KU | | | | KEARSU — ıh ıııuııuıwmlâmm., .w.ı n Yi Tarihi macera ve aşk romunı — 94 — Oyuz Yazan: (Vâ - Nü) Öi a ME ŞA VNS AA AT y CONT ÇN Papas Osmanla beraber kararlık korıdora girerken, ayaklarımıza nöbetçi rahibe takıldı. Bu, uyuklayan bir acuze idi, üzerinden . Geçen kısımların hülâsası Küçük Osman, büyük bir papas ola- rak yetiştirilmek istemyor. Htristi- yanlar, onu, bir gün, Ösmanlı tahtı. Na oturtmak emelinde, Bunun için. dir ki, ona hiçbir memnu Mmintaka yoktur, Hattâ, kadınlar mamastırı. nen öt mahrem köşelerine kadar s0. kuluyor. Ben de onun hadım edil, miş lalası sıfatiyle peşinden ayrıl- miyorum. .. * İki merdiven yan yanaydı. Bunların üst kata çıkılıyordu. Bu, yükzek ve enli bir merdivendi. İkinci merdiven- se, dartdı. Ancak yarım kat derecesin. de yükseliyor, sonra, dar, karanlık | bir koridora giriyordu. İşte, bekçi rahibenin tarif ettiği gö. zetleme koridoru, burası olacaktı. Merdivenden bir iki adım çıkmıştık ki, basamaklar üzerinde deminki acu. zelerden birini uyur gördük, Osman: — Bu da he?.., . dedi. — Buranın gözetleyicisi olacak, — Fakat uyuyor... — İhtiyar da, yorulmuş olacak ) *— Aman, yine o ihtiyarlara mı çat. ak. | — Hayır, oğlum Osman... Anlaşılan | sağ taraftaki manastırın sakinleri da. | ha itimatlı, daha tecrübeli oldukları | için bunların başma gözcü diye onlar. dan könülüyor. Fakat bu pinpon da vazifesi başında uyumuş. »— İsabet.. Yoksa o da ötekiler gi bi manasız yere musallat olurdu. Ü. zerinden atlıyalım. Gözetleme korido- | runa yalnız başımıza girelim. | — Pekâlü, nasıl istersen öyle olsun, Atladık. Merdivenleri gıc<ırdatmamağa çalışı yorduk. Acuzeyi uyandırmadan yukarıya çıktık. Şimdi-dar, göz gözü görmez bir Kulağımıza llk çalman bir su sesi ol- du. Sanki hamamdaymışız gibi... — Bu da ne? — Vallahi bilmem... — Bak, şuradan bir ışık — sizıyor. Galjpa gözetleme penceresi olacak. A. gağıya bakalım.... Baktık, Bir de ne görelim... Yirmi beş otuz yaşında iki kadın... İkisi de çırılçıp. lak. Vücutlariı da hayli güzel. Lâkin, bir kusurları var. Müthiş bir kusurla. rı. Saçları* tamamiyle traş edilmiş. Başları işıl işil işildiyor... Osman: — Bunlara, ne'olmuş, böyle, - dedi, — Rahibeler... - diye fısıldadım. Ma. lüm ya, kadınlıktan tecerrüd etmek için saçlarını keserler. — Aman, ne fena âdet... — Femna, iyi... Fakat böyle, — Ne yapıyor bunlar?... — Anlamadım. — Seyredelim... İkisi de, ellerinde koskoca hortum. tar tutuyorlardı. Hortumların ucunu biribirlerine çevirmişlerdi. Müthiş bir su akıyordu. dlBirlb'ıd’erinl adamakıllı ıslatıyorlar- Ve titriyorlardı. Biri; — Üşüyorum, dönuyorum, hemşi. re! . dedi. — Zarar yok... Daha devam edelim, — Oldu. — Olmamıştır. Daha sönmemiştir.. — Bu kadar suyla sönmez olur mu hiç?.. e— Olur, olur sönmez. Ne ateştir o.. Sünmez, haydi, biraz daha sabret... Dişini sık... Dayak yemektense ıslan- mak hayırlıdır. Hem de az günaha ğir. miş oluruz. Osman yine fmld(ld-l: . atlayıp geçtik. — Buünlar ne lâflar böyle?... Bir şey anlıyamıyorum. — Ben de anlıyamıyorum. Az sab. ret, bakalım arkası ne çıkacak?. BSeyrettik. Kadınlar, biribirlerine veriştiriyor- lardı suyu... Bilhaâsa bellerine, kaba etlerine,. | Daha şişmancası: — Söndü... Söndü artık...»Elverir.. « dedi. — Emin misin? — Eminim... Soğuk iliklerime işle. di. Bugün artık asabım hiçbir arzu ile kıvranmıyacaktır. Bütün ihtiras. lar içimde ölmüştür. Eminim. Rahat rahat ve şeytan şerrinden halâs ola- rak ibadetimi yapabileceğim. Melekler | etrafımı alacaklar, Oh, memnünüm, Günah çıkarlırken de, göğsümü gere gere: “Babayı, İsayı ve ruhulkuddusu Haber, ökuyucüları krasında hir fıkra müsabakası açmıştır. Cönderi, I lecek fıkraların kıma ve hiç olmazan A7 işitilmiş olması Iâzımdır. gönderenlerin imzaları mF Rolarile negredilecek ve ber ay © ay İçitde akların en iyilerinden beşine muhtetif ve kıy. metli hediyeler veriecektir . İ | | Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. A Daha borcu varmış ! Açıkgözün birisi koşarak giderken, camiden kocasını bekliyen saf bir kadın gsormuş: — Oğlum nereden geliyorsun? — Cehennemin dibinden.. — Cehennemde neler var?. — Babana sopa çekiyorlar, elli lira borcu varmış ta!... — Ah, evlâdım al şu elli Hirayı da babamı kurtar, demiş ve parayı vermiş. Camiden gelen kocasına hâdiseyi an, latınca herif küplere bincrek: — Çabuk benim atımı hazıtlayın! demiş ve yola çıkmış. . Kaçan bakmış ki arkadan atlı geli . yor. Önündeki değirmene dalmış, de-? ğirmenciye: | — Bak şu gelen atlı kelleri topluyor, | gen de kelsin, çabuk elbiseni bana ver de arkın içine gir! demiş ve savmiış. Atlı gelince de: — Şuraya bir adam girdi, onu mu a. rıyorsun? Adamcağız öfke ile attan inip arkaya dolanınca, ata atlıyarak sıvışmış. Adam, elieri böğründe eve dönmüş, | karısı sormuş: — Efendi ne yaptın?, — Ne yapacağım, babanım bir eğerle bir at borcu daha varmış, onu da ver - dim, geldim. Vehbi Tek Gene içeriz Sarhoşun birine: — İç bakalım, koca bekri iç! demiş. ler. Yarın ahrette bütün bunlar burnun dan gelecek. Herif tattı bir tebessümle: — Eyvallah erenler, demiş. doldurur ” döldürür, gene içeri. Tovfik Teztan düşündüm. Aklımdan delikanlı haya!. leri geçmedi. Diyeceğim... İhtiyar rahib, benim hargi hayallerle taciz edildiğimi bili. yor. Bana soracak: “Üç erkeğin seni samanlıkta yakaladıkları aklına gel- medi mi?.., Ben, cevaben "gelmedi!” diyeceğim... Öteki rahibe: — Gelmedi mi sanki?,., Bu, gelmek değil mi?.« — Gelmedi... Gelmedi... Gelmedi... Akıt üzerime soğuk suyu... Fena gey. ler, günah şeyler düşünmek istemiyo. rTum.., Esascn, nişanlım varken üç yabancı erkek larafmdan taarruza uğ. ramak yüzünden değil mi ki ben bu. raya geldim... Çok büyük günah oldu idi iş... Çok büyük 'günah. O günahı rahibelikle sileceğim... Dök suyu.. (Devamı var) Bekri Mustafa bu Bir gün Bekri Mustafanın sofuluğu tutmuş ve camiye giderek vâz dinle - miye karar vermiş. . Aksi bu ya o gün de hocanın İşret Hakkında söyliyeceği tutar. Ve: — Evlâtlarım, sakın içki içmeyiniz. Yoksa oyarın ruzu mahşerde bütün bu içki şişeleri boynunuza asıla . cak, der. Bunun üzerine içki lâfına dayanamı - yan Bekdi Mustafa: — Hocam, bu şişeler boş mu asıla . cak, dolu mu? diye gorar. Hoca büyük bit korku yaratabilmek için: — Oğlum, işin fenasma bak ki, dolu / asJıcak, dolu. Bunun Üzerine keyfe gelen Bekri Mus- tafa: — Yaşa be hoca, desene ya hey ha, der. Ankara'da CİM BOM Palan mı veririm Herifin biri daima yiğitlikten bahse - der, şöyle asarım, böyle keserim, der Atar tutarmış. Bu kabadayı bir gün e- şeğine binip, dağda giderken, karşısına birkaç eşkiya çıkmış. Herifi temizce dövdükten gonra, parasını, eşeğini al . muşlar, elbiselerini soymuşlar, orta yer- de eşeğin biz eski palanı kalmış, onu da herife bağışlamışlar. Bu palavracı adam palanı sırtlayıp köyüne dönerken ahbap | larından birine rastlamış. Herif merak. la sormuş: — Yahu bu halin ne? Kabadayı vak'ayı şöyle üstün körü anlatmış; hetmşer'si gülerek: — İyi ki demiş, palanı almamışlar... Bu lâf, kabadayırın erkekliğine do - kunmuş ve sonra elini sallıyarak : — Haydi oradan budala!.. demiş. Ben adama palan mı veririm. orada da Mates Öyle ise ekip biçsinler Bir mahkemede uyuyan azadan biri - ne rels mahkemenin sonunda ; — Siz ne dersiniz? Derdemez, sertemlikle; — Assınlar! demiş.. Reis kemali haytetle: — Yok Ganım katil meselesi değil, a- rari meselesi.. Demes! üzerine: — Üyle ise ekip, biçsinler, İbrahim KORA Amerika cumhurrelsl - Ey ——T 12 HAZİRAN — f037 Ruzwveltin zabıta romanı —19 — — Sizin mücsseseniz evvekce nere « deydi? — Sen Lui şehrinde. — Şimdi niçin Torantoya geldini — Aslen Kanadalıyım da ondan.. — Pekâlâ. O halde size yardımım dokunabilir. İsterseniz kücük bir tah - kikata girişeyim. — Teşekkür ederim. — O hâlde yarma. İki yeni ahbap aycıldılar. Üç hatta sonra Gim, yeni —bir işe başlamıştı. Noble ve Skarp Ltd. Şirketinin Cim yüzde 5S1 hissesini almış. yeni ortakları tanışmıştı. Cim hisselere mukabil 150 bit dolar verecekti. Diğer ortaklar, Noble ve Skarp, onu yazıhanelerinde kabul ettiler, Mister Skarp, zayıf, başıkabak bir adamdı. Mister Noble de öyle idi. Yalnız. o: nun başında tek, tük saç vardi. İkisi . nin de gözlükleri, ikisinin yeleklerinde, saat kordonları vardı. Pantalonların Ütü çizgileri çoktan kaybolmuştu. —O kadar uzun senelredenbeti beraber ça. lışıyorlardı ki, hareketleri biribiri ayni idi ve biribirlerine ikiz kardeşler gibi benziyorlardı. Birinin söylediğini öteki aynen, fakat başka kelımıınle tek rar ediyordu. Cim onlarla ıııııııp bazı hukuki bahisler etrafında görüştükten sonra dedi ki: — İşimizi bitirdik. Lâkin, benim bi - erim var. Onları hal için gideceğim. Bir müddet sonra dönerim. Mister Skarp sordu: — Biz eskisi gibi işe devam edelim Mister Noble de sordu: — Sizin avdetinize kadat idare eli. mizde mi kalsın? Cim cevap verdi: — Gayet tabil. Bir iki haftaya kadar dönmüş olacağım. Döndükten sonra da her gün yazıhaneye gelip, delâletinizle işin hususiyetlerini öğrenmiş olurum. Mukavele, masanın üzerinde duru . yordu., Noter her şeyi hazırlamıştı. Ma . saya yaklaştılar. Üçü de imzaladilar. Cim: — Şimdi, dedi, parayı vereyim, de - ğil mi?. Mister Noble: — Nasıl isterseniz.. Mister Skarp: — Lütftedersiniz. Dediler. Cim cebinden cüzdanını çı . kardı, paralarr birer, birer Saymağa başladı. Herkesin gözleri Cimin eller'n. deydi. Bu para, membar kurumuş - bir nehre yeniden hayat akıtacaktı. Para , | ların sayılması bittiği zaman, herkes, memnuniyetinden gülümsüyordu. İçle . rinden en memnun şüphes'? Cimdi. Cim Bleyk, daha doğrusu Fraasis Karter ortaklarından —müsaade alarak Ayrıldı. Nereye gittiğini Borsalar, Mis - ter Skarp ve Mister Noble onun, ika - met etmiş olduğu Siyu Fals'a gittiğini söylerlerdi. Lâkin aldanıyorlardı. BEKLENİLMİYEN BİR ZİYARET Kârter doğruca Omahova, dönmüştü. Şimdi teşebbisünün en güç kısmıdli ya. Pacaktı. Bu, Ci'm Bleyk ismiyle yaşa - | mış olan adamın (imhası, katli, ortadan kaldırılması idi. Cim acele etmek lâzım geldiğini anlıyordu. Zira, Nevyorktan uzak bulunduğu bu üç, dört aylık müd. det içinde ,onun avdet etmemiş olma , sından şüphe etmiş olabilirlerdi. Vlkh_ zaman zaman, şu veya bu Şehirden mevhum bir iş peşinde koştuğuna dair | telgrafla haber veriyordü amma, — ne | de olga .tedbirli olmak, bir an evvel ker | şeyi bitirmek lüzımdı. Cim trende giderken düşünüyordu. Acaba iktisap ettiği bu yeni şahsiyet | | niz hakkında malümat yalnız onun şeklini, harici kısmını mi deği Acaba ruhu da değ'şmis miydi? | Hayır, Talşti? ruhunu ve kalbini, doktorun ] bıçağı değiştirememişti. İlkanın kef * dis'ni aldattığını öğrendiği zaman düf duğu istirap, Şarlotun kendinden W zaklaştığı gün hissettiği kederi hâlâ di yuyordu. Şarlot, onu hâlâ seviyordu: Fakat bu kız sevilmeğe değer miy * di?. Cim gibi iradeli bir adam nasıl ©* | lur da böyle bir hakilate kendini koyt” verebilirdi. Hem artık o, Karter di mi? Evet. O halde Karter hayatındi Şarlot ismizde b'risini tanımıyor. Ö* van mevcudiyetinden bile haberdar d& Kil, lâkin... Cim hastaneye döndü ve son ameli * yatlar için kendini doktor Grimşovuf ellerine tekrar tevdi etti. Doktor tekraf işe başladı. Bir pazar günü, Cim ocağın içinde yanan odunların alevi kargısında düşü” nüyordu. İki gün gonra artik bu hastâr neden ebödiye ayrılacaktı. Cim elini W zattı, bir sigara alıp yaktı. Bu aralık kapı açıldı, doktor Grimşov heyecanli bir hâlde içeri girdi. İtinayla kapryı kâ* padı ve : — Mister Karter, dedi, çok müşkül bir vaziyetteyim. Aşağıda bir genç kıf vâr, — Nasıl bir genç kız? — Bir genç kız. Cim L. Bleyk ismin: 'de birisinin peşinde olduğunu, onu ara- dığını söylüyor. Böyle birini tanryorf musunuz? — Bleyk?! Cim şaşırmıştı. Bir an çustu. dedi ki: — Bunu benden ne diye soruyorsu » nuz?. Doktor bir sabırsızlik hareketi guı" terdi: t — Şu dakikada sizden, hususi işleri- istiyecek de » gilim. Lâkin bu genç kız Nevyorktan geldiğini söylüyor. İsmi de Şarlot Hop imiş... Cim kalbinin eridiğini hissetti. Şar - lot buraya gelm'şti. Natı) — gelmişti? Doktora, sığınacak yer arayan bir ka & çak gözüyle baktı. Sonra pencereye döndü. Bir müddet durdu. Ve Fransis Karterin sesiyle: — Size, dedi, tektar ediyorum. Bunu benden ne diye soruyorsunuz. ? — Söyliyeyim, Genç kızın söylediği- ne nazaran, patronu ortadan — kaybhol » muş. Kend'si şalsen ona çok merbut « muş ve onu aramağa çıkmış. Yazıhane- sinin çekmelerinden birinde, bir kâğıt bulmuş. Üzerinde, benim ism'm yazı - lıymış. Bunu bir İz telâkki ederek bura. ya gelmiş. — Anlamıyorum. — Anlamıyacak bir şey yok Mister Karter. Ben Nevyorkta sizden başka kimse ile muhabere etmedim. Bu itibar- lar... Yani demek istiyorum ki, belki bir Unutkanlık neticesi olarak yazıha - nenizde bü kâğıt parçasını — birakmış, olabil'rsiniz. Maamalih, isterseniz gi dipi kendisine böyle bir kimse tanıma « dığımı söylerim. Sizden bahis bile et- mem, Cim düşünüyordu. Nihayet: dedi, gidip kendine bir şey- iz, buradan uzaklaştırınız. Doktor Crimşov tek kelime söyleme. den kapıya yürüdü. Tam kapıyı aça « cağı sırada Cim haykırdı: — Durunuz. Farzedelim ki ben Şare Tot denilen bu kızıa aradığı kimseyim. — Evet. Öyle farredel'm, Ne olacak? — Benim şeklimi değiştirmek için sif hemen hemen bütün ameliyatları yap « tıtız değil mi — Evet, Gözlerinize evvelce bahset » tiğim iİnce cam gözlükleri de koyduk * tan sonra artık işim bitti. — O halde gidip bu kızı ben göre « ceğim. Hern böylece birde tecrübe yap. mus olacağım. Eğer Miss Şarlot Hop beni tanımmazsa, artık Cim Bleykin ta * mamen öldüğüne bükmedebiliriz. <(Devamı var) Sonrt i Xa SY vCa H — - < -woizrır