22 Mayıs 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

22 Mayıs 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Jack London'un bir hikâyesinin — Kalm çam tahtalarından yapılmış bir masanın etrafma oturuyorlardı. Ceketlerini çıkarmışlardı. Gömlekle oldukları halde yüzlerinden ter ekı- yor, yün çoraplar içinde atkıları s3. rılmış bacakları da buz gibi donuyor. du. Bu küçük kulübede hararet mikya. at işte bu şekildeydi: harıl harıl ya- nan soba, ancak zeminden bir metro yüksekliği ısıtabiliyor, zeminin çat. Jaklarından, kapı aralıklarından buz gibi bir soğuk nüfuz ediyordu. Her yerde kar donmuş, saçaklırdan billür çubuklar sarkıyordu, Oymadıkalrı kumar gayet ciddiydi; Bu, daha doğrusu, parayla dönen bir kumar değil, bir hahisti. Kaybeden iki kişi, Yukon suyunun sathmdaki iki metro kalınlığında büzu delecek, el. tında balık tutacaktı, Kartları karıştıran adam: — Hayret! - deği. . Mart 'ayında bu kadar soğuk olsun, görülmemiş şey... Bob! Acaba sence tahteserfır kaç derecedir? — Tahtessıfır 55 yahut 60 dir. Ne dersin, Dok? Dok diye hitap edilen sdam başmı gevirdi. Dok, yani doktor demekti. - Yok, bence ancak 50 oles gerek! Belki de 40... Penceredeki buzlara ba. kın, 60 1 bulunca daha kalınlaşıp da. ha uzamıyorlar mı? Şimdi uçları delikdegik, İskambilleri topladı. Dağıtacağı e8- nada kep! vuruldu. Doktor başını çe. virmeden seslendi: — Buyurun! Yeni gelen, iriyarı bir İsveçliydi. Yüzünü saran yün kasketinin bağları- mi çözmeseydi ve sobanın karşısında Diğerini, sakallarını Kkaplıyan buz. ları eritmeşeydi ne cins insan olduğu- nu kavramak pek müşkül olacaktı. Adamcağız ısınırken, öbürleri oyna, makta devam ediyordu. İsveçli bozuk bir ingilizesyle: — Bu kampta bir doktor olduğunu söylüyorlar! . dedi, - Adımm yüzünde uzun bir ıstırabın izl vardı. Şaşkın ve endişeli gözlerle herkesi süzüyor, masanın etrafımda 0. turan her adamın ifadesini okumak istiyordu. İlâve etti: — Uzaktan geliyorum: Whyo'dan.. — Doktor benim... Ne istiyorsan? Adam, cevap olarak, sol elini tuzat- tr, İkinci parmağı müthiş surette şiş. mişti. Uzun ve içinden çıkılmaz bir hikâye anlatmağı bağladı. Rahaterzir. ğını izah etmek istiyordu. Doktor lâfını kesörek” — Elini masanm üzerine şöyle köy ds bakayım! . dedi. ö İsveçli, âcıyan parmağını büyük bir İtina ile uzattı. Doktor: — Pek âlâ... Bu sadece bir adale ra. hatsızlığından ileri geliyor... Yüz elli kilometreyi sade bunur için mi yürü. Yerek buralara kadar beni bulmıya Zelâin?... Şimdi bir dakikada seni 1, Yileştireceğim... Bak, öğren nasıl yap- mak lâzım olduğunu.. Başka sefer, kendi çâfeni kendin Bulursur... Bu sözün üzerine, haber vermeden, elinin keskinliğile, hasta pi Üzerine şiddetli bir darbe vurdu. A. dem serbir feryat kopardı. Yüzünde MUVA YANIK ŞUNUZ"TÇİN ir ö belirdi. korkuyla karışık bir öfke Vahşi bir hayvan e ii ona bu oyunu oynıyanin e bir an ipini Doktor, hâikimane ve lâkayt: — İşte, oldu bitti! - dedi. » Şimdi süntlem? Daha iyi, değil mi? Tekrar. larsa yine &Ynİ tedavi usulünü yapa. caksın... Muhatabının soğukkanlılığı İsveçli- yi sindirmişti. Zaten < hakiksten de, an bean ıstırabı yordu. Hayretle parmağına baktı. Kımıldattr. Hiç ağrı duymayında cebinden bir âltm kese ıkararak sordu: : — Borcum nekadar? Doktor başıyla: “.. Hiç igâreti yaparak, . ben vi- zita kabul etmiyorum / Oyun arkadaşına dönerek: — Haydi Bob! Sıra sende! İsveçli birkaç, ağır adım attı. Par- mağma baktı Ve doktara, hayranlık. Ja: «— Siz, çok iyi bir ada ii ve? “iliki oyunculardan biri, dok. toru cevab vermek ıstırabından kur- içi 'a karıştı: vi MİNE Doktor Linday. O esnnda yine kapı çalındı. Hekim homurdanarak: — Aman canıri ğ oyunu bitiremiyeceğiz. Yine biri, Sonra, yeni gelene hitaben: alı — Sen de ne istiyorsun bakalım? Kapıdan giren adam çevap vermek istediği halde bir türlü çenesinin ada- iesini oynatamıyordu. Çünkü bütün yüzü kalın bir buz tabakasile örülmüş tü. Herhalde pek uzaklardan gelmiş. 4. Saatlerce yürümüstü. belki de gün- Yeres... Bagını salladı ve gözleriyle gillüm. siyerek sobaya yaklaştı. Erimeye baş hyan buzlar, kızarmış sobaya damlı. yarak vızıltılar hâsıl ediyordu. Adam, niksyet söze girişti: — Ben kendim için gelmedim. E. ğer burada bir doktor varsa ona mub- tacız... Petit-Pee'do bir adama pars hilcum etti, tmmaklariyle onu feci su. retto yaraladı. Doktar sordu: — Uzak yerde 4. — Buradan Yüz yetmiş kilametre ilerde. — Bu iş kaç gür evvel oldu? — Orağah buraya ancak üç günde gelebildim. — Hasta,pek ağır mı? — Bir omuzu parça parça... Sağ ko- Ju kırılmış. Bütün vücut yara için. de., Kemikler görünliyor.. Birkaç ya. rayı, bi3, ihtiyaten diktik... Büyük kan damarlarını da bağladık. yasin « İsmi. Mgemiz... Herhalde şimdiye kadar öl- müştür. Hayır, hayır. O adam ölmez. Doktor aramağa çiktiğimi duydu. Ohâa öyle bir ezim Var ki, ölüme de kafs tutar. Doktor alayını arttırarak: —— Manevi kuvvetle gangrenin mü- eadelesi.. Hem ben burada derece soğukta 170 kilometreyi yürü. meye hiç Biyetim yok. (Devamı var) Tercüme edeü: Hatice Süreyya E SİN ÖTEBRİK EBERİM dosTUM BLAĞER/ Rahat .yok.. Bu | — Pek âlâ. Yapılicak şeyleri yap. | vazifede | « değilim... Bir cesedi diriltmek içiti 50 Ss Tonton amca Balık avlıyor Kızıl acayak Çelik yüreğin maceraları 07 5 İLTİFATINIZA TEŞEKKÖR Ep RiM./ ŞIMDE SADADE GELELİM... BE. n : Niyazi ARmet 457 sene evvel bugün mama a a Rados adası muhasara edildi Levendler mucize diye, bağırdılar. Türk bayrağı kalenin üstünde dalgalanıyordu. Düsman ordusunda bunu kim yapıyordu? Müthiş bir top ateşi devam edi- yor. Uzakta yaygaralar, boğrışma- lar duyuluyordu. Alev ve duman bütün tepeleri kaplamış gibiydi. Kaptan paşa gemisi yanmda deniz- den bir yabancı çıkarıldı. Üstü başı yırtık, Vücudunun şurası burası be- reliydi. Ayakları çıplaktı. Kafasmı saran bol saçları yüzünün yarısın- dan fazlasını kaplıyordu. Dürdu, ba- şınt geriye doğru çekti. Elleriyle konuşamıyacak halde olduğunu an- lattıktan sonra yere çöktü ve müte- madiyen solumağa başladı. Sırsıklam bir haldeydi. Konuşa- bilecek hale gelince: m — Beni paşanın huzuruna götü- rünüz... dedi. Sordular: — Sen kimsin, nereden geliyor. sun?.., — Görmüyor musunuz nereden geldiğimi.. İşte şuradan, düşmanın bulunduğu yerden geliyorum. Ça. buk beni paşanın yanına götürün. Söyliyeceklerim var., Sonra. vakit geçerse bütün emeğim boşa çıka- cak. 1480 yılı 22 mayıs güpü 457 sene evvel bügün Rados adasını sa” ran Mesih paşa en şiddetli hücumla- rında bile bir muvaffakşyet elde & dememişti. Top ateşleri düşmanm gözünü. yıldırmıyor, kaleler ,tabye- ler, surlar parçalannken onlar öl mek için buraya gelmişler gibi çar- pışıyorlardı. Ne yapacağını düşünürken pej- mürde kıyafetli ve düşman tarafın- dan geldiğini söyliyen bir yebaner nm kendisini görmek istediğini ha- ber verdikleri zaman derhal: — Getirin. emrini verdi. Garip adam Mesih paşanın kar- şisma çıkarıldığı vakit diz çökerek selâmladı. Etek öper gibi bir hareket yaptıktan sonra söze başladı: — Ben üç sene evvel esir edil miş bir Türküm.. İyilisan bilirim. kendimi sevdirerek ordularma gir dim. Fakat Türküm; Onun için da: ima Türkün -kazanmasını — isterim. Buraya canımı tehlikeye atarak gel- dim. Halimi görüyorsunuz. Eğer muvaffak olamazsam tehlike artar. Mesih paşa heyecanla sordu: — Ne var.. Ne yapmamızı. ist- yorsun?... — Düşmanın bütün kuvvetleri Sennikela kalesindeydi. Siz orayı tamamiyle yakmağa muvaffak oldu nuz. Bir bilseniz orada neler oldu. Kaleler kadar taş parçaları birer gül le gibi düşman askerini çiğnedi. Şim di orası bir harabe hülindedir. Sayı. sz ölü ve sayısız yaralı yatıyor. Sağ olanlar şaşkın bir haldedirler. Eğer hücum etmezseniz büyük, çok bü. yük bir fırsat kaçırmış olacakamız. Garip adam bunları söylerken titriyordu. Yüzünün rengi sararıyor, beyazlanıyordu. ELE VERMEK FF İMİ e HAYIR. İ VAZIFEM ee DELİ- CE ATILMIŞ OLDUĞUNUZ SERGÖZEŞTTEN «YANI MO60oLiSTANA SAHIB (— OLMAK FIKRİNDEM i <AYDIRMAK işin J Mesih paş; — Peki, nasıl hücum edeceğiz?. diye sordu. Adının Yusuf olduğunu söyli- yen yabancı sevinçle atıldı ve; — Sandallarla.. dedi. — Sandalla mı? «— Elbette. Oraya asker sevket mek lâzım. Gemilerdeki askerleri kayıklara doldurur karaya çıkarırız o kadar.. Türk askerleri birkaç da: kika sonra kalede bayrağımızı dak galandırırlar, Bir aralık Mesih paşanın içine bir şüphe girdi; Yusufun bir. düş- man adamı olmasını düşündü: — Peki dedi, söylediğinizi yapa" cağım., Fakat seni burada gemide bırakacağım.. Yusuf müteessir olmuş gibiydi: — Ben de gitmek isterdim.. di- ye murildardı. Mesih paşanm Yusufu “gemide alakoymak istemesinin sebebi giden askerler bir pusuya düşerlerse ceza olarak ona işkence yapmaktı. Fakat bu düşüncesinden caydı: — Hayir, dedi. Askerlerin en başımda sen kendin gideceksin. ü Şimdi Yusufun gözleri parlıyor. ui, Beş bine yakın Türk neferi, Yu. sufun gösterdiği taraftan kürek çe” kerek kayıklarla gidiyorlardı. Daha pek az gitmişlerdi. Şiddetli ve aman sız bir ateş kayıklara ölüm kurşun- ları yağdirmağa başladı. Herkes yas şırmıştı. Kimse mukabele edemeden aldr ğı yaralarm tesiri ile sulata gömülü- yordu, Kürtülup geri dönebilen askerler yedi yüz şehit verdiklerini anladılar. İşte o vakit “aldatıldık., dediler. Fa- kat iş işten geçmişti. Yusuf nereye gitmişti?. Bunu kimse bilmiyordu. Gören yoktu. Mesih paşa dövünmeğe başladı. Aldatıldığı için hiddetinden yerinde duramaz oldu. #iteiiy — Mucize.. — İşte bayrağımız kalenin bur cunda dalgalaniyor.. Yüzlerce levend dikkatle bakina- ğa başladılar. ş Evet, bir adam Türk “bayrağını kalenin en yüksek yerine çekiyor. du. : Biraz #onra birçok insanlar koşüş tular. Bir kaynaşma oldu ve bayrağı bürce çeken, bulunduğu yerden yu” varlandı ve kayboldu. Kimse bundan bir şey anlayama: maşli, , Bayrağı ceken kimdi? Sonra ni. gin öldürülmüştü? Bu ancak kale alındıktan sonra anlaşıldı. , Yusuf, Mesih paşayı aldatmış de" ğildi. Fakat yolda hiç ummadığı hücu- ma uğraymca denize atlamış yüze. rek sahile sonra tekrar orduya git mişti. Şimdi büyük bir vicdan âzabı içinde idi. Kardeşleri kendisini bir hain addediyorlardı. Bu düşünce ile ordu Yusuf, kale Kafalar dk) ne gitti. Oradan, kim bilir hangi harpte alinmiş olan Türk bâyrağ kucakladı ve kale burcun Sarak asmağa başladı. kapya ç Mesih paşa kahraman Türkün bu inanılmayacak hikâyesini dinledik. teh sonra cesedini arattı. Kale dır varlarmın altında parçalanarak taş. lara sıkışmıştı. Başı açık denize üm uzanmış ve yüzü gülüyor gibi Ni

Bu sayıdan diğer sayfalar: