i ' Beşeriyeti, facıaları” in, Kaçınılması hemen hemen imhansız bir halde ile tehdit ediyor! Meşhur Alman müverrihi : Emil Ludvig Yazan: Gelecek harpten kaçınmağa im- kân yoktur; çünkü onun esaslı se- bebi felsefi bir mahiyettedir. İki ra- kip devlet, birbirini tehditle, karşr lıklı silâhlanmakla, nazik jestlerle ve yahut silâhsızlanıyor gibi görün- mekle oyalar ve harpten alikoyabi- lir. Fakat birbirine muarız ruh taşr Yan iki zümre karşılaşacak olurlar sa o zaman gerginlik, arada bir şe- rare çıkmadan, yatışamaz. Bu defa, hak ile kuvvet karşı kar- sıya bulunuyor. Geçmiş devirlerde yapılmış olan din harplerinin yüz- İerce realist sebepleri vardı. Kendi hanedanlarnın bekası ve yeni yeni eyaletlerin sınırları içine almması için harp açan krallar, bu hareket rine manevi birer sebep bulmak lüzumunu hissediyorladı. Bugün ise ordulara karşı ordular değil, kadını, çoluğu, çocuğu ile milletlere karşı milletler seferber edilmekte ve liderler, eskisinden da- ha çabuk ortaya konacak maksat ve formüllere ihtiyaç göstermektedir. ler, Bu adamlar halkım taassubunu tahrik etmekte, bu suretle kendi şahsi ihtiraslarını gizlemektedirler. Evvelce Almanyada “ana va- tan,, kelimesi milleti harbe hazır için kâfi gelirdi; (daha sonraları ""“Grossmacht,, o (büyük devlet) kelimesi kullanılmağa baş- landı. Almanyada eskiden bir millet ten bahsetmek harbı hakir göster meğe kâfi gelirken bugün bütün dünya ırklarına üstünlük davası gü- dülmektedir. Bu maksat uğrunda en modern teknik ve techizat kullanılıyor, Bin- hayatı kurtarmak gibi insani bir maksada hizmet edebilecek olan radyolar, bir cinayet vasıtası halini getiriliyor. Gösterilen üç sebep Güttükleri saldırganlık siyasetine bulmak istiyen devletler, üç sebep ileriye sürmektedirler: 1 — Ham maddeye; 2 — Fazlalaşan nüfusları yer- irecek yere ihtiyaçları olduğunu; 3 — Memleketleri dışmda bulu- man kendi ırklarmdan ekalliyetleri m söyliyorlar. ,, Bu hususta ileri sürülen bütün deliller ni Zira bu hüküm eri veren mütehassısların hepsi iyi > vicdanla hareket alimlliş ize , Müstemlekelerde bulunan servet kaynaklarından faydalanmayı te- Min etmenin biricik yolu harp de- - Son yirmi sene içinde yapılan Ümmü harpte bir mermi deposu Şimdi bütün dünya milletlerinin depo etmekte oldukları mühimmatın isti. mal fırsatı Dulamaması ve ebediyyen ihtiyat şeklinde kalması nekadar arsu edilecek bir şeydir l över ERER EEE SETRA BUNUUNANMA SUDE YEN EEE EEEEEENE ERERKEN ANA SEE EEEEEEEEEEİ teknik keşifler sayesinde kadar görülmemiş bir ölçüde geliş- miş ve süratlenmiş olan dünya tica- reti, eşya mübadelesi için gösterilen arzu, o kadar artmış o kadar ilerle. miştir ki bugün her istiyen. her iste- diği ham maddeyi çabucak elde ede- bilir ve yapılmış mallarını gemiye yükliyerek istediği mesafeye kadar gönderebilir. Bir orta- çağ zihniyeti olan şimdiye “otarşi,, bugün göründüğü kadar, ©, hiçbir zaman manasız görünmemiş- tir. Elektrik ve tayyare dünyayı. o kadar küçültmüştür ki bütün dün yayı dolaşmak'için herhangi bir söze