15 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

15 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K t © imm rs NU: Edgar Wallace Tefrika numarası — 51 — ÇEVİREN: Ja | 1 öne aç yarn üzerinden şatonun Ne e ve koşmağa başladi. Ag 3sağı in kaybe tey Pik, < ye idiz ng Üzerinden aşmak mec- ediy de klan, dedi, öte tarafta N e Yoktu, : Vip * Yüptnız> . - Biri EN Si beraber ben de gördüm. & tüm. Fakat yakalamak im. ve Con Vudun İduğunu o zaman © far» iki dakika o da gelmişti. Hayaleti gördünüz bir çocuk gibi erhal şatoya gidiyo uyandıracağım ve ğun. Eğer yeşil hayaleti 290, ben de gârttecilikten Ha Pe koya koşa şatonun kapısına iin, Arc, içeri telefon etmesi “a, lina etti, Si ye riler ne İş d yare Holland? Ne oluyor? tim hayaleti şatonun bahçesin- er. Bağı Geliniz, sizi bekliyorum. ediy: vü İhöyarı şatonun kapısı önün eyt bakalım. Diy anlatır, ; Hovet bize, şatonun gece ne i Mig, Panzarası olduğunu göste. di Aralık, re kadar İler- Nihayet Bellami te ıhakkak faz e Yedin, miden dolu (olduğu ine hayaletler görünüyor. ber arıyalım. “iddiy Mean gi tini takınmıştı. na müsaade ede. giriniz, sizinle başka bir mda görüşmek istiyorum. rla beraber (içeriye Bellami bana adanıdan, görmek istediğin ğe in. ek istiyordun?. Ge İtmek istiyordum ki, polis iy ayy Nin, vaktile onun tarafın vğ 23 döğülmüş bir eski mah- MU zanndüyor. İngiliz — hapishanelerinde *ri pek bilmem ama, Kriger iyan olduğunu ve böyle | Da ga, kine memur eğilmiş ol- Oi Sizetelerde okudum. Mümkün. bal, © Yeşil hayaletin kim ol da da şahsi bir fikrin varmı me a Çok, h iy, eyy Tizumundan fazla. Me- hayaletin siz olduğunuzu| SR | ş? Bellami kahkahalarla gü gk, STA, tabii Saviniden de şüp- Taj iyi de hattâ Ku akşamda başka ee, Yübhe ediyorum, ama, yeşil Siki, Hühüverdi de... © By adam? yg ötlesi, /*Mem, Ne diye lüzumsuz li #SIğa vurayım? Hem mös v Byay, Razetçme mektup yazarak Ni, Ülvası açacağınızı söyle e, “8 örtek hayaletlerden bah- Re Tet edemiyorum. Yoksa » Beyaz v ter, Niye My, tu. Rengi sapsarı kesil süküt devresi oldu, 7 My My a, dedi, Mp es, ta Tek vu * bir orman ver yal. Orada Saçlı bir hayalet daha be. bu yeni hayalet de e, ii X Oradan gıkıyormuş. Perili ! i. Zütay, Yalnız, senelerdenbe. y son hafez içinde — beyalet Büz, sanmış, NN 4, e sabahki keşiflerini, gör- A Ma ven Bellemiye anlattı. lerini bitirdiği zaman Bel- yret, Bellami beş daki. SE Cİİİ sene ihtivarlamıstı. | kin, iz Kin toparlıyan Con Vud öl. | kendine gelmişti. Gazeteci | 1 dar kahkahalarla güldü. | on $Mmin olunuz. , İsterseniz ;| Yüzü daha korkunç bir mana almıştı. Gazeteci şatodan (o ayrıldıktan biraz sonra, Bellami de çıktı. Yağmur yağı” yordu, Üzerine kalın bir palto giymiş- ti. Doğruca ormana gitti. Evi buldu. İçerde aydınlık yoktu, Bellami bir ağa. cin altına çekilerek bekledi. Yağmura falan ehemmiyi yordu. Öylece, Ne gelen, ne çı ihayet, yapılacak bir şey ı anladı. Şatoya döndü, MöSYö BELLAMI öLDÜ Bellami hiç uyumamıştı. Fakat gelir gelmez kütüphaneye gitti. Kapıy: ki- litliyerek yazıhaneye geldi. Gizli yol. dan geçerek Savini ile karısının bulun- duğu mahpese gitti ve kâtip daha ken dini toparlamağa vakit kalmadan ta- bancasını aldı. — Görüyorsun ya Savini, mükave. üzüm yok. Rahat otur, seninle iyorum. Buraya, gece bi- i ve hatıra defterini ahp götürdüğünü söyledin. Doğru mu söyle- din? — Evet. — Kim olduğunu da gördün mi? — Hayır, sadede Kapmın kapandığını gördüm. — Benim girdiğim kapı mı? — Evet, Bellami yatak odasma gitti ve gar. drobu aştı, Beyaz saçlı kaldının elbise- leri hâlâ oradaydı. Onları aldı. Fay: — Mösyö Bellami, dedi, burada bizi daha ne kadar kapal: tutacaksınız. Si- kılmağa başladık. Tarihi macera ve aşk romanı Bu eser az daha bir bakkal dükkânında peynir- lere zeytiniere kese külahı vazifesini görecekti | (Geçen tefrikaların hülâsası) Kiyef kütüphânesinde Evliya Çele. bi zamanında ve onun arkadaşı An- mış bir harikulüde türkçe eser bul- muş, onu kopya etmiştim. Eser, ec. nebilerin de dikkatini celbetti, ... Avusturyalıya dedim ki; — Ben, Türkiyeye dönüşümde bu kitabı peşredeceğim. O zaman siz» de bir nüsha yollarım. Adresinizi verin. Adresini verdi. Fakat ben birçok sebeplerden dolayı bu vaadimi yerine getiremedim. Birinci sebep, Rusyada uzun müd- det kalmıya mecbur oldum... İlönei sebepse, Gaha garip. Benimle birlikte Rusya seyahatle. rini yapan dostum da ( muharrirdi. Gerek o, gerek ben bir hayli müddet çalışarak, defterler dolusu şiirler, hikâyeler, romanlar, piyesler yazdık. Bunlarm bazıları da müştereken kale- me almış şeylerdi. O arkndaş, ben. den daha evvel Türkiyeye döndü. Av- detinde de bara dedi ki: — Senin ne zaman avdet edeceğin | belli değil Halbuki ben işte gidiyo. rum, Onun için, bütün müsveddeleri beraber götüreyim. İmkân bul amman Seni uyur bulurlarsa kocamın verdiği emre göre hemen üstüne saldırıp öldürecekler Delikanlınm bu sorgusuna, yaşlı çatlak bir ses karşılık verdi: — Sus! Yavaş söyle, akderili başbuğ! Üstüne gelen düşman de- | gil, kaplan değil, Tombuzdadır. Adr mı bilmezsin.. o Ben akşam evinden sokağa atılmasına razı olmadığın, başka kadmlarm yanmda alçak düş mekten, gülünç olmaktan kurtar dığın kadınım.. Reisin büyük karısı” yım!. Tarzan sesini alçatarak sordu: — Peki.. Başbuğun büyük karr sı Tambuzda; maymunların Tarza- nmdan ne istiyorsun? — Ben yaşlandıktan sonra bu köyde ne kocam, ne de başkaları ba- na hiç saygı göstermedi. Kimse yü- züme bakmadı. Halbuki, sen bir yabancı olduğun halde bana acıdın, söygı gösterdin. Ben de buna karşı- lik olarak seni korkulu şeylerden kurtamağa, büyük bir şey söylemeğe geldim... — Ne korkusu? Bana ne söyli- yeceksin? — Kocam başbuğun, seninle yatmak üzere bir takım genç savaş- çılar ayırdığını biliyorsun; az evel kocam onlarla konuşurken, ben de kurnazlıkla dinledim. Kocamın onla» ra bir takım buyruklarda bulundu” ğunu duydum. Eğlenti iyice ilerle. dikten ve sabah yaklaşmağa başla” dıktan sonra o savaşçılar, kulübeye gelecekler, seni uyanık bulurlarsa burava uyumağa geldiklerini söyli- yecekler; seni uyur bulurlarsa koca- mın verdiği emre göre hemen üstü- ne saldırıp öldürecekler, Uyumuyor san savaşçılar yanına uzanıp uyur gibi görünecekler ve senin uyurnanı bekliyecekler, *Sen uyur uyumaz hep birden üstüne © saldıracaklar. Çünkü kocam, senden önce buraya , gelen akderilinin seni öldürmek için | Yazan: Edgar Rice Burroaghs Çeviren: A.E. z adadığı çok büyük hediyeleri, ne © lursa olsun kazanmağı ka koymuştur. Bu son sözü duyan Tarzan, kendi kendisine söyler gibi: —Doğru, ben bu hediye adan ması işini evvelce de duydum!.. de- di. Sonra kadına döndü: — Başbuğ, benim ölümümü isti yen akderili ile arkadaşlarının bura” dan çıkıp gittiklerini ve nereye git- tiklerini bilmediğini söylüyordu. İş böyle olunca, başbuğ beni öldürün- ce onları nerede bulabilecek ve ada” İ dıkları armaganları nasıl ve nere den alacak? Yaşlı kadın “arşılık verdi: — Ah, ekderili başbuğ! Senin düşmanlarm çok uzağa gitmediler. Kocam onların nerede ' olduklarını iyi biliyor. yol aldıklarından, kocamın saaşçı- ları onlara çaburak yetişebilir. — Bu akderililer şimdi nerede? Kadın bu sorguya karşılık vere ceği yerde, kendisi sordu: — Onların arkasından mu gitmek istiyorsun ? Tarzan: — Evet!... Dedi. Kadm: — Ben onlarm nerede olduklar rmı sana anlatamam.. Yani ağızdan lanlatmamla onları gidip bulmak kabil değildir.. Seni onlarm bulunduğu yere götürebilirim. Kadınla Tarzan söze o kadar dal mışlardı ki, ikisi de bu sırada kulü- beye küçük bir şeyin girdiğini ve ka- dımla Tarzanı görür görmez, © gelişi kadar sessiz, bir anda dışarı çıktığı nı göremediler. Bu küçük şey, yam- yam başbuğun başka bir karısından doğma küçük oğlu Bulasa idi. Bu pek kinci, pek kötü bir çocuk: tu. İşi gücü başkalarma kötülük ber Mustafa tarafıdan kaleme alın Kis- İ de, tekrar muharrirt fasma | Akderililer pek yavaş ! rım neşrederim. Bu dâ, her ikimiz igin, maddeten manen faydalı olur. — Peki! . dedim; razı oldum. İşte dostumun Türkiyeye götür. Zü kâğıtlar arasında bu bahsettiğim seyahatname de vardı. Ben, onu, kü. tüphane direktörünün müsaadesiyle aynen İstinsah etmiş, manevi dağar- cığımın dibine atmıştım. Bir gür, hayatımm en müthiş ha. berlerinden birini aldım. İstanbuldan | dostum, bana şunu bildiriyordu: “Sarı çanlayı kaybettim. Sirkeci taraflarında bir yerde unuttum... Bundan dolayı çok müteessirim. