hortlak İngiliz muharrirlerinden Sheri dan Le Fonu'nun bir hikâyesinden: Fazla zengin değildik. Styrie civa. rında bir küçük şatomuz vardı. Ba- bam İngilizdi. Lâkin ben onun memle- ketini bilmezdim. Eğer orada yaşamış olsaydık, paramız o muhite göre pek az gelecekti. Halbuki! burada oldukça müreffeh günler geçirmek kabil olu- Yordu. Ormanlar arasında yükselen bu bina, cidden pek zarifti, Küçük gölü. ğümüzün içinde kuğular yüzüyor, ni. Tüferler yayılıyordu. Bu yer gayet tenha idi. En yakm köy yedi kilometre ötedeydi. Babam, dünyanın eh iyi adamlarm. dan biridir. Annem çoktan ölmüştür. Evimizde beni büyüten bir mürebbiye ile birkaç sadık hizmetçimiz vardır. Bu hikâye başladığı zaman, ben, on doküz yaşındaydım. Bir de, fransızca | mis olması. lisan öğrenmem için, matmazel Lafon taine isminde bir hocam vardır. Ekse. riya, arkadaşlarımdan birkaç genç kız gece yatımma gelirlerdi ve birlikte hoşça vakit geçirirdik. Hayatımız sa- kin ve yeknasak devam ederdi: Aklımdan çıkmıyan bir hâdiseyi da- ima ürkerek hatırlarım: Daha o 2a- manları altı yaşındaydım. Bir “gece PER bahara'doğru olacak. İki ay yatağımda uyandım. Yanımda ne da. dım, ne de bir hizmetçi vardı. Korkmu yordum. Çünkü hiçbir zaman, peri hi. kâyeleriyle kafamı doldurmamışlardı. Fakat yalnızlık hoşuma gitmemiş ola. cak ki, kesik kesik ağlamağa başla- dım. Birdenbire, yatağımın ayak W Cunda genç bir kadının bana baktığın! gördüm. Çok güzeldi. Geldi, karyola mın kenarinda diz çöktü, ellerini yats- Örn üstüne uzattı. Ben, hayretle susmuş, memnuniyet. 4, İe ona bakıyordum. Kadın beni okşa, | mazelle m “Md, sonra yanıma W ii. Tat tetir. #Üümsiyerek, e Böğ.. Büne bastırdı. İçim rahat ettiğinden derhal sakin- leştim ve mışıl mışıl uyumağa başlar dım. Lâkin birdenbire iki iğnenin şid- detle göğsüme batması üzerine bağı; Tarak uyandığım vakit, yanımdaki ka. dinin hemen yataktan fırladığını gör. düm. Bana karyolanın altına sakler. dığı kanaati geldi. Ürktüm, avazım sıktığı kadar bağırmağa başladım. Se simi işiten dadılarım koşarak odaya Sitdiler, Onlara macerami anlattım ve satrardıklarını, ürkerek etraflarına bak gir çocukluğuma rağmen farket- im, Kadınlar, yatağımın altını aradılar. Dolaba baktılar, kimseyi bulamadılar. Tâkin Karyolama bakıldığı vakit, şil tede uzanmış bir vücudün izleri belli oluyordu. Hattâ içlerinden biri yavaş. sa mırıldandı: — Elinizi koyun da bakın. sicak! Beni teselli ettiler. Boynumda ağrı. yan yerin izini aradılar ama, bir gey belli değildi. İki kişi beni bütün gece bekledi ve on beş yaşıma kadar her akşam ya. nimda biri yattı. Ertesi gün babama hikâyeyi anla tunca yanağımı okşadı, güldü ve rüyâ gördüğümü iddia etti, Fakat ben rü. ya görmüş olmadığıma kanidim, Şimdi size gayet garip bir şey an- atacağım ve bütün hüsnüniyetinizle bana Inanmanız; rica edeceğim. Zira Adeta sine zerre kadar mlibaliğa. yok Bir yaz akşamı babamla birlikte ormanda geziyorduk. Misafir bekledi- Bimiz general Spilsdorf mektup yolla. M4, yeğeninin vefatından dolayı gele Wiyeceğini bildirmişti. Bu havadis be- ”i çok tizdül. Babama, telâşla; e ne zaman gelirler? — Herhalde sonbahurdan evvel ge- dei Matmüzel Reinfeldi tanıma- am İYİ oldu. Pek sevinili genç kız- “ ausaydın, daha fazla acırdın. doldu. Kendi akranın bir geleceğin! düşünerek pek ! Şimdi bü yalnızlık bana | arkadasımın “evİnmig* im. hazin geldi, Babam. mektubu uzatarak; Kan emen üye | Fa > fj iŞ arı, Zaval — İşte generali yazdık! ur adam çok müteeşsir- Satırlardan da bir şey anlaşılmıyor. Galiba kederin. den ne yazdığın! bilememiş. Birlikte mektupa Eg“ Şöyle yazıyordu “Sevgili kızım: geadirdik. il kaybettik. Biliyor. zenimi evlâdım gibi Ki, ben yeğenimi evlâdı in günlerde $ize bir gey yazamadım, Zira başımda dolaşan fe- kekten bihaberdim. Şimdi bütün taf. İ silât öğrendiğim için, yazıyorum a- ma, heyhat, gök göğe Misafirlğinizi eyüistimal öden şeytan bütün bunlar. dan mes'uldür. Onu evime kabul etti. ğim zaman gençliği ve neşeyi çamın altrida misafir ediyorum sanmıştım. | Meğer © telâketin ta « kendisiymin. Yavrum, her şeyden bihaber öldü. hiçbir şey farketme. lim, Yeğin Giri Ben şimdiden sonra tımı o canavar) takipe sar. ee " önü yakalayıp mahvedece- #im. Bilmem bu işe muvaffak olabile, Sek mhyim ? Çünkü ona dair'ne bir fik- rim, ne bir izim var. gin ne ia ; iyeceğim. Sinirleri pipe 7 ez eyi geldikten bağlıyacağım. Belki o Bunu müteakip selâm kısımları ge. liyordu. Bu garip mektup bizi şaşırt. tı Baba kız bakıştık. Akşam yavaş yavaş inmişti. Ortalık kararmıştı. Şa | toya dönmek için, daha iki kilemetre ! i mil yürümemiz lâşımdı. Ağır ağır yola dü | zildük. Eve yaklaşınca arkamıza döndük. Mehtap ışığının altında yayı- lan manzarayı bir an seyrettik. O esnada bize karşıcı gecin mat. irebbiye mehtabı göstere DE ii e ger püriyör. Böğie ışıldadığı zamanlar onda manyetizma kuvveti mevcuttur. Bu mevzu elrafında bir münakaşa basladı. Lâkin uzaktan gelen bir ara. ba sesi dikkatimi celbettiğinden söy- lenenleri fazla takip edemedim. Ak malları ve tekerlek sesleri hiz- la yaklaşıyordu. Nihayet araba görün dü, Eeki zamanlara mahsus bir kibar siyah landoydu bu. Dört at tarafım. dan çekiliyordu. Fakat birdenbire at- lardan biri ürktü, şaha kalktı. Öteki. ler de onu takip ettiklerinden araba devrildi. Bütün bu anlattıklarım şimşek sÜ- ratiyel olmuştu. Biz, helecan . içinde yanlarına koşuştuk. Landodan bir ka. dın sesleniyordu. Babam ona yaklaş- tı, Şapkasını çıkararak. selâmladı. Yıkılan arsbanm kapısını açtılar ve icinden kadını, ve yanımda bayılmış 0- sin genç kizi çıkardılar. Ben de yak. laştım. Uzun zarif bir kızcağızdı bu.. Herkes başına üşüşerek onu ayıltma. ga çalıştılar. Yaşlı kadın çarpıp du. ruyordu? — Ne yapayım yarabbi... Açele git mem lâzım, Kızım da bayıldı. Çok da nabifti, nahiftir. Onu bu seyahatte yanımda nasıl sürükliyebilirim, Başi- yaa gelenler... Usullacık babamı ceketinden çek- tim ve yavaşça: —— Kuzum, baba... Bunu slıkoyalım. Ne olur? Sen söyle: kalsın bizde! (Devamı var) "Tercüme eden : İlptice Süreyya - a er e BAS SIKAMIYACAĞIZI < iR CADUYA KAR HABER — Akşam poetas. Tonton amcanın Kuşu sacayak Çelik yüreğin maceraları ğe KOLAY KO- Şi. LARKI HAKika TEN YABANCI &R PUŞMAN UNLARA KAR$I KOYAMAZ.-. azan : Niyazi Anmei 187 sene evvel bu gün Fransada açlar ekmek, ekmek diye bağırarak isyan ettile- Paris şehrinin nüfusu 650 bin ( di. Bugün her biri muazzam birer şehir olan civarları birer köy halin- de bulunuyordu. Fransanın ikinci şehri olan Lion'un nüfusu 100 bin- di. Nüfusu 50 binden fazla dört şe- hir mevcuttu: Bordo. Marsilya, Ro- an ve Naut, Lil şehri de bin nüfuslu idi. Yirmi beş milyon Fransanm üç milyonu şehirli, diğerleri köylüydü. “Parisin sokakları dar ve çö murluydu. Bu kaldırımaiz sökaklar- da asilzadelerin, agniyanın bitdikle İ ri süslü arabalar, slabildiğine koşar, eğer gelip geçenler bu arabaların altında çiğnenirler, ölürler, sehir dar hilinde gömülürlerdi.... Vilâyetlerdeki şehiğlerin başlı calarında, surlar yıkılmış, ahalinin zezinmesi için meydanlar açılmıştı... z e bu halden yavaş ya- vaş kurtulması, medeniyeti hudutla rı içine daha geniş bir surette sokma si bundan sonra başladı. İlk önce altı yedi katlı evler yapılmağa başlar dı. Meşhur Bastil hapishanesi civa rmda oturanları ekseriya amele için olmak üzere Sen Antuvan meydanı vücuda getirildi. Ahlâk ve âdetler değişmek üze- reydi. Asilzadeler