6. Henri Ved — 7. Çeviren: /a. — Allo mister Tolhisti, ben müfettiş Rac. Sizden tamamen hususi bir malâ. mat rica edeceğim. Size ehemmiyetsiz görünebilir ama, çok mühimdir. Bunun | için gizli kalmasmıdı £İstiyeceğim. Muhterem papaz mister Munt gâzetele- rini sizden mi alır? Evet mi? O halde ,“İvning Gâzetçi alıp almadığını sora- caktım, Geçen senedenberi almıyor mu dediniz? Neden? (Siyaset mi hoşuna gitmiyor muş? Peki? Bu gazeteyi başka bir yerden tedarik (imkân: yok mu? yok, olsa muhakkak haberiniz olurdu değil mi? Teşekkür ederim. Bu malümat amiralin, gazeteyi pe pasın evinden almadığını teyit ediyor- du. Geriye bir ihtimal kalıyordu. Ami- ral gazetesini almak Üzere eve dönmüş, yabut yolda bir başkasına rastgelmiş ve gazeteyi ondan almıştı. Şimdi bu noktayı da öğrenecekti. Fakat Emeri halâ görükmüyordu. Rac kalktı onu aramak için dışarı çıktı. o Fakat orada polis Hempstid ile karşılaştı. Polis: — Mister Rac, dedi, cesedi tekfin ve tetfin için teslim ettim. o Mukabilinde bir de makbuz aldım. Müfettiş bu kakdar vazifeşinaslığa hay ret gk > güzel, Şimdi size bir (e vazife vereceğim, Kayıkhaneye gidin, Apple. tona bir şey bulup bulmadığını sorun, yahut, hayır, ben de beraber geleceğim. Eğer mühim bir şey varsa bizzat gör- müş olurum, hem onu bütün gün kayık hanede bırakacak değiliz yal. Rac, gazeteyi unutarak Hempstiğle beraher kayıkhaneye doğru (yürüdü. Yolda, ona, nazarı dikkate çarpan bir | şey olup olmadığını sordu. Polis cevap verdi: — Bir iki şey tuhafrma gitti. Evvelâ, maktulün üzerindeki elbiseler kupkuru idi. Halbuki bu gece fazla kırağı vardı. Açıkta bir yerde kaldığına göre, elbise- İstinin ıslanmış olması lâzım değil mi? Hem eğer hatırlıyorsanız, doktor Gris, cinayetin geceyarısından evvel olduğu. nu söylemişti. Bu itibarla... Rac genç polise Hikkatle bakmağa başlamıştı. Hakikaten 'bu, mühim bir nokta idi. Sordu: — .. Ne netice çıkarıyorsunuz? — Şunu, Amiral bir evde veya kapa- b bir yerde öldürüldü ve orada alrko. nuldu. Sonra sandala bindirildi. Rac derin bir düşünceye Haldı. O ka. dar ki, genç polis endişe etmeğe başla- dr. Acaba saçmalamış miydr. Fakat ka- yıkhanene gelince, mlifettiş: — Güzel bir görüş, dedi, bilâhare bu noktayı tetkik ederiz. Appleton müfettişi görünce yanma geldi. Oldukça iyi bir polis hafiyesi o. lan Appleton, zekâsmdan ziyade, en e- şöhret bulmuştu. O Müfettişin sualine şöyle cevap verdi: — Manidar iki nokta var, Birisi, san- dal sanki yıkanıp temizlenmiş. Her ta, rafı tertemiz. İkincisi de, sandalı baş- tan çekmişler. Halbuki papazın oğulla- rının söylediğine göre amiral hep kıçtan çekermiş. # — Herhalde çıkarken kolaylık olsun diyedir. Kan, mücadele, el, ayak izi fa. Jan bir şey yok mu? — Kan mücadele izi yok. Fakat kü- reklerle, sandalda parmak izleri ve bir- kaç ayak izi var. — Pekâlâ, Sonra tetkik ederiz. Bir fikrin var mı Appleton? Şimdilik hayır. Hep birden dışarı çıktılar. Müfettiş çayıra oturdu. Piposunu çıkardı: — Siz de birer sigara için. İnsan da. ha iyi be gani Evvelâ şu Opapazın şapkası var. Acaba şapka neden sanda- Ürdün içindeydi? Applston cevap verdi: — Herhalde şüpheleri onun üzerine çekmek için. — Sen ne dersin Hempstid? — Bir başka ihtimal de var. Belki de papaz kendi bırakmış ve unutmuş. tur. — Lâkin amirali teğyi ederken şap. kas: başında olduğunu, ve donra çardak ta unuttuğunu kendi söyledi. — Peki ama ya sonra sandala binmiş i i » D, H, ve M Kül — 6 Milvard Kentedi — , Con Röyd -- 10 Ronald Aknoks — 1 Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Tefrika numarası — 12 — — Yani ne demek . istiyorsunuz?z Neyse, ne derseniz o deyiniz, fakat 6 halde niçin sardalın ipi kesik? -— Belki aceleden. Bunları Appleton söylemişti. Remps tid ilâve etti: — Yahud da sandalın çalınmış oldü- Ku hissini vermek için. Müfettiş de şunları ilâve etti: — İskarmozları da (çıkarmışlar ki, ceset papazın sandalma başka bir sal, daldan atıldı ve sonra akıntıya birakıl- dı zannedilsin diye.. — Muhtemel, — Şimdi, bana, cesedin niçin bulunldu ğu yerde bulunduğunu veya hakikaten orada bulunup bulunmadığını söyliye- bilir misiniz, > Appleton atıldı: — Ben de bunu düştümüyordum. Eğet | cinayet, doktorun dediği gibi geceya- rısınlda yapılmış ve sandal da o zaman akıntıya bırakılmış ise, sandalın denize kadar inmesi lâzımdı. o Çünkü o aralık Cezir vardı ve akıntı denize gürüklerdi. Bana kalırsa, cinayet, nehrin menbar na yakın bir yerde yapıldı, sandal man- saba varmadan mdi başladı ve akıntı tersine döndü. — Med kaçta başladı? — Neddi Vara göre saat 3,48 de. (Devamı var) Gemi yapma işi uzadıkça gemiciler arasında hoşnutsuziuk, geçimsizlik başlamıştı Bu sonu gelmiyen bekleme on- | ları o kadar sıkmış, ümitlerini o ka- İ dar kırmıştı ki Tarzan bile derin de- İ rin düşünmeğe başladı. sandal karar verdi. Butiş gemicileri de boş durmaktan ve kö- tü düşüncelere dalmaktan kurtara- cak, acı günleri kısaltacaktı. © “Tarzan uzun tecrübeleri dolayr işe yakışanlar da bulunduğundan, delikanlının ortaya attığı düşünce herkes tarafından büyük bir şevk ile kabul edilmiş, herkesi çalış - mak için ayaklanmıştı. Tarzan başta olduğu halde çalış- maya başladılar. Tarzan bütün güç lükleri üstüne alarak isi ilerletmeğe koyuldu. Tekne yapmak işi çok uzaymca tembelliğe alışmış gemiciler gitgide bıkmıya başladılar, Şimdi zaman zaman homurdanr yorlar, küçük bir yükü kaldırmak i» çin biribirleriyle gürültü . çıkarıyor lardı. ? *Bu hal o dereceyi bulmüştu ki! | Adadakilerin etrafını kaplıyan tehli- kelerden başka bir de geçinememez” Tik, ittifaksızlık ve biribirlerine karşı inançsızlık da baş göstermişti. Şimdi Tarzan bir işe gideceği va” kit Ceyni, yarı hayvan haline gelen Kinkayt gemicileri arasında bırak - İl mağa eskisinden çok daha fazla kor- ! kuyordu. Fakat Torzanın dajma av* lanmak isin ormana gitmesi lâzım- dr. Ceymi beklemek için bünü yap- mamak bütün gemticileri ve kendi | lerini aç bırakmak demek olurdu, Nihayet gemiciler tekne yapmak işinden büsbütün bıktılar; Günün ortasında ellerindeki işi bırakıyorlar. iie üçer kiş bir araya gelerek | İ haydut ve katil kafalıların sayısı o- Tarihi macera ve aşk romanı — 8ö — Yazan: (Vâ - Nü) a Ayşe pervane raksı oynayarak meydana atıldı. Bakışlarile de “Beni ele verme! ,, diye yalvarıyordu Geçen kısımlarm hülâsası İ Sünbül ağa, nişanlımı bana buldur. mak istemişti. Fakat bu yüzden 0. nun hasımları beni yakalıyarak ha. dım ettiler. Şimdi, perişan bir hak de, Sünbül ağanın meclisindeyim. Nişanlım A4*we da içeri giriyor, ... Gözlerime inanmıyordum. O muydu?... Sahiden o mu?... Yok | sa, içtiğim içkilerin tesiriyle yanlış | mı görüyordum... Gözlerim! uğuşturup ! tekrar baktım... İ O... Onun da nazarları bana ilişti. Bir an, yıldırım darbesi yemiş gibi sende- ledi. Fakat gözlerinde bir şimşek çaktı. Zekâsmm, iradesinin, Soğuk. | kanlılığınmn lâhzada toparlandığını an ladım... Bana öyle bir baktı ki, sanki lisanı hal ile: “— Dur... Aman! Yerine otur... | Yoksa, beni mahvedersin... Sana aman * teye beriye Syelarir ormanda ge- zinmeğe çıkıyorlaı Issız adanın gün doğusü kıyısm” da karaya çıkanların konak yerlerin. deki işleri böyle gittikçe kötüleşir ken, adanin şimal kıyisinda da biz- ce çok dikkate değer bir takım şey- ler oluyordu. Tarzan ile yanmdakilerin o hiç gitmedikleri bu şimal kıyısında bir kaç gündenberi büsbütün yeni ve başka bir konak yeri vücut bulmuş” tu. Adanın şimalindeki küçük bir koyun içinde küçük bir yelken gemi. si demirli bulunuyordu. Bunun kıç tahtasında okunan Kavri kelimesi bu yelkenlinin adıydı. Bu geminin geçirdiği acıklı ma- ceradan burada uzun uzadıya bah sedecek değiliz. Şu kadar diyelim ki: Daha birkaç gün evvel uygun bir hava ile dalgaları öperek ilerliyen bu güzel geminin güvertesi alkana bo- yanmış, geminin kaptanı, zabitleri ve kaptana bağlı kalan birkaç gemi- ci yabanice öldürülmüştü. Geminin uğradığı bu kanlı facr ayı yapanların cle5;;'ları, son za manalarda gemiye, gemici olarak a- lan üç herifi. Bunlarla gemideki nu buluyordu; Fakat bu on kişiyi en kötü işlere, katilliklere sevkeden- ler İsveçli Gast, Moori, Mugambi ve Çinli Kay Şenk idi. Moorinin ne de- mek olduğunu elbette bilirsiniz. Ye” ni Zellandanm yerlilerine Moori de. nir, Bu üç kişi bütün gemicileri kan dırıp ayaklandrımışlardı. İstedikleri de venup denizlerinde inci avlıyan ve yerlilerden inci satın alan Kavri ge- misinin sahip ve kaptanmı öldürerek | incileri aralarında paylaşmaktı. * Kovri gemisinin kaptanını ka - marasmda uyurken bıcâkla boğazmı İ kesip öldüren, Çinli Kay Şenk idi. Gemicilerin kendine uyanların ya” pma alıp, . yukarıda nöbette olan İ dar acımadan seyredebilirdi. Kendi- İ sinin gemideki bu işe karışmamasi diyorum!... Beni yakmüe.,, demek isti, | yordu. | Bunu anladım. Sarhoşluğuma rağmen iradem! top- uyatak yerimden artık kımıldamadım. Sünbül ağa, gülerek'omuzuma Vurdu: | — Yöşi be Anbber Mustafa!,, Y8- manmişsın... Eğer seni hadım etmese- lermiş büşblltün “yaman. olsenkmuş &#m... Çünkü kızların en güzelini far. kettin... Ben, bütün bu teriyoleri avuç dolüsu altına aldığım halde, onu dört yüz küsur kurüşa mal ettim... Ne & cuz? değil mi?.. Halbuki ne yeli... Bak, bak... Ne harikulâde,,. Dön $9Y- le, A Dön... Sünbül ağa da benim kadar, hattâ benden ziyade sarhoştu... — Dön, kendini göster.. Korkma; W- tanma... Burada erkek yok. Bizleri göstererek: — Hepsi haremağasr..." (Gülerek) hepsi... cinin üstüne atılan ve onları öldü - | ren de yeni Zelandalı Moori yani Momulla idi, Üç kötü arkadoşın üçüncüsü de Gastdı. Yapılacak cinayetleri arka” daşlariyle birlikte hazırladıktan son- ta öldürmek işini gene arka: ri na bırakıp kendi elini kana bulaştır- mamak kurnazlığını gösterdi. Şunu da söyliyelim ki: Gast'ın kaptanı veya arkadaş- larını kendi eliyle boğazlamaktan şe- kinmesi, adam öldürmeyi kötü bir iş saydığından ileri gelmiyordu. O. üç dört kişinin değil, kırk elli | kisnn bile tavük' gibi cabalanarak kesilme” #ini bir kılı titremeksizin ve zerre ka | ancak korkaklığından ileri gelmişti. Bir insan öldürecek olan adamın ne i kadar kurnazca davranırsa davran “ #m, bir dereceye kadar teblike önün- de bulunacağını, o pek iyi biliyordu. Canımı almak için üstüne atılan a“ damlar çok kere öyle kolay koley kuzu gibi boğazlanmak istemezler: Yanlarında silâhları vazea silâhleriy” le, yoksa dişleri ve tırnaklariyle ken dilerini korumağa, > katillerinden öç almağa çalışırlar. O kadar ki: Baş- kasmın canını almağa giden adamla- rm, kendi caplarmı da iste verdik” leri görülür. *.Gast'ın