insanlar Armutludan — çıkmış, — Bozburuna ğru gidiyorduk. İnsan şekline ben. Üyen iki kaya gördük. Biribirlerine rgr küskün bir halde duruyorlar... Arkadaşım: — Acaba sahiden biribirlerine dar. Bitlar mı, yoksa onlar da mı geceleri Sokulup sevişiyorlar? . dedi . — Ne saçmalıyorsun kuzum?... — Ankaranm dağlarını unuttun M? — Sâhi... K Gülümsedim. Çankayada bir akşam Taruf genç âlim Şevket Süreyya ve Aammış ressam Ratib Tahirle bizlik. ts gezdiğimiz aklıma geldi. Renkler V0 Işıklar, dünyanın hiçbir yerine mü Yesser olmıyan orijinal kombinezonla. &n sinematografik bir peyizajcı res- Sam gibi gözlerimizin önünde hareke- ta getirirken, Şevket Süreyya, şimali Bcki tarafında iki dağ göstermişti: — Bakın... Yaklaşmıya başladılar... » diye gülümsemişti. — Nasıl? — Grubun ilerlemesiyle beraber, Otlar da yaklaşırlar... Yahut öyle gö. Tünürler... Ankaralıların böyle bir ef. Banesi var... Sözde bu dağlar, arala. Ttada sevişirlermiş. | Bozburun kayalarınm bizde uyan. | dırdığı bu hatırayı anlatmam Üzeri- | he, diğer bir arkadaşım da okuduğu bir fransız hikâyesini naklefti: Adamım biri, deniz kenarında ge- Zarken pek garib *şekilli hir kayaya Taslamış. Ona uzün uzun bakmak zev. kinden kendini alamamış. Evet, işte Pek vazıh olarak görülüyor: Bu taş i, öyle alelâde bir sey değil... Ücut! İki insan vücudu. Biri ka. rlerine öyle “buse” diye bir şaheser vücuda getir. Seydi, yonttuğu taş, mevzu seçtiği ka. Ü ve erkeğe herhalde bu kadar ban- temiyecekti... Adam, tabiatın sanki Insanları şa- Hirtmak, tefelsüfe daldırmak için ya. Tattığı bu ucubeye bakıp dürürken, 0: TMuzuna bir el dokunmuz Ürperip bakmış: Bir köylü... — Bu kayalara şaştınız, değil mi? — Evet. Fakat onlarm ne olduklarınt bil. y z, daha ziyade hayret ederdi. Niz... Çünkü bunlar göründükleri gibi taş değil, hakikt insandırlar... — Allah Allah, — Sahi söylüyorum... Buna itikad eden yalnız ben değilim. Bütün köy ayni kanaattedir. Zira, on sene evvel Bu koskoca taşlar meydanda yoktu. Bu nokta da adi bir deniz parçasıydı. Sonra, günün birinde bu kayalar bir. denbire belird — Ne çıkar — Durunuz, bitireyim... Evet, bu ir tesadüfe hamledilebilirdi. E- Ber Jülyetle Hanri o günler zarfında İşte tam şurada, şu kayalarım bulun. dukları noktada jntihar etmeselerdi... Bu iki genç biribirlerini deli gibi se. 86 — Gene hu sırada “kara — gölge,, bir | #ilyla damın kenarını yakalıyarak büyük bir | TUstalıkla sıçramıştı. (Kara gölge) odanın b | tinde bulunuyardu. 37 — “Kara gölge,, vaziyetinin nekadar | teh'ikeli olduğumu aklıma bile getirmiyardu. Tamamılle ve her tarafından kendisine kar © yerleşmiz beg muhafızın muhafaza sitına, vıyorlardı. Fakat korkmıya lar: Bu saadetleri devam edecek mi”... Yoksa zeval bulacak mı?.. Öyle ya: dünya yüzünde payidar olan ne var. dur?.. Lâkin onlar; hu yüksek hisle. rinin sönmeaine değil, söneceği fikri. ne bile tahammül edemiyorlardı. O atdaki duygularını, olduğu gibi mu- hafaza etmek istiyorlardı... harekette olan, daima değişen bu mad di varlığımıza bağlı maneviyatımı- | zt bereketten alıkoymak nasıl kabil o. a Yu. Düşünüp taştamışlar, gayet ro. Dıantik bir hiale kapılıp gu kararı ver. mişler İntihar... Evet, biribirlerine sarılacaklar, şü Beviştikleri güzel sahilin önünde, bir Brup zamanı, kendilerini denize ata. caklar... Elvoda bu fani dünyaya... Bir daha çıkmıyacaklar. Bakaya inti. kul edecekler, ebediyetin malı olacak- lar. Bu düşüncelerini arkadaşlarına an- | latmışlar. Tabil kendilerine vasiha! e. » dilmiş. Lâkin o derece çığırından çı. kan delişmen Aşıklara söz kâr eder mı hiç?... Bir akşam gezmeğe çıkan. lar, bir Kayığın battığını ve iki gen. cin biribirelrine sarılıp dalgalarn çi. ne kaynadığını görmüşler. Balıkç' ka- yıklariyle imdada koşmuşlarsa da ma- miş. Hem öylesine ki, naaşları bu. amacasına. Zira, galiba, vücutla. rtu biribirine bağlayıp, ayaklarına da bir şey bağalyıp kendilerini denize öy. W atmışlar... Ne dersiniz, efendim, âradan bir za. man geçtikten sonra tam ayni nokta, da işte bu kayalar beliremsin mi?... Maneviyattan bihaber leri istedikleri kadar buna bir zelze- le mahsulüdür, hir tesadüf eseridir desinler, Biz onlara kanamıyoruz. Bız, bütün köylüler, bu kayaların © âşık. | lar olduğuna kaniiz. Böyle şeyler o. lur, olur... Daha bilmediğimiz ne es. rar vandır, ne esrar... Bozburuna baktık: Bu kayalar?... Acaba niçin biribiri. no dargın gibi ayrı Vaziyelte duru. Yur?... Bunlar, kendilerini belli etmi. yen âşıklar mı?, Yoksa, İki düşman M? Belki de, belki de düşman... Çün. kü. Evliya Çelebi, Bosburunun pet lânetleme bir yer olduğunu iddia eder Orada birkaç gün - kulmts... Bir han varmış ki, duvarları her lisandan kü. fürlerle doluymuş. O Zamanın vaktin. de, hava sert olunca, gemiler hep bu. Yüya gelirler, Marmaraya Çıkamaz. larmış.. Bozburunda pinekleyenler de © mevkie o kadar Jânet etmişler ki, herhalde bu kadar beddualı yerde iki Aşıktan ziyade başka Şey tevehhüm etmek daha isabetli olur: Meselâ, ha, vanın sakinleşmesini bekliye bekliye sabrı. tükenen yolcular - tarafından “bizi burayâ getirenin _A*.'.ıh belâsını versin,, beddualarını yiye yiye kitabı makaddesteki taifei Hut gibi taz e- &ien bir kaptan ve bir kılayu; Hatioe Süre Kibar hırsız — aldığı bir eve kapanmuştı. Kendisini müdüe taa için kurnazlığından ve zekâsından başka hiçbir geyi yoktu. Odanın kapımıns kadar, yar | vaş yavaş giderek kulağını yapıştırdı. Birdenbire doğruldu. Merdivenden — ayak sesleri geliyocdu 38 — Elinde elektrik lAmbastla — onun nereye aaklandığı aranıyordu. Kara — gölge | malarına devam etmek üzere kapıyı xapadı | Fakat, | » Yeatişinceye kadar her şey olup | zamane Âlim- | HABER — Akşam postası — Tonton amcanın DBeniz merakı yt hiçbir yerde bulamıyordu. İştç bu oda da bomboştu. Ayak Sesleri kapıya yaklaştı. “Kara Kgöl Ber bunun Üüzerine kendisini duvara doğru fırlattı gizlendi. Ve açılan kapı kanadının arkasına —a | zaffer olması demektir. BStafford anl bir göz gezdirişile odayı tara | dir. Şüpheli bir şev görünmüyordu. Araştır ——— Yazan : Niyazı Anmat , 319 sene evvel bugün Divana uğursuz bir mektup verildi Kıyamet geliyor, dünyanın sonundayız, di- yenler en büyük düşman humandanlarının kesik başlarını Istanbul sokaktarında görünce ina 1618 yılı 23 haziran günü 319 se- ne evvel bugün Budin valisi Karakaş Mehmet paşa divana bir arize gön” derdi. Budin muhafızı Karakaş Meh:- met paşadan gelen — arize hakkında | tarihçi Naima şunları yazar: “Evası. ti şabanda Hungurya şimalinde diyarı Nemçeden Morava ülkesinde vakti asırda bir siyah müdever bulut zahir olup tandan kan yağdı, ve bir saikai azime kopup buluttan - şekli salipte bir ateş göründü. Badehu bu- lut mütecemmi — oldu; azim duhan çıkıp intişar etti ve derakap bir şedit saika dahi çatladı: İşitenlerin aklı gitti. Dışarıda — bi kaldırdılar ve sonra sahradan kaçup dağıldılar. Müteakiben gökte — üç sayhai azime işitildi ki, heybetinden zühreler çan olurdu. O buluttan si- yah ve müdevver gölgeler inip bir | buçuk zürra kadar düştüğü yere gö- mülüyordu. Bazısı tartıldı. Üçer kantar geldi.,, Bu, basit olmryan ve zaman za- man vuku bulan hâdiselerden biriy- di. - Yalnız divana kadar yazılması hâdisenin ehemmiyetini . arttırdıkça arttrdı. Dedikodu, binbir. uydurma avadisler gün geçtikçe artıyor, mü- neccimler istihraçlar yaparak halkı heyecanlandırıyorlardı. Hele bulutun ortasında haç işa reti görülmesi heyecanı büsbütün arttırıyordu: — Bu bir felâket işaretidir. Bu- lutta haç görülmesi düşmanın mu- — Yakında düşmanlar ilerliye- cekler... — Bakalım daha ne günler göre- ceğiz. Günahımız vardı çekeceğiz, Bütün bunlar söylendi ve günler aylar geçtikten sonra unutuldu. Fakat bir sene sonra bir kuyruk: lu fıldızim görünmesi korku yecanı büsbütün şahlandırdı: — İşte dediler, alâmetler çoğalı yor... Daha ileri gidenler oldu: — Kıyamet yaklaştı. ve he- Ve hocalar vaazlarında ayni şey- leri tekrarladılar. Kuyruklu yıldız ateşten bir kılıç şeklinde idi. Ucu şarktan garba doğru uzuyordu. Bu ad şöyle tefsir edildi: — Payitaht tehdit ediliyor.. Bu esnada İranla harp açılmıştı | centilmen 39 — Kara gölge bu sıkışık vaziyetten kurtulmak için bundan istifade etti. Gürültü süzce bir kapı açmak anun İçin işten bile de. güldi. Staffard panceraye doğru Harlerken o yaklarının ucuna basarak Ikinci kata indi Bir ışığın aydınlattığı oduda, polis hafiye a? Mürfi penceredea eğilmiş bir — vaziyette duruyordu. namadılar Daha gonra Leahistan muharebesi başladı. Ondan sohra ihtilâl koptu. Sırası geldikçe bu sütunlarda işa. ret ettim. Taassup ve bilhassa taas- sup yayıcıları halkın maneviyatını daima mahvetmek için mücadele et- mişlerdir. Bu fikri mahsusla oldu- gu iddia edilmiyen bu softa telkin. lerinin, Türk milleti asırlarca belâsı. nt çekti. Tevekkülü yegâne mezi- yet sayan ve fakat halkın dişinden tırnağından ayırdığı ekmeği ile ko- layca geçinen bu vaız ve nasihatçı: larla allâme geçinen cahillerin yap- tıkları, halkı zehirlemekten başka bir şey değildi. Yıldırımdan, - kuyruklu yıldız ve saireden ahkâm çıkaranlar: — Mahvolduk.. Artık bizim için felâh yoktur. Derken, bütün cesare- ti öldürüyorlardı. Yukarıda anlattığımız hâdise bu nun çok bariz misalidir, Üstürt he- yecanlandırılan ve korkutulan halk bezgin, ümitsiz bir hale gelmişti.. Buna rağmen yurt ve şerefi mev zuu bahsolduğu vakit kahramanlığı ile dünyayı hayran bırakan Türk ev. lâdı tarihin bu hadisesinden de ken- disiti gösterdi. Lehistan muharebesi başladığı vakit: akacak.. Harbi kazanamıyacağımız — Boşu boşuna müslüman kanı besbelli.. Kuyruklu yıldız bunu gös: teriyordu.. diyenler, en büyük düş. man kumandanlarının başlarının tanbul sokaklarında -gezdirildiği! görünce şaşırdılar. Adeta dilleri tu: tuldu. Türk kadırgalarına üstüste bas- gınlar vererek mahveden düşman da bu senelerde kaptan Halil paşa- nm dehşetiyle görünmez olmuştu. Katadenizde tam — hâkimiyet Türk elindeydi. Şimdi ne bulutların arasında görülen haçtan, ne de kuy. ruklu yıldızdan bahseden vardı. Bu korkulu havadisler çoktan unutul. muştu, Belki bir gün, milyonlarca, mil- yarlarca sene sonra bir gün, şu ihi yâr dünya sarsılacak ve göğün boş- luğunda yuvarlanacaktır. Fakat dün ya vakaları tarih sayıfalarına geçme. ge bşladığı zamandanberi her an yaklaşan kıyamet tahminleri çıksay- dr, dünya şimdiye kadar yüz binlerce defa batmış, mahvolmuş olacaktı Kara gölge bir hamlede açık kapıdan atia &. Merdivenlerden bir gölge gibi kayıp indi. 40 — Büyük salana gelince doğruca ka a uldü. Süratle açtı ve ineiyi aldığı yere koyarak kapadı. Bu sırada evin kapısı bızlı biztr çalınmaya başladı. ğ F Si b K v.'.