Tarihi macera ve aşk romanı — Ti — G I ların hülâ Sünbül ağa öldürülmek üzeredir. Çünkü korsanlar gemilerimizi iha. ta etti. Bizimkiler de Sünbül ağayı bu felâkete müsebbib diye zincirle diler. Son dakikada öldürecekler. Yalmz ben ve diğer birkaç sadık adamı, onun bu son dakikada yanın. da fakat göz hapisi altında bulumu- yoruz. Bu sırada müthiş bir muha- rebe cereyan ediyor. Silnbül, benim kendisini kaçırmamı istiyor. ... Dedim ki: — A efendim. Eğer siz söyleme. miş bile olsaydmız, bunu ben yapa- caktım. Zira, Osmanı kendi oğlüm bi- liyorum... — Allâh Tazı olsun Senden... — Bu hissim sizin duanızı kazan. mak İçin değildir. Ona bukacağım. Ona her yerde müfid olacağım. Peşin- den asla ayrılmıyacağım, Fakat size manevi bir borç ödemek kaygusile de. gil. Sırf hissiyatım bu merkezde ol. duğu için... Size manevi borcumu öde. mek içinse söylediğiniz gibi kaçıraca- ğim sizi... peki... Haydi bakalım.. Muharebe alevleniyor. Pek az zamanı- mız kalâr. Lâkvrâr ile oyalanmıyalım, Senden çok memnunum, Hem kendi milletine karşı bir kötülük yapmış de. Zilsin, hem de bana karşı pek iyi dav- randın. Allah muinin olsun. İyi adam. sın, Mustafa... Kurtulamazsam bile hakkım sana tekrar tekrar helâl ol. sun... Bu işin mükâfatını da dünyada Röreseksin, — Esaret şeklinde mi? . diye acı ae! yüzüne baktım. — Esarette sıkmtı çekmek şöyle dursun, bilâkis paşa gibi vaşıyacak- sın — Ne şekilde. — Onun talsımını ben sana verdim. ? — Tılsım Osmandır. Sen Osmandan ayrılmadıkça ikbal de senden ayrılmı- yacaktır. Bu sözlerin manasmı sonradan an. Ja Esasen o dakikada manalar ü- zerinde ince eleyip sik dokumanın imkânı yoktu. Muharebe alabil ilerliyor. Hıristiyanlar, öteki gemiye rampa etmişlerdi bile... Zaten daha evvelce, güvertedeki - silâhşorlarımızı mermiler mahvettikleri - için, şimdi, göğüs göğüse muharebede de muvaf. fakıyet kazanıyorlardı. İhtiyarları, ağır yaralıları, işe ya. ramazları habire kılıçtan © geçiriyor. Jardı, Onları beslemek külfetinden kurtuluyorlardı. Güzel, genç delikanlı- Jarı ve kadınalrı ise yakalayıp yaka- Jayıp bağlıyorlardı. Zavallı kadınlar çığlıklar koparıyor. lardı, — Ah... Gâvur eline düştük!.. Gö- vur eline düştük... Ölseydik daha iyi idi... diye inliyorladı. Birdenbire tepem attı. Müslüman kadını! Hıristiyan erkeklerinin kucağında.. Gerçi, saray içinde yaşadığım müd. detçe nice nice rezaletlere gahit ol. muş, bizce malüm ahlâk telâkkilerinin hiçe sayıldığını görmüştüm. Tâkin, zavali: müslüman kadınlarının böyle bağıra bağıra, isyan ede ede hiristi- yan erkeklerine hasip oluşu pek fena- ma gitti. Bahusus, gözümün önünde bir manzara cereyan etti. Bir Majtalı, bir kocakârıya çaldı solırı.. Onun yanındaki güzel, nefis bir kızı bileğinden çekip götürdü. Herhalde onu hizmet halayığı ola. “ak almıyordu belji... Çünkü kocaka- ti pek