(Cay0s 203 245 sy “Wopgpm pı gi vofişiysand mac) “51133 orlaa sarı sun “Supap v1 ap Suofuyumd snow i i | j ; 1 li i İs i i ip OPP uğ a “93 zaçsavıy (ssknpzo4103 UEA2p YONU İ TZNİ tav) “azmb “op apaolnpi) pşpus Dany 4ağ0,, : i İ 1 i Tt Z i ri (94 oş oojumu op v0; 01 48) *n8og mu yreuztaşauz 96 odur 01 15 “ardtaayapped 94 Trojan *Lafapıay UN va "yezeyığ a,zayeziyeş Kazağ “sapsony çaya YA “aojozayoş 496 “soyar Talfıs opson Ma40Ö YvAmY) “asappeo da 43703 ygpopiğp VRO oi, Ofofişaş gp ayı ss vs “yofg mz pi a9 VS UDJUOML Mp “pi 98 07 MOZDMK OS “een 08 OaaD) Ca v1 gp 7pszmol yesin ug: apWop veJ O) “TafpAYAY)AŞİ TUTSTTEZUTU çunun UY YUŞSTDUIY “MiyYa$ şunun Spag6 4g ty sodz2a O v0), Alya | 9p Tapu? made un spezocuop ny Si “udulora, 99 ATV. vas 4105 “Tazaıza zc, Eş aris 140s Yu “GOLÜ YO “SON 515 79 YUOSÇUUL 98 “syuaumuou 595 İ94€ » “236 söz vermişlerdi. Söz, o mukaddes bir şeydi. Karkan, Kollin Kolün evinde bir an bunu unutmuş olduğunu, kendi ken- dine bir türlü alfedemiyordu. Kendilerini maalmemnuniye © ve se- vinçle besliyebilecek olan Peretin de g- * vine gidebilirlerdi. Fakat Grengay ora- ya sığınmaktansa, kılıcını karnına sokup ölmeği tercih ederdi. Nihayet, Jana da müracaat edebilir. lerdi. O, nasılsa onları — hiç olmazsa muvakkaten — sıkıntıdan kurtarabilir. di?. Fakat şefe bü vaziyette nasıl gö- rünebilirlerdi?. Ölmek'daha iyiydi! Nereye gittiklerini pekde bilmeden şehrin haricine çıkmışlardı. — Ümitsiz, sessiz bir vaziyette yürüyorlardı. Mon- martın yukarısına giden yolu güçlükle tırma Manastır kapısı önün den geçen, sağdaki yolu Heğil, kümesin önünden geçen Büt çeşmesine — varan soldaki yolu takip ediyorlardı, Niçin bu yolu tercih etmişlerdi? Sırf tesadüf eseri olarak. Bahsettiğimiz küçük meydana geldi- Ter ve âbideyi gördüler. Tereddütle dur 'dular, Endişe ve şaşkınlıkla biribirlerine baktılar, Bu âbide, darağaciydr. Bu nevi şeyle- re karşı ne büyük bir nefret besledikleri malümdur. Bu darağacı çoktanberi işe yaramı- “ yordu. Esasen çok eski ve bozuktu. Ak çak bir kapı, geldikleri yola doğru açı- yordu. Karkan, Eskargas ve (o Grengay bu meşum âbideyi görünce, birdenbire dur dular. Tam bu esnada, bir tavuk çitin arkâ- srndan çıkarak, dar ağacına doğru yü- rü ve orada kaybollu. Eskargas bunu görünce sevinçle ba- girdiz 4 ; i Hi 5 g &İE rr : ii ri : iz N iri ni ziy li) ö Ro siliğri: MN e ; deni z tile EZ EREECE Sip ili. di iripieei ; ANIN Çi Fİ, ii e İç : İİ Pe PARDAYANIN OĞ!U —AL. Tavuğa bakın? Ta, — Bir dala!, EN — Bir üçüncüsü daha? — Bu yenir de, ayni şamandaf. Farla bir tek kelime söylemediler. Biribirlerini derhal anlamışlardı.. Dar- ağacının tevlit ettiği korku biran içinde dağıklı. Bir hamlede üçü birden kapıya atıldılar. Kapalı?.. Sarstılar ; Sağlamdı!, Nereden girmeli?. A!, Merdiven var! İki sıçrama... sahanlığa çıkmışlardı. Zaler).. Sahanlığın yarısı çökmüş. Oradan geçilebilir... geçiyorlar... Aşa- gıdalar... Artık hiçbir, şey düşünmüyor- Üç sığlık.. Üç zafer nidası, Çılgın ko- şuşmalar, kanat Sırpmaları, Yeni zafer nidalar:, tavukların darağacı | haricine sılgın kaşışları... Fakat netice “hiç de fena değil, Üç tavuk boğulmuştur. Yeni sevinç ve hayret nidaları, hayır dualar,,. Ne oluyor? Mesele gayet basit: Dört tarafa da- ğılmış on beş kadar yuva ve bu yuvala- nn herbiri içinde takriben yirmişer yu- murta var. Tam tabile» cek bir erzak, ey Zavallı sefillerin ilk hareketleri, Jüt fu ilâhi neticesinde keşfedilen bu ersak üzerine saldırmak oldu, Biran içinde en asağı on beşer yumur ta içdiler. Bi Eskargas: — ÖL... Teskin ediyor! Karkan; — Hem de ne taze! Grengay: — Doğrusu buna ihtiyacımız vardı. Kaç z#man oldu! diye sevinçle bağırdı- lar ve kahkahalarla güldüler.,, Eh, me- demki artık, hiç olmazsa bir milddet için ölmemeği temin ettiler, gene eski neşe b dii ü iyi P Sİ İLE :i LİE sie Lei ip balli lu Hİ t4J4 iş a gi. i 5 EN bini & e s z N 2 z 3 İliilaşi ;> ii zi Sli , j : il sie 43 değige gi dişipi? <üşü 3 21433 5 3 âgS5 caka dikip pilinin İLİRERNNN DEREYE z 3 G -a ReaL İNİZ iii esl klipgi ieetirdnimişet EŞİ taç JESEL ge eşiği i 3 ig? ri heğaşyaliş ii il ali Dila, çEİRĞREİ dişil m peşiaişesiiiRi; A3 8 E 8 ; 3 pa PARDAYANIN OĞLU 253 teheyyig oluyor. Eğer size bir faydam | yin nazarına mukabele etti ve en tabil dokünabilirse, bundan istifade edin. Em | bir sesle cevap verdi! rinize amadeyim. “Bunu bana kardeşim verdi. Peret, ağzına kadar açık düran kapı p* yı görecek bir şekilde yer almıştı. Böy lelikle, rahibezin geldiğini görebileçek- ti. Konuşurken, getirmiş olduğu çama: şırları da İtinayla masanın üzerine yers leştiriyordu. Bertiy tereddüt ediyordu. Gayriihti- yari, işçi kızın zarif hareketlerini takip ediyordu, Birdenbire gözleri, hayretle onun parmaklarına dikildi. —, Onun sustuğunu görünce, Peret tatlı sesiyle devam etti! — Beni tanımıyorsunuz madam... Ve şüphesiz benden çekinmekte haklısınız, Sizi temin ederim ki bana itimat ede » bilirsiniz. Kararınızı verin, madam bi » Taz sonra rahibe ve işçim gelecekler - dir. Çok geç olacaktır.Rahibeyi her za man, bugün olduğu gibi, buradan uzak. İaştıracak bir sebep bulamıyacağım. Bertiy cevap vereceği yerde, Peretin elini tuttu ve dikkatle onun gözleri içi- ne bakarak ani bir heyecanla sordu: — Bu yüzük! Bu yüzüğü — nereden buldunuz?”. Bu, Karkanın, Kallin Kel'dan çaldığı yüzüktü. Grengay arkadaşınm ricası t- zerine, bu yüzüğü kızkardeşinin par mağına geçirmiş, o da hiç ses çıkârma, dan bunu kabul etmişti. Peret bu sual üzerine hayrette kaldr. Bilhassa, Bertiy'in sesindeki hal © onu üsbütün hayrete düşürdü. Ona öyle geldi ki, genç kız boşuboşu- na böyle suallerle vakit geçiremezdi. Demek ki bu sualinde mühim bir se bep vardı. Maamafih, vicdanından emin olduğu için, gözünü kırpmadan Berti- Bertiy, onun doğru söylediğini anla» dı ve tatlı bir şekilde: — İsrar ettiğim için aftınızı ricaedez rim, dedi, Bunun benim nazarımda çok büyük bir ehemmiyeti vardır. Karde - şinizin, bu yüzüğü nereden aldığımı bi. Tiyor musunuz?, Peret, gitgide, artan bir hayretle ce. vap verdi: ş — Bunu bana söylemedi. — Karğeşiniz ne-iş yapar? Adı ne dir? » — Grengay, madam " Bertiy ürperdi. Bir an hafızasını yok. ladı. Sonra birdenbire gözleri parladı, güzel yüzünden sevinç dolu bir tebes . süm belirdi ve hemen: — Anladım!.. dedi. Kardeşiniz, genç ir erkeğin maiyetinde çalışıyor, Ani bir şüpheyle nefesi daralan Pe. ret: — Evet, dedi, mösyöyiğit oJanın maiyetinde. — Onu tanıyor musunuz? © Peret biraz sarardı. Onu görmemiş veya fena görmüş gibi, ateşli gözlerini Bertiye dikti Maamafih tereddüt etms- di ve emin bir tavırla cevap verdi: — Biribirimizi çocukluğumuzdan be- Fİ tanıyoruz. Bana küçük kardeşi diye hitap ediyor ben de onu ağabeyim gibi seviyorum. Ya siz madam? Siz de onu tanıyorsunuz demek? Bertiy zarif ve güzel bir hareke'le kolların: Peretin boynuna doladı, onu şefkatle öptü ve saadetinden kıpkırm . zı bir halde onun kulağına fısıldadı: — Demek ki ben de kardeşiniz olaca. ğıml.. Çünkü onun zevcesi olacağım!a Mm... 5 ve» ğ İğ 3 li ii dj li Hi i Mr hi ti ii Li idik : işi düEl”ek isi. si j Me ral RESBEZEREEAİZR,İ boulevard: bulövar (me desandriyon dan sön ire bon otel kö jö köme). geniş cadde “biz inecektik içinde birçok iyi otel ki onu ben tanıyo. Madeleine: madölen — (Pariste bir kilisenin adı), © dglise (1): eğliz - kilise TUM,