Yazanlar: 1 çesterton — 2 Sayers — 3 Agata Kristi — 4 Vils Kiröfte — 5. Vaytçörç — 8. Henri Ved — T. C. D. H, ve M Kül — 8 Milvard Kennedi — 9. Con Royd — 10 Ronald Aknoks — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Çeviren: fdâ, Tefrika numarası — 7 — — Demek dün akşamdanberi amirali görmedin? ; — Hayır. Ne amirali ne de matmaze- li. Fakat Emeri, matmazeli görmüştü. Gece, saat ona doğru, karısile yatmağa giderlerken, matmazeli, kayıkhaneden gelen yoldan çıkarken — görmüşlerdi. Kendisini değilse de beyaz — tuvaletini farketmişlerdi. Amiral yanında yoktu. Fakat onu, kayıkhanede zannetmişlerdi. Amiral kayıkhaneyi — kilitlerdi. Acaba şimdi kayıkhane kilitli miydi? Emeri bunu bilmiyordu., Bu, onun — vazifesi meyanında değildi. Lâkin kilitli olduğu- nu zannediyordu. Hem matmazelin girdiklerini gözlerile gördüklerini de söyliyemezlerdi. Belki — girmişti, belki dışarda kalmıştı. — Emeri ve karısı bu noktaya- ehemmiyet vermemişlerdi. Yatmak üzereydiler. Emerinin verdiği, daha doğrusu mü. fettişin ondan koparabildiği malümat bundan ibaretti. Amiralin haleti ruhiye- si için sorduğu suallere, — uşağın aptal aptal bakışından gayri bir cevap alama- dr. Ne zaman onun hizmetine girdiğini sordu. Emeri, karısile beraber, bir ay evvel işe başladıklarını, gazetede gör. dükleri bir ilân üzerine müracaat ettik- lerini söyledi. Daha evvel, bir buçuk se- ne kadar, Mov şehrinde bir karı kocaya Fitzgeraldın eve hizmet ettiklerini anlattı. Bu aralık, içe. | riye halinden, bilhassa Emeriye nisbet- | le çok zeki olduğu anlaşıları bir hizmet- | çi kız girdi ve matmazel Fitzgeraldin. müfettişi, yemek odasında beklediğini haber verdi. Müfettiş, amiralin yeğenini görmez: — Çirkin kadın! Diye düşündü. Fakat biraz sonra fik rini değiştirdi. İyi boyandığı takdirde ve muayyen bir ışık altında güzel gö- rünebileceğini düşündü. Matmazel Elma Fitzgeraldın yüzü solgundu. Fakat bu solgunluk dayısı- nın bir kazaya —uğramış ve bu haberi ani olarak öğrenmiş olmasından gelmi- yordu. Bu, onun tabif rengiydi. İri, ge. niş omuzlu, yüzünün çizgileri sert, ka- lım, siyah ve neredeyse biribirine ya- pışık kaşları olan bu kadın giyinmesini. de bilmiyordu. — Belki de şaşkınlıkla eline ne geçti ise giymişti. Buna muka- bil gözleri küçüktü, o kadar ki müfettiş renklerini tayin edemedi. Otuz yaşla- rında, hattâ daha fazla — görünüyor. du, Fakat azimkâr, şahsiyet sahibi bir kadın olduğu:belliydi. Matmazel Elma, müfettişe kalm bir sesle sordu: — Ne var?'Ne oldu? — Matmazel, amiral Penistonun mü. him bir kaza geçirdiğini haber vermek- le müteessifim. — Öldü mü? , Bu sualde o kadar müsbet bir cevap almak arzusu vardı ki müfettiş titredi. — Evet, dedi, fakat böyle bir haberi bekliyor muydunuz? Matmazel Elma gözlerini yere dik. mişti: Sadece: — Hayır, dedi, fakat polis, ölüm ha- berlerini bu tarzda bir mukaddeme ile verir de. Nasıl oldu,'anlatır mısınız? — Daha döğrusunu isterseniz, size amiralin katledildiğini söyliyebilirim. Bu sefer matmazel Elma'nın gözleri büyüdü ve müfettiş bu gözlerin kurşu- ni renkte olduklarını gördü. — Peki ama neden? Bu aualin cevabırr vermek müşküldü. Zira bizzat Rac da bunu arryordu. Sade. tce izahat verdi: — Bu sabah- saat dört buçukta, kal- binden sivri bir bıçakla vurulmuş halde, bir sandelın içinde buldular. İ Kadın, hikâyenin alt tarafını dinler bir vaziyet takınmıstı. Müfettiş, için- den bu kadar kalbsiz bir yeğenin nasıl mevcut olabileceğini düşünüyor, hiçbir teessür alâmeti göstermiyen bu kadına âdeta kızryordu. Onun için: — Herhalde, dedi, bu —haber sizin için büyük bir teessüre sebep olacaktır. Fakat matmazel Elma: — Müfettiş, dedi, hislerim ile meş. gul olmayınız. Heş;î büyük bir terbiye- sizlik yaptığınızın farkında — değilsiniz görür gilîhıı—’üdm_ * öğrenmek istediğim şey, | hâdise hakkında bildiklerinizdir. Rac kendini toparladı ve resmi bir ta- vır takmarak: — Sarih olarak bir şey bildiğim yok. Sizden bu hususta belki birşey öğreni. rim diye düşünmüştüm. — Benim bildiğim bir şey yok. Kim olursa olsun, dayımı öldürmek istiyen birisi olduğunu zannetmiyorum: Belki. Fakat cümlesini bitirmedi ve — biran evvel bu görüşmenin bitmesini izhar eden bir sesle: — Benden istediğiniz nedir ? Diye sordu. — Amiral Penistonu en son ne za- man gördünüz? — Dün akşam. Papazın evimden ye- mekten döndüğümüz vakit. — Saat kaçtı? — Zannedersem on. Kalktığımız za. man kilisenin saati çalmıştı. — Nehiri sandalla geçip, eve amiral- le beraber çıktınız değil mi? — Hayır. Nehiri geçtik. Fakat eve beraber çıkmadık. Bana, yatmağa git- meden evvel bir sigara içeceğini söyle. d!. Ben de Allah rahatlık versin diyerek doğrudan doğruya eve geldim. — Eve geldiğiniz zaman kimse var- mıydı? (Devamı var) y | )N Â Çopur Ali, kanlar içinde yerde atıyor, Sünbül Ağa da, pür hiddet onun başi ucunda duruyordu (Geçen kısmım hülâsası) Türk menafii için çalışam, casuslar, beni bir sandıli içinde, melânetlerile meşhur olan Sünbül ağanın yanına soktular. Sandık açılırken, Sünbül ağa, birini öldürtüyordu. * » » Hiddetl! sesi tanır gibi oluyordum. O haykırıyordu: — İşte, bana ihanet etmenin cezası budur. Sen ha?,, Sen bana en emin adamım gibi görün de sonra akla gel. medik oyunları oyna ha?.. Hey gidi hey.. Ben şimdiye kadar kaç devrin insanlarınt kündeden atitım., Sen mi, topal bacağınla bana oyun oynayacak- tm? — Ah.. Seni yakamadım.. Sen beni yaktın, Sünbül.. Fakat bizimkiler se- | nin üstenden gelecektir.. Son galibi. yet sana müyesser olmayacaktır. — Sen öyle san., Birdenbire her şeyi anladım. Bu konuşanlar, Sünbül ağa ile bizlm mahut Çopur Aliden başka kimse de. ğildi. Nitekim, az sonra, çat pat diye- rek, benim içinde bulunduğum sandık- ta çekiç sesleri fazlalaştı. Kapak tah. taları kalktı. Böylelikle, evvelce san- dığım gibi ahrete değil, esrarengiz teşkilât tarafımndan Sünbül ağanın da. ireğine gönderildiğimi anladım. De- mindenberi — işittiklerimi zihnimden geçirdim: Hüviyetleri bence meçhul bazı insanlar tarafından saray kapı- sına kadar getirilmiştim. Orada da, elden ele teslim edilerek, Sünbül ağa- nm dairesine kadar sokulmuştum. İşit tiğim kokular, onun meşhur Sünbül bahçelerinin rayihalarıydı. Parçalanan tahtalar arasından ba- şimt kaldırdım. Sandığımı açmak için çalışanlar: — A, - diye geriye doğru sendele. diler. Etrafıma baktım: Cidden vek muh- ei e Ki AA -- ç Za B” oe Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A,E. — GÜ — Pavloviç gizlice gemiye girdi ve Demek ki, en sonunda dostları da, düşmanları da onu bu cehennem bucağında bırakıp gitmişlerdi! De- mek ki yamyamlar, yabaniler, azgın canavarlara karşı tek başma kalmış- tı. Pavloviç düşünürken bütün ce- sareti kırılmıştı. Neredeyse elinden küreği atacak ve boylu boyunca kas yığa yuvarlanacaktı. Tam bu sıraday dı ki dereye doğru uzanan biar kara burunun arkasından birdenbire bir gemi feneri gözüne çarptı. O zaman bir sevinç ve muzaffe- riyet çığlığı kopardı. Oh ne tatlı! Yeniden hayata ka- vuşmuş gibiydi. Düşmanlarından büyük intikamını almak fırsatının da elden kaçmadığını anlamıştı. Pavloviç gemiyi görür görmez e- lindeki kürekle kayığın yolunu kes- meğe ve gemiye doğru hiç gürültü etmeden pek yavaş yaklaşmağa baş- ladr. Küreğin üstaca kullanılışı ka- yığı Ugambi ırmağının kara suları üstünde, doğru Kinkayt vapurunun bordasma götürüyordu. Daha çok yaklaşımca - vapurun uykuya varmış bir canavar gibi sese siz duran ve gece karanlığından da- ha koyu görünen gövdesini seçiyor- du. Geminin güvertesinden en kü- çük bir ses bile gelmiyordu. Derin sessizliği gemiye yanaşan kayığm çıkardığı hafif bir sürünme sesi boz. du. Bu ses acaba gemiden işitilmiş miydi? Pavloviç tir tir titriyordu. Bir iki dakika bekledi.. Fakat vapurun güvertesinde hiç bir kıpırdanma ol- madı. Bundan sonra Pavloviç pek büyük | bir dikkatle ve iki eliyle geminin ke- narını tutarak kayığını baştarafa tâ bastonun altına getirdi. Bastonun al tındaki halat ve donanmalara tutu- narak gemiye girmek cok kolay ola- caktı. Pavlaviç kayığa eğildi, eliye le yuklryarak ipini buldu ve basto- nun altmdaki halatlara sıkıca bağla- dıktan sonra büyük bir çeviklikle gemiye tırmandı. Bir dakika sonra bir kedi kadar yavaş ve gürültüsüz Kinkaytın gü- vertesine, intikam ve kurtuluş sa- hasma ayak basmış bulunuyordu. " Geminin güvertesinde hiç kim- senin gözcülük etmediği anlaşılıyor du. Pavloviç yılan gibi singin ve ses- siz başaltına doğru ilerledi. Orada dalgğın dalgım düşünen bir gemici ile | karşılaştı. Gemici bir saniye bile sürmiyen ilk şaşkınlık anmı geçire dikten sonra: — Hay Allahm belâsı! Sen bura yanereden geldin? Seni gebermiş sanıyorduk! Geminin şimdiki ku- mandanı Lord Graystok seni görür- se pek sevinecektir!.. . Pavloviç bu sözlere aldırmadan gemicinin yanına iyice sokuldu. Du- daklarında pek dosça bir