de ihtiyar olmadığı için hizme. ti o daha İyi görürdü. Bir an, nefretle, gayzla Sünbül ağa. ya döndüm. Bütün bu felâketlerin se. Yazan: (Vâ - Nü) bebi o değil miydi?... Hem de bile bi- le, istiye istiye onları yapmıştı. Fakat yine göz göze geldik, Yalva- rır gibi bana bakarak kalbimi yumu. şattı. Bir göz işaretiyle: —Git! Git! çabuk.. - diyordu... Son dakikalarımı yaşıyorum. Ben sa. na böyle mi yar oldumdu? O sirada, bir düşman güllesi de bi. zim bindiğimiz geminin direğine isa- bet etti. Hıristiyanlar, ne olur ne ol- maz diye, bizim güverteye ondaht et. miyorlardı. Çünkü orada kendi adam. Jarı dâ vardı. Fakat muhariplerin ma- neviyatını bozmak için, babafingoyu devirmişlerdi işte... Sünbül ağanm deminki sözleri“ku. | laklarımda çınladı: Milletime xzörar| vermeden velinimetime hizmet için! Sevgilinizin kaç tel saçı var? B İR kadınm başmda kaç saç var | dır? Bunu merak etseniz bile | oturup saymanıza tabii imkân yok. Fakat endişe etmeyin Amerika * lim,, İeri bu hususta tetkiklerde bu. | lunmuşlar ve kadın saçları hakkında şu malümatı neşretmişlerdir: | S9 Sarışınlarm saç miktarı vasati: 140-160 bin arası; esmerletin: 80- 126 bin; kızıl saçlıların: 25-55 bin.. Diğer taraftan, kızıl saçlar ekse- riya daha kalım olduğu için, diğerle rinden bol ve gür gibi görünüyor. Sovyetlerde nüfus siyaseli l B de olduğu gibi Rusyada da doğum nisbetinin azalmasından en- dişe duyulmaktadır. Sovyet . hükü- meti sile bağlatını kuvvetleştirmek için lâzım gelen tedbirlere baş vur- duktan başka çocuk bakımı yükünü büsbütün anne ve babaların umuz. larma yükletmemek için geniş faa- liyetlerde bulunmaktadır. Gördüğü- nüz fotoğraf Leningrad â#ehri Jine- koloji enstitüsünde devlet tarafım- dan bakılan yavruların ne sıhhi şe- rait altında büyütülmekte olduğunu göstermektedir. Yüzünde operatör maskesi bulunan bu hastabakıcı hemşire, çocukları ziyaret için gel- miş olan anne ve babalara mahsus intizar salonuna götürmektedir. Rusyada bütün gebe kadınlar hükümet belediye hastahaneleriyle kliniklerinde bedava muayene ve te- davi edildikleri gibi doğumlarını da buralarda genis bedava Şaparlar. ve çocuklarını bakım o müesseselerine bırakırlar. Çalışmakta olan gebe Bir Maltalı asker, ihtiyar bir müslümar $ bir hamlede öldürdü. Lâkin onun güzel ve nefis kızını esir aldı, bileğinden yakalayıp sürükledi kadınını! Ben, bu işin içinde cidden bitaraf kalmalıydım. Düşündüm ki, Sünbül, yapacağı mel'anetleri zaten * benim dahlim olmâdan yapmıştı. Bundan sonra ölmüş, ölmemiş bizim millete bir faydası yoktu. Onu öldürmek sırf bir intikamı fikrinden ibaret olurdu. — Kurtuslun varsm! , diye düşün- düm. Hemen, bütün süratimle, - geminin içine daldım. Orada koridorlar geçtim. | Anbarlardan anbarlara atladım. Mer- divenlerden inip çıktım. Nihayet Sün. bül ağanm yanmda bulunduğu