x&xğ__ İn Silizlerin bir Sifatistiğine g HABER —lşkşım stası re Kadınlarda ilk Aaşk randevusu (7 " E hç Riz ik randevusunda umumiyetle kaç yaşındadaır ? — v ”6:""“’ teklifleri en çok hangi yaşlarda olur ? — Evlenme teklifleri günün hangi saatinde yapılır ? aşk statistigi ! © aşk! bir danlar ilk teferrüatı D neler tereyan BİL unütm en TMurmiyetle hoş ğ kadınların he- nlatmakı, maktı ar, B büyük her birisi yüz- © Ki bu da on iki ya. Pa âka uyanmıyan eyi ' Ş DN altisina kadar geçik. İk randevuda ki. Yaşı Ç Hlk vandevu tirdiğine delâlet etmektedir. On yedi yaş yüzde yalnız dört nis - betini göstermektedir. Demek ki bu ya şa kadar içtimai mesleğine henüz baş. lamamış olan kız ön sekizini bekle. mekte ve orada nisbet birdenbire yüz « de on üçe fırlamaktadır. Kızın on dokuz yaşında da ilk ran . devuya malik olmadığı takdirde artik bir daha böyle bir vaziyeti pek ele ge. çiremiyeceği anlaşılmaktadır. #s0.* Kız ilk öpücüğü »e vakit alır?, 2 numaralı gralik bu suale cevap vermektedir. İlk öpücük te kemen he - men bütün kadınlar tarafından hatı nan hâdiselerden biridir. Bu grafikle ilk randevuya dait olan graliği muka . yese etmek hoş olur. Görüleceği lizere on altı yaş, yüzde yirmi üç nispetle en üst sırada gelmektedir . Bir çok kızların daha ilk randevu « larını almadan evvel öpüldükleri gö rülmüştür. Şurası da hekkaktır ki kızların bir çoğu ilk öpücüklerini ken . dilerinden çok dâaha yaşlı eıkeklerden alırlar. Ancak öpülmekten — öpülmiye fark vardır. Her öpücük ihtirasa Lir ölçü teş kil edemez. Lâf olsun diye öpenler pek çoktur , Size ilk izdivaç teklifi yapıldığı za - man kaç yaşında idiniz? —3 numaralı grafik bunun karşılığını vermektedir. — Mevsimlere Yüzdelerin mantıki bir terakki göster . mekte olması, i#divaç teklifinin az çok ciddi bir mesele sayıldığına delâlet e. der. Şurası da dikkate şayandır ki bir kız yirmi bir yaşma kadar bir izdivaç tek - Hfi almazsa, o yaştan sonra böyle bir teklifle karşılaşması ihtimalleri pek a. zalmaktadır. Kadınlardan otuz yaşına vardıktan sonra izdivaç teklifiyle karşılaşanların yüzdesi ancak dokuzdur. Demek ki izdi. vaç teklifleri ancak çok genç yaşlılara inhisar etmektedir. Yirmi bir ile otuz yaş aras; çorak bir çağdır. Bu devre için ancak yüzde üç gibi küçük bir nisbet kalmaktadır. İz- divaç teklifi için en iyi ve fırsatı en bol yaş on sekizdir, .. * Yapılan büyük bir ankette izdivaç tekliflerinin en ziyade ilkbahar mevsi. minde vukubulduğu anlaşılmıştır. Yaz ile kış mevsimleri hemen hemen - ayni nisbetleri muhafaza etmektedir. Fakat sonbahar ayları pek geride kalmakta . dır . İlkbaharın yaz mevsiminden niçin da ha fazla tekliflere sahne olduğunu an - lamak kolaydır. Fakat kış mevsiminin sonbahardan dört misli daha fazla bir rekor yapmasının sebebini anlamak bi- raz güçtür. İlkbahar dünyanın het tarafında aşk ve sevda mevsimldir. Yaz ise tatil ve gezinti mevsimidir. Germeler esnasında tesadüf ve refakat imkânları pek boldur. Pek hareketli geçen bir yaz mevsiminden sonra insan lara gevşeklik geliyor da acaba öonun için mi sonbaharda izdivaç teklifleri a. zalıyor?. ... En çok günün hangi saatinde izdivaç teklifi yaprlır? 4 numaralı grafik en | tehlikeli saatlerin akşam saat onla sa- bahın ikisi arasında olduğunu göster . mektedir. İngilizce “The Sunday Referee,, ga. zetesinden, ' R!!I!!!â Ku YAŞ N546 17 18 19802028 2045 25-30 , İnumaralı grafik: iük evlenme tekli- Finde kızın yaşı şnumaralı grafik: evlenme teklifleri günün en çok hangi saatlerinde olmaktadır. | &ığîdranr bıını_lgı_ Böylesi daktiloya can kurban ! Yazan : Böylesi hiç başıma gelmemişti. Nihayet o da geldi ve ben, bir ma daha girdim. İşi anlatayım da na, benim gibi, siz de şaşın! Bundan birka; gün önce elimde iki büyük kâğıt müsvedde ile bizim matbaanın daktilesu bayan Sevime koştum : — Aman, dedim, şunları lütfen temize çekivetrir misin? — Bugün, dedi, işim ©o kadar çok ki... Yarına kalsa olmaz mı? Bunların yarma kalması müm- kün değildi. Müsveddelerin mutlaka makine ile o gün yazılması gerekti. Onun için, elimde müsveddeler, so- kağa fırladım, Akşam yakın, vakit dardı Yolda rastladığım arkadaşlar dan biri: — Aklın varsa Yenicamie koş! dedi. Oradakiler hem pek çabuk, hem pek ucuz yazarlar. Bir başkası tuttu, beni gene o ci- varlarda küçücük bir tente altında çalışan kranta bir daktiloya götürdü. Kısa bir pazarlıktan sonra adamcar ğaz, bu iki büyük sayfalık yazıyı yet. miş beş kuruşa yazabilecegini söyle- di. Adamın yanma çöktüm, yazr mın içinde onun belki de okuyamı- yacağı birçok kelimeler olduğu için ve biraz da çabuk yazılsın diye ben müsveddelerden söylemeğe başla- dim, o da tikir da tikir yazmıya ko- yuldu. Tabii, ponktüasiyon denilen nokta, virgül, noktalı virgül, sorgu, nida, tire, fasıla, tırnak, parantez gi- bi yazıdaki bütün yazı işaretlerini de yerleri geldikçe birer.birer söylüyo- rum. Adamcağız”ağır ağır ve he- celiye heceliye beş, altı satır kadar yazdıktan sonra birden durakladı. Sordum: — Ne durdunuz? Manalı manalı yüzüme bakarak dedi ki: | — Bazı yerlerde kelimeler pek | biribirini tutmuyor, buralarda yazı biraz manasız bir şekil alıyor da! —'Ne gibi? — Bilmem... Yoksa bana öyle geliyor? — Yak canım, size öyle geliyor- dur, ben yazdığım şeyi bilirim. Siz devam edin! Bizim babalık, ayni suretle bir kaç satır daha çırpıştırdıktan sonra gene yüzüme bakarak tekrar stop etti. Ve ben tekrar sordum: — Gene niçin durdunuz? Bu sefer daha ciddi cevap verdi; — Bunun hem bazı yerlerinden mana çıkmıyor, hem de bu yazı ö sizin kâğıt üzerinde gösterdi bi iki sayfadan ibaret değil! yazınız, iki sayfadan çok fazla bir yazı, daktilo ile bu, belki altı sayfa | tutacak ! | — Neden canım? | Doldurmakta olduğu kâğıdı gös. tererek: — Baksanıza, şimdiden bizim kâğıdın bir tarafı tamamiyle doldu, şimdi arka tarafa geçeceğim ! Halbuki, ben elimdeki birinci sayfadan henüz, sekiz on satırcık bir şey söylemiştim. Merakla kendisine — Allah allak., dedim, nasıl olu. yor bu, hele siz şu yazdıklarınızı baştan bir okuyun da, ben dinliye. yim, bakayım, işte bir yanlışlık ol. masın | Beriki yazdıklarını ağır ağır oku. mıya başladı: “Falan tarih ve falan numaralı, mektubunuzun karşılığıdır: İki nok. ta, satırbaşı. Bana yapılmasını tavsi- ye buyurmuş ğunuz o iş için bir hayli düşündüm, taşımdım, nok talı virgül fakat virgül bu iş için he men bir karar veremedim. Nokta. Demek benim bu husustaki fikrim sizce aynen kabul edilmiyor - virgül | mı öyle mi? sual. Pekâlâ, virgül, şu hal. de bu mesele için ben bir daha düşü- nüp taşınayım virgül, bir hafta son. Osman Cemal Kaygılı N Böyle “sahici daktilo,, ya hakikaten can kurban ama... ya size ayrı bir mektup yazarım nok. ta. Ayni iş için bizim arkadaş diyor ki iki nokta. Tire, satırbaşı, ben di- yor, virgül, o işi daha çabuk yaparım ama malüm ya iki nokta, tırnak a- çın, trnağın içine şunu yazın: U- cuz etin yahnisi tatsız olur. Nida işareti, tırnağı kapayın. Ona sebep.. Buraya gelince: Yeter, dedim, okumayın, yeter! Ve o gülümsiyerek bana: — Nasıl, dedi, dediğim doğru değil miymiş? Hem ibarenin bazı yerlerinde manasız bir takım kelime. ler var, hem d. Adamcağızm elinden kâğıdı alıp bir de göz attım ki beim kendisine yazı aralarına koysun diye söyledi- ğim bütün yazı işaretlerini o zavallı ibarenin aslından sanarak bunları hep yazı ile yazmamış mı? Canım sı. kılarak: — Be mübarck — adam, dedim, sen yazı işaretleri nedir bilmez misin ki bunları böyle yaptın? Bu virgül, noktalar, tireler, tırnaklar ibare ara- ama yazı İle konulacak değilek ki| Şaşkm şaşkın yüzüme baktı: — Neyle konacaktı ya? — Yahu, makinede onların ken- dilerine mahsus birer şekilleri yok mu? — Ben arasıra süs olsun diye o şekillerden de öteye beriye serpiştir- dim, siz merak etmeyin! (ve eliyle bana yazdığı kâğıttaki birkaç yersiz virgülü, noktayı, nida işaretini gös- tererek) işte, bakm!. Tuu Allah mustahakmı - versin, şimdi ne yapacaktım? — Nerede ise dükkânların kapanma saati gelip ça- tıyordu, bereket versin, tam o aralık Rençten, atik birisi yanımıza damla- | dr ve kranta adama sordü: — Ne o baba, ne istiyor bu bay? Ben meseleyi anlatınca kahkahayı salrverdi, sonra: — Affedersiniz, dedi, ben bir iş için biraz buradan ayrılmış, yeri- me, henüz bu işte acemi olan bizim kainpederi bırakmıştım. Kusuruna bakmayın. Siz müsveddeleri şimdi bırakım, ben bir çeyrek sonra onları istediğinizden âlâ, güzelce yazar, size teslim ederim. genç Bir çeyrek, yirmi dakika sonra gittim, baktım ki genç ve atik dakti- lo, bunları çok güzel ve istediğimden âlâ temize çekmişti. Çekmişti ama, neden sonra ona tekrar göz gezdirir ken bir de şunları görmiyeyim mi: “Kompozisyon” kelimesi *kom. postodan, “dekor,, kelimesi (rekor) “klasizm”” — kelimesi - (kallaşizm) “monograf” — kelimesi — (fonoğraf) “kritik” kelimesi (fertik) olmuş! — Nasıl “böylesi daktilolara kurban!,, değil mi? O. Cemal KAYGILI can