HABER — Akşam postası Tarihi macera ve aşk romanı g4 — Casus olarak terbiye edilmiş bir çok hıristiyan | “ve kadınlar Istanbul gemilerine esir düşmelidir. Bunlardan bir tanesi Padişahtan bir çocuk sahibi olursa onu gizlice hırıstiyan terbiyesile büyütmelidir Geçen kısımların hülâsası Altı hristiyan gemisi bizi esir etti. Biz, iki gemi halkıyız. İçimizde ka- dınlar da var. Bu kadınlardan biri, müstakbel padişah Mehmedin süt annesidir. Osman ismindeki kiçük çocuk da padişah İbrahimin kendi evlâdına tercih ettiği bir oğlandır. Ben de, maktul Sünbül ağanın mü temed bir adamıyım. İçimizden ba. asıları hiristiyan oldu, Ay$e, ben ve Osman da bu meyandayz, »# 5 Bütün seyahat imtidadınca başka mühim bir hâdise olmadı. Küçük Os man; gemideki hıristiyan kadınları. nın davetlerine icabet etmeden, onla. rı böyuna tatit sözleri, güler yüzleri atlattı, Müslüman kadınlarla ahbablık etti, Onlar bu oğlana adetâ perestiş ediyorlardı. Ayşeyi sorarsanız, kaptan başta oL mak üzere, bütün zabitleri ahbab ol. muştu. Kâh terclimanın delâletiyle, kâh doğrudan döğruya konuşuyor,'dil hususunda epeyep terakki ediyordu. Zebitlere evaller soruyordu. Onlar, Türklerle yaptıkları o muharebeleri, muvaffakıyet kazanmak için başvur- dukları çareleri anlatıyorlardı. Ayse, boyuna: — Ben Türkleri severim. Çünkü be. nim milletimdirler. Onları hıristiyan yapmanın bir kolayını bulsak... -di. yordu. Bu fikir, zabitlere pek elverişli ge. Diyordu. Tahakkuku için ne yapmak Jâzımgeldiğine dair Ayşeyle münaka, şaya girişiyorlardr. O, sarayı pek iyi bilen bir kadın sıfatiyle izahat veri- yordu: — Sevküleeygimizi İyi idare etme- miz için benim de bazı şeyler öğren. mem lâzım... İyi tafsilât veriniz! . di- yordu... Önlerine birtakım haritalar açıyor. Jar, uzun uzadıya konuşuyorlardı, Ben, kapıdan divan duruyordum. İçimden: — Ah, skreb... Ah koymumuzda bes. lediğimiz yılan... Senin bizim aileden çıktığına öyle müteessirim ki, - di- yordum. i Fakat birdenbire içime bir . hüzün çöküverdi: — Ben bunun hakkında böyle düşü. nüyordum. Peki ama, âlem benim hakkımda ne diyor âcaba?.. Bin de vatan haini, millet ve.din haini değil miyim? . Bazan, muhavereleri pek muğlâk bir hal alıyordu. Ayşeden daha İyi rumca bildiğim halde dönen mevzula- TI pek kavcıyamıyordum. “— Bu kız, bu fikirleri nasıl öğ- rendi?.... diye gaşıyordum. Bazan da söz döne dolaşa pek cazib bir safhaya intikal ediyordu: — Bir gemiye gilzel kadınlar koya. um... « diyorlardı... Bunlar bizim ter- biyeli, talimi casuslarımız, olsun. 7 İri Baray âdet ve an'anelerini mn birkaç ay içinde öğreteyin, Ora- ya düşünce kime nasıl muamele yapılacağına dair ders vereyim, Padi, şah ve pasalara müsteirişe oldukları zaman ner yapacaklarını tafsilâtı ile öğrensinler. Herhalde diğer esir- lere kıyasin bu suretle fevkalâde te, rakki ederler. Zira, esasen Seçine fe- dailer olacaktırlar. Onlar, bu sayede, bizim Türk saraylarında, ellerimiz kollarımız olurlar... s Kaptan: — Zaten bu hileye ilk defa olarak | biz başvuracak değiliz... Tarihin sey. ri canasında kaç tane böyle misal var. Meselâ Safiye sultan da başka türlü mü esir olmuştur sanıyorsunuz ?... Ayşe: — Safiye sultanın hıristiyan âlemi- ne ne kadar hizmeti oldu. Kaptan: — Hattâ siz bile, dolayısiyle bize onun yadigârı sayılırsınız... Onun bir şakirdi Sülabül ağa idi, Siz de Sünbü! ağanın muhitinde yetiştiniz... Ayşe: — Evet... . dedi. - Daha benim gi- biler yetişecektir, İşte ben de yeni Safiye sultanların zuhurunu . istiyo; rum... Birer Osman yetiştiren Safiye sultanlar. Kaptan ve zabitler, heyecan duyu: yorlardı: — Siz harikulâde bir. kadınsınız, Angiliki! « diyorlardı. « Hakikaten plâ- nmız fevkalâdeğir. Biz, Türkleri tes. hir için birçok cihetlerden 'çalışmalı. yız. Bunun bir şekli, Osmanı he ya- Pp Yapıp ' Oşmanlı otabtma ge. girmektir. Zira, o, reis olmak husu- siyetlerini fevkalâde haizdir. Eğer o. nu İbrahimin yerine padişah yâpabi- lirsek, ne mutlu bize! Fakat eğer ya. pamazsak, söylediğiniz şekil en mu. vafıkıdır. © — Yani hulâsa ediyorum: Bizim ta- rafımızdan iylee yetiştirilmiş bir ka- dm, bir padişah zevcesi olacak. Bir evlât sahibi olarak, onu, benim ssma. ni yetiştirdiğim gibi yetiştirecek... Böyle bir hükümdar Türklerin başına geçince, pap& bazretlerile münasebe- te girecek... Yavaş yavaş muhitini ha. zırladıktan Sonra, Türk memelketle. rinde turistiyanlığı resmi din olarak kabul edecek... Yeniçeri ordusu hıris- tiyan çocuklarından mürekkeb oldu- ğu için, onlara da bu fikir birdenbire mülâyim gelir... Kaptan ve zabitler, ellerini biribiri. ne vurarak, bu sözleri alkışladılar. — Şimdi, gelelim tatbikat: sahas- na... Bu işi bakmız ne suretle yapa. cağız. Ayse, etrafına baktı. — Bu mevzuu başbaşa konuşalım... Ancak rütbeyi haiz hiristiyan zabit. leri arasmda!. Amiral, maiyetine dönerek: — Dışarı çıkınız! - emrini verdi. Hepimiz çıktık... Aramızda kırk yil lık hıristiyanlar da vardı. Onlara bile itimad edilmemişti, Halbuki Ayge, hı- ristiyanların en itimad edilen erkân. harpleri arasma girmişti. İşte, buna bayret ediyordum. Dışarı çıktığımız zaman, Girid ada- sma pek yoklaştığımızı öğrendim. (Devamı var) fikra münabakasi açınıştır. Gönderi, lecek fıkraların kisa ve hiç olmazsn "az işitilmiş olmam lâzımdır. Fikraldr, gönderenlerin imzaları yahut isüstedr ü&dlarile peşrodilecek ve har ay 0 AY İçinde çıkacakların en iyilerinden beşine mubiletif ve kıy, matli heğiyeler verilebektir . Bize bildiğiniz güzel fıkraları Haber, okuyucuları urasnda l Ben ehli kuburdanım Sultan Mahmut devrinde takı içmek yasak edilir. Meşhur Bekri Mustafa Topkapı mezarlıklarından birinin içine girer ve içmeğe başlar bu arâda oradan geçen zaptiyeler Bekriyi görürler ve sorarlar: — Sen rakı içmenin yasak olduğunu bilmiyor musun ?. Bekri cevap verir: — Biliyorum'amma benim düsya ile alâkam yok. Ben ehli kuburdanım, der, Aysel Nedim Hesabı doğru veren Ağanın biri çobanların toplamış on. lardan koyunlarının hesabın: soruyor - muş, Her çoban'sıra ile ağanın odasına girip Hesap veriyor ve dışarr çıkıydr. Sırasi en son gelen, ağaya şöylece he. sap vermiş: — Yüz koyundan ellisi dalaktan öl - dü. Yirmisini kurt kaptı, yirmisini sel ald:, götürdü. Doküz tanesi de doğurur» ken öldü. Kalan bir taneyi de kestim, pastırrba yaptım. İşte derisi. Sütünden de sana bir çömlek yoğurt yapıp getir. dim. Ağa hiddetle yoğurt çömleğini alıp sobanın başına geçirir. Yüzü, gözü bembeyaz yoğurt'içinde dışaiı çıkan İşgüzar çobana arkadaşları bu halin se bebini sorarlar, Çoban: i — Hesabı doğru verenin yüzü ak Şi. kar, - der, z Ni Aysel Bırak, dünyayı yıkmaya kalkar Bektaşinin biri bir hamama gider, yıkanır. Çıkacağı: Ozaman: — Yarabbi, der, bana bir kuruş ihsân et te hamam- cının parasını vereyim. yâhüt'da bir fevkalâdelik göster de Şuradan ervışa. yım. Tesadüfen müthiş bir zelzele olur ve bu arada Bektaşi de tası tarağı toplar ve hamamdan sıyışır. doğtu bir camiye gider, bir de bakar ki adamın biri o turmuş ve ellerini açmış, Yarabbi bana bir çuval altın ihsat et diye, dua edi yor. Bektaşi adamın suratına müthiş bir tokat atarak der ki: — Beş dakika ev. vel bir. kuruş vermemek için koca ha. röğmi yıkan Allahtan her: de bir çuval altın istenir mi? Bırak hiddetlenir de dünyayı yıkmıya kalkar. Asuma ı Nedim * Inkisarcı Eski zamanlarda, (o Etyemezde:'bir karı koca varmış. Erkek, rasılsa $*Va tana uyarak evini ihmale başlangiş. Bu halden müteessir olan kadın. der- dini komşularına açmış. “Yaşlı, 5 komşu kadm, Akbıyık semtinde otv- ran meşhur inkisarcı kağdmı sağık vermiş, Kadıncağız tarif edilen eve gitmis. O gün inkisarcı kadın çamaşır y'lu. yormuş. Etyemezli kadını ayak üstü dinlemiş: — Bugün çamaşır yıkıyorum. Fazia birşey söyliyemdm. Yalnız şu kadarcık söyliyeyim. O bherifte Sultanahivet camii kadar yara açılsın, minaresi kı. dar dü fitil işlesin.. Demis... Orhan Gönenç . m———— ———————————- 2 Haziran — 1937 Amerika cumhurreisi Ruzveltin zabıtaromanı UN viren fa, iü gazi 5 İlkanın o gece gözüne uyku girmedi. Bir türlü sabah da olmuyordu. Bir sa- bah olsa! Uzun saatlerden sonra, niha- yet yatak odasının perdeleri günün lk ışığı İle aydınlandı. İlka mahmur göz” lerle kalktı, sahah gazetelerini heyecanla baktı. Belki gece görüşen Eri idi TE piyonun o gece V maçın tafsilâtını yazıyorlardı. Demek o saatte telefonda olan Eri değildi. İlka, bir çılgın gibi giyindi, sokağa çıkt. ; âşı- inin apartımanına İcoştu. O. geze yarı smdan sonraki trenle döndüğü için, he- nüz gelmemişti. İlka divâna uzanarak bekledi. Biraz sonra kapmın deliğine bir anahtarın girdiği duyuldu El Marşâl içeri girdi. Kolunda bir ket vardı. aldırıp keadisile « Gazeteler şam- ya Biçde yaptığı — Hello, Eri! — Hello, İlka! İki âşık öpüştüler, İlk kucaklaşmalar bittikten sonra İlka sordu: — Dün akşam bana telefon ettin mi cicim?. — Hayır, neden sordun?. 4 — Hiç. Birisi telefon etti de. Sen zaunettim., İllka bu kadarla iktifa etti. Eğer te - lefon mükülemesini. söyle18€ “muhak kak ki Erl kızataktı, Belki de korka. tak ve esasen zorla kabul ettiği bu işten vazgeçecekti. Hiçbir şey söylememek daha münasip olacaktı, Öyle Yaptı. Yal nız, şimdilik kocatının aleyhine düşün- düklerini henüz tatbik zamanı olmadı. ğını bildirmekle iktifa giti. HARARETLİ BİR GECE Cim Bleyk, telefon ettiği yerden çı. kar çıkmaz bir otomobile binmiş ve ya. zıhanesinin adresini vermisti. Fakat Cim, şoförü, Esi Marjalırı se siyle çağırmıştı? Birdenbire kendini, topladı. Yoksa bu sesten kurtulamıya Gaktı! Otomobile binince kendi sesiyle konuşmağa başladı ve istediği zaman sesini değiştirebileceğini göretek mem nun oldi. Yazıhaneye gelince, Cim, kabul sa - lotlunda Şârlotu gördü. Şarlotun elin. de'kâğıtlar vardı. Cim sert bir sösle sordu: — Bu saatte burada ne Yapıyorsu - Buz?. - Şarlot kabahat işliyen bir çocuk ya. kalandığı zaman ne hale gelirse öyle ol. du, sarardı, sonra kendini topladı: — Ya siz, dedi. Sizin ne içiniz var? Yoksa bir.şey mi oldu?. — Hayır. Tamamen: şahsi bir iş ile meşgul olmak için geldim. —'Tamâmen gahsi mi? Buna rağmen size bir yardımım dokunabilir mi?. — Hayır. Eğer icap etseydi, size kal manızı söylerdim, Cim böyle sert sett könuşmakla Şar- lotu mütesssir ettiğini anlıyor, ve onu z a " l Ky gur müteessir ettiğinden dolayı kendi ae — müteessir oluyordu. Tekrar sordu: — Burada geç vakit ne yapıyorsunuz söylemediniz? Şarlot elindeki kâğıtları uzattı £ — Bu mesele ile meşgul olmamı söy. lemiştiniz. Madem ki buradasınız, be - raber bir göz atabilriz. — Şimdi meşgul olamam. — Doktor, bana bir itirafta bulun - mak mecburiyetindesiniz. Şarlot, patronuna arasıra “doktor, diye hitap ederdi, Çünkü Cim Bleyk, bundan iki sene evvel Üniversiteye de » vam etmiş ve edebiyat doktoru ünvanı, nı kâzatntıştı. Aralarında bir gergin Jik olduğu zamanlar ona doktor dedi mi, Cimin hiddeti geçerdi. Cim cevap verdi: | — Böyle bir mecburiyetim yok ve size cevap verecek değilim âmma, bir defa sorunuz bakayım. — Nerede yemek yediniz? — Bu akşam mı? Niçin sordunuz?.. Galiba yemek yemedim daha... — Ben de öyle tahmin, ediyordum yal Şarlotun halinde büyük bir zafer kas zanmış bir kumandan hali vardı. İlâve etti: — Gidip bir şeyler alayım. Yazıhan? hesabına gayet tabit.. Hattâ gidip Cer - İ vellide “de pekâlâ yemek yeyebilirdik. — Teşekkür ederim, karnımtok.. Çalışacağım. İşim var. — Peki, ben sizi burada beklerim.. — Hayır, beklemeyiniz, yalnız kal . | mak istiyorum. Şarlot onu bu halde yalnız bırak. mak istemiyordu. Yazıhanenin sol gö - zünde bir tabanca olduğunu biliyordu. Onur için: — İyi; dedi, ben de şu işleri bitire- yim, giderim... Cimin asabiyeti fevkalâde idi: — işinizi derhal bitiriniz. — Sizi böyle geç vakit yalnız mı bi. rakmamı İstiyorsunuz. Şarlot bu sözleri öyle bir şefkatle, öyle himayekâr bir eda ile söylemişti ki, Cim Bleyk hayret etti.; — Ne o? 'dedi, behim için bir şeyden mi korkuyorsunuz? Kendi kendine kalmağa, çalışmağa alışmış ve hayatta hiçbir kimseden şefkat, muhabbet görmemiş ölan o bu adam, dünyada kendine açıyâcak, ken disi için endişe duyacak bir kimsenin mevcudiyetine hayret ediyordu. Devâm etti; , — Demek benim için korkuyorsunuz. Benim meyus olduğumu zannediyorsu. nuz. Acaba ne yaptım ki bana söylemi. yorsunuz? — Hiç... — Neden şüphe ediyorsunuz?. > (Devamı var)