birkaç saniye, herhangi bir şahsa birkaç gün kâfi gelmektedir. Bu su- retle “tabii servet kaynakları elde etmek için,, şeklinde ifade edilen harp sebeplerinden birisi ortadan kalkmış olmak lâzım gelir. Bir memleketin fethedilmesi, ar. tık, o memlekette bulunan petrol ve demir gibi bir takım zengin madde- lerden ancak fatihin istifadesi mana sına gelmekten çıkmıştır. Fetih, bu maddeleri fatihe ucuza maledemez. Meselâ, İsvicre, bugün, İngilterenin kendi müstemlekelerinden aldığı pa- muk kadar, dışardan pamuk alır. Sulh devam ettiği müddetçe, ticaret dünyası, hakikatte, bir Milletler Ce. miyeti halindedir. Herhangi bir mah sul ve yahut herhangi bir yapılmış madde, bir tek millete ait olmaktan çıkmıştır. Bundan başka, hiçbir müstemle- ke, sahibine, muhtaç olduğu ham maddelerden üçten fazlasını kâfi miktarda temin edememektedir. Bunun gibi, tıbbi keşiflerle “yeni makineler de yalnız onu bulanlara hâs olmaktan çıkmıştır; çünkü ga” yet kolay faşedilmektedir ve taklit- çilerin mehareti artmıştır. Bununla beraber; hiçbir memle- ket müstemlekelerini, nüfuzu bozu- lacağı korkusu ile satılığa çıkara" maz. Nüfuz, işte bir kelime ki bu günkü dünyanın başma belâok muştur. Hitler, Bismark an'anesine uygun olarak “Mein Kampf,, (mü- cadelem) isimli eserinde müstemle- ke bahsini sükütla geçiştirdiği halde bugün Almanya, nüfuz uğrunda yeni bir müstemleke davasma kalk- mıştır. İtalyanlar, Habeşistanın ken- dilerine daha ne zamana kadar mas- raf kapısını olduğunu öğrendikleri zaman apışacaklardır. Saldırgan milletler tarafından harp bahanesi olarak ortaya atılan ikinci sebebe, nüfus fazlalığı sebeine de, pek inanmak caiz değildir. İngiltere e Meşhur Alman müverrihi Emil Ludvig , ile Belçikada nüfus, İtalya ve Al manyadakinden daha kesiftir. Bun- ların hiçbirisinin müstemlekeleri bu kesafet meselesini halledememistir. Bir iki sene içinde yarım milyon İtalyanın Habeşistanda yerleşeceği- ni « bu memleketi gezip gördüğüm için bundan şüpheliyim ya - kabul “dö etsek geriye. kalan 42.000.000 İtalyan ne olacaktır? Diktatörler, bir taraftan fazla nüfusu için yeni topraklar isterken, bir taraftan da dört çocuk sahibi olan ailelere nüfus kesafetini arttır- dıkları için ceza vereceklerine prim vermektedirler, Bu fazla nüfus ye- tiştirmek arzusu istikbal için daha fazla asker bulmak arzusundan baş- ka bir şekilde tefsir edilemez. Üçüncü sebep esassızdır Saldırgan (milletlerin üçüncü harp vesilesi olarak gösterdikleri hu» dut dışındaki soydaş ekalliyetlerinin korunması da ilk ikisi kadar mana* sız ve esassızdır. Avrupa memlekletrinde yaşayan Alman ekalliyetleri o, memlekete sahip olduğu söylenen milletler ka- dar asayişten, tahsil ve terbiyeden ve sıhhi tedbirlerden faydalanmak- tadırlar. Bugünkü günde Avrupa- nın yirmi dört srmırı arasındaki biri" cik fark, yiyecek farkıdır. Dil meselesine gelince bu da esas- lı bir iddia değildir. Alman muhacir- lerinin bugün bir dil yerine iki dile sahip olmaları bir zarar mıdır? Harbin kökü Harbın kökü, hisler ve heyecan- lar ülkesindedir. Bugün harbe sebep olabilecek mesele, iktidar ve kudre- t arttırmak hevesinden ileri gek mektedir, Almanlar, dört sene müddetle bütün cihana karşı durmuş olan or- dularının şerefinin kırıldığını söyle- mektedirler. 1919 ile 1930 arasm- daki devirde Almanya fikir ve ilim sahasında gösterdiği muvaffakiyet- lerle bütün harp sonrası dünyasının takdirini kazandığı halde, bugün bu- nu kâfi görmiyerek kırılan gerefini yerine getirmek için tekrar kılıca sa- rılmaktadır. Almanların bu “aşağı düşmüş ol- mak,, kaygıları devam ettikçe, ara- da askeri ruhun hâkimiyeti de de- vam edecek, bu da gelecek harbm başlıca sebeplerinden birisi olacak- tar. lara sahne olmamasını femenni edeli m. On sene müddetle Göte'lerin, Betovenlerin, Humboldt'larm Ak manyası, halkını militarizm mani sinden kurtarmak için çalışmıştır. Ratno, ve Stresemann, büyük lider. lerdi; bu büyük dimağlar, Alman ihtirasmı fenne, ilme, titarete, yeni icatlara çevirmişlerdi. Yeni kitaplar, risale ve mecmualar, nehir gibi akı. yorlar, bu vaziyet karşısında büyük harbin verdiği derslerle 300 senelik an'anesinin ortadan kalktığı sanılı- yordu. Fakat bu bir hata idi. Almanya: nın büyük bir yığını Fransa ile sulh yapmak, Avrupada Milletler Cemi- yetinin kurulmasını istemiyordu. Almanlar emir altında yaşamak isterler Bu on sene içinde Almanlar mem nun değillerdi. Asırlarca süren mu» hafızlıktan sonra kendilerine siya sete uygun olarak düşünmek öğre“ tiliyor, şahsi mesuliyet fikri aşılanı- yor, kendilerine zorla hürriyet veri- liyordu. Onlar ise adeta “Allah rıza- sı için, bizi bu hürriyetten kurtarr nız,, diye yalvarıyorlardı. Tenkide alışmış İtalyan milletini disiplin içine sokmak ne kadar güç olmuşsa aynı tecrübe itaatli Alman- lar için o derecede kolay olmuştur. Musolini, Prusyada doğmamış oldu- Şu için, sık sık göğüs geçirse gerek- tir. Kayserin Potsdamından cumhu- riyetin Vaymarın a giden yol, Ak manları önce tahrik etmiş, sonra da adam akıllı öfkelendirmişti. On- lar başka hiçbir sebep de olması Fransadan Oomüzaharrt gördükleri için cumhuriyet liderlerine bir türlü itimat edemiyorlardı. Büyük harpte | Britanyaya karşı beslenen bütün nefret hisleri şimdi Fransaya çevril- mişti. Tarihi bir sahne herkesi zehir- lemişti. Altmış beş sene önce Alman im- paratorluğunun temel atılmasına sahne olan Versayın aynalı salonu, iki zavallı Alman vatandaşmm ga- yet ağır bir muahedeye imza koy” malarmı da görmüştü. Bu manzara, bütün Almanların gözünün önünden gitmemiştir. Bu- günkü Alman gençliği, gene aynı aynalı salonda mağlüp Fransaya ye- ni bir sulh muahedesi dikte ettirme- ği tasavvur etmektedir. Fransız diplomatı büyük Briyan bir Avrupa birliği kurmak suretiyle 300 senelik bir düşmanlığı yatıştır. mak istediği zaman, Alman karak- teri hususunda kendi kendsini aldat- mıştı. Almanların felsefesini değiş- tirmeğe imkân yoktu. Fransa, sulh ve harp Fransanm: sulh için beslediği ar züya nisbetle gelecek harp davası ikinci derecede kalır. Bu, artık bir sr olmaktan çıkmıştır ve faşistlerin bloklariyle taban tabana zıttır. Ak manlar, Fransızların bu sulh sevgi- si yüzünden ne bir hücuma kalka- caklarını, hattane debu hususta müttefiklerine yardım edeceklerini biliyorlar. Bundan dolayı Alman- lar, Fransızların hücum ve taarruz kudretlerini yanlış hesap ediyorlar, Nitekim 1914 senesinde de bütün dünyanm birleşip Fransayı koruya- caklarımı hesap ve tahmin edeme raişlerdi. “Fransızlar korkar,, Alman çocukları bünu birinci defa olarak duydukları sırada Hitler, Reni işgal etmiş, bu suretle Alman satvetini göstermişti. Buna hayret etmemelidir. Almanyada her mek” tep çocuğu, her memur, her asker, her hâkim. her öğretmen Hitlerin “Mein Kampf,, (mücadelem) isimli eserini okumuştur ve bu kitapta Fransızlar gülünç ve yarım zenci bir millet olarak tasvir edilmektedir. Fransızlar, bu tarizlere büyük bir pişkinlikle mukabele ediyor ve bu süretle komşularının zafer ümidini kuvvetlendiriyorlar. İngilizlerin mesuliyeti Gelecek harbin üçüncü sebebin. den, doğrudan doğruya olmamakla beraber, | İngilizler (o mesuldürler, Dünyanm hiç bir tarafmda Milletler Cemiyeti fikri, İngilizlerde olduğu gibi, halk yığınlarmın arasına işle- memiştir. Almanyada askeri anane, sulhçu Almanyayı ortadan kaldırırken İn- gilterede, tamamen bünün zıttı “se- beplerle, devamlı sulh için yapılan teşebbüsler de boşa çıkıyordu. İngis izler, hâlâ, kendilerinin bir adada yaşadıkları kanaatinde idiler. Muta vassıt smıftan İngilizler, sulha karşı besledikleri şiddetli bağlılık yüzün- den, Londranın Hambtrgdan hava yoluyla bir saat uzakta olduğunu u- nutuyorlardı. Ayni zamanda Fran sa, sulhun ilân edildiği günden beri silâhlanmağa başladığı halde İngil- terede silâhsızlanmağa girişmişti. Bu bal on sene, bir taraftan kilis senin bir taraftan da kadın cemiyet lerinin sulh propagandası ile, on se- ne devam etti. Şimdi İngiltere feci hakikati görmüş ve silâhlanmağa başlamıştır. Diktatörlüğün kanunları Almanyanın gene tehditler sa- vurarak şimdiye kadar muvaffak ol- duğu şekilde, gayesine erişeceğine inanan nikbinler vardır. Bunda ya- mılıyorlar. Tabii, Hitler, harp etme" den ve kendi mevkiini tehlikeye koy- madan maksatlarına nail olmayı is. ter. Fakat diktatörlüğün Napoleon tarafmdan bile çiğnenememiş olan bir takım kanunları vardır. İkinci Vil helm de hapten kaçınmak, onu Yir- mi sene ateşli nutuklardan sonraya bırakmak istemişti. Şiddet ve diktatörlüğü gene şid det ve diktatörlük yıkıp devirir. Bü- tün milletler gibi Almanyada bu i bükümden müstesna değildir, Harp çıkacaktır: Çünkü Alman. lar henüz dünyadaki rollerini oyna- mamışlardır ve bugün kendilerini bu işe girişecek derecede kuvvetli his setmektedirler. Harp çıkacaktır: Çünkü Alman lar, kendi çetin kuvvetlerini faşiz- min harp felsefesiyle mezcetmek is. tiyorlar. Kendi ırklarının üstünlüğü- nü gerçekleştirmek istiyorlar, Göte şunları yazmıştı: “Alman ! lar birer ferd olarak çok şerefli ve İ toplu bir halde çok berbat kimseler: tına inanırlar... — Current History'den — dir; fakat kendileri bunun tam zıt«