evvelce dante- Jâlar, elmaslı düğmeler. sırma ile iş- lenmiş kadife esvaplar giyer, kılıç takarlar iken yavaş yavaş bu kıyafet sarap merasimine münhasır kaldı. Şimdiki gibi elbiseler giymeğe, bas” ton ve şemsiye taşımağa başladılar. Fakat köylüler pek fakirdi. Mükem- mel zirai alet tedarik edemiyorlar, tarlalarda gübre bulamıyorlardı. Pek cahildiler. Eski ziraat usulünden bir türlü vazgeçemezlerdi. Bu yüz- den birçok arazi boş kalıyor ve köy. lerde buğdaydan başka bir şey ye tişmiyordu. Muntazam yollar, mükemmel nakil vasıtaları olmadığından mah- sulleri de uzak yerlere götürüp de. geri olan fiyatla satamazlardı.. Çift hayvanı zayıf ve cılızdı. Koyunler güzel beslenmiyor ve çoğaltılamıyor du Fransanm hemen bemen yarı sında paraya nadiren rastlanırdı. Birçoklarının o tarlaları da yoktu. Bunlar, asilzadelerin tarlalarında ça- Iışırlar, aldıkları mahsulün yarısını mal sahibine verirlerdi. e Arazileri olan köylüler de asilzadelere, krala ayrı ayrı vergi vermekte oldukların- dan parasız ve sefil kalıyorlardı. Münbit arazide yaşıyanlar - yiyecek ekmek, giyecek elbise o bulabiliyor- lardı. Fakat çorak yerlerde otu- tanlar alçak ve penceresiz evlerde, çalılık ve bataklıklarda kulübelerde sefilâne yaşıyorlar, çavdar ve yulaf ekmeğinden başka bir şey bulamr yorlardı. Bazı yerlerde kestane ile geçiniyorlardı. Bunlar senede an- cak dört defa, büyük yortularda et yiyebiliyorlardı. Kadınlar, lar yalmayak gezerlerdi. çocuk» | | 1739 yılmda çok acıklı bir hal | olmuştu. Aç kalanlar ekmek taşı- | yan kadırilara rastlayınca: FAKAT Biz KARARĞAHLAR NA VARIP İSYAN EDECEK pe Açlar ekmek taşıyan kadınları görünce üzerlerine atılıp öldürdüler e ekmeklerini kanarrk yemeğe İsta Alar. Ekmex, exmek... diye baga rak hücum ettiler ve kadınları öldü- rüp ekmeklerini aldılar, Dük D'orlean bir gün sim siyah bir ekmek alıp krale gitmiş ve şöyle demişti: — Haşmetpenah... Işte tebaanız bu ekmeği yiyor... Kral bir müddet düşünmüş ve Şarter piskoposuna: — Ahali ne vaziyettedir... diye sormuş, şu cevabı almıştı: — Köylüler koyun gibi ot yi- yorlar.. Sinek gibi açlıktan gebeti- yorlar.... Fakat kral gene bir şey yapama- miştı. Yapamazdı. Çünkü o, yak nız kendi eğlencelerini düşünüyor- du. Gene 1750 yılmda Teren köy“ lüleri kıtlıktan - o hale gelmişler, o kadar kuvvette düşmüşlerdi. ki, tarlalarda çalışamıyorlardı. Saray duvarları isinde yaşıyan» lar bunlarla bir an bile alâkadar ol mak lüzumunu hissetmiyorlardı. Milyonlar, parasız, o aç köylüden toplanarak hazinelere dolduruluyor. oradan delicesine (— sarfediliyordu. Kral eğleniyor, içiyor ve zevkini bir an bile geri bırakmıyordu. 1750 yilt 16 mayıs günü 187 se- ne evvel bugün açlar isyan ettiler. — Ekmek.. Ekmek isityoruz.. diye etrafa saldırdılar. Fakat silâhlı kuvvetler, aç insan ları kolayca bastırdilar, Önlür; — Açlıktan öleceğimize hakkı- mizı bağıra bağıra istiyerek ölelim.. diyorlardı. Bu, açlar silâhla bile durdurulamıyacağını gösteriyordu... Neticede onları aldatdılar: — Sizden vergi almıyacağız.. Sizi doyuracağız.. dediler. O vakit açlarn gözleri sevince parladı, Minnetle kendilerini alda- tanlarım gözlerine baktılar. Dağıldı Kral bir müddet daha yaşe ir müddet daha Fransız köylüleri ivle- diler, Her şey büyük ve kanlı ihtilâl. den sonra yoluna girdi. AKSAM POSTASI (DARE Evi Istanbul. Ankara Caddesi Posta kutusu » İstanbul 214 Telgraf adresi; istânbuı MADE G Yazı işleri tetoforu . 24471 idare ve hân 124010 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ernst 1400 «e 2700 ke. Sahibi ve Neşriyat Müdürü, Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası ıd 2. OLANLARA ENGEL > OLMALIYIZ.../ pi (su OmiTsiz 8 /, di 7 1BİR TEŞEBBUS. ER