ML GAME Ag i Tükürükleme! Bu huyda, daha doğrusu huy- suzlukta esnaftan ceza almalı ! Yazan : Osman Cemal kayğılı Bu pis, kötü, berbat o âdet nereden ve kimden kalmışsa kalmış! Hay kala- maz olaydı Bakıyorum, bu pi tü, berbat âdet hâlâ bazı yerlerde sürüp gidiyor. Hâlâ, yiyinti satan bazı esnaf, müşteriye u- zatacaği herhangi bir yiyintiyi sarmak için kâğıda uzanırken şahadet parmağı» nı tükrüklüyor. Hattâ bunlardan bazısı şahadet parmağı ile birlikte baş parma» ğısun ucunu da diliyle islatıyor. Biliyo- rum, esnafın hepsi böyle (yapmıyor, lâkin bazısi nedense bir türlü bu huy; dan, yakut bu huysuzluktan vazgeçmi- yor. Hattâ, bunu yapanlar aras sattıkları şeylerin lezzet ve nefaseti ile meşhur olan bazı dükkân ve firin tez- gâhtarları da var! En çok boğaça, börek, çörek, simit, kurabiye, şekerleme, peynir, pastırma, sucuk, helva gibi şeyler ( satarlardan bazıları bu hareketin nasıl kendi aleyh- lerine çıktığını da bir türlü anlayamı- yor; yahut anlamak istemiyorlar. Bu yüzden, kaç yerde kaç kere, önce den istemiş olduğum bir şeyi sonradan aytp eli boş döndüğümü ben bilirim. Meselâ Bunlardan birkaçını burada size de sayabilir! Bir gün, akşama yakın bir yerde yazı rim: ya başlıyacaktım. O gün öğle yemeğini pek gevşek pek enti püften — geçirmiş olduğum için akşama doğru yüreğim €- ziliyordu, Önünden geçtiğim fırının Je. ziz ve nefis yağli çörekleri - burnumda tötmeğe başladı. Tezgâha yanaşıp, önlü gu uzattım: — Ver iki tane! Dedim, Beyaz önlüklü, beyaz külâhlı tezgâhtar: — Başüstüne! yi Bastitip hemen sağ elinin şahadet parmağımı diline « dokundurdu. Tabii tiksindim, hemen herife: — Durdur hemşerim, dedim; ben camekâna uzanıp kendi elimle iyi kızar- sonlarından seçeyimi o: — Olur, buyurun! Dedi ama bu camlıktan çöreğin birini alırken o benden atik davranarak ıslak parmağile bir başkasına yapışıp: * — Bu daha pişkini! Diye kâğıda oturttu. Ve ben gene ken di seçtiklerimi alıp cebimden ,Sikardı. ım bir kâğıda sararak yünüdüm! Gene bir gün adi sanı lâzım olmıyan bir yerden bir parça tatl: alıyordum. A- damcağız benden önce ayni tatlıdan tarttırmış olan müşterinin tatlılarını saracağı kâğıdı raftan almak için her iki parmağını birden rn götürünce be- nim nevrim dön — Hele benimki yimi ben şura dan bir şey alıp beş dakika sonra geli- rim! Diye oradan sıvıştım. Bir defasında da gene bir yerden bir şey alıyordum. o Camekândaki bamur işlerindeş, tatlılardan yayılan (halis Trabzon, Urfa yağlarmın mis gibi koku İarı insan: âdeta mestediyordu,. Fâkat bu işinin erbabr adam, bana tarttığı | şeyleri kâğıda sararken (o parmaklarını ağzına götürünce benim bütün iştiham, hevesim, isteğim kesildi ve adama: — Siz,'dedim, butları sarm, paket yapın, ben, beş dakika sonra uğrar alı- rm! Tabii ne uğradım, ne ettim! Evet, bu pis, köNl, Omundar âdet her yerde, yapılmıyor, lâkin ne yazık ki bazı yerlerde yapılıyor, ve bunu müs lüman: da yapıyor, hiristiyanı da, yahu- disi de... Ben burada isportalarla kü- felerle, tenekelerle, sandıklarla yollar» da öteberi satan gezgin satıcılar, yahut biribirlerile köşe kapmaca oynayan es- #aftan dem vurmuyorum, benim burada söylediklerim, birtakım belli başlı dük, Lİ kân ve tezgâklardır. Tükürük! Öf, ne de mundar el i Onun “bazı dertlere deval,, sayıldığı | devirlerden şimdi çok uzaktayız! Zaten kendini bilen o devirlerde bile bu cetli nesneden iğrenirdi. Bundan başka bir de © pöstanelerde pul alt yalamak derdi var. Fakat, bı ötekine nisbetle devede kulak kalır. Nihayet yepyeni bir pulun zamklı * İma nihayet üç beş kişinin parmakları dokunmuştur, Bu da fena ya, lâkin-öteki iş fenanın fenası, kötü- nün kösüsü, çirkinin çirkini, iğrencin iğrencidir. Hâlâ bu huyu, yahut O huysuzluğu yaptmakta olan esnafı bundan tamam'le ve kat'iyyen vazgeçirmek için en kestir me yol böylelerine ceza kesmektir. Bir lüzü» kaç sivil belediye memuru bu gibi şey- ler satan dükkânlardan ufak tefek öte- beri almak bahanesile oraları birer iki- şer defa yoklasalar o zaman ceza kor- kusile bu mesele de artık © unutulur, gider, Bu yerebatasr âdet büsbütün ör tadan kalkar. Ve şimdi ben öyle sanıyo rsm Xi (Haher) İstanbulun en çok oku- | nan gazetelerinden biri olduğu için b nim bu yazımı bugün Haberde okuya» cak olan dükkân, tezgâh sahipleri he- men tezgâhtarlarına, kalfalârma, çı raklarma sıkı bir emir o vererek bu ak- şamdan tezi yok, bu mide bulandıran işin önünü alabilirler, Ama diyeceksiniz ki (o bazı esnafın parmak tükürükleme işi, bazı kimseler- de bir alrşkanlık eseri © olarak 6 kadar insiyaki bir şekil almıştır ki bârrlarr öyle tenbikle ,emirle, ihtarla, tekdirle bundan kolay kolay vazgöçemezler. O halde terbihle, emirle, tekdirle uslan- mayanın hakla kötektir! deyip böylele- i ceza köteğile uslandırmaktan başka çare yoktur. »”» Hey gidi,dün akşamki tulurba tatl” ları hey! Ama ne de iştablanmıştım $i- lir misiniz? Zaten kaş çekip duruyordu. Derken bir dükkâna yanaşıp $ — Tart şu sakal oynatmâyan, yu murtası, şekeri bol mübareklerden ya tım kilo! Dedim. Dedim ama biraz sonra genç, tıknaz, ablak yüzlü tezgâhtar, ; onları bir yağlı kâğıda gü: istif için par maklarımı diline sürünce: — Kalsın; dedim, kalsın onlar da, sen şuradan müşa ile (o tütarak beş altı pasta çıkar ve benim kendi elimle faf- tan alacağım şu kutunun içine gene on ları maşa İle İstif et! Ama kime azlatırsın? Sanki ben öy- le dememişim, tulumba tatlıların; ayni parmaklarla'birer birer tepsiye boşalt, sonra da: i iş İla iş gikarıyozsun, be mübarek adam! Diye bana kafa tut! Osman Cemal KAYGILI gündür canım dün akşam Yeni çıktı Dün we Yarın Tercüme Külliyatı No. 64 FRANSUA MORİAK Höyder Rifat Evlilik Fiatı 20 kuruş VAKIT Kitsbevi Ankara Caddesi — İstanbul kupkuru | dan Bir romanın romanı “ Zavallı kızın görmeyen gözlerinden istifade yoluna sapmak çok acı amane yapayım ki buna mecburum Z Naciye İzzet, Bu isim okuyucu * Jarımıza yabancı değil Gazete - miz, du genç İsti - dadın evvelce iki romanını neşret » mişti. Biz de onu bu romaslarilz. ta nimıştıl. . Bunlar- Mlikini meş reğilmek zere bi- ze getirdiği za - man onun, ker şey € önce üzel ya aya karşı büyük bir istidadı olduğu nu görmüştük. İ- adesi çok tatlıydı. Düşünceler! ve his İeri ifade etmekte büyük bir ustalık göster G. güzeldi. Siyâh O gözlerinin aydın» ik ışıltılarında sanatkâr ve içli rip hunun hassasiyetini görmemek raiims kün olamazdı. İşte bu sanatkâr yar rağılışı bügün kaybetmiş “bulunuyö- TUZ. Niciye İzzet, gene © gazetemizde neştedilmek üzere hazırladığı üçün- cü romanın —kiad “SEVEN KATLANIR, dır - e yazık ki intişar ettiğini göremiyecek, Sağ olsaydı mu- vaffakiyetinden sevinecek başlı torman muharrir), ide edeceği Hakiyetler çahşacaktı, - . du. Gençe mevkide daha kazanmak için .. Birkaç gün içinde neşrine başlıyaca- ğımız “Seven katlanır, romanının baş- başına bir roman: daha vardır. Bu ya- zımızla okuyucularımıza asıl bunu bü- diymek istiyoruz, Romanın bu romanını , okuyanlar, hiç şüphe etmiyotuz ki Naci» ye İzzeti daha başka gözle görecekler, sin tenicinde . okuyi in daha bahar çağla- tında çok acı bir şekilde kaybettiğimiz bu genç ve güzel muharrire derin bir bağlılık duyacaklardır. v.. Naciye İzzet bize romanı teslim et- tiği zaman, gâz ii sıra bekliyei romanların adedi bir bayli kabarıktı. Bunların hepsi de. . seçilmiş ve intişar tarihleri tesbit edilmiş eser- lerdi. Nağiye İzzet okadar temiz. Kâlpli, eserlerine o kadar'düşlün bir arkadaş #ı ki, ona romanmın intişara baslayadi- leceği tarihi — oldükça urun bir zaman beklemek lâzım geldiği işin — söyliye- medik; Çünkü o, buğün — “tamamladığı Jayıvermesini İsteri £ bildirmek, temiz kal bini kırmaktan, yaztcılık zevkini hırpala maktasi başka bir şeye oyaramıyacaktı. Bugün yarın diye, işi birkaç gün uzat- mak siyasetini gülmekten başka çare bulamadık. Fakat kim derdi ki o, üzerine düş- viğu bu eseri Haberde intişara başladı- fi zamanlarda topraklarda gözlerini hayata ilelebet © kapamığ ola caktır. Hem nasıl bir kapayış... Vücu- du topraklara xarışmazdan aylarca önce ne bir satır yazı okuyabilecek, ne ya“ kınlarını tanıyabilecek, ne bir ışık göre bilecek şekilde... Çünkü Naciye İzzet, daha aramızdan ayrılmazdan (o beşaltı ay önce gözlerini ıstıraplar içinde dün- yanm güzelliklerine, reriklerine, ışıkla» zma kapamış bulunuyordu. sa Hastalandığını biliyorduk. Sıksık €s€. Ti için matbaamıza uğrayân Naciye İzze tin artık uğramaz oluşu bize bunu sez- dirmişti. Günür birinde o ablası geldi. Onun arkasından kardeşi uğradı. Bize Naciye İrebtin hasta ve (o hastalığınm er olduğunu bildirerek aynen şun söylediler: — Mütemadiyen eserini sayıklıyor. İstirapları içinde bile hep bunu düşünü yor. Çok rica ederiz, hiç olmazsa 'Se», ven Katlanır,, romanına başlanacağını i- bulunacak, Kanser kurbanı rahmetli Naci, ân ediniz. Bari onu başta döşeğinde bununla teselli etmiş olalım.,, Ozuyucularımız çok iyi O günlerde gazetemizin sayfalarında böyle bir ilân çıktı. Naciye İzzetin bir romanın: meşredeceğimizi bildirdik. Bu mevsimsiz Dir ilândı. Daha hemen bap Janamazdı. Genç arkadaşın romanı çok güzeldi, fakat sayfalarımızın azlığı, da- ha önceden elimizde neşti romanların bulunması bunun gtciktirecekti, Ablasile ağabeyisinin söylediğine gö- re Naciye İzzetin hastalığı o vahimdi. Senelerce önce göğsünde baş gösteren bu devasız illetin bir o ameliyatla önü alındı sanılmıştı. Bit göğsün (fedasile hayatına yeniden kavuştuğu sanılan bu genç arkadaşın hastalığı bununla önlene memiş olâcaktı ki neden sonra gene ken disini hissettirmişti.. Gi e baş gös“ teren bü illet vücuduna işlemiş, oradan ta beynine kadar çıkmışta. ; Naciye İzzet hafızasını — kaybetme- mişti; ancak gözlerinin önüne siyah bir perde inmişti. Artık o'ne görebiliyor, ne yazabiliyor, ne okuyabiliyor, ne ya“ kınların: taıyabiliyordu. Fakat en kü. lâzımgelen | çük bir ses ona yalnız olmadığını his“ settiriyor, en küğük bir ses peni disine hitap edenin #im olduğunu tıyordu. Beynine korkunç pençelerini geçiren kanserin verdiği ıstırap (o faslı ayrı bir acı... bunu anlatmak imkânsız. Acılarının sükün bulduğu anlarda o- nun yegâne bahsettiği şey ( roraniydi. Romanı ne olmuştu? Ne zaman başlana- caktı? Beğenilmemiş miydi? Genç kadının bu içli suallerine hedef olan ablası, gene böyle bitmez tüken- me sorgularla uykusuz geçen bir gece- nin sabahında matbaamıza geldi. gözleri doluydu: “— Ben dedi bu gece kardeşime yalan söyledim. Eserin yarından sonra baş'a- nacâağını bildirdim. Biliyorum ki roma na ıstıraplarını teskin için (o tayin etti” Rim bu günde başlanmasına mkân yok“ tur. Sizden defterlerin bana iadesini ri“ caya geldim. Kardeşim birkaç gün yaşa. yacak ya yaşamayacaktır. Çok sstsrap çekti, Biri, en büyük arzusunu yerine geti- rildiğine inanarak ölsün. o Ben hergün gazetede çıkıyormuş gibi romanından birer kısmını ölür ve onu oyalarım. O- kuma işinden sonra da gene defterleri mize getiririm... Bu çok acıydr. İşin bu safhaya gelece, ğini tayin edebilmiş olsaydık şüpbe yok ki “Seven katlanır, o romana daha öfçeden başlar ve Naciye İzzet aramız- dan ayrılmadan eserinin intişara başla” dığını görürdü Bü âci bügün hâlâ içi mizdedir, Bir, bu hâğiseyi hangi arka” daşa anlatsaydık, bir dakika bile tered | düt etmeden kendi romanının Naciye İz ( #etinkinden sonra çıkmasına müsaade etmezdi? İnsanlığın kötü taraflarından (o birisi de budur, Sağlam bulunanlar hastalara daima iyileşecek ve aralarına dönecek nazarile baktıkları için acı duymazlar. Fakat iş işten geçtikten sonra ne ya tık derler. Biz de böyle (o yaptık vel biz de böyle sandık... Fakat ne yazık ki bugün “ne yaptık!,, diyoruz. A Dağıtma yeri VAKIT Kütüpanesi a Naciye İzzetin romanını methetme) Yüzüm ve ihtiyaç > görmüyoruz. O kadın zevkinin vücuda getirdiği ve tün kadırların zevkle, heyecanla tal edecekleri bir eserdi. Sonra Nciye İzi tin ifade şeklinde kendisine göre bi hususiyeti vardı. Açıkçası o kadar ! , Küm okursa okusun zevk alamamasır. anlamadığı, inceliğine vasamadığı © satırına rastlamasına imkâh görüle: di. t / Ablası da ve hatti rahmetli Nacifi İszet de pekâlâ biliyordu ki romanı ne$" redilecekti, Çünkü Haberde onun dahiğm evve) de iki romanı çıkmıştı. Alin — Zaten wra otun eserine gelmiğ ti. dedik, Başlıyacağız. Fakat tayin et tiğiniz günde maalesef e ana bl romanların hiçbiri bitmiyor. Daha bi on gün beklemek imkânsız mı? i . — Bilmezsiniz, onun ısturapları # rasında romanı sayıklaması ne dayi. sılmaz bir hal aldı. Artık dünyâda söyl! yebileceğim yalanların hepsi tükendi. İstırabım onunkinden eksik O olmiyof. Neler söylemedim yarabbi.. Ne yalan” lar uydurmadım. Bundan (başka çar yok.. Gerçi bu bana çok âcı © gelece! Onun görmiyen gözlerinden istifade ka yapacak hiçbir şeyim yok.. Hergüf birer parçasını okuyarak onu © tan, ıstırabın; unutturmaktarı başka çi re yok.,, Çaresiz defterleri ablasına verdik v* onu teselliye çalıştık, Er a Bize defterler neşredilmesi için ja“ de edildiği zaman içli muharrir ve mu allim Naciye İzzeti artık aramızdan kay betmiş bulunuyorduk. O, artık, kanses .rin aramızdan aldığı sayısız kurbanlar arasında bulunuyordu. Bize iade edilen defterler ayni def- terlerdi. Yalnız şu farkla: Naciye İz“ zetin silintisiz ve açık yazılarile dolu yapraklarına kırmızı kalemle işaretler konmuştu, Ve bazı sayfalarında'da ge“ ne ayni kalemle ablasının şu içten ve-a* Gcıkiı satırları göze çarpıyordu.: İl Defterlerin 50 inci sâyfasının arkas sındaki kayıd: “Karilerimizden aldığımız. mektuplar. İ da, “Seven katlanır, romanının daha çok konulması isteniyor, Gazetede kâfi | miktarda yer olmadığından “daha fazla koymaya imkân bulunamadığını bildiri- Ah şeker Naciyem, seni aldatmak, inil tilerini azaltmak için neler arıyorum. HADİYE 73 üncü sayfanın arkasındaki kayıdı Ah şeker kardeşim, olur. Bir kere da ha okuyacağım, Tek sen eğlen, tek se nin gönlün olsun, Ah... O güzel gözlerin *bediyyen mi kapandı, O görmiyen göz lerle bana ne diller döküyorsun. » HADİYE İşte bir romanın romanır.. Naciye İz- | zetin hayatta intişarını, göremediği ve pek sevdiği bu içli romanını birkaç gü De kadar gazetemizin sayfalarında takip €decekşiniz. Ve her satırında Nâciye İz- zetin ıstırabını duyacaksınız. Yeni çıktı Fiatı ” kuruş