Hâdiseler ve fikirler... Devlet demiryollarının sür- atli ve rahat katarlarile ... Hemşerilik'ten vatan- daşlığa ulaşırken... Düşünüyoruz: “Bu Üni- versite Rektörü daha nasıl bir Yazan: Benim bir hocam vardı. Umum! harp ] yıllarının ta ri, onu, Meşrutiyetten sonra yetişmiş münevverler ermiş olanları arasında & hassa bizim sınıfta çok — sevi sohbet ve kibardı. Sanırım — dersinden Çök biz onun tatlı tatlı anlattığı hikâye- Teri dinlerdik. Mektep programını ağdal: mevzularından birini, yani “İkti- sat nazariyeleri,,ni bi etmeğe mr- mur edilmiş olması bizim sınıfın iktisat nazariyelerinden o yıl hiçbir şey öğre- nememesine sebeb olmuştu. Bunun kabahati kimdeydi? Onda mı bizde mi? Şimdi, senelerin arkasından © günle- Te baktıkça inanıryorum ki kabahat ho- cadaydı. Zira bugünkü kafamla ııkrir-l Terini mihenge vurunca hocama “Econo | mic Politigue,, den srfrr vermekte tered düt etmiyorum. Bununla beraber ne de olsa söyledik- Jeti kulaklarımda kalmış. Biri yanımda devletçilikten, şimendifercilikten — bah- setti mi derhal onu hatırlarım. “Avru- pâ görmüş adam,, diye birçoklarının tak dirini kazanmış oln bu zat, devletçili- gin tam bir düşmanı İdi. Devletin tica- ret yapamıyacağını, bir büyük iktisa'li entreprise'i idare edemiyeceğini asabi asabi iddia eder ve misalini daima Fran sadan alarak klerdi ki; — (Filân) şehirle (falan) gehir ara- nud.ı 270 kilametrelik bir demiryolunu devlet işletir. Vagonlar berbattı Döşemelerin otları fırlamıştır, idu da tahtakuruları gezer. Buna mukabil Fransanın huz! Sermayçler tarafından işleti!ei 'di ) tr Fevkalâde temir, rahat Ve müntazamdır. Fransız hatların daki'kazaların yüzde 82 si devlet demir- yollarında cereyan eder. 1895 — yılmda Frans-la ç men yetmiş vatandaştan 69 u devlet — Jokomotiflerinin altında kalmıştır.., Bereket versin ki öldü... Bu zat bereket ki vefat etmiştir. Zi- 4a Türkiye Devlet demiryollarındaki te. mızhx n, inzibat ve intizamlın bugünkü derecesini görebilmiş olsaydı — yıllarca içinde yuvarlandığı hatanın — dehşeti, başka yerlerde yapırlmış kötü müşahede lere dayanarak başkaları taralından ko- nulmuş yanlış teşhislere — inanışındaki aaflığın affedilemez derecesi ve iddlala- rının bu kadar ihtişamlı bir tarzda tek- zibi karşısında duyacağı azap pek bi yük olurdu. Bununla beraber o hoca — mazurdu. | Zira o devirde gerek Fransanın, gerek | Almanyanın devlet — demiryolları her göze böyle bir manzara verirdi. Ve za ten dünya üzerinde devlet — mefhumu demiryolu sahasında ilk muvaffak imti hanı memleketimizde vermiş bulunuyor. !n/ânîlhdhımrt n demiryolu yapabi Tesi ne derece hüyük bir muvalfakiyet- se, ayni hükümetin bu yolları işletız işinde gösterdiği muvaffakiyet de o de- | rece büyüktür. Çetinkayanın fıtri ve ısrarlı dikkatı.. İtiraf etmeliyim ki ben gördüğüm ve işittiğim tezahürlerine bakarak Gdemir- yollarımızın işletme işinde en — yüksek dereceyi ve devamlı surette yükselme istidadını Çetinkayanın ısrarlı dikkatin- de ve bu işteki fıtri kuvvetlerinde bulu- yorum. Buğün dünyanin hiç bir yerinde bir insan, Türkiyede olduğu kadar rahat, temiz ve hattâ zarif vasıtalar içinde ve Türkiyede olduğu kadar ucuz seyahat edehilmek imkânına malik değildir. İ Nafia bakanının iki aylık seyahat bi letleri ihdas etmesi, Türk şehirlerinin hçemşerilerine büyük Türk vatanım bâş- tan başa dolaşmak imkânmı vermekte- dir. Halkın bu imkândan istilade cdip etmediğini anlamak mı istiyorsunuz? Etraf:mızdakileri şöyle bir tetkik ediniz. İstanbulda Anadoluyu tanıyanların, A- nadoludaki tekâmülü görüb anlıvanların sayıst günden güne artmakta olduğunu ve İstanbulluların Sarmsundan, — Sıvas- tan, Malatya ve Mardinden misaller ge- tirerek konuşmağa başladıklarını g ceksinir. Memleketin mühim ' — bir meselesi... Nafla bakanının kara nakil — vas:- edarını herketin istifade edebilece- ği 'blr dzncede ucuzlatması, dıhı dog— vER MIryözasti 1604 fırsat | de halletmi; bekliyor ? ,, izamettin Nazij Tu$u Sudan ucuz bir dereceye indirme- si bizim buı ük biz içtimaf — meselemizi laâcaktir: *Hemşeriliğin ortadan kalkması, Tüc kiyeli tam vatandaş halini — alması meselesi.,, Şehirlerin, kasabaların — biribirinden 'a bulunması, nakil vasıtala- leğı, intizamsızlığı veya yok e kadar her vatandaşı — kendi doğduğu şehre mıhlıyor ve bunlar leketi hep kendi kasabala: Şi rinin veya köylerinin çerçevesi ve mik- yası içinde görmeğe alışıyorlardı. Cum- hüriyet, Anadoluyu Yıldırım devrinde Fatih devrinde ne halde idiyse o halde tesellüm etmistir. Konyakı Karamanbeyliği ahalisinden gibiydi. Malatyalı Dolgadıroğlu saltana tırım tebeası halindeydi ve — Kütahya sanki hâlâ Germiyan diyarı idi. Velha- sıl Anadoluda korkunç bir Tejiyona- lizm — mıntakacıdık,, — hâkimdi. Hani adına askerlik denilen büyük nimet de olmasaymış Konyalı Malatyalıyı Alman kadar, Moskof kadar kendisine yabancı görmekte devam edecekmiş. Berekel versin askerliğe ve harplere... tına alınanlar zaman zaman den uzaklaşmıslar kâh bir bulunarak bir başka şehri görmek, kâh bir cepheye giderek bir başka vilâyetin kasabalarını.köylerini dolaşmak fırsa! na ulaşmışlar da yarbekirli Edirne dilden ve ayni ırktan olduklarına böyle akıl erdirebilmişler, Almanya lfnılyı 'da bi hüldedir... Ama sanrtlmasın ki bu yalnız — bizde böyledir ve ya böyleydi? Çok ileri #an- dığımız Avrupa devletlerinden faraza şu Almanyada berifin hatırına “Alman yaltyım,, demek bir türlü gelmez. ; “—> Saksonyülıyım!,, Yahut: "— Bavyeralıyım!,, er durur. lyada da böyledir. Orada da hh Lombardiyalıyım,,; Diyen milyonlarca insan vardır. Cumhuriyet bu felâketli hali yıllarca evvel sezdi. İlk işi, mekteplerde vatan | mefhumunu şiir şerçevesine hasretm- bi yip elle tutulur, gözle görülür bir tarz- da “maddeleştirmek,, oldu. Ve bunun büyük faydaları görüldü. Şimdi de de- miryolları bu nazari ve iptidai faydaya tatbiki bir şekil veriyor ve cumburiyete, daha kestirme — yoldan. — daha iyi bir plânla,halkı mü ek vatan mefhumuu- Na ulaştırmak imkânını bahşediyor. Lânetli şirket ve çikekli istasyonlur.. İnönü hükümetindeki Nafia bakar nın şimendifercilik işini, ne çok unhh! bir menşur halinde mütalca — ettiğine misal olarak şark demiryolları istasyonlarına verdiği şekli göstermek isterim. Birkaç gündenberi — PFiloryaya gidip gelirken Banliyö istasyonlarını süs! giçekler, palmiyeler gözümden — kaçmı: yor. Bunlaxı sevinçle ve gururla bakı- yorum. Zira bu hat Fransız — şirketinin elindeyken hudutlarımızdan, giren her yabancıya Avrupa — Türkiyesini gayet abüs bir cehre ile takdim ederdi. Şimali ttalyanın her tarafı rengârenk giceklerle süslü kasabalarından, köy ve şehirlerinden Yugoslavya ve Bulgari> tanım b'nnisbe mütevazi fakat vene te- ık ve bol çiçekli istasvonları oradan — Türkiyeye gelen bir yolcu bu istasvonları — kapkaranlık, boyası ve sıvası dökük, pis ve murdar alde e#örünce elbette — Cumhuriyet le yaptığr ilk — temasın pek bir tesiri olmazdı. Lânetmcap Sark s'rketi. bu iİstasyon- ları, sanki inat için bu halde — tutardı. İstasvonların hat tesellüm odil! çiçeklenmesi, bakanlığın bu ayı teseililmden çok €© Tamıs ve kararını vermis, plfnını yanmış olduğuna delâlet eder, Şimdi, Bakırköy istasyonu Atina merkez istasyonundan ve Yeşilköy istasvonu Sofya sarından Nizamettin NAZİF (Devamt 4 üncüde) | Unuttuklarımız Türkiyenin en meşhur romancısının romanı *“ Hayatı tahtı temine alınmış olanlar keyif için edebi- yatla uğraşabilirler. Fakat bunu bir meslek olarak kabul edip geçinme vasıtası yapmak İsteyenlerin vay haline!,, Yazan: Arkadaşımız Nusret Safa Coşkunun meşhur “Zavallı Necdet” mülellifi Saffet Nezihi üle yaptığı bir mülâka. Nusret Safa Coşkun ten “lk Yasmını dün neşretmiştik. Bu * gün son kesmını koyuyoruz: Ona bayalını anlatmasını Tica et- miştim. Sözü onâ bıirakryorum; Biz. zat kendi ağzından dinleyiniz: — Hayatım mı7 Onun nasıl geçtiği. ni ben de anlıyamadım. Sureti haya- tim, o da-pek karışık, kâbuslu bir rü. yat Zevki axz, kederleri, belâları çok bir yağayış. Ömrümün 67 senesi de mes'udane geçen bir scne bile yok. Size bayatımı icmal edeyim: 1589 senesinde Sultaniyi ikmal ettim. Üç ay gonra Manastır mektebi idadisine beni müdür yaptılar, Hiçbir staj yap. madan, tecrübe görmeden memuriyet hayatına girmiştim. Yedi sene dolaş- tım. Nihayet tahammülüm bitti. Ada. na idadisi müdiriyetinden istifa ede. rek İstanbula geldim. İyice anlamış- tıra ki, memuriyet hayatı denilen sr. kıntılı çembetde yaşıyamıyacağım. Ha misiz, ümitsiz kendimi tesadüflere bı. raktım. Tesadüften ne beklenebil Felâket değil mi?... Ben de her türlü | felâketin acılıklarını tattım. 1897 senesi içinde bir gün pek sev- diğim bir zata tesadüf ettim. Bana | dedi ki: “Biz iki üç arkadaş Wusav- ver Muhif iİsminde bir mecmua neşre. deteğiz, bunun müdürlüğünü deruhte etmek ister misin ?,, Kabul ettim. Neşrötmeye baş - ladık. Matbuat / âlemine — girmiş . tim. Aman yarabbi! Ne dağdağalı, velveleli bir iş, Fakat keyifli.. Maka- leler, küçük hlcjyıler yazmıya başla., dirm”” Aeemılık- tmıvon!vn, % kü yazı kar: başlâmazdan ev. vel çok öküumuştum, Yeni nesle verece. ğim nasihat budur. Yazmadan evvel çok, çok okumak. Bu Wusavver Mühit'in yirmi dört nüshasmı neşredinceye kadar neler çektim, neler, Nihayet kapamıya mec- bur olduk. Yine işsiz kalmıştım. Ab. dullah Zühtü benim mektep arkada. gımdi. Sabah gazetesine intisab ettir- di. Üç dört ay devam ettim, Ufaktefek geyler tercüme ediyordum. Matbuatm ilk felâketine orada uğradım. Çayır güzeli başlıklı bi küçük hikâye yaz. mıştım, O aralık Zola yı çok okuyor. d Realizme bayılırım. Ben de şu ik hikâyeyi bu yolda yazmıştım. Neşredildi. Bomba gibi patladı. Acemiliğin cezasınt görüyordum, Bir kadm matbaaya geldi.Bağırdı, çağırdı. Ben meğer onun kızını teşhir etmişim. Ne kızımı, ne kendini tanıyordum. Şa. şırdım, kaldım. İki gün sonra “İkdam” da üç buçük sittunluk bir makale. Hep bana dair. Başlığı “Çayır güzeli hikâ- yesinin hikâyesi.., Okur Okumaz o ka. dar mütcessir oldum ki, yüzüme felç geldı Altı ay tedavi ettirdim. “Çayır gü | hikâyesi de unutuldu. Meğer ben ne fena adammışım! Mu. harrit taslağıymışım. — Ahlâksızmışım. Bu üç buçuk sütunluk makale içinde meler yoktu, neler... Bunlara cevap ver- med'm sinei tahammüle çektim. Mese Yenin sakiki çehresi büsbütün başka. Rekabet meselesi, z Hastalığım iyi ölur olmaz kendi fik. rimce Ahmet Cevdetten öc-almak çare- sine teşebbük ettim. Bir makale kazır. ladım. Bu “Muallimlikte ihdnı isimli kendi mesleğime ait bir yazı İdi. Bir namı müstcara ihtiygcım vardı. “İkda. ma” kendimi bildirmek - istemiyordum. *Saffet Nerihi,, dedim. Bu nam kırk ge nedir bende kaldı, benim edebi hayatı- Tam anahtarı oldu. — Sonra kendinizi Ahmet Cevdete bildirdiniz mi? — Evet, makalem İkdamda neşredil. di. Devam ettim. Makaleler silsilesi al. Sâffet Nezihinin eh yöni resmi tık. Bundan sonra İkdama muntazaman Gazete sahibinin — itiratna göre ma- kalemin neşredildiği günler beş yüz nüsha farla satış yapıyorlarmış. Bundan dolâyı nisfimi bana vermeye karar ver. di. O sırada üçer mecidiye alıyordum. Bu ücret o zamâna göre mühim bir pa. raydı. Be de emeğimin mahsulünü toplamıya başladım. İşte hayatr edebi- yem böyle başladı. — “Zavalir Necdet”'ne ıımıh vena İ sil yazdinyez? T — Ahmet Cevdet bey bir toman yarz. maklığım için beni teşvik ediyordu. “Musavver Muhit” te başlıyarak bir iki nüshasında neşrettiğim “Zavallı Nec. det,, | bitirmiye çalıştım. Romanda ilk eserim budur. Bu romana ait birçok ha- tıralarım var. Birtakım kadınlar ve er. kekler bu sergüzeşti kend; hayatlarının teşhiri zannederek bana birçok mektup. lar yazmışlardı. İçlerinde tehdit mektup Nusret Safa COŞKUN (Devamı 8 incide) aG Te aei Saçlzem0 | Saat Bir saat barâretin değişmeleri — dolayıkile günde yarım dakika kadar ilerlemekte, ge celeyin ise dakikanın 'Üüçte biri — kadar geri kalmaktadır. 1 Kânunusani sabahleyin erkendan bu sa atin vakti doğru gösterdiğini — farzedermek, bangi zamanda & dakika ferlemiş olur. Dikkat edin mesele göründüğü kadar ko lay değildir?! E Bu bilmecemiiz mükâfatlıdır. -Halledenler den iki kişiye hediye verilecektir. Cevapların 11 temmuz tarihine xadar gönderilmiş olma Bi TazImdır. Kadını kim astı Dünkü Arap saçınınm hallidir: Eğer kadın zorla amlmış olsaydı saçların altında değil üstünde olurdu. Kati olan adami aatıktan sonra iİlmiği saç Jarın altıma geçirecek kadar ihtiyatkârlık gösteremez. Z Iki sinek 27 baziran tarihli bilmecemizin hallidir: Eğer mahrutun iç sathı müstakim bir plân üzerine çevrilecek olurm meydana 60 santi metre uzunluğunda bir müstatil çıkar. Bu yun Üzerine sineklerin katetmiş — oldukları helezonlu yollar doğru iki hat olur ki bun Jardan birisi müstatilin kargılıklı iki zaviye #in! vasleden hat olur, Öteki hat yüzde & a ha kızadır ve müstalilin kenarma Üşt zavi yenin tepasinden T5 milimetre aşağıya isabet eder. Höylece sineklerin katetmiş- oldukları yolu besaplamak kolaylağır birisi 650 diğeri 625 milimetre yol almışlır ve irtifa 290 mill metredir. ilmik tıyı buldu. Bu sırada Cevdet beyden al dığım tezkereler o derece - iltifatlı, te- veccühlüydü ki, tamamen benim için yazmış olduklarının zıddı. Teselli bul. muştum. Artik biribirimizin yüzüne ba. kacak hale ;el.m!yıık. Gozüıtüı. anlaş- 4 Bu tilmecemizi Kiman hall edememiştir. Arap'saçı ĞASA $ TEMMUZ—I.SS'I Klağyerlr v Mucıze NGİLİZLERİN “büyük” diye tavsif ettikleri bir mesele var. dır ki cild eild kitablara, uzun uzun makalelere sebeb olmuştur: William Shakespeare'in diye anılan eseri ace- ba kim yazmıştır? Avon suyu üzerin. deki Stratford kasabasında, cahil bir | babanın sulbünden gelip kendi de ya. D rr cahil kalmış, kasab çıraklığı veya buna benzer bir işten ekmeğini çL kartmağa — başlamış olan William Shakespearce'in, her birl bır mucizeyi andıran © komediaları, — dramları, “sonnet” Jeri yazmış olmasına imkân yokmuş. Onları yaratan adamın, tabi. atin verdiği istidad ile kalmayıp la- tince, yunanca, İfransızca öğrendiği, hele Roma ve İngiltere tarihlerini çok iyi bildiği muhakkakmış... Onları Stradfordlu yazmamış ama kim yaz. mış? Kimi bütün eseri filosof Ba- con'a, kimi de VI ncr: Lord Derby William Stanley'e izafe ediyor; baş. ka isim aöyliyenelr de var, Remy de Gourmont: “Hiç şüphesiz ki Bacon de. ğildir, çünkiü filosofun eseri ile şai, rinki arasımda pek büyük bir üslüb farkı vardır, bir adamm da böyle iki türlü hassasiyet göstermesine imkân yoktur,, der, Fakat Lord Derby gibi başka eser bırakmamış — olanlara, Shakespeare'in eserlerinin hediye edi. livermesine mânj olacak hiç bir bedif sebeb yoktur. Gerçi: “Üzümünü ye, bağını sorma,, diyerek Hamleti, Othelloyu, Tempesti okuyup onları kimin yazdığını merak etmemek daha akıl kârıdır. Fakat ka- bil mi? Gösterilen sebebler zihni kur, galıyor ve İnsan bu meselenin, ameli hiç bir faydası olmıyacak hallini bek- Jemekten kendini alamıyor. M. Lâon Daudet: “Shakespeare Shakespeare değilmiş ama yine Shakesptare adın. da başka bir adammış; son tahkikat. G 15T SLek a yekl'e ui ÜLLAr Şiyennee ; penre olduğu anlaşılmış,, diyerek izi bir tekerleme ile kapatmak ister. On. dan başka Stradford'lunun hukukunu müdafaa eden nice kimseler vardır... Şimdilik hiç bir tarafım iddialarını olduğu gibi kabule imkân yoktur; bel- ki zaman bu muammayı aydınlatabile. cektir, Fakat o dramlar, komedialar gerçekten Willlam — Shakespeare'in değil de onun adını kullanmış başka bir adamınsa asıl mucize işte budur, Çünkü onları yazan adam hiç şüphesiz ki kıymetlerini de takdir ediyordu; bir bülbül gibi ne yaptığını bilmeden harikalar yaratmak insan oğlunun harcı- değildir. O, değeri olan bütün işlerini daima bilerek yapar. Belki te- Badüf eseri olarak bir kere, kendi pek farkına varmadan bir mucize göstere. bilir; fakat o kadar dram, o kadar ko. media tesadüfen yazılamaz. ©O adam; eserinin kıymetini bilerek ona imzasını atmadı, hiç olmazsa sır, rının, ölümünden sonra ifşasını temin edecek bir vesika bırakmadı, yani O emsalsiz zekâ ve istidadımm kendine edebi bir nam vermesine bakmadı ise kendinde her türlü gururu, nahveti, dünyanın alâyişine alâkayı söndür. müş demektir. Bundan büyük de mu« cize olur mu? Nurullah ATAÇ “Küçük itilâf daima sağlamdır ,, Yugoslavyada Sloyıdınovıç hüs kümetinin ikinci yıl dönümü, “Kü« çuk itilâf,, devletleri grupunun kuv- vetini göstermeğe vesile teşkil et- miştir. Yugoslav “Samprava,, gaze tesinde çıkan bir başmakalede, Yu. guslavya, Çekoslovakya ve Roman« ya hükümet reislerinin Tuna üzerin- deki mülâkatından sonra bütün ml!' selelerde tam bir görüş birliği — il hareket ettiklerini anlatan tebliğ ha- zırlatılmaktadir Yugoslavya, “küçük itilâk,, man zumesinin münakaşa kabul etmez sağlam bir mevcudiyet olduğu,, kâ