işte bu nokta- j1 düşünmesi, bırak işine karışma - mağa sebep olmuştu. ? Fakat şimdi her iş yapılmış, ge mi elde edilmiş, bütün'tehlikeler ön- lenmişti. Artık Gast şimdi arkadaş- larmın kumandasını eline geçirme” nin zamanı gelmişti. Gestm bu hüsustaki isteği"o kadar kat'i idi ki, öldürülen zavallı kaptanın çamaşır- lari, elbistrini çakı ve saatini eline geçirmiş ve bunları sırtma tar kıp takıştırmıştı. Herifin sırtındaki çaketin kol ve. yakasında, başındaki kaskette bir gemi kaptanınm taşıya » cağı şeritler, nişanlar pırıldıyordu. © (Devama var) Ayşe, düşünüyordu. Birdenbire bir işveyle; , — Mademki iyice görmek istiyorsu” nuz, emir buyurun, bir oyun. havasi Şalsınlar, raksedeyim! - dedi. Haykırdim; — “Pervane midir?.s, 4 çalım... ©, Zira Ayşeyle, çocukluğumuzdanbe. ri, bu oyunu oynardık. Ben şarkısın! söylerdim, oda raks»derdi. Fakat iki. miz de billüğe erdiğimiz vakit, bunu Mmenetmişlerdi. Hayalimde, Hep, evle Vip de halvet olünes ina eski oyun& devam ederiz!,, diye düşünürdüm. Hey gidi günler hey... Bakmız hele. ! Ni a8ip neymiş... Nerede çalmacakmış. Ne da b unacakmışım... Sünbül ağa: — Evet evet... Ayse bu oyunu gi Yet iyi oynuyor... Pek yakışıyor... Sen cidden sanatkâr bir insanmışsın An- Der Mustafa... Bu vücuda ve bu kıya- fete “Pervane,, vaksının yakışacağını ne İyi buldun!.. . demez mi?... Demek evvelce de oynamışlar, âlem etmişler... Pervane ateşe yanar fakat ben atöş kesildim, Pervaneye yandım. Haykırmak, bağırmak, inlemek is- tiyordum... Bereket versin ki musiki başladı... Hınzır kızlar ne de yaman çalıyorlardı. Hıncımı, sanalımın en güzel ifadelerini vermekle çıkardım. Bazin aheng'ne göre, haykırdım, söy. ledim, inim inim inledim... Ve sevgi- Tire, ööndü. döndü... Dünyayı başımda döndürerek döndü... Ayakları çıplaktı. ( oynanacakmız... Ve ben ne haj- Bilezikleri, bacsklarmda şakıyordu. : Ayakları, biribirini koğalıyan, arala” rında şakalaşan güvercin yavruları gi. | bi, tüylü halılar üzerinde oynaşıyor « lardı... Gözleri süzlüyordü... Beli bü- kilüyordu.. Saçları omuzlarma döktü. lüyordu.. Evvelce, üstünde kat kat tüller var- ken, bunların uçlarını çözdü... Meğer» #0, tüllerin içi renk renkmiş... Dön- dükçe, kanadı tutuşmuş gibi oldu... Tam manasiyle yanan bir pervaneydi. Derken müs'kinin temposu değişti. İnliyordum: “— Pervane misin... z Sanki o, raksıtim akekgiyle ve ben sesimin perdesiyle aramızân konuşu. Yordul. Dönerken, kıvrtlirken, omu- | minun Üstünden, kollarmim arasından simsek gibi bana bakıyordn. Nazarm, GA yalvaran bir ifade vardı? “— Soğukkaniılığını muhafaza ete Bir delilik yanma... Ben, onun sözünden diçarı çikmak E!bi değildim! Ben de nazarlarımla: “— Einrin gibi olur!,, demek isti- yordüm... Sevişenler, bakışlariyle anlaşırlar, Bizde anlaşıyorduk. Anlaştığımız e İs onu son derece sevdiğim kar “w orun da beni ayni aşkla sevdiğini hissediyordum... Lâkin, aklıma bin türlü sunller bir» den hücüm ediyordu: “— Peki ama, burada işimiz ne? Burada, 0; ne arıyor... Ve beti..'Ne art. yorum... Onunla bersber; Hadım ola rek... Yarabbi, acaba bu kâbus mu?., / Ay$*, bana bir nazar daha fıralttu Bu #*/er, daha yelvarıcı bir nazar. | Ve.sonra, vücudunu “saran- tülleri, musiki temposu ile birlikte, birer bi. Ter Üzerinden atmıya başladı... Şimdi, artık, yanarak, kanatları sar Pır Sapır dökülen bir pervane olmuğ” tu... Çok geçmeden, bütün tüller düğtül.« Ayşe, asla görmediğim şekilde çıplak bir vücutla ortaya çıktı. Sünbül ağa dayanamıyarak, yerin. den fırladı. y