23 HAZİRAN — | ——— — ——— HYAŞA N— — Hayvanlar ve motörler Otomaobilin arabaya henüz galebe falmadığı yerlerden biri de Bursa- Hem doğrusu bu şehrin içine, araba daha fazla yakışıyor. Oldukça iyi hayvanlar da var. Tok nal ses- leri motör sesinden ziyade duyulu- Yor. Fakat köylünün daha rağbet et- | tiği eşektir. İnsan ve hafif yük nak- li bu kanaatkâr ve ucuz hayvanla Yapılıyor. Bir köylüye dedim ki: — Yavaş gidiyor senin merkep dayı. ... — Tabii daha sıpa azmanı da ondan... Dört liraya aldım.. Biraz ot. larsa canlanır... | Buranın köylüleri şakacı oluyor. Muhavere böyle bir mecra alınca ba. na bir de Kayseri şarkısı söyledi: Eşşeği saldım çayıra Varsın karınmı doyura.... Ve gülerek ilâve etti: — Çayıra salayım adamakıllı karnını doyursun da görürsün.. O- tomobil değil, tayyare kesilir... Deceh... Uçar, uçar.. Köylüye, karnı tok bir eşek hâlâ Uçarmış gibi geliyor demek.. Telâkki | Mmeselesi... Geçenlerde arabayla gi- derken bir dostum dedi ki; — Eskiden, çocukluğumuzda, atı hızlı gider sanırdık. Sonra, uzun zaman arabaya binmezdim, çünkü İstanbulda binilmiyor. Şimdi Bursa- da şaşıyorum. Yarabbi! Arabanın #ürati ne yavaşmış.. İnip inip de ar- kasından iteceğim geliyor.. Herhal- de buranın atları canlı olduğu - için, değişen arabanm sürati değil, bizim » telâkkimizdir... Bursanın — muhterem valisi bir gün birtaksi şoförünün — hatasını görmüş: i — Şu adama ne ceza vermeli, bilmem - ki... . diye hiddetleniyor: muşe Kendi şoförü söze karışmış: — Müsaade bpyurursanız ben söyliyeyim. <W Söyle bakalım. — Efendim, kendisini bir kağnı- ya bindirin. Uzun bir mesafe katet- tirin. Sürate alışmış olan şoförü bundan daha fazla sinirlendirecek hiç bir şey yoktur... Fakat her şey nisbi... Son günlerin kahramanı olan kıymetli tayyareci Sabiha Gökçen bu hikâyeyi dinleyince şöyle demiş! — Benien fazla sinirlendiren trendir. Bir kere ekprese binmem lâzım geldi. Düşünün: İki saatte katedeceğim mesafeyi iki günde geçmek... Kederimden ölüyordum... Perelıet versin merkez, kararını de- Ziştirmiş. Beni gene tayyaremle — is- tettiler. Okh, şükür... M 06 Evet, sürat iyi şey.. Göklerimiz, topraklarımız, sularımız motör - se- siyle dolsun.. Fakat hayvanlar?... Onlar bu arbedede mahvolmasınlar.. Hayvansız köylerden, kasabalardan daha feci bir şey yoktur... Kişneme, meleme, böğürme ve anırma bir memleketin neşesidir, tabii cazban- dıdır., Atlar, kaldırımlardan — kivil. cımlar çıkarsın, köylü eşeğini çayı. ra saldığını şarkı halinde söylesin.... (Vâ-Na) “Yatar,, Yedi senedir uyuyan bir adama bu İsim konuldu Biganın Kocagür köyü halkmdan Veli isminde birisi yedi sene evvel de. rin bir uykuya dalmış. O zamandan beri uyuyordu. Karısı, ağzından gıda vermek suretile uyuyan kocasmı bes- liyormuş. Kırk yaşında, sağlam'vü. cutlu bir adam olan Veli, geçende kö. Yye arazi tahrir memurları geldiği s- rada derin uykusundan uyanmış ve Mmemurların taysiyesi üzerine güneş banyosu yapmış ve kuvveti biraz Yye. rine gelmiştir. Fakat birkaç gün son. ra tekrar derin uykusuna yatmış olan Veli hentiz uyumakta devam ediyör. Veliye soyadı olarak “Yatar.. adı kon muştur. Çoluklu çocuklu gruplar, Merkez efendi türbes Istanbul konuşuyor ! Yüzlerce ziyaretçi Her gün Merkezefendi iürbesinde ne yapar?. Yazan : Haberci Merkez efendi türbesine doğru iler- lediğimiz yolda, bu semtte daha h l“’»"E—ılaı,mmdığımrz bir kalabalık var, Ü. Çolüklu çocuklu gruplar, ellerinde sepetlerle, önümüzde, arkamızda yü. Tüyorlardı. Yanımızdaki arkadaşlardan biri: — Bunlar hep Merkez efendi türbe- ' S$ine giden ziyaretçilerdir, diye izahat verdi. Başka bir arkadaş da bu izahatı töy le tamamladı: — Malüm ya! Adak ve niyet için en tanınmış yer Merkez efendidir. Buraya koca arayan yetişkin kızlar. dan, kötürüm ihtiyarlara ve kucakta. ki min! mini çocuklara kadar her gün böyle kafile kafile insan taşmır. Yiyeceklerile, içeceklerile, gelip &a- bahtan akşama kadar Merkez efendi, türbesinde oturup dua edenler de çok. tur, Dostum bu izahatı verinceye kadar biz de, Merkez efendi camisinin önüne gelmiştik. Daha evvelden aldığımız izahattan türbenin camle bitişik oldu. Bunu biliyorduk. Bizden birkaç saniye evvel birkaç kadmın girmiş olduğu bahce kapısın- dan caminin avlusuna girdiğimiz —4. man ilk karşılaştığımız manzara çu oldu: Kapının hemen bitişiğindeki ufacık bir kulübenin demir parmaklıkları önünde, bizden biraz €vel içeri giren iki kadın, el açmış düa ediyorlardı. Pencerenin tozlu. cammdan içeri baktım. Burada küçücük odayı tama- men kaplamış İki tahta sandıktan baş ka bir şey yoktu. Başımı çevirdim. Osman Cemale: — Merkez efendinin türbesi burası mı? diye soracaktım. Fakat o ne söyliyeceğimi daha ev. vol anlamış olacaktı ki, lâfrmı ağzıma tıktı: — Aradığın karşısındaki büyük bi. nadadır, dedi. Burada.yatanlar, Mer- kez efendinin müritlerinden ikisldir. Bu sırada, kadımlar da hakikaten Merkez efendi cami ve türbesinin her gün yüzlerce ziyaretçinin geçtiği Kucağ.ndaki 3 tylık çocuğunun sıkhafı ofe " içine girilemiyen adaki topraklar. bir kadın mendiline Bugün kapandığı Niyet kuyusunun a. dan almağa gele toprak dolduruyordu. (Yazısı yarın) rılmız. küçük odanım pe © Jar, tam karşıdaki tek dış kapısı. » ünüade Döyle dua ediyorları (Merkezefendi: 2) yalvaran bir hadın. | Ah bir 3 SA varecbann srsananarelanan 'TAN'da Sersemlik ve uyku şekerleme diye insan can atar da gelmez. Yahut uyuyayım diye yatağa yatar, döner bre döner. Uyku âşık Mmektubu gibi gelmez. Gelmedik- çe insan sinirlenir, sinirlendi mi, ku imkânı yok, gelmez. Sinirlide uş zilğürtte para gibidir. Buna mukabil ya bir ders, bir kenferans esnasında kâfir yapışır. Göz kapaklarına birer ceki taşı olurur. Ben avukat iken bazı mahkeme azalarını öğleden sonra gö. rürdüm, Allahtmı, zavallılar uyun mak Için ne kadar mücadele eder yahut rdi, Han) bizim avukatlar içinde de sözü afyon gibi tesir edenler de vardır na! Böylece uyku bir servet gibidir. Her kes iİster. Lâkin kimine gelir, kimine gelmez. Kıyı bilmediğimiz bır nimettir. Uykuyu sade uyuyan değil, civar. dakiler de ister. Kend! çocuğumuzun sihhati namma uyumasmı ne kadlar isterseniz, alt kattaki komşsunuzun ço. cuğunu da sizi rahatsız etmemesi içın uyusun diye beklersiniz. Çocuk ve uyku deyli ma gelir. Bizde daima aklır çocukları uyutmak yorgana koyup sallarlar. En çe. için, iki küçük Kkızı ile beraber Merkez | nanın ilk penceresinin önüne gidip duaya başlamışlardı. Gözümü açıp kapayıncaya kadar kısa bir zaman içinde, ge deki grup birdenbire büyüdü. İrili ufaklı, bir alay, insan daha iki kadının etrafını almış, dua ediyorlar. di. Yanlarına sokuldum. Baklava biçi. mi kalm parmaklıklarla örtülü pen- ecreden içeri baktım. Burada Merkez efendinin başında kocaman bir kavuk sarılı sandukası dürüyordu. | ederek kargı tarafa tabi yerlerin tin ve yaramaz çocuklar bile bu usule dayanamaz, Sersem olur ve uyur. Za. ten begik ve salıncak hep bu sersem« ği temin için icat edilmiş en eski âletlerdir. Uyutmak için sallayıp, sersemlet. moyi usul ittihaz eden beşeriyet bütün medeni terakkilere rağmen hâlâ yeni bir uyku çaresi bulamamıştır. Bazı Orta Avrupa memleketlerinde halkı muttası! sarsıp sallayanların bir türlü memleketlerine sükün ve istik. rar gelmesini istememeleri, yorgana konmuş çocuğu uyanmasın diye dur- madan sallayanların kaygusuna ne kadar benzer . (B. FELEK) CUMHURİYET'te: Ispanyada son vaziyet General Franko ahiren İngiltereden resmen talep ettiği veçhile hukuku düvel ahkâmma uygun muharip bir taraf olarak tanındığı takdirde 1hti. Tâleiler Valensiya hükümetine tabi limanları açık denizden bilfil abluka riçle her türlü muvasalasını da kese bileceklerdir. Bilbaonun — sukutundan sonra İngiltere daha ziyade general Franko hükümetine ve bunun dilek. lerine müsait bir tavır alacaktır. Çün« kü: İspanyanın umum? ihracatının yüz. Pencerenin altma tesadüf eden par. maklıklar, ve mermer kısım, her gün kim bilir kaç ziyaretçinin eline temas ede, ede, aşınmıştı. Yukarıki kısımlar paslr olduğu halde, bunlar — pıril piril parlıyordu. Pencere kenalramda, beyaz, beyaz bir şeyler toplanmıştı. Bunlar da mu. hakkak ziyaretçiler tarafından dikil- miş mumlarım metrukâtı idi. Coluklu, çocuklu grup 10 dakika kadar sessiz sessiz dua ettikten son. ra, büyükler, boyları yetmediği pencerenin alt tarafında kalmış olan küçükleri kucakladılar, havaya kal. dırıp içerisini seyrettirdiler. Mini mini yavrular küçük ellerini açıp bir müddet d& böyledua ettiler, Ve sonra grup pencere önünden ayrıl- dı. HABERCİ (Devamı 4 üncüde ) Dikkat! O Seaaşaragee D U Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün ı.= lerinizi, yapılmasını -i âniz şeyleri, canmızı sıkan hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, - fotoğrafçıları . mız ayağınıza kadar gelip söy- lediklerinizi inceliyecek, şikâyet . lerinize veya temennilerinize ga- zetemiz tercüman olacaktır. tçin | | — Beylerbeyinde oturan Tevfik, de yetmiş beşini Bilbao temin ediyor. du, Bu İhracatın başlıcası: Bilbao et- rafında çıkan ve bu beldenin fabrika. larında tem'zlenen demirecevherleri. dir. İngilterenin çelik fabrikaları ise eski sistemde olduğundan münhası- ran bu demir cevherlerini kullanmak. tadır. General Franko Bilbaoyu al, makla İngiltereyi en can alacak nok- tadan kendisine bağlamış oluyor. Di. ğer taraftan Almanya da h fabri. kaları için kendisine tükenmez ham demir menabii temin etmiş bulunu* yor, Bu itibarla Bilbaonun sukutu İs, panyada bir seneye yakın bir zam danberi devam eden dahili harp için gerek askeri gerek siyasi cihetten bir dönüm noktası sayılabilir. (M, F. TOGAY) -—— Bir çocuğa tecavüz eden Hapse mahküm oldu Hü, seyin ieminde bir çocuğu Alemdağına götürerek ormanda kuş göstermek bahanesile çocuğun namusuna tecavüz etmiş, ağır ceza mahkemesine veril. mişti. Muhakemesi hafi cereyan eden bu davanın kararı dün aleni celsede ve- rilmiştir. Tevfiğin, çocuğun ağzını ellerile ka. payatak ırzına tecavüz ettiği sabit olmuş. Üç sene müddetle hapsine ka. rar verilmiştir. Tevfik bu kadar müddet âmme hizmetinde de kullarıl: mayacaktır,