Fİ AT Ka S K x_____—________ vip ESuğunu bu kadar şefkatle v6- "kri:'";: bu adam baba / olmak n.,’&)!' tle reddeden ayni adam h: Endisi bulunmadığı — sıralarda H&?"ğ'n hislerinin ne kadar de- Snekti bilmediği için böyle hayret h&ü hakkı vardı. Çocuğun gös- kdime Jaşkın bir sevginin sert bir w mukabele göreceğinden %îbhn. bekliyordu .Fakat böyle İ gö nalden küçük hiç de korkar #Szükmüyordu. Babasının boy- Asılmıştı. - Babanım bilmedi; Çok / bir ; #eyleri anlatmaya uğraşıyor- 'Adx B_'!)ıı ben annemi buldum... B:[,l:q anne!... ae gülümsedi: Sük *m&:n eminmisin benim kü n ? ön Evîı... Evet... Gel baba onu Böstereceğim : Vi B*umm kucağından inmeğe k* Nsmııı onu elinden tutup çe- eclâya doğru götürdü. %;Ceı baba... Gel... İşte bu... %—— .. Öteki değil... Küğıd anne Üa yina'hep tabasetmöderek: ç Evet... Hakkım var.. Bu an: Rup kolları var... Çocuğunu — öp- 4 çî" dudakları var. uk muzafferane ellerini çırp- bi Ben zaten - sana söylemiyor ğ*;m baba? Ban onu biliyordum annem değil diyordum. Sen inanmıyordun ki!.. İukglükça kendine gelen ” Nedâ "'*; doğrularak birdenbire sor- iyy A 81Di gözlerini Lem'iye dik- "t Çok hati bir tavarla:” Üm tâ“"lflın hiç bir şey anlama: l.m' Çocuğun bu sözleri karşı- n'ı'ı!;'gduüh şüpheleri acaba e vermezden önce k_'—hl"—hı. sonra biraz heyecan- Mhaziyikmen sizin " , portrenizden 'or Neclâ â t;?."' Fdi bl:anım Hani ya Saklaşlı FEf, ü l "ııq.f:' H—' u Vm yaptığı yağlı m o- Mqâ";' Her zaman söyleyip l—en.'—hhd anne bu muydu!... 1 D aralilrdmiı Çoi b ::::':'.îgbikcel dımde yılfıı GKa L L ;m%me GöDlei ol büz dğledi Dd ee göslae ,Sevirdi. Sonra birden. b":ın'ğ:'w e alazak uzak İ ve a.ğ:..—i Vaziyet takındı. Nıq:;ğ kadımın hatıraaımda ne p güne astırap çektiren, SÜai hc olarık, klmırı & Fikçirç kaba ve haşin bir tan 'MH" yalnız ta - geçirdi Üa eTi t vezalim kelimeler —Rnn —— ——— ——— Â —— Yazan: Naciye İzzelt S * hukkü ablası Hadiyo'ye aittir. Kanser kurtanı: venÜlen le, hakaretle onu çocuğundan ayır- mişti. Neclânm şimdi içerisindeki hissi bu musibet kocaya karşı kendini mü. dafaa edebilmekti. Bu adam ki vak- tiyle dudaklarında tatlı kelimelerle, ebedi aşk vaatlariyle kendisini kan- dırmış, cezbetmişti. © daima Neclânın nazarında hep büyük ve muteber zengin ve asil “bir Lem'i beyefendi,, olarak - kala- | ank değil müydi? Fakat kendisi... Hakir, küçük Neclâ, gösterişinde yaldızsiz bir çift lik kâhyasımın kızından başka ne o- labilirdi ki! Gece dışarıda hükmünü — sürü- yordu. Bütün gürültüler durmuştu. Yalnız denizin bitip tükenmiyen gü- rültüsü uzun bir inilti gibi sürekli hışırtılarla — işitiliyordu. Yeni dadı Dikmeni götüreli bir anat olmuştu. Bu akşam Dikmene yemeğini o ye- direcek ve o yatıracaktı. Neclâ her wmh&h işleri bugün Lem'i. memişti. Cenç adamın bunu hoş görmiyeceği muhakkaktı. Akşam tuvaleti için biribirlerinden biraz ay- rılan kart koca salonda tekrar buluş- muşlardı. N;Gİİ siyah bir süvare el bisesi giyinmişti. Geniş yaka ve kolları kürklerle süslü bu elbise onu daha uzun, daha ince gösteriyordu. Hiç bir mücevheratın neşelendir mediği bu siyahlık Neclâya daha bü: yük bir kibarlık veriyor ve muüuhte- şem elbisenin ciddiyeti bütün vücu- duna münakaşasız bir zaralet veri. yardu. Lem'i heyecanla ona bakı- yordu. -..Bu en kibar en manidar bir.gü; zellikle dolu bir mahlüktu. Bir krali- çe kadar mümtaz, bir Sakıs bebeği kadar zarifti. Daha doğrusu aşkın bizzat kendisi kadar güzeldi. Bu de- recelerde şayanı arzu bir kadım kar- şısında erkek kalbindeki hararet ve iştiyakı belli etmemek için ciddi bir koca tavrını takınmağa uğraştı. Fa- kat şu anda tehlikeli olabilecek bir aükütun önüne geçmek için heye- canımı zaptetmeğe uğraşarak şu sö- zü söylemekten kendini alamadı: — Bu roöp size ne kadar yakışı- yor Neclâcığım! Ve korsajı üzerine iliştirilmiş kırmızı gülü görerek ilâ- veetti: — Göğsünüzdeki şu gül çok hoş olmuş... Siyah elbisenizle çok uy- muş. Bu ateşi alın sizce bir manası var mı Neclâ hanım? Neclâ çiçeğe bakarak çok yavaş bir sesle: — Evet, dedi. İhtimali var. Lem'i gülümsedi. Aradaki 80. gukluğu gidermek ümidiyle biraz ta.- kıldı: — “Çiçeklerin lisanında ateşi a- lın manası şiddetli bir aşk demektir. Doğru değil mi? Siz de böyle mi bi- liyor sunuz?,, Neclâ ayni müphem cevabı ver- — İhtimali var! Fakat.. Belki de aldanıyorsunuz.. Kızıl renk kan ma- masıma da gelir. Lem'i yüzünü buruşturarak itiraz etmekten kendini alamadı: — Oh! Ne söylüyorsunuz Neclâ hamm? Sizin vobunuzun üzerinde ka. nın ne işi var. Ah bu pek korkunç bir şey olmaz mı? (Devamı var) Ziyaretçi (tımarhane gardiyanına) — Bu da mwvazenesizin biri değül mi? 355 sene öevvel bugün Et meydanında Yeniçerilerle Spahiler birbirlerine girdiler Sarhoş kadınlar, üç gurup arasında kalmışlardı. Kimi saçlarından çekiyor, kimi kucaklayıp kaçırıyordu AL meydanında bütün İstantul — balkınta genebi sefir ve davetlilerin iştiraki ile muaz gam bir düğün yapılıyondu. Yeniçeri ve #lpt hiler durmadan eğleniyorlar, yiyor, içiyorlar di Düğünden sonra alacakları atiyoyt biran önce ele geçirmek için de acele ediyorlardı. 1582 yılı 23 temmuz günü, 355 sane evvel buğgln meydanda görülmiyen, — umulmaysı. akla gelmiyen bir hâdise vuku — buluyordu. Birkaç kişi kendilerini tönre edemiyecek de recede sarhoş olmuşlar, ayni derece saroç Kadınları yanlarına almışlar, etrafa aaldırtı | rak ilerliyorlardı. Esasen sarhöş olan — Yeniçerilerden biri BU fıraatı kaçırmak istemedi ilerledi ve ka ınlarla beraber gezenleri geri çekti. kadınla rt onlardan ayaırdı, kandisi kadınlara — antaş mağa baştadı. Bunü gören diğer Yeniçeriler Ga ÜÖtür kadınlara Baldırdılar. Bağırıyorlar, yerlere yıkdarak kadınlarr sürüktüyorfardı. | Pakat günün birinde servetçiğin kökü görmüşlerdi. On | lâr da yerlerinde duramadan karıştıtar. Şiza | | Bu eğlenceyi sipalıller de di kadınlar Uç grup arasında kalmış, hangi tarafa gideceklorini şaşırmışlardı. — Vaziyet gittikçe kötüleşmek istiğndmı gösteriyordu. Kadınlar bağırmağa başladınar, biri: — Dini İslâmdan kimse yak mu? Diye haykırırken öbürü: — Namuş kalmadı bu millette., Diye yaygarayr basryardu. Bu Yeniçertleri bülsbütün hiddetlendiriyondu. - Kahpeler.. diye bağırarak kadının saçla rından yerlerde sürüklemeğe buşladdar. Si pahiler de: — Alüfteler.. Diye işe karışıyor, boşta kalan — kadınları sürüktüyorlardı. İçlerinden biri kadını kolları aromna alarak koşmuğa başladı. Sipahilerden biri de kadinim bizini yükalı yarak türüklemeğfe başlamışlı. — Tarm bü ea KAĞA subaşı yetişti ve stpahiyi yakaladı, ka dint biraklırdı. Sonra hançerini çekerek si pahinin göğsüne, kafasına, yüzüne saplamı ga başladı. Sarhoş sipahi kanlar — arasında yere serilmiş, cansız düşmüştü. Bipahiler arkadaşlarının — öldürülmesine seyirci kalamazlardı. Yüzlercesi biranda su Başıya kücüm ederek yakaladılar. Kıskıvrak tafladıktan sanra orada bulunun Padişahm önüne doğru çakmağı başladılar. Sarhöş kadmmlar unutulmuşla, Şimdi her koa bu kanlı döğüşü seyretmek için hazırla meyordu. Sipahiler padişahın önünde: — Kısasa kişas.. Diye bağırıyor. elleri, ayakları bağtı suta diyı sürükleyip duruyorlardı. Meydan sipahi ve yeniçeri ile dolmuştu. Halk kaçışırkan onlar cephe tutmuşlar, biri birlerine saldırmağa başlamışlardır. Kanlı boğuşma ağaların ortaya girmeleri ile biraz bastırılır gibi oldu, Fakat ayaklan maş olan Yeniçeriler dir — Atiye isterük.. diya bağırıyorlardı. At meydanında günlerdir devam eden sün “Tonton amca | kimyager E üünün RM net düğünü huzineyi boşaltmaştı. Yezlçerilere uUuğruna ... Semih, cenabı hak tarafından res. sam yaratılmıştı. Bu, onun tıynetinde, hamurunda vardı. On yaşımdan ilibu. ren, elinde fırça, bildiklerinin, tanıdık. | larının resmini boyamıya çalışırdı. A- liye hanım, . o da kendine mahsus bir sanatkârdı. Onun da çalgıya karşı müthiş bir iptilâsı vardı. Muhakkak artist olacaktı. Bunu aklına koymuş. tu. İkisi de bu emel peşinde koğşarlar- ken biribirlerine rasladılar. Sanatkâr rühları birlibirlerinden hazetti ve ha. yat arkadağı olmıya karar verdiler, Hi ğ ÜÇ ğ Tz g l Ressam Semikin modern rahteki levhalarından biri Bu birleşme pek mes'ut oldu. Her ikisinin de biraz yedek püârası vardı. Yavaş yavaş germayeyi yiyorlardı, ne kibrit suyu ekilince, rahatlarının ü. zerine meş'um bir kuş sanki kanatları nı açarak gölge saçtı. Semih, karısına: — Şöyle acele birkaç resim yapıp satabilirim ama düşünüyorum! Aliye: — Tereddüde hakkın var. Fena re. verilçoek pâra yaktu. Sadrazam; — Müzayikal maliye vür. Sahrediniz, el belte verileceklir. Dedi. FPakut buna kimse insamıyondu. Sefhune masraflarda müzeyikal! maliye yok da bize mi var? diyorlardı. Bir aralık: — Beakleme yerleri, beldeme yerleri.. diye bağrıştılar. Bütün yeniçeriler bu yerleri tuttuktan öon ra: - Atiye almadan dağılma yok.. diye ülti Mmatomu verdiler. Sadrazam çare olmadığını sâladi. — Adam başına bir kese akçe verdi. Zabitlerine hilâ atler giydirildi. Padtşah da At meydanında fazla durumudan saraya dündü., Çünkü yeni geriterle zipahiler arasındaki gerginlik devam ediyordu. Biritirlerine girebilirlerdi. Bugünlerde padişahın bir oğlu doğdu ve İki gün sonra öldü. Bir de yangın çıktı. Artık iş tamamdı. Şimdi herkes: — Bunlar manevi seyyledir.. Başrmıza da ha neler gelecek.. diyorlârdı Bu gibi dedikodular patladı mi Önü alın mazdı. Padişah hemeti sarayda yeni binalar yaptırmağa başladı. Köşklerin birini beş kere dokuz — günde yaptırmıştı. Bunun Bebebi şuydu: Fisaguri ler beş adedini makbul sayıyorlardı. Türkler ce de 9© adedi mukaddesti. Bu yüzdea yapılan Kköşke bir uğur izafe edilmekte bu suretle uğursuz hidiaeterin önü alınmış alduğu işaa edilmekteydi. Niyazi AHMET | sim yapacak olursan elinin melekesi bozulur. Sen büyük bir sanatkârsın. Adi geyler yaparak kıymetini kaybet- me, Dur, ben gazetelere ilân vereyim do belki talebelr bulurum. Piyano der. si vrerek bu müddeti geçiririz. — Ama, senin için de doğru mu ya? — Yok, yok. Benim için hiç haizi ehemmiyet değil. Zira piyano resme benzemez. İdman meselesidir. Semih, fazla 1svar etmedi. Üç gün sanra karısı sevinçle: — Oldu, tamam! Bir talebe buldüm, Gayet sevimli bir genç kız. Ön altı ya. şinda, Zengin bir tücearın kızı. Gör. sen bayılırsın. — Nerede oturuyorlar? —A... gey, Şişlide, carırm. Caddede, büyük güzel bir ev. Dehşetli zengin insanlar. Haftada üç ders veriyorum. 'Ders başına ikişer lira alıyorum. Fev kalâde, değil mi? Erkek memnun oldu. Karısını tebrik etti ve ilâve etti: — Ben de para kazanacağım, Bütün bu yükü senin üzerine yüklemek iste- mem. Güzel bir resim yaptım. Tanıdık dükkânelardan birine gösterdim. Ca. mekânina koyacak. Her halde bir alan bulunacaktır. Haftanın sonunda, Aliye, sevinçle altı lirayr kocasma gösterdi. Gözleri memnuniyetle parlıyordu. — Talebem çok iyi kız. Fakat isti. datsız. Güç öğreniyor. Netice almak zor olacak. Semih, yüzünü ekşitti: — Zavallı karıcığım. Yöruluyor-. sun! Ve sonra, negeli olmak istiyen bir tavırla: — Sana bahsettiğim resmi sattım. — Dükkânemın camına koyduğunu mu? — Byvet, Adada oturan bir bey al. mış. Çök beğenmiş. Bu tarzda birkaç resim daha alacağını söylemiş. Adre. sini aldım. — Böyle ısmarlama resimler yap. man doğru mu sanki? — Fena mı? Bak kaç para aldım bir tanosinden. Tam yirmi lira. Başkala. rımdan daha fazla kazanacağıma emi- nim, Ertesi hafta, genç artist, sevinçle, | başka bir tablosunu daha sattığından | bahsetti. Aliye de, muntazaman para ları getiriyordu. Evin hayatı düzel. mişti. Yine rahatları yerine gelmişti. Fakat bir sabah Semihin aklma karısı nı takip etmek geldi. Neticede onun Şişliye doğru değil, Tahtakaleye git. tiğini, büyük bir binadan içeriye gir- diğini gördü. Suratı asık bir kapıcı. dan, Aliyenin orada üç haftadanberi memure olduğunu öğrendi. Akşam üstü sakin bir eda ile karısı. n& sordu: — Söyle bana, karıcığım! günlerde nereye gidiyorsun? — Bilmiyor musun?. Sana söyleme. dim mi? Talebemin evine. — Hayır! — Nasıl hayır? Yalan mı — söyliyes ceğim? — Yalan söylemek değli, fakat ha. kikati gizliyorsun. Bana doğruyu bil. dir bakalım. Kadın, asabiyetle gülerek: — Hakikat, hakikat. İste bu. Senin bir şeyin var. Adalı beyle işlerin iyi gitmiyor mu yoksa?... Delikanlı karısını kolları arasına aldı ve birdenbire: — Yavrum, karıcığım! Adalı bey fi- lân yok, Senin zengin tüccarın kızı kayal olduğu gibi. İstidatsız talebeyle resim meraklısı bey, ikimizin d'mağı. mızda yaşattığımız emellerdir. Bunun da sebehi biribirimize olan aşkımızdır, Kadm kekeledi: — Peki; sen, sen? Sen'n resimler ne oluyor? Semih, lâkayt bir edayla: — Ben bir kumaşçı dükkânında lex. gâhtarım. Yakında da aylığım arta . cak. Bu 801 Nakleden: Hatice Süreyya