deliğe yaklaştım. Bir de kerpeten tedarik etmiştim. Elimle işaret ettim. Zaten Sünbül tetikteydi. Zincirinin kilidini delikten aşağı uzattı. (Devamı var) Insan Kuvvelile işliyen tayyare E GER verilen * raporlar doğru ise, insan hülyalarndan biri daha tahakkuk etmiş bulunmakta. dır. Bu da insan kuvvetiyle iş bir tayyaredir. Fotoğrafını gördüğü. Düz #oyyare İtalyan hava birnbaşısı Vitorio Bononir tarafından o inşa edilmiştir. Bunun pervanesi tayya- recinin ayakları tarafıdnan bisiklet mekanizması gibi işletilen bir tertip- le çalışmaktadır. 125 İngiliz lirasma (bizim paramızta 780 liraya) “mal olan tayyarenin bütün ağırlığı da 95 kiladur. ““Tabuttan dışarı!,, Tanmmış |. talyan yaztetla - rından Stella Vi . telleçinin yazdı ğienson eserin adı “tabutumdan dışarı,, dır. Haki. kâten de muhar- rir ikinci hayatı na tabuttan çıka- rak başlamıştır. Ancak dört aylık bir kız iken bütün görünüş bakımından & düğü anlaşılmış ve mezara götü rülmek üzere bir tabuta konmuştu. Babası tabutu musalla taşma ka dar bizzat taştmak için ısrar etmişti. Kilisede dar bir dönemeçten dö- nerken, tabut taş parmaklığa çarp» Muş, yere düşmüş ve içinden cılız bir haykırma sesi işitilmişti. Derhal ta- butun kapağı açılmış ve bu kaza ço- cuğun hayatmı kurtarmıştı bir anaya doğuma üç ay kala, maaşı kesilmemek ve üç aylığı peşin veril. mek şartiyle izin verilmektedir. Bu tedbirler sayesinde doğum adedinin artmakta olduğu resmen bildirilmektedir. Yazanlar: 1 Çesterten — 2 Sayera — 20 MAYIS — 1937 iü emi e Ayata Krisj — 4, Vüs Kirofts — 8. Vaytçörç “ 6. Henri Ved — 7. G D.H, ve M Kol — « Milvard Kennedi — 9 Con Royd — 10 Rot Aknoka, — 11, Edgar Jepson — 12, Klemans Dan — 13. Agteni Berkeley. Çeviren: fa. Tefrika numarası — 48 — O zamana kadar biç sesini çıkarma| mış olân müdür sordu: — Rac, silâh: buldunuz mu? — Hayır, — Yal — Fakat bunu buldum. Rac cebinden bir kâğıt çıkardı. Kâğı- dın içinde, ince, uzun ve oldukça küf. İenmiş bir Norveç bıçağı vardı. Bu bi- şak papazın çocuklarının kaybolan bı- sağıydı. Polis müdürü, bıçağı aldı: — Demek silâlr bulmuşsunuz" — Hayır. Muavin müdahale etti. Rac bu ceva- bms izaha vakit bulamadı; — Nerede buldunuz? — Papazın bahçesinde. — Orada olduğunu nereden biliyor- dunuz? Dün gece güzel bir mehtap vardı. — Orada olduğunu nereden bildiği- söylemediniz? — Söyliyeyim. Cinayet taammüden mi yapılmıştı yoksa bir tehevvür netice si mi? Bunu tesbit etmek istedim. Bir çok sebeblerden dolayı cinayetin taam- müden yapıldığını zannetmiyorum. Bu noktayı tesbit etmem lâzımdır. Eğer Valter amirali öldürmek istiyorduysa, muhakkak bıçağı yanına alacaktı. Aksi takdirde, sadece sandalın ipini kesmek işin aldıysa, herhalde bıçağı, bahçede bırakacaktı, bunu da sandalın fırlatmak suretile yapabilirdi. Bu bakımdan ara- “dim ve buldum. Müdür tekrar