gülümseme görünüyordu. Fakat gemici bu yal taklanmaları ve Pavloviçin uzattığı eli hiç görmemizliğe geldi. Buna rağmen Pavloviç çabuk ça buk söylenmeğe başladı: — Sevgili dostlarım siz benim yoldaşlarımsınız. Onun için elimden gelen yardımı yapmağa koştum. Şim di bu yabant İngiliz ile canavar ar- kadaşlarından sizi kurtaracak yolla- rı göstereceğim. Alçak İngiliz - sizi İngiltere ve Fransaya götürür götür mez hemen hükümete teslim ede- cektir. Darağacını boylıyacaksınız. Yüreğim göz göre göre kendinizi a- teşe atmanıza dayanamadı! Ölümü gözüme alarak kurtulmanız için atılalım. Heriflesin irini bitirdikten bir plân yaptım.. Yabani İngilizle ya nındaki adamlar uyurken üstlerine sonra yabanı canavarların hakkından gelmek daha kolay olur. Nerede uyu duklarını biliyor musun?.. Gemici başımı kaldırdı: — Hepsi aşağıdadır. Fakat Pav- loviç bana bak, vakit — varken sana bir söz söyliyeceğim: Sen bize ne ka dar kurnazca çene çalsan, bizi kendin ne bağlayıp İngiliz lordunun üstüne saldırtamazsın. Biz senden de, senin arkadaşın olan alçak Rokoftan da yık olduğu işkence icinde deliler ve | domuzlar gibi acı acı haykıra haykıra geberip gitti; eğer çok yanılmıyor- sam sen de pek az sonra onun gibi geberip başımızdan defolacaksın!.. Bütün alçaklıklarınıza karşı bizden hâlâ kendinize sevgi ve saygı bekli- yorsan yanılryorsun, bu kafayı des ağzımızın tadını aldık.. O herif lâ: —. eski arkadaşının yanına yaklaştı giştirmiye bak! ea Pavloviç bu cevaptan çok pozul- du; fakat telâşmı göstermemeğge ça lışarak sordu: — Bu sözlerinde bundan sonra benim düzeranım olduğunuzu anlat- mak mı istiyorsun? Gemici: — Evet öyle! ... Demek ister gibi başını aallacl_ı. Fakat birdenbire aklma başka bir şey gelmiş olacak ki duraklıyarak: — Yalnız sana bir teklifim var, dedi. Bunu iyi düşün: Ben ve arka- daşlarım seni elimize geçirmiş _b“l“' nuyoruz. Seni yakalarsak İngiliz lor duna teslim etmeğe söz verdik- B*_l' nu yapmaktan bizi alıkoyacak — hiç bir kuvvet yoktur. İngilizin nasıl bir intikam alacağını, benden iyi sen bilirsin.. Fakat ben sana, bu işte t& ve son bir iyilik - yapabilirim; ©8©T beni doyuracak kadar bir şey VeT sen, senin buradan, kimsenin haberi olmadan srvışmana göz yumarım--. Pavloviç duraladı ve titriyerek dedi ki: — Eski arkadaşım! Demek -be- nim bu korkunç, yabaniler ve yam- yamlarla dolu ormanlara yalnız, yar dımsız kalmama acımıyacak kadar taş yüreklisin! Düşünmüyor musun ki: Benbu ormanda beş gün bile sağ kalamaml!... Gemici kaşlarımı çattı: — Sersemlik etme Pavloviç! Or” man nekadar korkunç olursa olsun orada canımı kurtarman - ihtimalin vardır; fakat bu gemide kalırsan bin canm bile olsa hiçbirini İngiliz Lordile arkadaşlarınım elinden kı_ır' taramazsın.. Şunu dâ söyliyeyim ki: Seni öldürmek icin İngiliz Lor- dunun işe karışmasına bile — hacet kalmaz; şimdi şurada uyuyan ar- kadaşlarımı uyandıracak olursam, onlar ellerile ciğerlerini koparırlar. Serni şükret ki, arkadaşlardan kimse uyanık değil.. Eğer bana rastlama- saydın işin çok kötü olacaktı... Rusyalı Pavloviç öfkesinden çıl- dıracak hale gelmişti. Kendisini pek güclükle tutarak ve boğuk bir sesle - dedi ki: (Devamı var) - Kİ te_'şem bir odadaydım. Tam manasıleî bir saray dahili manzarası. Bir zevk * ve sefahat merkezi.. . Buradakiler, aşağı yukarı , Sünbül * ağanm maiyetinde vaktile gördüğüm * simalardı. Birkaç eksik, birkaç fazla.. Aynı tipler.. Yalnız değişen Sünbül ile Çopur Alinin münasebetleri. Biri. b'i_rlcrîne O derece merbutmuş gibi gö- Tünen bu iki şahsiyet işte, düşmanca nazarlarla, biribirlerini yiyecek gibi bakıyorlardı. n .Ali. kalbinde bir hançer, kanlar içinde, yerlerde yatıyordu. Sünbül, azrail misali, onun başma dikilmişti. Bir tekme indirdi: — Geber!., - dedi, — Gebereceğim.. Fakat seni de ge. * bertecekler.. Düşmanlarımızın casusu, Venedik casusuü.. — Sus! Bir tekme daha.. — Sahte hadım.. Saray kadmlarınm ahlâkımı bozan ırz düşmanı melun! ı — Sus!.. Susturun.. Ebediyen sus- — — turun sunu,, | Çopür Alinin göğsüne bu sefer de | 4 eç a Te rey e— D b lÇ l dd AA ZL — , a— Hü SEL bir kılıç saplandı. O, son nefesini teslim ederken göy- le söyeldi: — Bu esrarı bizim teşkilât biliyor.; Onlar, en umulmadık bir anda karşı. na çıkacaklardır.. Harem ağası, ayağını şiddetle yere — vurdu: İ —Ben de onlâarın birçok esrarmı — biliyorum. Onlar benim karsıma çike — madan, ben onların çikacağım., Hep- sini mahvedeceğim.. Köppoğlular... Bu günlerde işi azıttılar.. Beni tehdit edi. yorlar.. Her taşın altından zuhur edi- yorlar., Elini nefretle uzattı: İ — Kaldırın şu köpeğin leşini.. | O ana kadar arkası benden yana. —— dönükken, bu sefer, yüzünü çevirdi: | — Ne varmış sandıkta?.. Hediye İ mi gelmiş?.. Kimden.. Yanımdaki adamlar kekeledi: — Bir adam. | — Bir adam mr?.. Ölümü? İ — Hayır, diri, efendimiz.. Başmrı kımıldattı. — Lâhavle.. Ya.klaştı. İ Aralanan tahtaları açtı, O da, hay- l retle bir adım geriledi. — Anber Muştafa.: Ağzım tıkalı olduğu ” için, bir şey söylemeden başımı salladım. Burnum. dan hrmhımca bir ses çıkardım. — Nereden geldin?.. Nasıl girdin' buraya,, , — Hım., Hım.. — Dilini mi kestiler, senin oğlum?. Maiyetindekilerden biri farketti: — AÂğzında tıkaç var, efendimiz, — Çıkarım, Çıkarmaları üzerine inledim: — Ah, efendimiz.. Kestiler.. — Garip şey.. İşte, konuşuyorsun ya.. — Derdim o değil.. Hele çözsünler —— EsiÂÖnme germlTinerm aA YrETTTOĞMAN ( BNASUSDA ) iplerimi, çıkarsınlar beni bu melün —— sandıktan.. Anlatayım.. Gözlerinden okuyordum ki, bu zen- cinin bana karsı sonsuz bir zaafı, alâ« kası vardı. Adeta betbaht bir evlâdı. na bakar gibi, sgefkatle, bana karşt alâka gösteriyordu. Hatta kurtarıl- mam için yardım bile etti: — Vah yavrum vah.. Bak sana iyi- | lik edelim derken fenalık oldu.. Ama hep bu hain, bu dolapçı, bu müfteri - herifin işi.. Ceosede hışımla bir kere daha baktı; (Devamı var) WP.