Tarihi macera ve aşk ram>-: Yazan: (Vâ - Nü) En siyahtan en beyazına kadar on iki köle divan duruyoardu ve cariye baş ucuma dizilmiş, ı Gegen kısımların hulâsası e u, bDen altı cariye ile ler tarafından muha. ş olan Gırıdrirn papaya gönderilliyorus. Hey de — harls yan olmuüş vas: 1 Gecele kayıkla açılırı klerin lmılm hundan hile lduk, açıkta bokliyen gemimize doğru — il ruz. üle . & » Rahat bir nefes aldık. . Tuhaf şey. Ben de heyecan duyuyordum, İki ca- mi arasında beynamaz gibiydim. Hem esir olmak, cle geçmek istiyordum, hem de Osmanın esir olmamak hüsu. sundaki arzusu benim de arzum olu. ,Şordu. Bu çocuk, cidden beni kendi arzularına, iradelerine rametmişti. O. nu betbaht görecek hiçbir şeyin olma- masinı temenni ediyorum. Artık sahil, uzakta bir heyulâ gibi kalmıştı. Denizde bir şey görünmüyor- du. Ancak, ufuk tarafına doğru, muaz, zam bir kaya parçası, bir ejder haş. metlile duruyordu. Dümenci: — İşte orada, onun arkasında! . de- di. Bir iki saat daha kürek çekilmesi i- cap etti. Ancak ondan sonra, İstanbu. lun Hayirsiızadasına pek benziyen bu kayaya vardık, — Çok şükür! Vakit geceyarısı ol. madan evvel bu işi becerebildik. Zira, sabah olmadan evvel enginlere açıl. malıyız ki, sahilden azla görünmiye- lim. Türklerin donanması, buralarını tarayıp duruyor. Müsait bir rüzgâr esiyordu. Kayık. lar bizi, geminin bordasına yanaştır- | dılar.“Merdivenda-kaptan * tarafmdan karşılandık. O, beni de, Osmanı da, izaz ve'ik. Tamla içeriye akdı. Geminin güvertesi, tentelerle kapatılmıştı. Bu suretle, dı. garıya ziyanın sızmaması temin edili. yordu. Kamaraların pencereleri de ay- ni suretle örtülmüştü. Kaptan bizi bir gemi güvertesine değil, adetâ bir bahçeye almıştı. Bura, da, ağaçlar, çiçekler, her şey — vardı. Kuşlar da kafeslerde ötüyordu. — Dünyanın en şairane gemisinde bulunuyorsunuz! Bunu yaptıran Hacı | diye söze baş. | Bilâlle Hacı Mustafa... - ladı. Biz, kaptanın sözünü kestik. Bu ge. mi hakkında evvelce de izahat almiş bulunduğumuzu söyledik: — Hattâ orta katmm İstanbul usu. lü bir harem dairesi, alt katının da a- Jaturka bir hamam olduğunu biliyo. ruz. Müsaade ederseniz gozelim, Kaptan: — Hayhay'! . dedi. - Sizi adamlarım gezdirsinler, Esasen” benim de — işim var. Gemiyi kaldıracağım. Sonra si. zinle uzun uzadıya Bohbet ederiz. Osman, demindenberi benim arka. ma doğru bakıyordu. O tarafı işaret e. derek: $9 — Btaafordun uzum müddet bu kâğıt lara takmasma lüzum yöktu. Kâğıtlar ara siğda, asker! tayyarenin son modeline ait bir plân vardı. — Bu bir casustur! diye bağırdı. Fakat o Nü soyduğunuza fena etmişminiz Kara gölçe hayretle sordu: — Niçin ? — Bu kızlarla bu uğlanlar da bizim- le birlikte gelsinler, mahzur var mı? Onlar da insandırlar. Gemiyi gezmeyi pek isterler. Başımı çevirip baktım. Ve hayrette kaldım, Arkamda on iki insan sıralan miş duruyordu. Bunlar, siyahtan bem. beyaza doğru, renkleri derece derece açılan köleler ve cariyelerdir. — Bizimle beraber eglenler mi? - diye Osmana sordum. — Evet! . dedi. . Nası!, güzel geyler değil mi? Doğrusu başpapasın zevkise. limi varmış. Papaya fevkalâde Mmakbul hediyeler yölluyor, Onlara sordu: *— Gemiyi gezmek iİstersiniz, Mi? — Hayhay, teşekkür ederiz. Kaptana hitapia: — O halde, müsaadenizle... Kaptan: — Odaların hepsi emrinize amade. dir. Aranızda istediğiniz gibi taksim e- din! . dedi. | Geminin reisi iş başına gütti. Biz de, geniş bir merdivenden orta kata indik, Burası, tam manasiyle bir İs- tanbul konağıydı. Sofaları, odaları hep bizim bildiğimiz gibi. Hamamı da gez. dik. Bir gemide bu derece muntazam teşkilât bulunabileceğine, doğrusu ih. timal veremezdim. Sonra tekrar orta kata döndük. Öra- daki sedirler üzerine ben ve Osman yan yana oturduk. Cariyelerle köleler ayakta duruyorlardı. Mihamndarımız vaziyetinde olan bir de asilzade var. değil | | dı. O, kendisini;, baron Hinto olarak bi- ze takdim etti: — Kaptan cenablarınım ne dedikle. rini-işittiniz. - dedi. . Bu dâireler ta. mamiyle Size alttir. Tabit kütük OK man cehnaplariyle size bu gemi sahibi. nin bizzat kendisi için yaptırmış oldu- ğu odaları vereceğim. Kölelerle cari. yeleri-de istediğiniz yibi odalara yer. leştirirsiniz,; Her gey sizin emrinze, tensibinize hınkdmııur Osman: * — Peki! - dedi. . Bu odaların hepsi. nin anahtarlarmı bana teslim ediniz. Malüm ya: bu hediyeler pek yüksek bir makama gidiyor. Hiçbirine, ufacık derecede olsun bir zarar gelmemelidir. Yoksa ben sizden ziyade mes'ul olu. rum. Başpapas, hepsine göz kulak ol- mamı tenbih etti. Anahtarları aldı. Sonra, kölelere, sağ taraftaki odala. Tt gösterdi. — Buralarda sizler yatacaksmız. Cariyelere de soldaki odaları göster. di. Biz böyle konuştuğumuz sırada, or. ta yere mükellef iki sofra hazırlandı. Bir tanesine biz kurulduk. İkinci sof. raya da cariyelor ve köleler oturdu- lar, Bizim sofrada üç kişi vardı. Baron, ben, Osman. Baronla Osman, durmaksızın, kadın lardan bahsediyorlardı. İçtikleri şarap | çeerteğöeimülkee ği başlarını döndürmüştü belli; r, Okuyucuları arasında bir fikrâ müsabakart açmıştır. Gönderi, lecek fıkralarım kısa ve hiç ölmazsa A7 İşitilmiş olması lazımdır. Fıkralar, gönderenlerin imzaları yahut müstear adlarile neçredilecek ve her ay o ay içinde — çıkscakların en iyilerinden bayine mubtelif ve kıy, zeetli hediyeler verilecektir . Bize bildiğiniz güzel fıkraları önderini g . Hassonun hikmeti | Adamın biri çölde gezerken ömrün - | de görmediği deveyi görünce hayret et. miş, acaba nedir? diye tetkike başla . miş. İstirahat halinde yere çöküp oturmak ta olan devi Üzerine binmek arrusu uyanmış ve hemen üzerine atlamış. Bu vaziyetten ürken deve koşmağa başla - mış. Bunun böyle koşmasından neye uğradığını bilmiyen adam, şaşkın şaş - kın etrafma bakmmağa başlamış ve ha. yatmdan Ümidini kesmiş, Bu ara hâyada uçan Jeylekler gözüne İlişmiş ve Teyleklere şöyle başlamış: Leylek baba, leylek baba! Gidersin bizim diyare, könarsın bi . zim divare, Kırmizidir abasi, odur Hassonun ba. basi, Diyersin ki: Hasso bindi Hikmete, tâ, gider kıya- metel.. bağırmağa Ş.M. HABER AKSAM Polîl.l ADAHE Evi Istanbul ? Ankara Caddesi & Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf âcresi . Istanbu! HABER Yazı işteri telofomu : 22072 idare veilâan * ( 24879 ABONE ŞARTLARI * Türkiye —— Ernebi 1400 Kr. 2700 Kı. 230 YS0 » » BO0 4 150'n — 300 6 Benelik € aylık 3 eylik * aytık Sahibi ve Neşriyat Müdürü: iHasan Rasim Us | Bazıldığı çer n/.u(rrı Mo.... — Cariyeler de dehşet doğrusu. — Evet. — Hangisi güzel? — Hangisi güzel değil acaba? Her. biri, başka bir ırkın nefis nümunesi? — Fakat sizce? —— Şu en sarı saçlısı... — Evet, onda müstesna bir hal var, Ansızın, baronun bir #ey dikkatini celbetti — Siz hiçbir şeyden bahsetmiyarsu- nuz? Kadınlar hakkında fikriniz yok mu? . diye sordu. Hüzünle başımı öniü — Ben hadımım... ben nerede?.. — Vah kardeşim vah! | Böyle bir felâketin basıma hnasıl geldiğini sorması üzerine, barona ma. ceramı, hayli değiştirerek anlattım. Yandaki masadan da süylediklerime kulak misafiri oluyorlardı. (Devamıi var) Yazan: Morlia Löblan — Sende ha!... Kiminle, söyle bedbaht: Kiminle ?... Karısı cevap verdi: — Bilmiyor musun, seninle ! Otomobilde kimse konuşmuyordu. Otomobili idare eden Patdis idi. Yanın- da Rişar vardı. Arkada, karısı, bir kö . şeye büzülmüştü. Öteki köşede Antuan iki büklüm olmuş, uyuyordu. İlk kendini toplıyan Patris oldu. Et - rafma bakındı. Parisin ne tarafında olduğul esbit etti. Ani bir' fren ile otomobili durdurdu. Sarsıntı, Antuanı uyandırmıştı. Doğruldu. Aralarında tek kelime söylemeden Rişar ile Antuan in « diler, Patris otomobili harekete getir . di. Antuan ile Rişar da, gecikmiş müş- teri arayan bir gece taksisini çağırdılar. Binip gittiler. Patris, şimdi, daha yavaş gidiyordu. Trokaderodan geçetek Passi rıhtımin- da yeni bir binanm önünde durdu. Bu- rada oturuyordu. Alt katta garaj var - dı. Garajın beş otomobil koymağa mah- sus yerinden birine otomobili soktu. İndi. Karıst da inmişti. İç merdivenden birinci kata çıktılar. Asansöre bindiler. Onlar da tek kelime konuşmamışlardı . Yukarı doğru çıkan asansörün aydımlı . gında biribirlerine bakmadan ayakta duruyorlardı. Fakat Döminik, kocasının, solgun, alt üst olmuş, fakat taş gibi donmuş yüzü- üi yan gözle görüyordu. Asansör, yedinci ve sonuncu kaatta durdu. Patris apartmanlarının kapısını açtı, karısı geçsin diye geri çekildi. Döminik, sallanarak, gözleri henüz baygin, içeri girdi, insiyaki bir hareket le odasına yürüdü. Bir koltuğa çöktü, oturdu, fakat omuzlarının üzerinde duran mantosunu çıkarmamıştı. Hölâ bir eli ile ve sıkt sıkı onu tutuyordu. Karşısında Patris, ayakta duruyordu. Smokini buruşmuş, diz kapakları ve bir çök yerleri çayır, toprak lekesi-içinde idi. Kolalı gömleği kırılımıştı. Kiravatı. gözüktü. Domimik ona bakarken, birden bire haykırdı: — Patris.. O elindeki ne? Patris elinde asabi bir hareketle tut. tuğu şeye bakmadan cevap verdi: — Senin fuların... Giderken aldım. Dominikin gözlerinde korku belirmiş- yır.. Benim değil. deki şeye baktı. Bu, bir Iuhrrlx. Fakat sarı bir fular.. La Piyerözün fuları., Patris karısına baktı, beğuk bir ses- le sordu? — Ya seninki nerede?, , — Boynumda! —— Göster bakayım.. Dominik, mütereddit, kalktı.. Patris üzerine doğru yürüdü: — Haydi, göster, Elindeki Fuları bir tarafa atmıştı. El lerini uzattı, karısının üzerindeki man . toyu silkip atımca, genç kadının vücu - dunun yarı belinden yukarısı, âdetâ çı. tılçıplak göründü, lzerindeki elbisenin © kıştmları yırtılmış, parçalanmıştı. Boynunda, tırnak yaraları vardı. Bir an, Patris, karısının arzettiği bu man . zara katrşısında, sanki hakikatten şüp - Kibar hırsız — Siyah centilmen 91 — Çünkü sulh zamanındayız ve bu mevi insanlarla gayet gizli bareket etmek Hazımdır. Onları serbast xrakmalı fakat gece gündüz — nozaret nitinda — bulundurmalıdır. Bütün mektuplarmı okuduktan sanra anların suretini çıkarmak ve mektupları tekrar yeri e koymak lâzım... HMalbuki siz bu hareketi Bizle, ahda şüphe uyandırmış oluyaranını>' 93 — Beş dakika sonra, Kart gölge orta | dan kaybolmuştu. Penceresinden eğilen x... | gevenin karanlığı içinde uzaklaşan otomobi lin gölgesinden başka bir gey göremedi. Bir | raüddet düşündü. Kara gölgeyi takip etmasi ne imkân yoktu: Ona dokunmıyacağına söz veemişti. 96 — Fakat polis hafiyesi, her geye rağ men, erabesnin numarasını almağa kalkış makla vakit kaybedecekti. Çünkü olomebil bir garajdan gizlice alımmıştı. Kara gölge Onu aynl seasizlikle aldığı yera bıraktı. Şim di baron Noöyteldin evinden bir iki adım öte deydi. he ediyormuş, inanmak istemiyormuş gibi dilsiz ğaldı, sonra kekeledi: — Demek.. sen de!.. Sen de!.. Ve birdenbire hiddetlendi, karısını oe muzlarından tutarak silkti: t — Sen de ha!..Kiminle, söyle bet « baht.. kiminle?. Dominik rengi uçuk, nefes nefese ce- vap verdi: — Bilmiyor musun.. Seninle! — Hayır.. Yalan söylüyorsun... Ben, ben ne yaptığımı biliyorum. Sen kolla. rımda idin.. Sonra bizi ayırdılar galiba.. Zannedersem La Piyeröz.. Bak, işte fu. ları da ben de.. Fakat sen, alçak, cevap ver.. Demek sen del!.. Niçin kaçmadın? Neden razı oldun?. — Patris, rica ederim kendine gel « Hem bilmiyorum.. Hiç bir şeyin farkıne da değilim.. Daha doğrusu, kendimi sana verdiğimi zannediyordum.. Hâlâ da öyle zannediyorum. Ses boğuklaştı. Kocasının yüzü müte hiş bir surette gerildi. Patris: İ — Zannediyorsun, fakat emin değil sin değil mi?. Bilmiyorsun!.. — Diye haykırdı. Dominik cevap verdi: — Sen de bilmiyorsun amma!.. — Evet, fakat ayni şey değil. Sen başka.. Dominik cevap vermedi. O zaman, Patris, hiddetine mağlüp olarak karısı « ni omuzlarından yakaladı ve kendi kol- Jarından başka kollar tarafından sarıl . marş, kendinden başka bir adama veril - miş olan bu nefis vücuda vürmağa baş- ladı . Böyle bir şey olduğuna emin değildi. Lâkin sade şüphesi onu çıklırtmağa kâ. fi geliyor, ayni zamanda, ayni dakika « da, kendişinin de bir başka kadınla ay » | — n.:ın':tt' olduğunu unütüyör, bağier Tıyordu: — Demek kendini verdin! Bunu yap- tın hat.. Sahiden yaptın mı? Sen.. Sen! Nasıl yaptın bunu! Boğulacak gibiydi. Karısı bir an, o « nu teskine çalıştı: — Canım.. Yemin ederim ki kendimi senden başkasına vermedim.. Buna € . minim.. Nasıl razr olabilirdim ki.. — Yalan söylüyorsun.. Sen de be-s nim gibi ne vıpuğmı bilmiyordun.. Biz rat söylemedin mi? Bir an kendini u« nuttun.. İlk örline gelene kendini ver « din itiraf et! 'Tekrar üzerine atılmış, bileklerini tutmuştu. Kıracak gibi sıkıyordu. Üze, rinden sarkan, parça parça elbisesini büsbütün yırtıyordu. Karısının vücu « du, güzelliği karşısında, birdenbire ye . re diz çöktü. Başını elleri arasına aldt ve hıçlırmağa başladı: — Ah.. O güzel vücudunu... Benim güzel vücudumu başkalarına verdin ha. Ve böylece hıçkıra hıçkıra ağladı. Dominik üzerine, hemen yatağın ü « zerindeki kimonosunu almış giymişti. Duruyordu. O, ağlamıyordu, gözleri a. Çık, bakışları sabit, donmuş gibi duru « yordu. (Devamı var) 97 — Gayet ancele hareket etmek lâzıi dı. Çünkü vekit bir hayli iterlemişti. Odaya girdi. Herşey tıraktığı gibtydi. Çelemece DAİA açık duürüyordu Kâğıtlar yerlerine — kondi. Fakat gizli çekmeceyi kapamak lâzıradı! BÜ kapağı işleten düğmeyi nasıl bulmalı?,