etti! — Lâkin benim sorduğum, cinayeti işlemiş olan silâhtı. Rac gene doğrudan doğruya vermedi. — Bunu da buldum. Diye cebinden bir başka kâğıt ve kâ- Hittan bir başka bıçak çıkardı. Lâkin bu alelâde bir bıçaktı. Müfettiş, onu mü- düre uzatırken: cevap — Üzerinde, dedi, parmak izi yok. — Bunu nerede buldunuz? — Valeryan gülleri arasında. Sif Vil- frit Denninin bahçesinde. — Sir Denninin bahçesinde mi? — Evet. Bakınız anlatayım. Rac amiralin sandalrım içinde çiçeği nasıl bulduğunu, anlat ve! — Tipkr peri masallarında - olduğu gibi, bu meselede mütemadiyen yeni iz. lerle karşılaşıyoruz. Ben de bü izi takip ede ede Sir Denninin bahçesine gittim ve orada bu bıçağı buldum. Fakât bu bıçak ta cinayetin işlendiği bıçak değil, Üzerinde kan lekesi yok. Sadece kül- lenmiş, Asıl aradığımız biçak herhalde nehire atılmış olsa gerek. — Bu gülü oraya kim bıraktı zanne- diyorsunuz? — Valter: — O halde artık onu tevkif sırası gelmiştir. Polis müdürü bü sözleri söyliyerek ayağa kalktı. Lâkin Rac: — Kendisi, dçdi, saat 11,30 da bura- ya gelecek. Ona mühim bir o malümat vereceğimi söyledim. — Acaba gelir mi? — Gelmezse bile bir “tehlike yok. Appleton onu nezaret altında bulundu- ruyor, Muüvin müdahale etti: — Merak etmeyiniz. Kaçamaz. Başka bir malümat istiyorsanız sorunuz, 89Y- liyeyim. 1 — Amiralin cebindeki gazetenin ne- reden geldiğini öğrendiniz mi? — Hayır, Fakat herhalde amiral gâ- zeteji Vinmetta bir yerden, o meselâ Lort Marshall: otelinden © almış olsa gerek. Hem bunun pek ehemmiyeti yok- — O halde otele giden amiral miydi? — Öyle zannediyorum. Müdür mua- vini bu fikirde değil ama, artık amiralin Vinmuta gittiği sabit oldu, Neyse, de- vam edelim, Amiral otele gitti. Herhal- de Hollandi görmek, belki de alıp, gide- ceği yere beraber götürmek istiyordu. Fakat kapıcı ona Hollandın — yattığını söyleyince, vazgeçti, bir şey (o uydurup döydü. : — Peki, sandalda bulunan amiralin anahtarı? — Kendi düşürmüş olacak. Muhak- kak İki en basit bir şeye harikulâde bir mana vermek lâzım değil ya? Müdür muavininin yüzü kıpkırmızı etmek oldu. O derecede ki polis müdürü mü- dahale etmek mecburiyetinde kaldı v8 mevzuu değiştir: — Madam Muntun ölümü hakkında yeni bir şey var mı? — Dediğim gibi, müsbet bir şey, bif delil yok, fakat eğer sizi alâkadar edef se, ne düşündüğümü söyliyebilirim. — Söyleyiniz bakalım. — Eğer bu ölüm bir cinayetse, şöyle olmuştur. Madam Munt bir sürü ran devu veriyor. Zira sinirleri bozülmüş” tur. Bütün bildiklerini anlatacaktır. E sasen Holland ile karısı bir tekim şey“ ler biliyorlar. Papazın ne dereceye ka* dar malürnat sahibi olduğunu bilmiyo" rum ama, O da bir şeyler biliyor, mzdam Muntun söyliyeceği sözler o muhakkak ki birisinin aleyhine olacaktır. Hâdiseyi | haber alıyor, ve madam Muntu sustur- mak için © da papazın evine — gidiyof. Bu her kimse, kadın onu, daha papazın €vine gitmeden içeri almıştır. Ve be“ nim geldiğimi görünce, adam, eline bıça gı alıp onu tehdit ediyor, ağzını açacak olursa öldüreceğini söylüyor. Kadın si- süyor, benim çalılıklar arasına saklan” dığımı görüyorlar. Sonra o Holland ile karısı geliyorlar. Adam gene tehdit edi- yor. Kapıyı açtırmıyor. Hollantlar bat“ seye dönliyorlar. İçerde adam ile ma dam Munt ayni vaziyeti muhafaza edi- yorlar. İkisinin de sinirleri gerilmiştir. Adam bıçağı dalma elinde kadının göğ- sünde dayalı tutuyor. Sonra, bıçağı ka“ dınm ellerine veriyor, ve o, kadının elle- rini tutuyor. Kadın korkudan yarı ölü vaziyettedir. Karştsındakinin her © şeyi Röze aklığını anlıyor, ve (susuyor, Bu arada Hollant ile karısı kapıya geliyor lar. Adam onların sesini, içeri girdikleri ni duyunca, kapıyı İyi kapayamadığın! itiverinde açıldığını anlıyor. Kan koc4 yaklaşıyorlar. Neredeyse bulundukları odaya gelecekler. Biran içinde kararın! vermek mecburiyetindedir. Ne yapacak, kendi hayatını mı feda edecek (o yoksa bir başkasınınkini mi? Bu arada, o, tam Madam Muntun arkasındadır, ve onun ellerini tutmaktadır. Kadınm eİlerinde de bıçak var, kalbine dayalıdır. Adam, kararın: veriyor, bir hamlede, bıçağı, karima, kendi kendine saplatıyor. Kâ- dın bağırıyor. Adam btrakıp kapının ar kasına koşuyor. Holland ile karısı içeri giriyorlar. Madâm Holland o koşa koşa kaçıyor. Holland biran . kalıyor, sonra karısını takip ediyor. Ben de o aralık koşarak gelmekteyim. Katilin, tuvalete gidebilmek için, bir iki dakikası yardır. ve oraya gidiyor. Lâkin, çıkamaz. Mu- hakkak görülecektir. En iyi yapılacak $ey beklemek, yol serbest ölür olmar. bahçeye çıkmak, o zaman, hızb bazıl yürüyerek, sanki yeni geliyormuş gibi eve dönmek, Ve bence, katil böyle hare ket etmiştir. Rac sözlerini bitirdi. Derin bir süküt oldu, Biraz sonra, Rac muavine sordü! — Affedersiniz, katili hangimiz tev* kif cdezeğiz? Muavin cevap verdi: — Siz, zira bu işte en faal rolü sif oynadınız. Eğer müdür de müsaade © derse. Müavinin bu hakşinas sözleri, müdü" tü Memnun etmiştiz — Tabii, dedi, tabil. Rac hakikate gok iyi çalıştı, Rac kızararak teşekkür etti. © Saat? baktı. Saat nerede ise 11,30 oluyordu. — Bekliyelim, dedi, az kaldı, Fâzla beklemedilir. Kapı, | vuruldu İçeri bir polis girdi: — Graham isimli bir gazeteci gelmif' Mister Racı görmek istiyormuş. Dedi. Polis müdürü, gelenin içeri #* Inımasnı söyledi, Valter içeri girdi. O" dadakileri gülümsiyerek selâmlıyarak' — Mister Rac, dedi, beni çağırtmışs” nız. Mühim bir havadis verecekmiş$” niz, nedir? Mütettiş gülümsedi: — Hakikaten mühim, birisini tevkif edeceğim. Valter hayretle sordu * — Birini mi tevkif edeceksiniz? Am ralin cinayeti işi için mi? j — Hem onun için, hem de başka bi tey için, dedi, şimdi (Devamı var)