Beterin beteri Burası küçücük bir köy... Herkeş bi. ribirini tanıyor. Bir cami, * ettafında mezarlık, haftada'iki kere otobüs geli- yor. Halk muhtaç olduğu Şeyleri 1s- imarlsyrp kasabadan getirtiyor. Köyün bütün eğlencesi bu kamyo- nun geldiği gündür. Diğer zamanlar denizin iniltisi, çakalların ulumasr... İş. te o kadar... Başka bir ses yok... Maamafih bu tenha, bu ıssız köyde pek mes'ut yaşıyan, hayatından mem- nun olan insanlar vardır. Bu meyanda, Bayan Peyker... Onun evi, bütün köyün en güzeli... Penceresinden camil ve mezarlığı sey- rediyor. Altı tane odası var. Fakat o ancak bir tanesini kullanıyor. Zira mut- fakta yiyor, mutfakta yatıyor. Bununla beraber, kullanmadığı o altı odaya sabip ölmak, onun gururunu fevkalâde okşuyor. Düşünün: Alt oda... Beyaz badanalı, perdeli, döşeme. ik. Bayan Peyker, ellisine geldiği halde €vlenmemiştir. Koca bulmama zan- netmeyin ki parasızlığındandır. Bilâkis, ©, köyün en zenginlerindendir. İşte ev- lenmemesine de “bu serveti sebep ol- muştur. Kimseyi kendine lâyık bula. Mamıştır. Her akşam penceresini açar, etrafa bakar. Dışarısı karanlık, rssızdır. O, hayale dalar. Bu kapkaranlık binaların içinde, kim bilir neler oluyor, neler bi- tiyor? Ekserisini görmüş gibi tahmin edi- yor, Zira, herkesi tanır: Karanlık ev- lerin içindekileri olduğu gibi mezarda. kileri de... O çarşamba akşamı, evi komşularla dolmuştu. Köydeki vak'a, biribirlerile konuşmalarına değer bir hâdiseydi. Öy- İs bir cenaze alayı olmuştu ki köy, s6- helerdenberi mislini görmemişti, Delinacak oğullarından Cafer'in iki erkek evlâdı birden, evet heyhat, iki oğlu birden ölmüştü. İki tabut, arka arkaya mezara götürülmüştü. Köyün *n güzel delikanlıları... Henüz otuzu” ha girmemişlerdi! İkisi de balık avma Şakmış, sanda'ları devrilmiş, boğulmuş. lardı. Ertesi gün, denir vücutlarını sö- hile atmıştı. Felâket şurada ki, balıkçılığı onlar $irf keyifleri için yapıyorlardı. Para ka- #ânmak için değil. Para.. Denizde küm, onlarda para... Zavaliı babaları, bu iki delikânk ile Dekadar iftihar ederdi. Şimdi işte, ikisi- Bi birden gömmüştü. Ortada, bir de dul kadın kalyordu. Evet, bir tanel... İki denebilir azma, öteki sayılmaz... Ni. kâhir değildi... Onu, aile tanımıyordu... Pelâkete iştirak etmeğe de hakkı yok- tu, Boğulanlardan Hamdi, « sevdiği kız- la, ancak babası öldükten sonra evlene- Ceketi, Hattâ rivayete göre, ihtiyar ba. banın bu felâkette yegine tesellisi şu olmuş:“Hiç olmazsa Hamdi, o kaltak- evlenemedi... Cenabı Hakkm yaptı- Ür her işte, bir hikmet vardır. İstanbu: Yun kim Bilir hangi köşesinden kim bi. ne sebeple kopup gelen bu gillık, ai- © girememişti. O ne idüğü belirsiz mahlük, bir evde Yapayalnız ihtiyar bir kadınla yaşıyor- du. Bu kadın için bazıları annesi diyor- Gt, bazıları İse hizmetçisi olduğunu id. diz ediyordu. , Genç kadın yazları beyaz örme elbi- seler giyerdi. Yanından geçenler buram buram lâvanta koktuğunu duyarlardı. | Rezalet... Rezalet... i Acaba bu akşam küçücük evinde ne yapıyordu? Artık her gece onu ziya- ret eden Hamdi'yi görmiyecekti. O da öteki dul kadar ağlayıp çırpınıyor muydu? Komşular dağıldıktan sonra Bayan Peyker camını indirmek için pencereye gitti. Bir aralık şöyle dışarı baktı. Ts sız sokakta bir ayak sesi. Allah ATlah.. Hem mezarlığa doğru gidiyor. Buda kim? Bir kadın! Gece yarısı kabirlere doğru giden bir kadın. Bayan Pakize gözlerini açtı. Sarktı, baktı. Karanlıklar içinde bunun kim olduğunu tahmine uğraşıyordu. Soluk bir mehtabın ışığı sayesinde o gölgenin yeni kazılan kabre doğru git. tiğini gördü. Acaba Delinacak oğulla» rının biçare gelini acıya dayanamıya rak kabrin başma ağlamaya mu gek mişti? Yoksa öteki miydi?.. Metresi olan... Bayan Pakize, usullacık perdesini çekti. Aralığından gözetlemeğe başla. dı. Yarım saat kadar öyle dinledi. Rüzgârın kendisine doğru attığı hıçkı- rık seslerini işitti. Nihayet ağlıyan ka- dm kalktı. Mezarlıktan çıktı. Artık Bayan Pakize iyiden iyiye endamını farkedebiliyordu. Hayret: Bu, ne dul, ne de İstanbulluydu. O, daha ufak tefek bir kadın... Kim olabilirdi?.. İhtiyar kadın, helecan içinde, bir is- kemleye oturdu. Uykusu kaçmıştı. Bu toprağın altına yatan iki delikanlı... Bu üçüncü kadın kim??.. Neye geliyor? Neye ağlıyor? | Demek bunlardan biri karısına iha. net ediyordu? Acaba hangisi? Hamdi | mi? Sait mi? Artık o gece kadın uyku-tutmadı. “Haystında bu büyük yenilik öne tatk bir zevk veriyordu. Allah Allah... Sit çok uslu diye tanınmıştı. Hamid'in ise herlres nekadar âşık olduğunu biliyor- du. Ah, erkekler... İşte onların ne sin- si olduklarını ispat eden bir hâdise da- ha! ... Dedikodu, az zaman içinde, bütün köye yayıldı. Bayan Peyker, mâeselâyi komşusuna bunu ser olarak anlattığı | zaman, şöyle tenbih etmiş! — Sakın ağzını açma... Boşboğazlık etme! Böyle şeyleri yaymak doğru de. ğil, — Töbeler olsun. Ben hiç kimseye bir şey söyler miyim?... Benim ağzım kilittir, i Hakikaten de hir çeyrek kadar sır muhafaza etmeğe muvaffak oldu. Fa. kat biraz sonra, inekçinin Bayan Fat. maya rastladığı zaman, kaş göz oy tarak, sesini kısarak baklayı ağzından çıkardı? İşte böyle, kulaktan kulağa, ağızdan ağıza yayılarak mesele, Saidin kayna. nasına kadar ulaştı. Bayan Aliye ismindeki bu kadm, pür telâş, kızına koştu, Genç dul, oturmuş, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Ağzına bir lokma yemek sokmağa muvaffak olamıyorlardı. — İstemem... Yemem... Bei de ök mek iştiyorum... Kadın, kızinm bu halini görünce, sa- bırsızlandı, isyan etti, (Devamı var) Nakleden: (Hatice Süreyya) | Tonton amcanın cesaretli Vediler arasında —ğ O kadar rahattılar, o kadar me suttular ki, yeme içmenin derdini çekmez, eğlenceyi kendileri icat e- derlerdi. Bugün canları ne isterlerse ya - parlar, yarmlarından hiç mi, hiç en- dişeye düşmezlerdi. — Falan köyde güzel bir kız varmış. Havadisi onları en çok sevindi ren şeydi. Herbiri de en güzel kiz- larla evlenmiş, aile kurmuşlardı. Bütün bunlardan sonra istedikleri kadar da şaraba malik idiler. İçiyor, yiyor, çalıyor, anlatıyorlardı. Açık. çası gamları kasavetleri olmıyan in sanlardı onlar.. Kim olduklarını mı merak edi * yorsunuz? Yeniçeriler... Ne o, hayret mi ettiniz?.. O halde daha çok hayret edece giniz tarafını söyliyelim: Bunlar ayni zamanda kale mu- hafızları idiler. İki bin muhafızm çoğu, evlen . dikten, ev bark sahibi olduktan sonra muhafızlığı bırakıp srvışmışlardı da. Kale muhafızlarının bu hallerini ha- ber alan düşman memnun oluyor - — Biraz daha yaşasınlar, biraz Yazan: Niyazi Anmet 339 Sene evvel bugün Hayatlarını zevk ve neşe içi geçiren kale Yeniçerileri ani bir hücuma uğradılar Hüsar süvarileri, yerâne ayık kalan Yeniçeriyi öldürdükten sonra açılan gedikten saldırıp kılıç sallamağa baştadılr. | daha eğlensinler, günü gelince ceza | sını da görecekler.. diyorlardı. .. — Nasıl çocuklar Türkçede ku- sur etmiyorsunuz ya?. — Su gibi biliyoruz. Türkler - den daha iyi.. — O halde yarın akşam vazife. niz başlıyor. — Başüstüne.. — Askerler daima tehlikeli iş yaparlar.. Sizin yapacağınız çok bü- yük fakat çok az tehlikeli bir iştir. Bu sözler zevk vesafa içinde kale muhafızlığı yapan Yeniçrilere baskın verecek olan Hüsar süvarileri HABER AKŞAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adr8sı; Istanbul HABER Yazı işleri telotonu . 29479 idöre veliân 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ermeni 1400 Kr, 2700» 730 , 1450 ,, “0. 8 (SO. 36. Senet . Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı ver (VAKİT) matbaası ile kumandanları arasında konuşulu. yordu. .”.. 1598 yılı 29 mart günü, 339 se- j ne evel büzün, kale muhafızı Yeni- çeriler &rkenden şârap sofrasmı kur- muş, içmeğe başlamışlardı. Ayni gün Türkçeyi pek iyi bilen Husar süvarileri hazırlanmış bulunuyorlar» dı. Ne olacaktı iseo gün olacaktı. Bi. v8 29 mart günü akşama eriyordu. Husarlar kaleye yaklaştıkları vakit her taraf tamamiyle kararmıştı ve is çinde bulunanlar da mümkün oldu» i ğu kadar alkol almış bulunuvarlar dı. i Kapılar çatırdadı: — Çat,çat,çat... Sarhoş olmiyan yegâne Yeniçeri bağırdı: — Kim o,.. Gece yarısı ne arı yorsun?.. — Zahire arabaları geldi.. Açı- i nız. Yeniçeri hiddetlendi: : — Böyle vakitsiz gelinir mi?.. Sabahlayınız. Dışarıdaki yalvarmağa başladı: — Boşaltıp erken döneceğiz. Bi- zi fazla bekletmeyiniz. Yeniçeri söylenerek kapıya yak» İaştı. Sonra kale kapısının demir * leri derinden gelen bir inilti gibi sar» sıldılar. — Haydi çabuk olunuz.. Açılan kapıdan süratle içeri fer layan birkaç gölge bu yegâne ayık Yeniçeriyi yere serdi, Daha içeriden gülümeler, bağrışmalar ve kahkaha: lar duyuluyordu. — İleri arkadaşlar... — Ileti. Kılıçlar sıyrılmıştı. — Davranmaym... Fakat başka kimse yoktu.. Yere serilen Yeniçeriden başka kımılda » yan gölge bile gözükmüyordu. — Fişeği yerleştiriniz. — Tamam... — Ateşle... Bu muhavereden sonra Hü sarlar geri kaçıştılar, birkaç dakika sönra müthiş bir tarakn kale kapısını sarstr. Askerin girebileceği büyük bir gedik açılmıştı. Sarhoş Yeniçeriler sendeliyerek etrafa koşuşuyorlardı. Fakat hiçbir şey yapamadılar. Hammer diyor ki: “Ağızdan ağıza intikal ederek zamanımıza kadar muhafaza olunup gelen bir rivayete göre kalenin üze“ rinde bulunan demir horoz o zaman ötmüş ve “su kapısı,, denilen kapi» nm yanımdaki çanlar kendi kendile» rine çalınmağa başlamıştır.,, Tarihin ne acı dersleri var. Ap ve rae — e