- dı. Padişahın elini öptükten sonra, paşa- lar Bay elçiyi divana götürdüler. Bu saloritır her tarafı halr döşeliydi. Alça - cık sedirlerde halılar serilmişti. Benim şerefli efendimi, Fransız elçisi, öğle ye- meğini, maiyetinden olup ta padişahın elini öpmek şe.&efine nail olan diğer a - silzadeler ve dört paşa ile beraber bur | salonda yedi. Kendilerine Türk âdeti üzetrine hiz - met edildi. Padişahın elini öpmeğe gir- memiş olan diğer asilzadeler, saray mü- hafızı olan yeniçeri (kaprer) ların otur- Gukları dairele yemek yediler. Bu asil- zadelere Türk usulünde yemek nasıl çıkarıldığını gördüğüm gibi yazıyorum: Evvelâ kapıdan bir Türk görümdü. Zannederim, bize çıkarılan yemeğe ne- zaret etmeğe memur olan adamdı. Âl - tın sırma işlemeli yeşil kadifeler giyin « miti, elinde bir değnek vardı; kendisini iki kişi takip ediyordu. Birisi gayet güzel tüylü bir halı taşı- yordu ki uzunluğu 15—16 Palme, eni 8 palme idi. Öbüründe çok güzel, w- zun ve enli pamuk bir sofra örtüsü var. dı. Halıyı getiren onu bütün boyunca yere yaydı. Öbürü de halımın üstüne sofra bezini serdi. Sonra ikiadam daha geldi, Siyah pikeden çepken giyinmişlerdi . Bu adamlardan biri içi bembeyaz çörek dolu büyük bir sepet getirdi, elinde de birşinik dolusu güzel tahta kaşıklar var dı. İ Çörekleri ve kaşıkları sofra bezinin üstüne sıra ile dizdi. Bunlardan sanra iki kişi daha geldi. Zengin ipekli elvise- ler giyinmişlerdi. Birinin elinde on pit - lik (bin santilitrelik) büyük bir kâse vardı. İçi, şeker ve armut ve diğer meyva . larla yapılmış bir su ile (hoşaf) dolu idi ki çok güzel, lezzetli bir şeydir, ve çok muğaddidir. Öbürünün elinde iki tane gayet glizel toprak maşraba vardı ki Pisadan yahut Montaldodan gelen kupalara beriziyordu. Bu adamlarılan sonra, içeriye ik'ser ikiser on dört tane çok güzel delikanlı girdi. Çiçek, dal ve yapraklar işlenmiş sırmalı esvaplar giy- mişlerdi. Bellerinde altın kemerler vardı. Pro- vans kadımlarının yaptıkları gibi, saç - | larını kâkül halinde keserek alınların üstüne dökmüşlerdi . Başlarında ucu sivri pek zarif sarı külâhlar vardı. İlk ikisinden birinin elinde zerde, birinin elinde plâv vardı. Pirinçleri şeriye gibi uzün uzundu. Arkadan gelen iki deli- kanlıdan her biri ikişer sahan taşıyor - lardı, üç tane dikili taş var. idi ve (biribirine sarılmış) üç yılan şek- linde yapılmıştı, kuyruklarının üstüne istinat ediyordu, başları da yukarıda hir. müselles şeklinde açılıyordu. Diğer iki- firdir. miştir. Dört tane tunç mesnet üzetine oturtulmuştur. ıııllı."" Ü ı_xx'! h Türk allarının hepsının çnelerı altındaki zincirler altındandı Bu sahanlardan ikisinde paralanmış piliç eti-ile kuskus vardı. İkisinde de tavada kavrülmüuş tatlılr hamur (lolzma olsa gerek) vardı, Onların ardından ge- len iki delikanlının ellerindeki kaplar. da parçalanmış piliç kızartması vardı. Diğer iki delikanlı, keza parçalanınış bıldırcın kızartması ve keklik kızartına- sı kaplarını taştyorlardı. Nihayet son iki si, iki kap fıstik şekerlemesi taşıyor'ardı. Bütün bu kaplar sofra örtüsünün üstü- ne ayni zamanda kondu. Etrafına, bütün asilzadeler Türk usulü yere oturdular, bir kısmı diz çökmüştü, yapabilen bağ- daş kurmuştu. İnsan içmek istediği za- man, kâseyi ve maşrabaları elinde tutan lar herkese bir maşraba döluşu hoşaf veriyorlardı ve fazla vermiyorlardı. Eğer daha fazla su içmek isteyen ©- lursa, yemek yenilen yerde ve avlırda bulunan altı tane kadar çeşmeye gitmek mecburiyetinde kalıyordu ki, her çeş - menin kenarma zincirlerle gayet güzel altın yaldızlı taslar asılmıştı.. Asilzadeler yemek yerken, fevka'âde kıymetli esvaplar giymiş olan bir tok sipahiler önlerinde duruyorlardı; ye - mek yedikten sonra, sipahiler sofradan kapları aldılar, ikişer, üçer kişi- birer kenara çekilerek kaplarda kalanı yeme- ğe başladılar, Sonra oradaki çeşmelere gidip su iç- tiler. Benim elçi efendim, yemek yedikten ve paşalardan gitmek üzere izin aldık- tan sonra, refakatinde bir miktar ye - niçeri olduğu halde bizim ile beraber sahile kadar geldi. Sanıdg!l;:a bindik ve Galataya geçtik. O sırada İstanbulda ve Galatada müthiş bir veba salgını vardı. Bu se - bepten, elçi efendim maiyetiyle beraber Galatadan iki mil ötedeki bağa gitti. Bu bağda, yağlı boyalır çok güzel bir ev vardı. Bir bahçesi ve pek tatlı bir suyu olan bir kuyusu vardı. Bütün maiyet halkr gece yatısına bu evde kalamıyaor - duk. Mösyö L. Entrecasteaux, Mösyö Jean le Grec, Floransalı Mösyö Rug - giero, Mösyö Jean le Philosophe ve ben yatmak için bu bağdan yarım mil ötede diğer bir bağın içinde bulunan başka bir eve gidiyorduk. Bay elçi, veba dolayısiyle bağa çe- kildiği esnada, bir defa padişahı görmek için İstanbula geçmişti. Bir de sarayda oturan Süleyman Paşa tarafından öğle yemeğine davet edildi; ve servis, Fran- sız usulü yapıldı. Ben, kadim ve şahane meşhur ve müuazzam'İstanbulu gezip do- laşmak istiyordum. Elçi, Süleyman Paşanın ziyafetinde iken, kendisinden izin alarak, biri Li - “İyonlu, biri Venedikli ve diğer kadırga- mızın kâtibi olan üç zat ile Hipodromu görmeğe gittim (7). Burası, Romalaki Azone meydanı kadar, uzun ve büyük bir yerdir. İyonya - Korint üslübunda ve 18 palme irtifaında mermer sütunlar, Bu hipodromun etrafında ortasında Bir tanesi tuünç sinden biri, 30 palme irtifamda bir por Üzerine Mısır yazısı hakkedil . Hipodromun bir tarafında, padiş?hın biricik gözdesi İbrahim Paşanın sarayr bulunuyor. Padişah, büyük su'tan Roxelanenin arzusiyle onu uyurken öl- dürtmüştü. Bu İbrahim Paşa da, ikbal çemberinin ne kadar kararsız olduğu, ne güzel görünür. Yer yüzünün en bü- yük hükümdarıniın yanında ifrat ile hile yütülmüştü. Onu hemen hemen ken - dine denk yapmıştı. j (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: