ÜO TMANekele Hötkikler - Dersimli çoban kızı Gülçubuk Yüzünü açmağa razı olarak hayatında ilk defa yabancı bir erkekle nasıl ve neler konuştu ? Gelişi güzel mektuplar Tifonun fazileti terbiyetkârisi ! Yazan : Toplu iğne 'Tren Haydarpaşaya öğle vakti vara. | — — Domates yemeyiniz! DESANLARIN çoğu Ka aa görülmiyen kalb zenginlillefi Şi duğuna iİnanırlar. Yarın, aklıp olup bugünkü haksızlıklarını & — mâıhmyıağı:dınemw W Yazan : F Dersimde bir çok Dersimlilerle xo nuşmuştum. Fakat bir türlü Dersimli kadın bulup konuşmağa imkân bulami yordum, Tarlalarda rastladığım kadınlar yabancı erkek görünce üzerlerinde ne varsa çıkarıp başlarıni örtüyor, kurt görmüş kuzu gibi kaçıyorlardı. Mazgirde giderken bir gece yolu şa şırmış, ondan sonra yarııma bir gilahlı bekçi birde rehber almak mecburiyetin de kâlmıştım. Başveng adı verilen köyden Munzur nehrine idogru çıplak tepelerden gider ken rehber köyüne uğramış. ben bekçi ile yalnız kalmıştım. Bir aralık uzak te pelerde yüzlerce geçi ve inekten mü rekkep bir sürünün yayılmakta olduğu nu gördüm. Bekçi: — Köylerin sürüsü. dedi. Dürbünle baktım. Sürünln arasında yalnız bir kadın dolaşıyordu. Biraz da ha yaklaştımı ve kadın olduğunda şüp hem kalmayınca atı dört nala sürerek Dersimli kadınla konuşmak için bu fır satı kaçırmamağa azmettim. : Kadın köşuyor, sürüyü istediği istika ö mete sürmek için uğraşıyordu. Yanıma ““ yaklaştım ve 1âf olsun diye sordum; — Bu sürü kimin? i Yüzünü mümküa olduğu kadar ka Haklıktan sonra cevap verdi: — Köyün,, — Çolanı sen misin? — Bugün benim, — Yarın? — Yarın başkatı gelir. Nöbetle ço banlık yapıyoruz. O kadar garip bir haleti Tuhiye için Niyazi Ahmet HBeidim ki heyecanımdan titrediğimi hissediyorum. Bedeviyet içinde — yaşa yan bu Türk kadınlariyle, yabancı kim senin konuşamadığını bildiğim için bir an konuştuğum kadının Dersimli oldu- ğundan şüphe etmeğe başlamıştım, söy lediklerimi mükemmel anılryor ve cevap veriyordu, KA f Biz konüşürken bekçi ile Elâzizden beri bana arkadaşlık eden Galip de gel- mişlerdi, ” — Kaç yaşındasın? Birar düşündü, sonra: — On altı, dedi, Şaşırdım: — Ne ön altı mı? Ve sonra cesaretlendim t — Nedir öyle yüzünü — örtmüşsün.. Biz insan yiyici miyiz? Gülçubuğun gülümseliğini hissediyo rum, Belini iki tarafa büktü. Elini yüzü ne götürdü, puşusunu biraz aralıkladı, Fakat yüzünü açmaktan korktuğu anla şılıyordu. Bekçiye: a — Sen de söyle dedim, artık yüz ört mek yoktur. Niçin saklanryor öyle.. Gülçubuk atıldı: — Biz saklanmiyoruz, yalnız yabancı lardan kaçıyoruz. — Niçin kaçıyorsunuz, biz burala- rın misafiriyiz. Sonra biz yabancı deği liz ki, hepimiz bir memleketin insanları yız. Gülçübuk şimdi mütemadiyen gülü yordu.Yüzünü tamamiyle açmıştı.Yaşı nı dogru söylediği anlaşılryordu. Dip diri haliyle mükemmel bir vucüt güzel Jiğine sahip olan genç Dersimli kızın yüzü İstanbul kızlarının aylarca plâj larda yanarak temin edemedikelr bir renk almıştı. Tunçtan bir Venüs yüzü nü andırıyordu. —— Gülçübuk konüşürken —yanımıza se /kiz dokuz yaşınlda bir Dersimli çocuk yaklaştı. — Bu çocuk kimdir? Gülçubuk, beyaz dişlerini ktzğın gü neşin altında parlatarak cevap verdi: — Oğlum, n «& / miyordu. * Oğul” kelimesi Dersimde belki baş ka Manaya geliyor idiye düşünerek tek Târ Stordlum: |Nafıa Vekilimiz / Dersim köylüleri — Öğül ne demektir? Gülçubuk kahkahalarla gülmeğe başla miştit — Sen oğul bilmez misin, oğul işte. — Sen onun anası mısın? — Anasıyım ya.. — Çıldırdın mı kız, sen daha kaş ya- şındasın ki? Gülçubugun yüzündeki neşeli çizgi ler bir an içinde kaybolmuş, yüzüne şimdi derin bir hüzün çökmüştü. — O, dedi öbür kadının çocuğu, — Demek kocanın Nlh,hnhn da var öyle mi?, f — Öyle.. — Peki seni nasıl aldığ — Aldı işte.. — Kaçırdı mu? — Kaçıtdı ya., Sürüler etrafa dağılmışlardı. Gülçu buk tanman sesiyle haykırarak koşma- Ba başladı. Yüzlerce geçi, inek, öküzü ile tepenin ardırida kayboluncaya kadar arkasından baktım, Niyazi Ahmet Berlin elçisile beraber Hitleri ziyaret elti Berlin 4 ÇALA.) — D, N, B. ajanıı bildiri yor < Türkiye Nafia Vekili Ali Çetinkaya, refa-i katinde 'Türkiye Büyük eiçisi Hamdi- Arpağ olduğu halde, Gevlet ve hükümet reisi M, Hitler taralından kabül editmiştir. Münakalât Nazırı Dörpmüller, Türkiye Nafin Vakili şerefine, Alman hükümeti na. mama bir akşam ziyafeti vermiş ve bu 2iya | fette Türkiye büyük clçlei Hamdi Arpağ ile, İktasat Vekdleti müsteşarı Falik Rurdoğlu Vekilin rafakatindeki zevat, halen Berlinde| Bulunan Türk ekonemik — hayetf — azalarile| Türkiye büyük elçiliği erkânı, — refikalarile birlikte hazır bulunmuşlardır. 'Türkiye Naffta Vekili refakatinde 'Türkiye büyük elçisiite bususl kalem direktörü oldu. Hu halde, Düsseldorfa giderek sergiyi ziya, Tet etmiştir. BSergiyi ziyarotlen sonra, Türkiye Nafla Vekili, “bu sergi, Almah teknik kabiliyetinin bir tazahlirildiir., demiştir. 'Türkiye Nafin Vekilinde, bihassa yeni sunt İpüidal maddelerle yeni Almanyanın cak. Fakiden Sapancaya yaklaşan trendeki Ankara yolcusü, pencereden büyük ve yeşil ağaçlara gözlerini di. ker, içinde biriken yeşillik hâsretini doya doya avutmak isterdi. Şimdi An. karanın her tarafından fışkıran yeşil görey, bu hasreti haylıdan haylıya a. zaltmış olacak ki ben, tren o dediğim yerlerden geçerken gözümlü ağaçların yeşli dallarına değil, İzmittenberi her tarafta aldığım İstanbul gazetclerine dikiyorum: Acaba bugtn şehirde tifo biraz daha artmış mı? diye... İri puntolar, dehşetli sanatlarla İs- tanbul gazetelerinin koydukları ser- | levhalar . eğer oranın mutfağında ye. tişmiş değilseniz . yüreğinizi sik sik hoplatabilir. Bazan bu serlevhaların Tahir Nadi Efendinin hieviye veya kasidelerindeki mübalâğalara taş ÇI. karttığmı bilirseniz, o zaman, pek o kadar ürkmezsiniz. Fakât ne de olsa bahse mevzu olan tifo idi. Trenin te. kerleği döndükçe her tarafında vak- alar olduğu yazılan gehre yaklaşıyor- duk. Aklıma Büyük Harbde trenle cepheye gidişim geldi. Kızgm bir Ara. bistan güneşinin altında ocağında o. dun yaka yaka ilerliyen tren yen! ye. ni bölgelere girdikçe biribirimize &0. rardık: — Tayyarelerin bombaladıkları yor. Jere girdik mi? İçimizde ona benzet bir his var: — Tifonun salgın olduğu söylenen bunların gürin! her tekerlek döndükçe yudum yudum tatmak ve düymak du. rurken ben gazeteyi elinde evir, çevlir, tifo vakalarmı bir defa, bir defa daha, göz gezdir. , Kırk gün deli Gerlerse deli olurmuş,, diye bir söz vardır. Günler. denberi tifo edebiyatını okuyan bir yolcu da tifoya tutulmuyor ama, şek. Tini, şemailini, biçimini, lâtince ismini bilmediği tifo mikrobunu daima düşü. nüp durmaktan da kendini alamıyor. Sanki Haydarpaşa istasyonunda sizi kargşılamıya gelecek €$, dost, hısım akrabanm yanıbaşmda bir yığın tifo mikrobu da ve onlar size: w Gel bakalım, safa geldin; biz de seni bekliyorduk. Göreceğmiiz gelmiş. ti! Diyeceklermiş gibi kuruntulara ka- piliyorsunüz. İçinizde hamala verdiğiniz bavulu- nuza, kolunuza aldığmız pardösüye birdenbire . haşa huzurdan « bitler gi, bi tifo mikrobları üşüşecekmiş vehmi vardır. Fakat ne olursa olsun, tifoyu unut. mak ister gibi ondan bahseden gaze, teleri trende birakarak, ilk defa denize giren bir adam ürperişiyle İstasyona iniyorsunuz... yapılmış güzel bir salatayı düşününüz. Hattâ salata yapmağa bile hacet yok: domatesi keskin bir bıçakla dildiriniz; şalatalığı uzunlamasına birkaç parça. ya kestiriniz ve yeşil kabuklarının ü. yerine ufak bir kayıktabağına koydu. Tunuz. yanında buzlu bir iki kadeh içki . tahassürümün bu kısım. n aziz dostum Dr. Fahreddin Kerimin okumamasını temenni ederim - içiver- mek, hem de deniz kıyısında denizden gelen yodlu ve hafif yosun kokulu Tüzgâra karçı içivermek ne büyük bir zevk olacaktı. Halbuki doktorların ve tifo felâke. ti karşısında birer “yedek . doktor” kesilen muharrirlerin yazılarından o. kuyarak öğrenmişsinizdir: İnsanım, yaştdığı zarman / geçmiş veya gelecek M»’ gözleri ile görmediği balleri Biye forrüatı İle tasavvur eune*';,# masının neticesidir. Mazidt e İçü . iyi bulduğu şeylerin yanı ge $i takım çirkin, fena şeylerin Öf Tiçik olduğunu unutur; yahut :n’* y lere, güzelliklere nişbet) siz olduğunu iddiaya mâ'wı;,f Bugün gibi dünlin de zevki İü yaralıyan halleri elbette nm da olacaktır. Onları bit Vür etmeyişimiz - veya ddj l — Hiyar yemeytniz! Bu hal, Şair Nedimin “Gül mevsi. minde tövbei mey,, tasavvurundan da- ha firaklı bir pey. Bu mövsimıde Çengelköyünün körpa Kıyarını, Lânga bostahlarının, o ca- nim sırık domateslerini yemiyecek Ol. düktan sbnra, İnsan ne diye kalkıp buraya kadar gelir? Aklıma möşhür hikâye geldi: Adanim biri, kış kryamette bir kö. ye gelir. Her'taraf kâr ve buz içinde. dir, Köyün köpekleri zavallı yabancı. hin Üzerine saldırırlar. O da caninı ko- rumak için yerden bir taş almıya dav- Yanır, Fakat buz tutan taşt yerden koparmak kabil değildir. Bunun üzeri. ne adamcağız da bir köpeklere, bir de yerden kopmıyan taşlara bakârak ba. olmamaları için bir sebeb © halde dün bugünden T di, yarım da farkir R . . * Bundan yıllarca evvel gazeteleri. Tâiz, 'Terkos suyunu az kalemlerine do- lamamışlar, az tefe koymamışlardı! Tifo salgımının ve buna dair neşri. yatın bir tek faydası Terkos süyunu tuh kaka olmaktan kurtarmıştır. Bir lokantada, bir gazinoda garsona getir. diği suyun ne suyu olduğunu sordu. Küunuz zaman o, böbürlene böbürlene sanki size cevahir sunuyormuş gibir — Terkos efendim, diyor, size başka su verir miyiz? Bazıları da bu kırk yıllık su, tezkiye raporunu aldıktan sonra adını değişti. rerek: — Efendim şehir suyu! yahut: — Halis belediye suyu! diye cevab veriyorlar. Onlar, banâ kaliras, aldüni alamıya, müşterilere bu suyu verirler, Takat? — Taşdelen! — Karakulak! — Sirmuakeş! — Kayışdağı! — Tomrukağası! gibi bir takım müstear isimlerle . Yani, artık, hakikati olduğu gibi söylüyorlar, Desenize tifo salgınmım garsonları yalan söylemekten kurtar- mak gibi - eski tabiri kullanayım « bir do “fazileti terbiyetkârisi,, olmuştur. TOPLU İĞNE â%dlm*'—'. Tilki ile tazı Bir Ulki kondisini koyalamaktâ — olan gerçek'i (reslit) olduğu miş, onun hiç bir onun üzerine tesir etmek yani hiç bir idealleri lardır. Mazide ımuı ü bulunmadığını, veya f lerden az olduğunu ; rimizle görmediğimiz olduğu gibi kabul etmek, hali tasavvurdan aciz göstermez mi? Bu Ikİ ld’ birincisini insan oğlu için Cü e h buluyorum. — —ç Bunun içindir uı,)dââ ' devirdem şikâyet rını sevmeği de dünü 5e' yırlı bulanlardantm; ven, iyi günlerin artık ğunu iddia eden, yani :':,, Ümidini kesmiş olan &ĞS e nin ise insanın gönlüne / var demektir. Ondan bir "Z"/f bilir; birincisi ise devasi mahsulü olan yurg'llııı K i AT den iki kişiye hediye verilecektir. Cevaplie| rım Çil ağüstos) tarihibe Kkadar Bize yolları | maş olmaşı Jazımdır. â Ankara * (AA.) — Farukun taç giymesi mülb' Başkamı Atatürkle Kral .r::p Ü* kendilerine hâraretll Ve sEv8 arzaderim. Majestelerint 'J Baltanat temenni ederek. ve Mısırım refahini ııınril'— EKSELANS u”;';:jl CUMHUR BA Haydutlarla Ve Ğ ,,.ı»’j (Muz:':gînıeı;_ İ “Atajestelerinin — tetovvill y İki hâydut kayığa atlayarak karşıya be. raber geçerler. Bunlardn birisi - arkadaşını kargt da brrakarak geriye döner ve üçüncü arkadaşını geçirir. Netlcet Üç zengin bir tarafta üç haydut Karşı yakadadır. Şimdi bir bırsaz — Gönerek| kayığı iki zengine teslim eder.. Butlar d KkarşıyR geçer. Oradan bir hağdütla “ bir zengin geriye| döner ve kayığın bu seferinde de iki zengtaj karşıya gider... Notloe iki haydut bir tarafta, Üç zengin| ile bir baydot kargı yakada kalır. Nihayet b tek hıraız “arkası arkasın! Y arkadaşmı alrp karşıya geçirmek — İçini Göner ... Gemi ile kazazedeler Kazazedelere tesadüf ettikten sonra eski zinden dokuz günlük dâha aa erzak oluyor. Kirk beş günde yirmi dokuüz Kişi taylanın dokuz günde yiyeceğini yiyor de.| mektir. Demek hemen hesap edebileceğimiz! rasyonu yemektedirler. 45X.20 —a 1205 rasyon Yaax tayfa bir günde şunu yiyordu.. 1205 <4 9145 rasyon. Demek kt kazazedelere tesadül el *“Ban! çok mütahassiâ adaf Ve tebrikleri muhtevf nasik dölnğyı hararetle teşekklir rile 'Türkiyenin refahi ant temennilerimi &lgesl memuru, 2 — Hüsmnü Akalmi KAi vek geee