8 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

8 Nisan 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazanlar; 1 çeslerten — 7 Bayers — 5 Agata Kristi — 4. Vils Kirafta — 5. Vaytçörç — 8, Henri Ved — 7, C.D. H, ve M Kal — 8 Milvard Kenredi — 9 Con Royd — 10 Roneld Aksoks — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Anteni Berkeley, Çeviren: fa. Papaz bu'Busllerden sıkılıyordu. Ma: amafih devam etti: | — Buraya geldiğinden evvelki haye. | tma dair bir şey bilmiyorum. | — Civarda veya başka yerde çok dost Jatr. var mı? Evvelce nerede oturuyor- du? — Zannedersem garp tarafında bir yerde Bana bundan bahsettiğini hatır- | layamıyorum. Samimi dostları olduğu. | nu da zannetmiyorum, Vest End'de ©- turan Sir Vilfrid Denni galiba en sık görüştüğü kimse idi. Ara sıra birkaç dostumu kabul ettiğini de (duyar gibi oldum. iç — Hiçbirine tesadüf etmediniz mi? — Hayır. , Müfettiş ayağa kalktı ve: — Pekâlâ, dedi, çok teşekkür ederim e Munt. Sonra gelir çokcuklarmız ve, hizmetçilerle görüşürüm, belki bi- rinden biri bir şey görmüş (veya duy. muştur, 5 Müfettiş kapıya kadar gelmişti. Dön- dü: — Unutuyordum, bana maşmazel Fitzgerald hakkında biraz malümağ ve- sir misniz? Nasıl bir o kadındır? Yani dayısmın ölüm haberini (o almca fazla | sarsılır, müteessir olur mu? Papaz, hemen hemen istemiyerek ve hafifçe güldü: ç — Zannetmem, dedi, matmazel Fitz. gerald öyle kolay kolay kendini kaybe 'den cinsden değil, — Dayısını sevmez miydi? — Onu demek (o istemiyorum. O'da, her yeğen dayısını nekadar sever eya sevmezse öyle hareket ederdi. Yalnız. fazla çekingen, düşüncelerini kimseye söylemiyen bir kadındı. Fakat dedikodu yapıyörum galiba,, Kendini görünce biz | zat daha iyi takdir edersiniz, — Hakkınız var. Zaten görürüm. Müfettiş, papazın rahat bir nefes al- dığını farketmişti. İçinden: © — Pek öyle hoş bir ziyaretçi olma, diğim:zi biliyörüm. Fakat papazm ben- den kurtulduğunu bu kadar açıkça gös-. termesine ne İirum var? o Belkidebir başka sebep var. Luigham papazı, bil. diğime göre şayanı hürmet bir papâz- dır. Lâkin görünüşe bakılırsa... Müfettiş, bunları düşüne düşüne 6. tomobilinin yanma geldi ve (binerek, üç mil mesafede olan amiralin (o evine gitti. Kapını önünde durduğu zaman saat sekiz olmuştu, Lâkin, < herhalde Rundel Kroft'da pek erken kâlkılmıyor du ki, karşısındaki iki pencereden biri- nin kepenkleri daha kapalı idi. Kapıyı çalıp da içeri girince, salonün temizlen- mek üzere olduğunu gördü. Üstü baş: darma dağın ve hurbl olduğu anlaşılan bir uşak kapıyı açmış ve o mülfettişten ne İstediğini sormuştu. Rac, matmazel Fitegeraldı görmek istediğini söyledi: Uşak daha kalkmadığını bildirdi. O za. man Rae amiral Penistonu sordu, U- sak: — Daha, dedi, odasında! O da kalk- madı, Rae, kendisine ters ters o bakan, ve haliyle bu ziyareti pek beğenmediğini ifade eden uşağa sert sert: —. Amiral odasmda (değil ki, deği, kallestn. Başına bir kaza geldi. e Söyle bakayım. Senin ismin ne? — Emeri. s— O halde beni dinle (Emet, Ben polis müfettişi Racımi Ve derhal mat. mşzel Fitzgeraldi görmem lâzim. Ami- ral Peniston çok mühim bir kaza geçir- di, Senin anlayacağın — öldü. Git, eğer varsa, matmazelin oda hizmetçisini bul, kendisine derhal inmesini söylesin. Sen de bu işi görüdkten sonra buraya gel, Seninle görüşeceklerim var. Uşak homurdararak ve ayaklarını sü. rüperek gitti, ve ancak on dakika son» ra Möndü, matmazelin on beş dakikaya kadar hazırlanıp ineceğini bildirdi. Alüfettiş, uşağı, oldukça lüks, küçük | bir salona alarak, efendisinin bir #kşam | evvelki ahvali hakkında sorguya çekti. Lâkin aldığı malümat hiç denecek dere- cede idi. Uşak o kadar aptaldı ki, yahut lm haberile o kadar sersemlemişti ki, yalnız ara sıra “yarabbi! Aman Alla. hım!,, diye söylenmekten başka ağım- dan tek İM almak imkân: yoktu. Mü-, gidiyorum, kayık. Pavloviç, gündüzün hiçbir şey | K Tefrika numarası — 6 — İcttiş, amiral rütbesini almış bir bahriye zabi#nin böyle aptal bir uşakla nasl anlaşabildiğine biraz da hayret etmişti. Bu hayretine ve sabahım bu sastine rağ men ev pek de pis değildi. Demek uşak epey hizmet edebiliyordu. Raç, uşağın verebildiği © malfimatla, amiralin bir akşam evvel, (yeğeni ile beraber, yediyi çeyrek geçe evden çık- tığını tesbit edebildi. Evden (| çıkmış, kayıkhaneye doğru, papazın evine git- mek Üzere sandali indirmek için, yeğeni ile beraber gitmişti. Giderken Emeriye, dönüşlerini beklemesine lüzum olmadı. ğını, sadece kapıyı kapamasmı, kilit- lememesini söylemişti, Bu kapr, nehire kâdar wfanan çimenliğe bakan salonda idi, Hem kapı, hem pencere vazifesini görüyordu. Emeri: — Kapıyı her zaman Ookâpâmak için emir almıştım. Fakat amiral de kapımm anahtarı vardı, Dedi. Uşağın amiralin hâlâ odasında olduğunu söylemesine sebep, amiralin, sabahları, kendi zile basmadan rahatsız edilmemesi için emir verilmiş olmatıy. dı. Müfettiş, büyük bir sabırla elde etti- ği bu malümat üzerine sordu: — Sabahleyin geldiğin vakit, kapı- nım kilidi kapanmış mıydı, ? — Hayır. Fakat alelekser, amiral gel se bile, kilidi sürmezdi ki. Nehir tara. fından hırsız gelmesi çok güçtür. Pavloviç, yapamıyacağını anlamıştı. Vapura yaklaştığı zaman görünmemesi için mutlaka . gece karanlığının bulun- ması lâzımdı. Tarzanın vapuru ge- ce karanlığında Uzambi urmağının sığlıklar ve burunlarla arızalanmış ağzından denize çıkarmağa kalkış- mıyacağını biliyordu. Irmak eğri böğrü, Sığlık olduktan başka, ağzın- dan dışarı da bazı dağınık adalar da vardı. Bütün bu düşüncelerle orman» lar içinde saatlerce koşan Pavloviç, Ugambi ırmağının kollarından biri kenarındaki Mosula köyüne geldiği vakit öğle olmuştu, Köyün bası ve yerliler (oorada kendisini hiç de hoş karşılamadılar. Bu adama karşı emniyetsizlik duydukları açıkça gö” rülüyordu. Zaten Rokof ile Pavlo- viçin evvelce uğradıkları bütün yer- li köylerin ahalisi bu alçak heriflerin zulmümü görmüş, onlar tarafından erzakları yağma' edilmiş, yahut ka- dınlarma sataşılmıştı. Bu yüzden kendilerine fena balde kızgındılar. Köylüler'Pevloviçin kayık iste- mesine karşı, sert yüzle kayık vermi. yeceklerini söylediler. Bundan baş ka; herife köyde durmayıp bemen defolup gitmesini emrettiler. Pavloviç bu'emre karşı durmak istedi. Fakat o sırada çevresini yüz leri pek korkunç olan birçok yerli savaşçılar sarmıştı: Hepsi de herife saldırmak için küçük bir işaret bek- liyorlardı. Ellerindeki keskin mızrak ların ucu yüzüne kadar uzatılmca köyden çıkmağa mecbur oldu. Köyden çıkarken köylüler ken- ,disine bir daha buralarda görünme» mesini, yoksa “canını cehenneme göndereceklerini de ayrıca bildirdi- ler. Hatta birkaç savaşçı da uzakla sırken kendisini epey mesafeye ka- dar takip emişlerdi. Kuduz köpekler kadar * kudur. muş olan Pavloviç için icin hömür- danarak ormanın içine daldı, Fa. kat yanındaki * savaşçılar kendisini bırakıp uzaklaşınca, durdu ve dik» katli dikkatli dinlemeğe — başladı. İ dan öldürüldüğünü görünce, ateşli | du. Tarihi macera ve aşk romanı — 29 — Yazan: (Vâ - Nü) Garip bir âlem içinde seyahat ettim. Beni öldürüyorlardı. Fakat başkası benim yerime feryat etli (Geçen kısmın hülâsası) Beni bir tabut içinde hapsetmişler- di, Bilmediğim bir yere götürüyor. lardı. Ölmüş müydüm, ölmemiş miydim, farkında olamadım. Ew» Yine sallanmakta devam ediyor: — İşte büyük kapı. — Evet, — Bir âlemden bir âleme giriyoruz — Eyle... — Dışarsı cehennem... Burası cen- net... — Fakat bakalım kapıdan girebile. cek miyiz?... Salıntı durdu. Ayak ucumda kalm bir ses: — Ne var onun içinde?... — Bilmiyoruz... Diğer bir ses: — Buyrun... — Tamam... Öyleyse geçin. Yine salıntı... Bir müddet daha gittikten sonra: — Haliğ!,. Teslim al,, . dedileri Benim tabut küttedek yere atıldı. Düşlünüyordum: Bu tabut... Sonra münkir, nekir... Cennet cehenne'n, bu kapı. Cennetin de bekçisi Halid de. gil miydi?... “İşte meğer ölmüşüm, cennete giği- yorum !,, diye düşündüm... Doğrusu, dünyadan ayrıldığıma hiç de esef etmiyordum. Bu kadar fen Wikleri gördükten sönra, artık orada ne işim kalmıştı?... İste, yine tabutu- mü omuza aldılar... Mis gibi gül ko- kularının arasından geçiriyorlar: — Kızlar dairesine... diye bir 805 duydum.. v Kızlar dairesine mi?... Fakat yüreğimi bir hatıra burkult tu... Kızlar dairesine!... Halbuki ben hadımdım... Orada ne işim var. Ab. hainler... Bana dünyanın o güzel &W- kini birkere ilk ve son defa tattırdık- tan sonra, beni bu hale koymuşlarö!- Şimdi kızlar dairesine. Lâkin, sersem” liğim esnasında, ansızm aklıma geldi ki, ahrette insanım bu gibi noksazlâ- e intikam hırsiyle bir öylerine dönen bü Hdamlerin es” leri gittikçe uzaklaşıyordu. Epey bekledikten sonra ayağa kalktı. Yo- lunu değiştirerek ırmağın kenarına doğru yürüdü. Ne yapıp yaparak eline bir kayık geçrmek ezmindeydi. Şimdi kendi hayatı da ancak plâ- nını tabakkuk ettirmesine bağlıydı. Çünkü Afrika ormanlarında tek ba- şma kalacak olursa, ölümün gelip çatması hiç geçikmiyecekti. Düş- man yerlilerin zehirli oklariyle can vermezse, Yırtıcı canavarların sivri | diş ve tırnakları altnda parçalanas caktı, Pavloviç ırmağın kıyısına vardr ğı zaman sabırsızlıktan artık patlıya cak bir hale gelmişti. Az sonra su- yun dirseğinden aşağıya doğru bir kayığın geldiğini gördü. İçinde genç bir yerli vardı. Sahile doğru yavaş yavaş kürek ( çekiyordu. Köyün az üstünde sahile atladı: kayığı da ka- raya çektikten sonra az serinlemek için büyük ağaçların birinin gölgesi- re uzandı. Pavloviç içinden kendisini koru» yan görünmez şeytana teşekkürler etti. Kayığm ayağına kadar gelmiş olması ne büyük nimetti. Yerinden hiç kıpırdamadı. Cörlerini ağacın altına uzanmıs olan karaderili deli» kanlıya dikti. Bu adam neredeyse u-* yuyacak gibiydi. Simdi, zehirli yılanlar gibi, yerde sessizce sürünerek Afrikalr çocuğa yaklaştı. Ayağmın altında bir ağaç dalı çıtırdadı. Uyuyan yerli uykusunda sıkın» tılı bir surette kımıldadı. Pavlovç, o anda tabancasmi çe- kerek çocuğun üstüne çevirdi. Fakat herifin korktuğu olmamış, i bile açmaksızın tekrar uykunun derinliklerine dalmıştı. Taş yürekli ve insanlık duygula: rmdan uzak bulunan Pavloviç zaval. İı hemen oracıkta öldürüverecek- ti, fakat korktuğu bir şey vardı: Ta: bancann sesini duyan Mostla köyü adamlar: ne olduğunu anlamak için oraya koşacaklar ve kendi köylerin» den bir delikanlının Pavloviç tarafın gözleri” | » geçirmeğe çal yalıyordu silâhtan korktukları halde hiddetleri- ni yenemiyerek üzerine saldıracak” lardı, Pavloviç yüzlerce kizgın ada: mın üstüne bir tek tabanca ile At€5 etmenin hiç bir faydası olmıyacağı- nı pek iyi biliyordu. 1 İşte bunun için tabancasını kul lanmaktan vazgeçerek tekrar kayığa doğrü sürünmeğe başladı. Nihayet kayığın yanına vardı. Afrikalınm kendisini duymıyacağına emin 008 rak içine atladı. İcindeki tek küreği yakalıyarak, küçük tekneyi e güciyle ırmaktan aşağı, vapurun — mirli olduğu yere doğru yürütmeğ" basladı. Kayık küçük dereden asıl Üzen” | bi ırmağına çıkıp da akmtı ile yürü” | meğe başladığı zaman gecenin K* ranlığı Afrika rssızlıkları üstüne k8“ natlarını açmak üzereydi. Akıntının verdiği hızı arttırmak için elindeki gürekle uğraşmaktarı geri durmuyordu. >; Irmak aşağı inerken gözlerin! batı tarafmdan ayırmıyor kendisiy le Kinkayt vapurunun demirli oldu- ğu yer arasındaki gece perdesini yırt mağa çalışıyordu. . Düşünüyor ve meraktan bayağı çildiriyordu. Acaba Kinkayt vapuru bilâ U- gambi ırmağının suları üstünde V€ demirine bağlı duruyor muydu? Yoksa maymunlarm oğlu şeytan Tarzan, sise aldırış etmiyerek deni» ze mi açılmıştı?. Bu suallerin cevabı kendisi için şu anda ne kadar değerliydi! Dü manlarm “n öcünü almaktan başka kendi hayatı da bu cevaba bağlıydı. Vapur ırmağın ağzından kalkıp gitmiş ise, kendisi ıssız Afrika bu- caklarında en büyük tehlikeler: en tüyler ürnertici ölümler — karşısında kalacaktı. Pavlovicin kayığı, gece karanlık- lari arasmda, ziftrenginde görünen sularda kayıp giderken o, baş dön- dürücü bir hızla gittiğini sanıyordu. Sahilleri bile'görmüyor ve Kinkayt vapurunun sabahleyin - bulunduğu noktayı: geçmiş olmaktan korkuyor (Devamı var) rı kalmazm. « Tam uzviyetli olarak diriliyordum. Eelki de dünyadaki mahrumiyetlerimin . acısını çıkart. üzere, boni ilkönce kızlar dairesine yolluyorlardı, Ayşe... Ayşe... - diye için için inledim. Sen, yalniz.sen... Yalnız seni istiyorum.. Dünyanın ve ebretin, hat- | tâ sarayların hattâ cennetin bütün kurlatım ve meleklerini İstemem... Yalnız. seni isterim... Yalnız #enil... Sen olmadıktan sonra...,, Evet... Ayse olmadıktan sonra nazarımda cennetin bile manası yoktu. 4 Derken, birdenbire, deminki münkir ve mekirin sözlerini hatırladım: An- gilikiden baksediyorlardı. Ve galiba cehennemden geçtiğimiz sırada bunu söylemişlerdi. Acaba, sevgilim hıristi, yan olarak mı öldü?. Cehenneme »i gitti?... Öyleyse, cidden cenneti istemezdim. Şu dakikada — anlıyordum: meğer ben Aysemi nasıl seviyormuşum... — Buraya bırakm... Tabutum, yine yere atildi. Sonra, başkaları aldı. Şimdi gül ko. kuları bitmiş, Sünbül kokuları başla. miştir, Dışardan da bir ses: — Sünbül... Sünbül... Bu, musiki kadar güzel bir kadın sesiydi.., — Nedir 0? — Sana gelmiş... Herhalde bir he- diye olacak... Kizgın, öfkeli bir 868” — Koyun içeri... Ben, de geliyo. rum... Açın bakalım neymiş... Ansızın bir müsiki sesi işittim. Öyle bir musiki ki, ihtimal dünyada nazirini İşilmemiştim.. Kendim de, musiki mensubu olduğum halde, bu- nun mislini mienendini duymamıştım... Fakat garkı söyliyen kadmlardı.. O esnada, içinde yuvaralndığım he. yecanların Bepsini unuttum. Bu güzel nağmeleri. gazyoldum... Tabutu yine Mara. x , musiki faslı en güzel yerinde — klı birdenbire bir haykırma işidil, « ğe Susun... Hepiniz susun... Hiçbiri. Dizi İşitmek istemiyorum... Gözüm bi- TinİZİ görmesin. Bütün kızlar dışarı, Udunuzu, kemençenizi, tanburunuzu â- | Ime Yalan... Güzel nağme, biçakla kesilir gibi dindi... Ceylân sürüsünün avcılardan kaçması nevinden pitir pıtır ve ürkek bir Kayışma duydum... Hepsi de tabu- ei yanından geçtiler ve kayboldu. Ar. Deminki hiddetli ves: — İçimizde bir alçak yarı. Birkaç ses birden: —A efendimiz! Hiddötli seg; — Doğru söylüyorum... İçimizde bir alçak var... Aleyhimizde çalışanlarla birlik olmuş... — Kimlerle efendimiz? — Kimden bahsediyorsunuz efendi. MİZ ov. — İşte sundan.... Vi kâratayı... Tabutumun Üzerine çekiç darbeleri inmeğe başladı. Bağıracaktım... o Mahvoluyordum.« Kendimi müdafsa edecektim... Ah, öl. meden evvel haykıramamak ne feci... Fakat, benim yerime başka biri can, hıraş bir feryad kopardı... (Devamı var), , gebertin

Bu sayıdan diğer sayfalar: