> 2 MART — 1937 bayi batsin asilzadelik.. Evet, atay kın beni komünist sanmayın. m sosyalist de değilim, hatta Hi, ratİrk bile benden uzak.. Bil. Li ben prensim., lem de müsec hk Arap atlarından bile sülâlesi da- ap, in bir prens! Fakat yere bat- işle asilzadelik! Zira; trılım... iy bir param yok.. Halbuki, ei pek fazla.. Hele bugünlerde Wi, a artt,. Düşesi seviyorum.. ti, nasıl,. Oda, benim gözü Vi Sine bakıyor. “Gel,, desem ge * Ama nereye?.. Yarabbi, onu davet edebilirim? Kendi ote- R mi? Neuzübillâh.. Ölürüm, bu” ayna , Sefalathanemi Ona miyim hiç? İy avalhanemde bir köşane var.. de , büyük babamdan, de- Mi tevarüs ederek asrımızın Yök; le daha © fazla Tineelettiğim selimimle süslediğim bir kâ- Ah önüüfi'nesi yok; * yarabbi, Şeke acaba ?.. Bütün mobilye- Heibirinden daha mutena. Halı iğ polar, çiçekleri. Sofrası, ser- yer sevi. Fakat, heyhat... Bü lâr muhayyel... hi ki satte ise, işte böyle ip illâh, ülkem. Kuru bir ünvan. i gir şey yek... Na düşüncelerle, yolda gidiyo- Na p ki, #nağrur halimden, bu hiç iü akıllarına bile getirmez“ .. “> Bonjur prens! e Bonjur! Komansava? igmlıkla aklımdan bu ikine: Ere * er, geçerdim. Bu “defaki Va,, m üzerine, adamın larına vardr. Bin perende- “Mersi! il kula sonra: * mersi! mersi!,, “ra: > Hatırımı sormakla beni ihya Prens hazretleri. - diye rükü” tdı. benim gibi, halk tabaka Sıkma adi bir tüccarın., Doğ kazandığım servetten, aldığım kk Batodan fazla bu iltifatınız beni Ar etti, | Merakie; | Yy Kato mu? . diye sordum. | a adım arkadan beni bür- | Li © takibe başlıyarak ve bun | halayı büyük bir gurur duyarak, Tastlryanlara karşı “işte,. bir ki arkadaşlık ediyorum!,, gibi- k, devam etti: | ae bir şsto.. Sentorisler- Bam çevirdim: ; Hip Yok canım. Siz misiniz 0?.. li İ İç ir türedi zengin aldı diye tim... Ve içini modem eşya ile “yor diye alay ediyorlardı. Muya Mebilyeyi binanızm üslübu- maliye! Sellim; ğa i oğuşturarak: KT, Ah, efendim, biz halk taba- bilmiyoruz ki.. ne de olsa gör var... Zatıâlileri gibi ey- lüş bir zattan da fikir alma» JE / 77 is “Asilzade » meraklısı!. değil “Beni görenler, para dü* | ii mersi! | tabasbuslar- | Mahzun ve meyüs.. Fekat e- | Ks şık şehirin en zarif erkeği de | e de çıktı. Halbuki her sefer, itin yerlere kadar eğilen se Tadeğe'bir "BoRyür 18 nd” Hemen aklımda bir şimşek çaktı: — Bir gün uğtayıp bakarim. — Müsaade buyurursanız, oto. mebilimi göndereyim.. Hatta şayet zamanımız müsaitse, arabam işte... — Gidelim... «dedim. Az daha şoförün yanına otur caktı. Artık bu kadarmıda fazla görerek yanıma aldım. Artık bir prensle ahbaplık ettiği için saadetine payan poktu. Sağa sola selâmlar yağdırırarak cakalar. saçtı. Hem w- şakları işitsin diye, şatoyu gezdiği- miz sırada, ikide bir, lüzumlu lü zumsuz: — Prens cenapları.. Altes haz- retleri.. Aldığı eşyanın onda birini alı koydum, gerisini diğer kullanması için dehledim., Kendi ha yalhanemdeki evi, ona tarif ediyor dum.. Defterini kalemini çıkarmış, not ediyor, ve kendi. gibinot alan hususi kâtibine yardım ediyordu. Ben: — Şuraya bir abajor.. Şuraya bir markötöri masa.. dedikçe: — Aman ne muvafık, ne zevk- çe bir köşe olacak! . diye sevincin- den çırpınıyordu. Kataloğlar üzerinde meşgul ola- rak, işçilerin başında durarak, bütün şatoyu kendi gostoma' güre hazirla” dım. Bir oldu ki, seh, değmeyin gitsin. Herifte para, denizde kum.. | Hiç bir şeye itiraz etmedi. Tek ben onunla ahbaplıkta devam edeyim diye, siparişlerin devamını bile isti” yordu. Fakat, artık her şey tamamdı: — Oldu! « dedim. “Artık benimle alâkayı kösecek misiniz?,, gibi hazin hazin yüzüme baktı. Elimi omuzuna koydum: —iDostum! * dedim. Bu iltifat üzeririr, bütün vii Cudurlumi titrediğini hissettim. — Kölenizime, emtedin... — Bü şatonun! Açılış! törenini behi bir sevgilimle yapmak ; istiyo- ! rüm.. Onu buraya bir hafta kadar davet etsem, kendisiyle başbaşa kai- sak mahzur var mı?... Gözleri sevinçle parladı: — Benim için ne iftihar. Fakat niçin bir hafta olsun, Altes.. Mev- simliğine buyurun. Uşaklarım, aş- çılarım, seyislerim, şoförlerim hiz- metinizde kalırlar... — O kadarı da fazla.. - diyecek oldum. — Ne demek?... Niçin fazla ok sun... Bilâkis, bana şeref verirsiniz. Elimi, eteğimi öpmek üzere eği» liyordu: -— Pek âlâ... *dedim. «Hele bir sevgilimi getireyim de hoşlanırsa... — Ah; inşallah hoşlanır. Duası kabul oldu... Düşes hoşlandı... mi böyle yerden hiç... İşte, aradan üç sene geçti... Şa- todayiz... Sahibiyle de dostluğumuz yerinde... O, gözümüzün içine. ba” kıyor... Arada sırada uğruyor, bir eksiğimiz var mı diye soruyor. Ve ben, onun omuzuna? — Dostum! »- diye vurdukça, bahusus bu iltifatımı kalabalık yer lerde diriğ etmedikçe ağzı kulakla» rına varıyor, bu kıymetli muarifeyi kaybetmek endişesinden başka hi; bir derdi yoktur. (Hatice Süreyya) Hoşlanmaz evlerinde | — HABER — Akşam postası İ Tonton amca Amiral Yediler arasında —6— “Yazan : Niyazi Anmet 24 sene evvel bugün Edirne işgal edilmiş, düşman ilerliyordu 9 Jandarma, zabitlerinden emir almadıkları için yerlerini bırukmadan çarpışlılar ve öldüler 1â4 sene evvel bugün Fransız ordusu Başkumandanı hühümetine ihanet ederek Kırallığı yeniden kurmak istedi. Bu satırları yazarken içim sızla” nıyor, Sinirleniyorum ve kızıyorum — Nasıl olduda görmedim. Ni- çin biç kimse bana göstermedi. Di- ye de Edirnelilere hiddetlöniyorum. Şark şimendiferleri hattı devlete geçtiği gün yapılan büyük bayram münasebetiyle Edirneye gitmiş, Sir- keciden Edimeye kadar halkın coğ- kun tezahüratı arasında geçen tren- den güzel Trakyanın güzel manzara- larını seyretmiştim. Edirneyi doya doya seyrettim, Abidelerini gördüm ve döndüm. F3- kat birşey . görmeden, göremeden dönmüşüm.. İşte ona hırslanıyorüm. Onun için içim sızlıyor. Onun için sinirlenerek geziyorum. Göremedi - ğim şeyi mi merak ediyorsunuz? Bunu doktor Rifat Osman şöyle anlatıyor: (*) 1913 senesi martının 23 üncü çarşamba günü (24 sene evel bu- gün) sabahı on gün süren derin bir süküttan sonra şiddetli ve mütevali top ve silâh sesleri ile uyananıEdir. neliler altı aylık muhasaranın hiç bir anma benzemiyen bir gün yaşama ğa başladıklarmı hissetmişlerdi. Zira muhasara hattmın top'patlamıyan bir tarafı kalmadığt gibi tüfek, mit İ ralyöz sadeları kesilmiyor ve şeh- rin kapılarında da yaralı, yarasız, aclıktan, uykusuzluktan mecalsı; kalmış efradın kalabalık bir halde geldikleri görülüyordu. Bu, görülmüş bir iianzara, vu" kubulmuş bir hal değildi... Muhasa- ra hattına çok zak ve merkezi bir mevkide bulunduğum halde barut koküları hissolunmağa başladı. Şo * senin ortasmdaki jandarma karako'- hanesinde bulunan ve miktarı “ona yarmıyan (galiba dokuz) jandarma cepheden avdet eden efradımızı ka- çak zanniyle çevirmeğe uğraşmışlar ve biraz sonra zabitlerin de refakat ettiklerini görünce feci neticenin hu” lâl ettiğini anlamışlardır. Rüfekadan bir doktor kıtasından ağırca yaralı bir zabitle hastahaneye gitmek üzere karako- lun önünden geerken mecruha su içirmek n durmuş, ove kale nin düştüğü ve umumi karargâhta hazırlık tepesindeki yüksek telsiz telgraf direğine beyaz teslim bayre- ğının çekildiğini ve Bulgarlarm Ka: raağaca gelmekte olduklarını, bu- rada durmanın tehlikeli olacağını ine jandarma takım: söylemesi üz nın onbaşısı: — Bize bu sözü zabitimiz söy- emeli, buraya onun emri ile geldik. (*)-— Milli metmün sayı 93 (Edirne nehirleri tarihte ve zama: dağılan | | Lâzrm gene emirle ayrılırız. Diye harp tarihlerimize yazılmağa lâyik bir cebap vermiştir.. Bu kahraman. lar şosederi şehre doğru ilerlemek is“ tiyen Bulgar efradma ateş açarak mühim bir kısmını tevkif etmişler ve çokluk karsısında « malzemeleri de kalmadığından « şehit oluncaya kadar sebat etmişlerdi.,, İşte Edirnede bü kahraman Türk evlâtları için dikildiğini dört gün sonra öğrendiğim âbideyi göreme” dim.. Şimdi içimin sızlamasına hak verdiniz mi?.. t ... Büyük muzafferiyetler kazanan Dömuriye, o büyük mağlübiyetten sonra tamamiyle gözden düşmüştü. Dömüriye milli meclise gönderdiği bir mektupta yapmak - istediklerine müsaade edilmesini istiyordu. Fas kat istek o'kadar ağırdı ki, meclisi milli vekillerinden Kamus, kuman- dan: -— Eğer siz Kayzer iseniz ben de Brütüs olurum... Diye bağırdı. Dömuriye şu cevabı verdi: — * — Azizim Kamus! ben Kayzer değilim; Siz de Brütüs değilsiniz. Si” zin eliniz ile ölmek benim için ebedi hayata nail olmaktır. Dömutiye efkârrumumiyenin a * eyhinde olduğunu : görünce 1793 yılı 23'mart günü 144 sene evvel bugün yaveri Monjovayı Avustur- ya ordüsü baş kumandanma gön dererek Patisteki “eşkiyalar üzerine yürümek ve krallığı iade etmek iste İdiğini bildirdi ve müzakereye giriş ti. Bu havadis cumhuriyetçileri telâ- sa düşürdü. Harbiye nazırı ile mec“ Disi millinin âzaları Belçikaya giderek Dömurye ile müzakereye karar ver | diler. Murahhaslar, Dömuriyeye: — Parise gelip milli meciles iza” hat ver.. dediler.. Başkumandan: —- Pen ordumu terkederek başı» mi ihtilâl mahkemesine veremem... Ceabinı verdi. Ve: — Hetsar! bu adamları tevkif ediniz... Diye kapıda bekliyen arker- lere bağırdı, Sonra Marbiye nazır na dönerek: Azizim, siz de mevkultunuz. Fakat kılıcmızı muhafaza edehili- siniz... Deli ve hepsini esir etti. Başkumandan çok seyler vam mak istiyordu. Her ne pahssınu .» lursa olsun muvaffak olacaktı. Far kat asker de-ondan ayrılmıştı. “Ya cumhuriyet, ya ölüm..;, diye bağıri» yoörlardı. Birkaç gün sonra yanımda kez disins merbut ancak birkac yüz kişi kâlmeştr. - Bunun üzerine Ax yalılar da başkumandandan bir isti* fadeleri olmiryacağını anlıyarak kov» dular.