5 Ağustos 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"idi- Dersimde bir çok Dersimlilerle ko nuşmuştum. Fakat bir türlü Dersimli kadın bulup Konuşmağa imkân bulami yordum, Tarlalarda rastladığım kadınlar yabancı erkek görünce üzerlerinde ne varsa çıkarıp başlarınt örtüyor, kurt gormuğ kuzuü gibi kaçıyorlardı. Mazgirde giderken bir gece yolu şa şırmış, ondan sonra yanıma bir silahlı bekçi birde rehbe_r almak mecburiyetin de kâlmıştım. Başveng adı verilen köyden Munzur nehrine İdogru çıplak tepelerden gider ken rehber köyüne uğramış, ben bekçi ile yalnız kalmıştım. Bir aralık uzak te pelerde yüzlerce geçi ve inekten mü rekkep bir sürünün yayılmakta olduğu nu gördüm, Bekçi: — Köylerin sürüsü. dedi, Dürbtinle baktım. Sürünlün arasında “ yalnız bir kadın dolaşıyordu. Biraz da Ha yaklaştım ve kadın olduğunda şüp hem kalmayınca atı dört nala sürerek Dersimli kadınla konuşmak için bu fır satr kaçırmamağa azmettim. Kadın köşuyor, sürüyü istediği iıtikı mete sürmek için uğraşıyordu. Yanına yaklaştım ve lâf olsun diye sordum: — Bu sürü kimin? L : Yüzünü mümkün olduğu kadar ka taklıktan sonra cevap verdi: — Çobanı Sen misin? — Bugün benim, — Yarımn? — Yarın .başkası gelir. banlık yapıyoruz. O kadar garip bir haleti tuhiye için lde idim ki heyecanımdan titrediğimi hissediyorum. Bedeviyet. içinde yan bu Türk kadınlariyle, yabancı kim senin konuşamadığını bildiğim için bir atı konuştuğum kadının Dersimli oldu- ğundan şüphe etmeğe başlamıştım, söy lediklerimi mükemmel ınlryor ve cevap veriyordu, Biz könüşürken bekçi ile Ellzizdcn beri bana arkadaşlık eden Galip de gel- mişlerdi, ” Kıza sordum: — Senin adın ne? a Gülçubuk. —— Kaç yaşındasın? Biraz düşündü, sonra: — Ön altı, dedi, — * Şaşımdım : — Ne öon altı mı? Ve sonra cesaretlendim? — Nedir öyle yüzünü örtmüşsün,, Biz insan yiyici miyiz? Gülçubuğun gülümsediğini hissediyo rüm, Belini iki tarafa büktü. Elini yüzü ne götürdü, puşusunu biraz aralıkladı. Fakat yüzünü açmaktan korktuğu anla şılryordu. Bekçiye: — Sen de söyle deldim, artık yüz ört mek yoktur. Niçin saklanıyoör öyle.. Gülçubuk atıldı: — Biz saklanmiyoruz, yalnız yabancı lardan kaçryoruz. — Niçin kaçıyorsunuz, biz burala- rın misafiriyiz. Sonra biz yahancı deği liz ki, hepimiz bir memleketin insanları yız. Gülçubuk şimdi mütemadiyen gülü yordu.Yüzünü tamamiyle. açmıştı.Yaşı nı dogru söylediği anlaşılryordu. Dip diri haliyle mükemmel bir vucüt güzel liğine sahip olan genç Dersimli kızın yüzü İstanbul kızlarının aylarca plâj larda yanarak temin edemedikelr bir renk almıştı. Tunçtan bir Venüs yüzü nü andırıyordu. — Gülçubuk konüşürken yanımıza se (kiz dokuz yaşınlda bir Dersimli çocuk yaklaştı. — Bu çocuk kimdir? Gülçubuk,-beyaz dişlerini ktzğın gü neşin altında parlatarak cevap verdi: — ÖOğlum, Bekçinin yüzüne baktım, arkadaşı miyordu, Nöbetle ço “ Oğul" kelimesi Detrsimde belki baş ka manaya geliyor İdiye düşünerek tek râar nı:üııı Memlekette tetkikler Dersimli çoban kızı Gülçubuk Yüzünü açmağa razı olarak hayatında ilk defa yabancı bir erkekle nasıl ve neler konuştu ? Yazan : yağa Niyazi Ahmet gA e L Er n AUA B 1 — Dersim köylüleri — Öğül ne demektir? Gülçubuk kahkahalarla gülmeğe başla miştr! — Sen oğul bilmez muin, oğul işte, — Sen onun anası mısm? — Anasıyım ya.. — Çıldırdın mı kız, sen daha kaş ya- şındasın ki? Gülçubuguün yüzündeki neşeli çizgi ler bir an içinde kaybolmuş, yüzline şimdi derin bir hüzün çökmüştü. — Ö, detlli öbür kadının çocuğu, — Demek kocanın blıh kırılırı var öyle mi?, — Öyle. — Peki seni nasıl aldı? — ÂAldı işte.. — Kaçırdı mı? — Kaçırdı ya.. Sürüler etrafa dağılmışlardı. Gülçu buk tanman sesiyle haykırarak koştna- ğa başladı. Yüzlerce geçi, inek, öküzü ile tepenin ardınlıda kayboluncaya kadar arkasından baktım. “ / Niyazi Ahmet INafıa Vekilimiz Berlin elçisile beraber Hitleri ziyaret elti Berlin 4 ÇALA.) — D. N. B. ajansı bildiri Türkiye Nafia Vekili Ali Çetinkaya, refa. katinde Türkiye büyük elçisi Hamdi Arpağ olduğu halde, devlet ve hükümet reisi M., Hitler tarafından kabül edilmiştir. Münakalât Nazırı Dorpmüller, Türkiye Nafia Vekili şerefine, Alman hükümeti na. mma bit akşam ziyafeti vermiş ve bu ziya, fette Türkiye büyük elçisi Hamdi Arpağ ile İktisat Vekâleti müsteşarı Faik Kurdoğlu Vekilin rafakatindeki zevat, halen Berlinde bulunan Türk eköonomik heyeti azalarile Türkiye büyük elçiliği erkânı, refikalarile birlikte hazır bulunmuşlardır. 'Türkiye Naffia Vekili refakatinde Türkiye büyük elçisile husust kalem direktörü oldu. Bu halde, Düsseldorfa giderek sergiyi ziya, ret etmiştir. Sergiyi ziyaretten sonra, Türkiye Nafla Vekili, “bu sergi, Alman teknik kabiliyetinin bir tezahlirüdür,, demiştir. 'Türkiye Nafla Vekilinde, bilhassa yeni sunt İptidaft maddelerle yeni —Almanyanmım türistik yolları büyük bir intiba bırakmıştır. Gğlışı güzel mektiıplaf Tifonun fazileti terbiyetkârisi ! cak. Eskiden Sapancaya yaklaşan trendeki Ankara yolcusü, pencereden büyük ve yeşil ağaçlara gözlerini di. ker, içinde biriken yeşillik haâsretini doya doya avutmak isterdi. Şimdi An. karanın her tarafından fışkıtran yeşil görey, bu hasreti haylıdan haylıya a. zaltmış olacak ki ben, tren o dediğim yerlerden geçerken gözümü ağaçların yeşil dallarıma değil, İzmittenberi her tarafta aldığım İstanbul gazetelerine dikiyorum: Acaba bugün şehirde tifo biraz daha artmış mrı? diye... İri puntolar, dehşetli sanatlarla İs- tanbul gazetelerinin koydukları ser- levhalar . eğer oranm mutfağında ye- tişmiş değilseniz . yüreğinizi sık sik hoplatabilir. Bazan bu serlevhaların Tahir Nadi Efendinin hicviye veya kasidelerindeki —mübalâğalara taş Çı. karttığını bilirseniz, o zaman, pek o kadar ürkmezsiniz, Fakât ne de olsa bahse mevzu olan tifo idi. Trenin te. kerleği döndükçe her tarafında vak- alar olduğu yazılan gehre yaklaşıyor- duk. Aklıma Büyük Harbde trenle cepheye gidişim geldi. Kızgm bir Ara. bistan güneşinin altında ocağında O. duün yaka yaka ilerliyen tren yeni ye. ni bölgelere girdikçe biribirimize 80. rardık: — Tayyarelerin bombaladıkları yer. lere girdik mi? İçimizde ona benzer bir his var: — Tifonun salgın olduğu s#öylenen yerlere yaklaşıyor muyuz? Halbuki güneş ne güzel; yeşil dalla- rm arasından görünen denizin masma- vİ uzanışı ne güzeldi. Yarabbi, sen bilirsin! Şimdi bütün bunların şiirini her tekerlek döndükçe rurketi ben gazeteyi elinde evir; çevir, tifo vakalarımı bir defa, bir defa daha, bir defa daha Say. Tifo fıkralarmı oku; makalelerde gösterilen tedbirleri ezberle. Tifo korkusundan istifade ederek yapılan ilâç ve hap ilânla.rma göz gezdir. “İnsana Kirk gün deli derlerse deli olurmuş,, diye bir göz vardır. Günler. denberi tifo edebiyatmı okuyan bir yolcu da tifoya tutulmuyor ama, şek. lini, şemailini, biçimini, lâtince ismini bilmediği tifo mikrobunu daima düşü. nüp durmaktan da kendini alamıyor. Sanki Haydarpaşa istasyonunda sizi karşılamıya gelecek eş, dost, hısim akrabanm yanıbaşmda bir yığın tifo mikrobu da görecekmişsiniz ve onlar size: — Gel bakalım, safa geldin: biz de seni bekliyorduk. Göreceğmiiz gelmiş. ti! Diyeceklermiş gibi kuruntulara ka- pilryorsunuz. İçinizde hamala verdiğiniz bavulu- nuza, kolunuza aldığınız pardösüye birdenbire . haşa huzurdan . bitler gi. bi tifo mikrobları üşüşecekmiş vehmi vardır. Fakat ne olursa olsun, tifoyu unut. mak ister gibi ondan bahseden gaze, teleri trende bırakarak, ilk defa denize giren bir adam ürperişiyle istasyona İNİYOrSUNUZu. &£ * * İstanbula geldiğim zaman sırık do- matesleri kemale ermiş, çiçeği burnun- da yerli hıyarlar çıkmıştı. Bunlarla yapılmış güzel bir salatayı düşününüz. Hattâ salata yapmağa bile hacet yok: domatesi keskin bir bıçakla dildiriniz; şalatalığı uzunlamasına birkaç parça. ya kestiriniz ve yeşil kabuklarının ü. zerine ufak bir kayıktabağma koydu. runuz. Bunların yanında buzlu bir iki kadeh içki . tahassüirümün bu kısmı. nı aziz dostum Dr. Fahreddin Kerimin okumamasını temenni ederim - içiver- mek, hem de deniz kıyısında denizden gelen yodlu ve hafif yosun kokulu " rüzgâra karşı içivermek ne büyük bir zevk olacaktı. Halbuki doktorların ve tifo felâke, ti karşısında birer “yedek « doktor” kesilen muharrirlerin yazılarından o. kuyarak öğrenmişsinizdir: | | Yazan : Zoplu iğne Tren Haydarpaşaya öğle vakti vara. ) — Domates yemeyiniz! — Hıyar yemeyiniz! Bu hal, Şair Nedimin “Gül mevsi. minde tövbei mey,, tasavvurundan da- ha firaklı bir şey. Bu mevsimde Çengelköyünün körpe Bıyarını, Lânga bostahlarının, o ca- nım sırık domateslerini yemiyecek, ol. duktan sönra, İnsan ne diye kalkıp buraya kadar gelir? - Aklıma möşhür hikâye geldi: Adaniln biri, kış kıyamette bir kö. ye gelir. Her'taraf kar ve buz içinde. dir. Köyün köpekleri zavallı yabancr. Nm üzerine saldırırlar. O da canmı ko- rumak için yerden bir taş almıya dav- ranir. Fakat buz tutan taşı yerden koparmak kabil değildir. Bunun üzeri, ne adamcağız da bir köpeklere, bir de ; yerden kopmıyan taşlara bakarak ba. sar feryadı: — Bu nasıl memleket böyle, der, kö. | peklerini salıvermiş, taşlarmı bağla. mışlar! * & * Bundan yıllarca evvel gazeteleri- miz, Terkos suyunu az kalemlerine do- lamamışlar, az tefe koymamışlardı! Tifo salgımının ve buna dair neşri. yatm bir tek faydası Terkos süyunu tuh kaka olmaktan kurtarmıştır. Bir lokantada, bir gazinoda garsona getir. diğ'l suyun ne suyu olduğunu sordu. ğunuz zaman o, böbürlene böbürlene sanki size cevahir sunuyormuş gibi: — Terkos efendim, diyor, size baska su Verir miyiz? Bazıları da bu kırk yıllık su, tezkiye raporunu aldıktan sonra adımı değişti. | rerek: — Efendim şehir suyu! yahut: — Halis belediye suyu! diye cevab veriyorlar. Onlar, banâ kalirsa, öldumi olasrya, müşterilere bu suyu' verirler, fakat? * — Taşdelen! — Karakulak! — Sirmakeş! — Kayışdağı! — Tomrukağası! ; gibi bir takım müstear isimlerle... Yani, artık, hakikati olduğu gibi söylüyorlar. Desenize tifo salginımnm garsonları yalan söylemekten kurtar- mak gibi - eski tabiri kullanayım « bir de “fazileti terbiyetkârisi,, olmuştur. TOPLU İĞNE Nç&"—“—". Tilki ile tazı Bir tilki kendisini koyalamakta —olan tazıdan 36 sıçrayış ileridedir; tazı 4 sıçrayış yaparken tilki de 5 defa sıçramaktadır. F'a. kat tazının 7 sıçraması tilkinin 11 sıçrama sima bedeldir. Tüki tazıya yakalanmadan evvel kaç sıçrayış yapacaktır? Bu bilmecemiz mükâfatlıdır. Halledenler. den iki kişiye hediye verilecektir. Cevapla. rm Ç11 ağustos) tarihine kadar bize yollar, mış olması lâzımdır. y Haydutlarla zenginler (Dünkü Arab saçmın hallidir). İki haydüt kayığa atlayarak karşıya be. - | raber geçerler. Bunlardn birisi arkadaşını karşı da bırakarak geriye döner ve üçüncü arkadaşmı geçirir, Netice: Üç zengin bir tarafta Üç haydut karşı yakadadır. Şimdi bir hırsız dönerek kayığı iki zengine teslim eder. Buhlar da karşıya geçer, Oradan bir haydutla bir zengin geriye döner ve kayığın bu seferinde de iki zengin karşıya glider.. Netice iki haydut bir tarafta, üç zengin İle bir haydut karşı yakada kalır. Nihayet bu tek hırsız “arkası arkasıma iki arkadaşmı alıp karşıya geçirmek için döner.... Gemi ile kazazedeler Kazazedelere tesadülf ettikten sönrâ cski- sinden dokuz günlük daha az erzak oluyor. Kırk beş günde yirmi döküz kişi bütün tayfanın dokuz günde yiyeceğini yiyor de. mektir. Demek hemen hesap edebileceğimiz rasyonü yemektedirler. 45Xx29 — 1805 rasyon Esağ tayfa bir günde şunü yiyordu... 1305 5 -9—145 rasyonu Demek ki kazazedelere tesadüf etmedi / beslememiz, önlardan nefret yi Dün ve U ÇA NSANLARIN ço ,pıt“ — A e f © - — —.. <Ti ge gil, ya dünü, '.Ya— ler. Geçmiş zamanlarda, görülmiyen kalb mgmlw W olup bugünkü haksııhkllfm’ rın kalmıyacağından emhı #ğg geçmiş veya gelecek ıw gözleri ile görmediği halleri masmın neticesidir. dew iyi bulduğu şeylerin yam WBF olduğunu unutur; yahut Oll-wtu lere, güzelliklere nisbetle lt’-d“ duğuna inanırlar. Yarm, aHi İnsanm, yaşadığı mma.tl! kw'cı ferrüatr ile tasavvur etme Md' takım çirkin, fena şeyîecr siz olduğunu iddiaya mey - Bugün gibi dünün dezevi! wd, yı"' ü yaralıyan halleri elbette hın da olacaktır. Onla.rî bl& vur etmeyişimiz veya ed ĞUÜ olmamaları için bir sebeb d O halde dün bugünden fefkl au' di, yarın da farklı olmlw zamanımızı maziden dö fazla ııeıv:ıııeıııııiz.lâ.ı:ımgall”ğ[Ill lemek istiyorum?... Hiç içinde yaşadığımız günler? â — — ae re rev iss H A - ZL miz lâzımdır; yoksa h bir istirab olur. Fakat, terseniz, dünü veya yarın! cih etmiyen - kimselerden P'k mam; çünkü onlar etraflarifi gerçek'i (realitt) olduğu SİDİ Ö miş, onun hiç bir ıeyin1 onun Üüzerine tesir etmek yani hiç bir idealleri oll“”"'îı lardır. Mazide kötülüklifı bulunmadığını, veya lerden az olduğunu A D rimizle gormediğımiz hali tasavvurdan aciz old Bunun içindir ki rüşe kapıldıklarını unutman d/ Söylemeğe bilmem haccw , Ven, iyi günlerin artlk bilir; birincisi ise dev Başkanı Atatürkle Kkral parük ve Mısirim refahini dilefun"'g &îoj rile Türkiyenin refahı İ dükları gibi tasavvur € göstermez mi? Bu iki 80”' ğunu iddia eden, yı.m mahsulü olan yo ğidaki telgraflar teati b ) MAJESTSE F”Ui ;ş;ğ ATA' EKSELÂNS KEW“’ v* mi temennilerimi arzed olduğu gibi kabul etmek,; h buluyorum. Si - a ıçinde y man haksız olduklarmı, biT tercih ederim. U var çi yırlı bulanlardanım; nin ise insanım gönlüne, w iı' var demektir. Ondan b p y Atatü “ Farükun taç giymesi münâ" J/ Baltanat temenni ederek: ve tebrikleri mühtevi n"ziw dolayı hararetle teşekkür M Bu bilmecemizi halled” neticesidir. dedim; faknt birincisini insan oğlu ıçm d devirden şikâyet - edenlerİ, ber, zamanlarından meml f rını sevmeği de dünü se ümidini kesmiş olan adam Ankaraâ £ (A.A.y — “Majestelerinin tetewuc tü / kendilerine hararetli ve ut“” ârzederim. Majestelerine İ'M ' CUMHUR BAF ığ’y | “Beni çok mütehassiS laril j& evvel gemide 145 kişi ”:;M' d, x | zanan iki öküyücü y 1 — Orhan Sisül P. at gişesi memuru. ısunb’-'l 2 — Hüsnü Akalın sinde, Arap : 5 _ 5 A&U&TW

Bu sayıdan diğer sayfalar: