« # Bana Kalırsa -...... 5 MART. — 1997, e A iş — Kahvelere gitmek çok manasızdır! Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan Türkiyenin klüp devrine gireceği günü dört gözle bekliyorum ! YAZAN: Nizameddin Nazif — kahveye gitmeği sevmem ve Yenin Dir Xahve görsem, hangi kah. Barry, inden geçsem suratımı buruş- DRY sıkıntısile mırıldanırım: Mya dolmuşlar. Fakat nasıl Perde burada, bu havasız rahatsız Bününly beraber © bilirim ki bizim . e KeİtE kahveler “içtimal ve ticari, Miz, Edir, Şehirlerimizden, kasabala- Nin ar birinin, bir kaçının veya hep bizları bu kahvelerde atar. Kah. Bunların çokluğuna azlığına, ta, Yeislerine ve durgunlukları- İyrüimalarna bakarak “verileri Bi $r ekseriya Hoğru çıkarlar. Yata, Tasi hâdisenin nasıl bir tesir Biz, b ME anl, istiyorsunuz? &men kahvelere koşumuz. Beş Mika, bin yıl tetkikat yapmış gibi Mk,“ Beynelmilel bir mühim va- Mn, nda dünyanın her tarafından toplamak istenince ne yaparsı- Me Tabiş, İ “8. radyonuzun kadranındaki kâh Şu kâh bu derece üzerinde Yandı ik Ankaradan, (Berlinden, My, San, Filistinden velhasl cehen. Şer dakika kulak kabartırsı- İm kahveler de, bulundukları <> #ereline ve devamlı müşterile, işlerine, güçlerine göre içtimal Pe n muhtelif (o tellerinden ses rl en lüks'lerinden en ba- Mop, “Tile kadar bütün kahveler fos dibin, E | n den sesler toplar ve bunla” i Sser be i ğ Taya Sürmuyorlarsa kasabanm, şehrin Mi iyae ieketin içtimai, ticari ve hat- ahengi yerinde demektir Bu mühim hizmetleri görme. ben gene kahveleri sev- a böyle müş'irelik edebilmesi *n büyüle küstahlığıdır. On. bir rütbeye hak kazanmış o- eğ, Kahve halkevlerinin düşma- bile mutlaka rakibidir. Diy, » 4 Hye, Sürilardan birihin önünden ge. — Si Şeytan dürtü: Netaş, İçeri be! Bir sürü adam na- Li 'Yorsa sen de otur bir iki daki- giz İsteksiz kapısına el atarken gi Ben bir el dokundu! de seni arıyordum yahu! İkv, Sfürken yerde buldum. Gel bir Hp Aalrmyı, bg Burada mı? ma tin sokak ortasında oy. » Sabvede oynanır. Zar ve pul şakırtılarr, gürültülü kah- kahalar, kimi kesik kimi sürekli öksü- rükler arasında dolaşarak kırk elli kişi, nin doldurduğu bu (kahve - kıraatha. | ne) de boş yer aradık. Vallahi bula- madık, i Med nlizrüğe ETER... “Bu masanın üstüna yeşil çuha kaplı İ bir tahta koymuşlardı, galiba Prefa oynuyorlardı, İğ Ğİ 'Tavlacı arkadaş peşimi bırakmıyor. du, Sokağa çıkmca koluma geçti ve beni birinciden 'daha geniş ve daha temizce olan bir diğerine götürdü. Mer mer bir masanın başma geçince etrafa şöyle bir baktım, Gözüme ilişen ilk şey kara kordonlu bir gözlük oldu. Bu gözlüğe sahibinin gözlerini, kaşlarını, burunu ve şapkasından hiçbir zaman ayrılmıyan seyrek saçlı kafatasını ilâ. ve edince gülümsiyerek bağırdım: — Merhaba Asaf! — Merhaba şekerim. Ne var ne yok! — Şöyle bir dolaşıyorum. Bu Asaf bizim meşhur konsülitci- mizdi, Eski İktamın eski müdürü Ke. nanla karşılıkl: kitap piyasasından ko nuşuyorlardı. Sağımdan bir Karamanlı sesi yük- seldi: — Para varsa takas işlerinde vardır. gerisi boş. Ha.. Borsa civarında, Emin. önünde veya Beyoğlunda Lüküs bir me. zeci dükkân açmak da fena fikir de- ğil ama», takasçılığa ortak arayan var- sa beni tavsiye et.. Solumda yorgun tavırlı bir (genç, çök şişkin bir çantadan çıkardığı bir mecmuayı çatık kaşlı tıknaz arkadaşı, na uzatırken homurdandı: — Ne yaparsan derhal taklit ediyor. gelmişti. Beni görünce, lar, Şimdi kaç tane “öğretmenler: mah sus meçmua,, Var biliyor musun? —ıN — Tamam dört tane. Önümüzdeki | kış daha dört tane çıkar, korkma! Onların yanmdaki masaya yeşil ço. ha kapir bir tahta koymuşlardı. Kıya- fetleri düzgün, saçları taranmış dört kişi prafa oynuyorlardı galiba . Biri gevrek gevrek gülerek söylendi: — Müsolini kılıç kuşanacakmış. — Mevlevi Çelebi seni de davet et- miş mi? — Onu bilmiyorumama buda mümkün. Bir de bakmışsın yarın ba- şına sikke geçirmiş, bektaşi babası ol. muş! — Yahut ağzmdan alevler fışkıran bir Kadiri dervişi, — Müstemleke siyasetinin incelikle- ri. İstilâ eden devletler evvelce müs- temleke halının Hinlerine hürmet eder gözüküyorlardı. Şimdi (o müstemleke halkı İslâimsa Müslüman olmuş gibi, Mecusi ise Mecusi olmuş gibi, ateşpe. restse ateşprestliği kabul etmiş gibi gözüküyorlar, Bu sırada iki genç kapıdan giriyor- du. Biri çok toy, diğeri pek atılgandı, Atılgan olan elindeki gazeteyi kıvırıp cebine sokarken,: — Kuzum — dedi — bu Tünel niçin Ücretlerini indirmez? Sonra tramvay pasolarımıza daha ziyade faydalı ola- atan işte böyle bir manzumei tahrir,, di! Öbürünün ne cevap verdiğini bile, miyorum. Zira duyamadım. Tam bu anda bir şangırtı olmuştu. Bir tavla partisinden çıkan dil kavgası itişmeğe dönmüş ve bu itişme kakışma esnasın- da masa Üstünde duran bir o nargile mermer zemin üzerine düşüp bin parça olmuştu. Bunu garsonla k'ranlar arasında bir kavga takip etti. Az sonra kahve sahi, bi ile gayretkeş bazı müşteriler de işe karıştılar. Gürültü o kadar azıttı ki bir polis müdahaleye mecbur oldu. Konsülitcinin gözlüğünü düzelterek beşile bana işaret ettiğini gördüm: — Hayili çıkalım. — Peki. O, ben, İkdamcı Kenan ve benimle bir tavla oynıyamadığına hâlâ mütcessif olan arkadaş dışarı çıkmağa hazırlanır. ken sokak tarafındaki camlarda mu- harrir Salâhaddin Güngörün yüzünü gö rür gibi oldum. Onun yüzü daima müs tehzi bir gülümsemedir ki başka başka maddelerden mürekkep “semavi ecra- m,,r andıran kalım iki kaşı — bir bağa gözlüğü, şişkin bir çift dudakla heran hayran kara iki gözü, orta kıtada bir burnu ve alâ Nadi bir gerdanı cazibesi. le biribirine bağlamakta ve bu bağla- nışla (o Salâhaddin Güngözr denilen “Manzümei tahrir,, doğmaktadır. Belliki o hâdise kokusu aldığı için “Konsolidei Asafla İlkdamcı Kenan, bakışlarla etrafı — Gene atladık m: yoksa erenler?.. — dedi. — Atlayan biri varsa benim... «— de- dim — şu kahvelere ayak basmamağa yemin etmiş gibiydim. Nasılsa girmiş bulundum. Manzara meydanda. Nere- sinde oturulur, niçin “oturulur ve ne yapılır bu kahvelerin? Kenan, Asaf, arkadaş ve Salâhaddin dördü bir ağızdan: — Sahi.. — diye omırıldandılar — Boğazın, damağın, bademciklerin iltihabı veyahut'da burun yolile tam olmayan kusurlu nefes almak gibi haller; çok defa şahsın ağız ve ağıza komşu yerlerinde bir takım vazife bozukluklarının o husuli-- sebep olurlar. Maalesef hiç e! “et ve rilmiyen bu mesele; old. Oo süyük zararlar verir. Bu saydığımız uzuvları örten ge şalarda husule gelen bir iltihap; hastayı ağız yolile nefes aldırmağa mecbur eder ve işte bu yüzden has- tanım ağzı daima açıkta kalır. Böyle ağız yolile olan teneffüs; çocukta diş çıkarma ve çeneler üze rine aslâ tesirsiz kalamaz. Bundan bilhassa üst çene çok müteessir olur: İleriye doğru tebdili mevki eder, fırlar. Çenenin yan tarafları genişler ve ağzın kapanışı tabii bir şekilde olamaz, yani üst dişler alt çenedeki dişlerle tabii bir şekilde karşılamazlar. Doğuştan olan bale 2, 3 ve 4 ya- şındaki hatta bazı defa daha büyük çocukların kötü bir itiyatlarını da ilâ ve etmek lâzımdır: Parmaklarını em mek.. Mütemadi ve çok tesirli olan bu emme dolayısile üst çenenin iki kemiği ve burun kemiği mevkilerini değiştirerek birbirlerine yaklaşırlar ve bu suretle çok inkişaf etmiş bir halde “çenenin ileriye fırlaması,, kendisini gösterir. Bu vaka; çok tes sadüf edilen bir haleti maraziyedir. Ve buna ait binlerce misalden bahsetmek mümkündür. Diş hekimliğini şiddetle alâkadar eden bu “yüzlerin fena teşekkülü, ,- nden “daha başkaca kötü akibetler vardır ki onlardan da endişe edil. mek gerektir. Bunlar da “amudu fıkarıya ait Cyphose,,, “mide ve barsaklarda olan tesirler,, dir. Ağız ve ağıza komşu yerlerdeki iltihap dolayısile çocuk iyi ve ra- hatça nefes alamaz, gayri olarak aleddevam eğilir. Bu eğilme den de artık “S'coliose,, e, yani amudu fikarmın sağa veya sola çar- pılması ve aynı zamanda fıkraların | zayıflaşması hadisesine doğru gidiş ve yahut “amudu fıkarımın inhinası,, daima tabii netice olarak beklene- ihtiyarı | ancak eski gazetecilere kas arifâne süzüyorlardı.,, ne diye gelinir bu kahvelere ve niçin otururuz bu kahvelerde? Sanırım ki sayısız kahveleri bezik, prafa, tavla, domino oynayarak kahve sigara, çay, gazoz içerek »dolduranla, rın bu suale cevep veremezler, — Niçin gidilir, niçin oturulur, ne yapılır bü kahvelerde? Kahve devrini çok gerilerde bırakmış olan Türkiyenin klüp devrine girece- ği günü dört gözle bekliyorum. İ Nizamettin Nazif Sağlık öğütler! ; Diş cümlesi üzerine Boğaz ve burun hastalıklarının tesirleri Bundan başka Kavanm mikrop- ları, yayılabilmeleri için ağızda çok müsait bir zemin bulurlar; çok cid- di barsak iltihapları ve entani grip hastalıkları intaç edebilirler. Ve ni- hayet çocuklarımızda her gün gör- düğümüz hadsiz hesapsız “Diş eti,, ve “ağız gışası,, iltihapları vakaları da eksik olmaz. “Ağız kokusu, “ağrılar, sızılar,, hep burada kendini gösterirler. Bu suretle iyi gida ala- mayan, beslenemiyen çocuklar Ja gün geçtikçe zayıflar dururlar. Dr. Feyzullah Doğruer Kraliçenin hu» zurunda dans A e Nane İngiltere kız klüpleri birliği, nin vereceği baloda Gidis Gill isimli şu küçük kız İngiltere kraliçesinin huzurunda dans edecektir. Yapılan bir dans müsabakasında bu kız i ! i