16 MAYIS — 1937 Beni e üşüm: Eskişehir taşlarını işliyen ğ sanatkârlar Demiryollarındaki halk (ticaret biletleri doğrusu iyi şey... Bunlarla seyahat edip dururken, tabiatiyle kişehire uğramamazlık edeme- dim. Orada da bir gece kaldım. Di- ğer vilâyet merkezlerimize nisbeten ayli iyi bir oteli var. Odasından cak su bile akıyor. ” Sabahleyin uyanınca ilk sual o- arak şunu sordum tabii: — Eskişehir taşları nerede yapr yor? Ali Osman Denizköpüğü Vaktiyle, babam İzmir valisi ok Muştu. Vazifesi başma karadan Bitmeğe karar vermiş, beni de yanı- Da almıştı. O zaman da buraya uğ” Tamış, imalâthaneleri gezmiştik. Sonra, seyyar sergi ile seyahat *ttiğim sırada, “Deniz köpüğü,, de- ven bu Eskişehir taşların mamu- itını Avrupalılara tanittirmak va tifesiyle tercüman tayin edilmiştim. , O zamanlar, hep, teessüfle şu sözleri söylüyorduk: — Tabiatin bize vergisi olan bu nafis taşlar ancak bizim vatandan “kar. Halbuki, bizim işçiler bu gü” zel maddeyi gereği gibi yontamaz- . Onların yaptıkları kaba saba, imsiz şeylerdir. Ham madde ola tak Avrupaya ihraç edilen “Deniz kökleri, , Viyanada cidden şaşıla- O “Birer sanat eseri haline getirilir. Tödaki artistler, bizim bu taşımızı fil dişine parmak ısırtacak bir tarzda Yontmak hünerini elde etmişlerdir. Bunu kendi aramızda itiraf © r, fakat etnebilerden gizlemek Zaruyetini duyardık.... Duyardık a ma, bu, Fransızların “Polişinel sır- "1. dedikleri neviden bir saklamay- 1. Zira gören göz kılavuz istemez. Bizim kendi ham maddemiz üzerin- i aczimizi herkes görüyordu. Bir tesellimiz vardı: — Bizde heykeltraşlık yasak ol- duğu için yontmak hüneri de ilerle- Memiş... Bu satırda, ayni düşüncelerle, Es- işehir taşları üzerinde çalışan ima» âthaneleri gezdim. Fakat iftiharla koltuklarım kabardı. Avrupaya ih Tacat — malüm ticaret usulleri yü- Zünden azâlmış olmakla beraber — "Deniz köpüğü, üzerinde işliyen malâthanelerin miktarı çoğalmış... akat miktarın ne ehemmiyeti var? nl sanat ilerlemiş... İşte size resimlerini gönderiyo- tum. Eski yontucu esna, şimdi bir $anatkâr, bir artist, bir heykeltraş line gelmiştir. Bunlar, Viyanalır ara taş çıkartıyorlar... Âli Osman Deniz köpüğü ismin hal ustasının eserlerini en fazla N ğin. Bu gönderdiğim. eser- ba onundur. Fakat hepsinde bi ğu gibi, onda da tenkide değer ir. cihet var. Bu'ustalar, kendileri he taallük eden kısmı mükemmel şariyorlar, Yani Eskişehir taşını pek iyi yontuyorlar, Ancak bir tek mühim kusurları var: İğne ve ekle. me kısımları çok fena. İyi madenden Ve ustaca yapılmış olan bu teferru- ata ehemmiyet vermedikleri için, pipoların ve ağızlıkların alt kısımlar Tı çabucak bozuluyor, iğnelerin ta- 20 pl Ortaköyün dert aileleri Hi 'aber muharririne acık yana yakıla anlatıyorlar... Istanbul konuşuyor ! Ortaköy çarşısında Ayda üç lira İle geçinen kadın diyor ki: “ Kimsem yok, Aca Ortaköyü, şöyle sathi bir bakışla ge. çerseniz, burada dertli insan yok sarır- sınız. Çünkü bu semt hal tısmı öyle her önüne lermiş. Açlıktan ölse: aileler varmış. Bütün köyü bize ge za buranın sıkıntı İŞİN allelerile görüşmek iste! diğimiz zaman $ — Bu çok zor Ikı, derdini, sıkın. gelene söylemez- ler (biz açız) demiyen ızdiren dostumu- de olan muhtaç diğimizi söyle, dur diye cevap verdi. Ve Yukarda saydığımız pe &. Fakat farla #starımız karşısında: — Peki deği, Sizi buranın muhtaç- larla dolu bir yerine | götüreyim ama, bilmem size dertlerini açarlar mı, günkü çok çekingen insanlardır bunlar... Kendi lerini ürkütmemek ve samimi davran. mak şartile belki de istediğiniz gibi ko- bilirsiniz, BA kendisi önde biz arkada gene dar, pis sokaklardan yürümeğe başladık. Ni- hayet eski Türk sokağında 25 numaralı evin önüne geldiğimiz zaman buralı ar, kadaşımız durdu, kapıyı çaldı. Evvelâ aralanan kapıdan yaşlı bir baş uzandı. Arkadaşımız: a per Bayan Fatma dedi. Bak gazeteci. ler gelmiş senin derdini dinliyecekler- mi işe hiç de ümit ettiğimiz gibi müş külât çıkarmadan anlatmaya başladı: —— Benim dedi 5 evlâdım var, Bunla- ya ü büyük çocuklar. Fakat işsizler. Birisi mektebe gidiyor. . birisi de ufak ve kızdır. HiŞ bir yerden gelirimiz yok. Çok fena bir vaziyetteyiz. Hele ev ver. gisi için de sıkıştırıyorlar, ne yapacağı» mazı şaşırdık” Mektebe giden / çocuğa bari fukarapervet cemiyeti bir el. olsaydı, onu da mektebe se vermemi$ gönderemiyecektim ğe Bayan Fatma daha sözlerini bitirme- iti i evden başka bir kadın le a yanımıza geldi. gekti. m dedi, benim için de yazı- zi kayır ben sakat bir kadınım. Ve nız, “ le sol tarafını gösterdi. O zaman - a biçarenin sol kolu ta dibinden gördü Bizim kendisine merhametle bak. ei hissedince daha rahat bir ta- mi sözüne Mv etti: —— Çalışmama imikân yok. Şurada grdüğünüz evimin bir kesmune ayda — liraya kiraya verir öyle — geçinirim. m ki iz üç hira ile bir ay geşinmenin ön Aduğunu pek bilmezsiniz ama, insan ne ol ver olunca pekâlâ gesinip gidiyor. gi benden 7 lira ev (vergisi Bunu nasıl vereceğim. Hiç . Benim dünyada (kimsem öldükten sonra evim zaten yok kalcak: Acaba bunu nazarı dik, aldilar da ölünceye kgfax benden vii istemeseler olmaz — enli Biz kendisine böyle bir şeyin im e iz olduğunu anlatırken. ye Ka evlerden çıkmış iki yaşi: — daha belirmişti. Bizim dert şey ij ince onlar da sokuldular. Bellil ri gi mecbut Fakat şim istiyorlar. bilmiyorum yiveriyor. Fa- tarafları tal ilerledikten z ettiğim teferruat, deve» Onu da hallederlerse, kılma kat, sanat sonra, İLİTA de ei iği, bir şubede, kemal derecesini bulmuş olecak.. Bu kemal. de: Kemal Atatürk devrinde olacaktır. (VA -N0) ba benden ev vergisi alınmasa O Çırçır tepesindeki sokakların harap hali onların da söyliyecekleri bir şey Fakat çekiniyorlar. Ben: — Söyleyin canım, bakın herkes bize derdini sylüyoör. Malüm ya (derdini söylemiyen derman bulamaz derler), di. ye cesaret verdim. İki ihtiyar evvelâ biribirlerinin yü züne baktılar, Sanki (acaba (hangimiz başlayalım) demek istiyorlardı. Nihayet biraz genç olanı ilk söze başladı: — Ben, dedi. Görüyorsunuz artık ibtiyarladım.. Geçen haftaya kadar, hiz metçilik yapıyor, çamaşıra, tahtaya gi. dip beş on para kazanıyordum. Fakat artık beni kimse İstemiyor. Zaten ben- Je de çalışacak hal yok ya.. Ne kimseni ne de param var. Şimdiden sonra acaba nasıl geçineceğim Vu Sustu ve yüzümüze bakarak o cevap bekledi. Biçare öyle çaresiz bir vaziyet. te'idi ki, ona söyliyecek söz, teselli ve, recek birkaç kelime bulabilmek © için kafamı işletiyor fakat işin içinden çıka. mıyordum. Çareyi kaçamakta buldum ve hemen ikinci ihtiyara dönüp (sor. dum: — Eh! Sen kaç yaşındasın bakalım teyze. O hiç düşünmeye lüzum var. görmeden bir tavırla cevap — Peki nerede oturuyorsun sn? — Şuracıkta yeni kaldırım sokak # numaralı evde. — Söyle bakalım derdini. — Derdim büyük benim. Tam altı öldükten sonra evim nasıl olsa Devlete kalacak. Iimaz mı ?,, Yazam: Haberci gocuğum vardı. Kimisi şehit düştü, ki- misinide ecel aldi. o Ayalimle ( ben iki ihtiyar biz sona kalmıştık. Evvelki sene ayalim de merhum olunca, ben yapyalnız kaldım meydanda. Çok ihti. yar okluğum için çalışamazdım. Beş on param da yoktu. Ah mide boş durmu- yor, hergün bir şeyler istiyor. İki sene- dir evde ne var ne yök satarak geçin. dim. Şimdi artık satacak bir şey kalma- dı. Ecelim de daha gelmemiş o benim. Para yok, pul yok, yardım eden (yek bilmem nice olacak halim.. — Merhum efendin iş yapar mıydı? — Hani (tramvay) denen elektrikli arabala var ya, orada hava (otellerinin şeliydi. Bu işde tam 38 sene çalıştı. Ya, ni ömrünü çürüttü orada. Sonra ihtiyar diye işten çıkardılar. Birkaç sene teka- üdiye verdiler. Ölünce bunu da kestiler, Ben de on parasız kaldım. Biçare ihtiyarın gözlerinden o nohut tanesi gibi iri iri yaşlar akmağa başla- mıştır. Artık konuşamıyordu. Bizim fo. to Alinin aklı böyle bir vaziyeti alma- miş olacak ki: — Canım nine, dedi, Naşıl olur? Se. nin kocan 38 sene hizmet etsin de, şim- di bu şirket seni aç bıraksın? Müracaat etseydin, herhalde seni geçindirecek bir şey verirlerdi. Zavallı kadın huçkıta verdi: hıçkıra cevap — İnanmıyor musunuz bana, İsterse | niz siz giğin de benim için söyleyin ba. | kalım, bir kuruş verecekler mi? Arkadaşımın aklı almamıştı ama, ben işi anlamıştım. Bizim Ali; o ecnebi şir ketlerin yalnız keselerini doldurmakla meşgul olduklarını, Türk işçisini suyu emilip sonra posası atibveren bir mey, ve gibi kullandıklarını daha bilmiyordu galiba! — Şaşma bu işe Ali dedim. Bu ka- dıncağız muhakkak haklıdır. Onu sefa- letten açlıktan ölmekten kurtarmak için AKŞAN”da: Italya - Almanya Bu gazetenin si; muharrir bugün Anlaşılan, İtalya mamiyle 2 beraberce y asi icmalini yazan © diyor; Almanya ile ta laşıp askeri sahada dahi meği temin edinciye kadar İngiltereye karşı muhasım bir vaziyet alacak değildir. Binaengleyh Akdeniz ve Avrupa sulhünün atisi bu ayın sonlarında Almanya müdafan nazırı Mareşa! Blomberg ile İtalyanın umumi erkâmharbiye reisi mareşal Badoglio arasında Romada yapılacak askeri müzakerelerin vereceği netice. ye bağlı bulunmaktadır. CUMHURIYET"te: Yunus Nadi nasıl dolandırıldığını anlatıyor Yunus Nadi bügün masıl dolandıpıl. dığını anlatıyor. Hemen her yün hepi, misin başına buna benzer belilar gel. diği için Cumhuriyet başmuharririnin bu yazısından aldığımız şu parçayı & hemmiyetli buluyoruz: da “— Kokla da bak bayımı, bu güzel rayiha Karadenizin çil mu hiç? inde bulunur Manav kokuda mübaliğa ediyordu ama sepetleri tepeleme dolduran çi- leklerin üste gelen mostraları değme gülleri gölgede bırakan narin bir renk. e parıl parıl bir tazelik arzediyordü. Deyanilır gibi değil ; O ne... Evde sofraya çıkan çilek. lerin içinde ara ki o gördüğün güzel renkleri bulasın. Kokudansa tabii zer. ve yok. Acaba turfandaya yetişsin di. Ye çabuk kopardıklarından mı? Peki bu solukluk, bu eziklik?.. Acayip iş yokse. İstanbul çilekleri ta bu derece- lere kadar bozulmağa doğru mu gidi- yor?.. Yüreğimizde gizli bir ezinti bütün bir gün ve bütün bir gece İstanbul çi. leğinin bu akıbetinden eza duyduktan sonra ancak ta ertesi sabah hakikati kavrıyabildik. Dünkü çileğin bakiyye. si bir kta boyunlarını bükmüş, ölgün v kin, iki yerlere serilmiş halde karşımızda duruyorlar ve onlar. ia oynanmış olan faciayı, susan dille. rinin bütün belâgatile bağırıyorlardı: — Biz Karadeniz Ereğlisinin çilek» leriydik. Bizi söpetlere doldurdular ve her sepetin üstüne yirmi ptuz İstan- bul çileği koyarak hör gelene İstan. bul çileği diye sundular. İstanbul çi- leğini metederken bile bizi zemmettik. lerini kulaklarımızla duyuyorduk am. ma sepetten kafamızı çıkarıp hakika, ti anlatmak imkânma malik değildik. Simdi görüyormumuz, anlayınız ve oy. nanan, oynatılan fena oyundan dolayı uzanacak bir el varsa, o da bunun koca, “sının bütün hayatından (istifade eden ecnebi şirket değil, olsa, olsa gene bizim milli yardım teşkilâtlarımızdan birisi 0- labilir ancak. Burada dert dinliye dinliye biz de detrli olmuştuk .. Hıçkırıklarr, hâlâ din. miyen ihtiyar nineye veda ederek lâ ğım kokan pis yollardan Ortaköyün çar şısına doğru inmeye Başladık. Semtin büyüklüğüne göre çarşısı ol. dukça küçük. Dükkânlardaki malların etiketlerine bakınca ucuzluğu anlamak güç olmuyor. Esnaflara bakarsanız bu- (Devamı 11 incide) HABERCİ ve hattâ ağlanacak bir tek mahlük vardir: O bu sahtekârlığı yapmak için namus ve #blâk denilen kayıtların hep sinden tecerrüd etmiş olan kim İse işte odur. Bu hareketile en çirkin bir ah. lâk sefaleti göstermiş olan adam, çift, gi veya tacir şeklinde ekonomik bir eleman olmak şöyle dursun, insan bi- le değildir. Çünkü iz'an ve ana müstenit bir doğruluk g li gösterebilmek şlarmdan bile mahru olduğunu gös, termiştir. sinen aid Sag Çocuk müsabakamız Ikinci Kısım 23 mayısta yapılıyor Gazetemizin tertip etmiş olduğu gü- zel ve gürbüz çocük müsabakasının —on üç yaşındakiler arasında evvelce yapılmıştı. 3 yaşından küçükler müsabakasının 23 mayıs pazar günü yapılması takarrür etmiş olduğundan müsabakamıza işti. rak etmiş olanların o gün, sabah saat on da Eminönü halkevi salonuna gelmeleri lâzımdır. Üç ve daha küçük yaştakilerin seçimi de büyüklerinki şeklinde yapıla" cak ve birinciliği, ikinciliği, üçüncülüğü kazanan yavrulara evvelce vaadetmiş ol duğumuz ikramiyeler verilecektir. iç seçimi