23 Haziran 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

r 23 HAZİRAN — 1927 âş— e Nu Hayvanlar ve motörler Otomobilin arabaya henüz galebe çalmadığı yerlerden biri de Bursa- r. Hem doğrusu bu şehrin içine, araba daha fazla yakışryor. Oldukça iyi hayvanlar da var. Tok nal ses- eri motör sesinden ziyade duyulu- Yor. Fakat köylünün daha rağbet et- tiği eşektir. İnsan ve hafif yük nak- libu kanaatkâr ve ucuz hayvanla Yapılıyor. Bir köylüye dedim ki: — Yavaş gidiyor senin merkep dayı.... — Tabit daha sıpa azmanı da ondan... Dört liraya aldım.. Biraz ot. larsa canlanır... Buranın köylüleri şakacı oluyor. uhavere böyle bir mecra alınca ba- na bir de Kayseri şarkısı söyledi: Eşşeği saldım çayıra Varsın karınmı doyura.... Ve gülerek ilâve etti: — Çayıra salayım adamakıllı karnımı doyursun da görürsün.. O- tomobil değil, tayyare kesilir... Deeceh... Uçar, uçar.. Köylüye, karnı tok bir eşek hâlâ uUçarmış gibi geliyor demek.. Telâkki Meselesi... Geçenlerde arabayla gi- derken bir dostum dedi ki: ' — Eskiden, çocukluğumuzda, atı hızlr gider sanırdık. Sonra, uzun zaman arabaya binmezdim, çünkü İstanbulda binilmiyor. Şimdi Bursa- da şaşıyorum. Yarabbi! Arabanın sürati ne yavaşmış.. İnip inip de ar- kasından iteceğim geliyor.. Herhal- Şle buranın atları canlı olduğu için, /değişen arabanm sürati değil, bizim . telâkkimizdir... Bursanm — muhterem valisi bir gün birtaksi şoförünün — hatasını görmüş: - — Şu adama ne ceza vermeli, bilmem ki... . diye hiddetleniyor- muş! Kendi şoförü söze karışmış: — Müsaade buyurursanız ben söyliyeyim. u Söyle bakalım. — Efendim, kendisini bir kağnı- ya bindirin. Uzun bir mesafe katet- tirin. Sürate alışmış olan şoförü bundan daha fazla sinirlendirecek hiç bir şey yoktur... ' 'Fakat her şey nisbi... Son günlerin kahramanı olan kıymetli tayyareci Sabiha Gökçen bu hikâyeyi dinleyince şöyle demiş: — Benien fazla sinirlendiren trendir. Bir kere ekprese binmem lâzım geldi. Düşünün: İki saatte katedeceğim mesafeyi iki günde geçmek... Kederimden ölüyordum... Bereket versin merkez, kararını de- ğiştirmiş. Beni gene tayyaremle is- tettiler. Oh, şükür... * » M Evet, sürat iyi şey.. Göklerimiz, topraklarımız, sularımız motör - se- siyle dolsun.. Fakat hayvanlar?... Onlar bu arbedede mahvolmasınlar.. Hayvansız köylerden, kasabalardan daha feci bir şey yoktur... Kişneme, meleme, böğürme ve anırma bir memleketin neşesidir, tabif cazhan- dıdır.. Atlar, kaldırımlardan — kıvıl. cımlar çıkarsın, köylü eşeğini çayı. ra saldığını şarkı halinde söylesin..., (Vâ-Na) “Yatar,, Yedl senedir uyuyan bir adama bu İsim konuldu Biganın Kocagür köyü halkmdan Ülümi — Veli isminde birisi yedi sene evvel de. | rin bir uykuya dalmış. O zamandan beri uyuyordu. Karısı, ağzından gıda Vermek suretile uyuyan kocasmı bes- liyormuş. Kırk yaşında, sağlam'vü. tutlu bir adam olan Veli, gecende kö. ye arazi tahrir memurları geldiği sı- rada derin uykusundan uyanmış ve Memurların tavsiyesi üzerine güneş banyosu: yapmış ve kuvveti biraz ye. rine gelmiştir. Fakat birkaç gün son. ra tekrar derin uykusuna yatmış olan Veli henüz uyumakta devam ediyör. Veliye soyadı olarak “Yatar.. adı kon » Muştur. .. - - v e Çoluklu çocuklu gruplar, Merkez efendi türbesinin önünde böyle dua ediyorlardı.... İstanbul konuşuyor ! (Merkezefendi: 2) Yüzlerce ziyaretçi Her gün Merkezefendi iürbesinde ne yapar ? Merkez efendi türbesine doğru iler- karşıla.şma,dığım[z bir kalabalık var. d, Çoluklu çocuklu gruplar, ellerinde sepetlerle, önümüzde, arkamizda yü. rüyorlardı. Yanımızdaki arkadaşlardan biri: — Bunlar hep Merkez efendi türbe- ' sine giden ziyaretçilerdir, diye izahat verdi,. Başka, bir arkadaş da bu izahatı söy le tamamladı: — Malüm ya! Adak ve niyet için en tanmmış yer Merkez efendidir. Buraya koca arayan yetişkin kızlar. dan, kötürüm ihtiyarlara ve kucakta. ki mini mini çocuklara kadar her gün böyle kafile kafile insan taşınır. Yiyeceklerile, içeceklerile, gelip sa- bahtan akşama kad_ar Merkez efendi, türbesinde oturup dua ederler de çok. tur. Dostum bu izahatı verinceye kadar biz de, Merkez efendi camisinin önüne gelmiştik. Daha evvelden aldığımız izahattan türbenin camie bitişik oldu. ğunu biliyorduk. Bizden birkaç saniye evvel hbirkaç kadının girmiş olduğu bahçe kapısın- dan caminin avlusuna girdiğimiz -a. man ilk karşılaştığımız manzara şu oldu; Kapının hemen bitişiğindeki ufacık bir kulübenin demir parmaklıkları önünde, bizden biraz evel iceri giren iki kadın, el açmış dua ediyorlardı. Pencerenin tozlu camından içeri baktım. Burada küçücük odayı tama- men kaplamış iki tahta sandıktan baş ka bir şey yoktu. Başımı çevirdim. Osman Cemale: — Merkez efendinin türbesi burası mı? diye soracaktım. Fakat o ne söyliyeceğimi daha ev. vel anlamış olacaktı ki, lâfimr ağzıma tıktı: — Aradığın karşısındaki büyük bi. nadadır, dedi. BuradaW. yatanlar, Mer- kez efendinin müritlerinden ikisidir. Bu sırada, kadınlar da hakikaten Yazan : Haberci ae KI “Kucağındaki 3 aylık çocuğunun sıhhatı için, iki küçük kızı ile beraber Merkez efendiye yalvaran bir kadın. . Va W_ .ıîı nanın ilk penceresinin önüne gidip duaya başlamışlardı. Gözümü açıp kapayıncaya kadar kısa bir zaman içinde, pencere önün- deki grup birdenbire büyüdü. İrili ufaklı, bir alay, insan daha iki kadının etrafını almış, dua ediyorlar. di. Yanlarma sokuldum. Baklava biçi. : :ı_'î mi kalm parmaklıklarla örtülü pen- Bugün kapandığı için içine girilemiyen Niyet kuyusunun ağzındaki topraklar. dan almağa gelen bir kadın mendiline toprak dolduruyordu. (Yazısı yarın) küçük odanın penceresinden ayrılmış. lar, tam karşıdaki tek katlı geniş b. Merkez efendi cami ve türbesinin her gün yüzlerce giyaretçinin geçliği dış kapısı, | lediklerinizi lerinize veya temennilerinize ga- J cereden içeri baktım. Burada Merkez efendinin başında /kocaman bir kavuk sarılı sandukası duruyordu. Pencerenin altmma tesadüf eden par. maklıklar, ve mermer kısım, her gün kim bilir kaç ziyaretçinin eline temas ede, ede, aşınmıştı. Yukarıki kısımlar paslr olduğu halde, bunlar pırıl pırıl parlıyordu. Pencere kenalramda, beyaz, beyaz bir şeyler toplanmıştı. Bunlar da mu. hakkak ziyaretçiler tarafından dikil- miş mumların metrukâtı idi. Çoluklu, çocuklu grup 10 dak.ka kadar sessiz sessiz düa ettikten son. ra, büyükler, boyları yetmediği için pencerenin alt tarafında kalmış olan , küçükleri kucakladılar, havaya kal. dırıp içerisini seyrettirdiler. Mini mini yavrular küçük ellerini açıp bir müddet de böyledua ettiler, Ve sonra gruüp pencere önünden ayrıl- dı. HABERCİ (Devamı 4 üncüde) Dikkat! SEE A eee AM FM bütün eksiklikleri, bütün şikâyet- lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, canmızı sıkan hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları - mız ayağmıza kadar gelip söy- inceliyecek, şikâyet - zetemiz tercüman olacaktır. —D TTNUŞ LT TAN'da — Sersemlik ve uyku Âh bir şekerleme diye insan can | atar da gelmez. Yahut uyuyayım diye yatağa yatar, döner bre döner. Uyku âşık Mektubu gibi gelmez. Gelmedik- çe insan sinirlenir, sinirlendi mi, uy. ku imkânı yok, gelmez. Sinirlide uyku züğürtte para gibidir. Buna mukabil ya bir ders, yahut bir kenferans esnasında kâfir gelir, yapışır. Göz kapaklarına birer çeki taşı oturur. Ben avukat iken bazı mahkeme azalarmı öğleden sonra g7. rürdüm, Allahım, zavallılar uyume- mak için ne kadar mücadele ederlerdi. Hani bizim avukatlar içinde de sözü afyon gibi tesir edenler de vardır ha! Böylece uykü bir servet gibidir. Her kes ister. Lâkin kimine gelir, kimine gelmez. Kıymetini bilmediğimiz - bır nimettir. Uykuyu sade uyuyan değil, civar. daktler de ister. Kend! çocuğumuzun sıhhati namma uyumasmı ne kardar isterseniz, alt kattaki komşunuzun <0. cuğunu da sizi rahatsız etmemesi içın uyusun diye beklersiniz, Çocuk ve uyku deyince daima aklı- ma gelir. Bizde çocukları uyutmak için yorgana koyup sallarlar. En çe. tin ve yaramaz çocuklar bile bu usule dayanamaz. Sersem olur ve uyur. Za. ten beşik ve salmcak hep bu sersem- liği temin için icat edilmiş en eski âletlerdir. Uyutmak için sallayıp, sersemlet. meyi usul ittihaz eden beşeriyet bütün medeni terakkilere rağmen hâlâ yeni bir uyku çaresi bulamamıştır. Bazı Orta Avrupa memleketlerinde halkı muttasıl sarsıp sallayanların bir türlü memleketlerine sükün ve istik. rar gelmesini istememeleri, yorgana konmuş çocuğu uyanmasın diye dur- madan sallayanların kaygusuna ne kadar benzer , 4 (B. FELEK) CUMHURIYET'te: Ispanyada son vaziyet General Franko ahiren İngiltereden resmen talep ettiği veçhile hukuku düvel ahkâmma uygun muharip bir taraf olarak tanındığı takdirde 1hti. lâlciler Valensiya hükümetine tabi limanları açık denizden bilfiil abluka ederek karşı tarafa tabi yerlerin ha- riçle her türlü muvasalasını da kese, bileceklerdir. Bilbaonun sukutundan sonra İngiltere daha ziyade general Franko hükümetine ve bunun dilek. lerine müsait bir tavır alacaktır. Çün- kü: İspanyanın umumi ihracatının yüz. de yetmiş beşini Bilbao temin ediyor. du. Bu ihracatın başlıcası: Bilbao cet- rafında çıkan ve bu beldenin fabrika. larında tem'zlenen demir ecevherleri. dir. İngilterenin çelik fabrikaları ise eski sistemde olduğundan münhası- ran bu demir cevherlerini kullanmak, tadır. General Franko Bilbaoyu al. makla İngiltereyi en can alacak nok- tadan kendisine bağlamış oluyor. Di. ğer taraftan Almanya da silâh fabri. kaları için kendisine tükenmez ham demir menabii temin etmiş bulunus yor. Bu itibarla Bilbaonun sukutu İs, panyada bir seneye yakın bir zaman. danberi devam eden dahili harp için gerek askeri gerek siyasi cihetten bir dönüm noktası sayılabilir. (M, F. TOĞAY) Bir çocuğa tecavüz eden Hapse mahküm oldu Beylerbeyinde oturan Tevfik, Hü. seyin isminde bir çocuğu Alemdağına götürerek ormanda kuş göstermek bahanesile çocuğun namusuna tecavüz etmiş, ağır ceza mahkemesine veril. mişti. Muhakemesi hafi cereyan eden bu davanın kararı dün aleni celsede vör rilmiştir. Tevfiğin, çocuğun ağzını ellerile ka. payatak ırzına tecavüz ettiği sabit olmuş. Üç sene müddetle hapsine ka. rar verilmiştir. Tevfik bu kadar müddet âmme hizmetinde de kullanıl- mayacaktır, ; AA S a

Bu sayıdan diğer sayfalar: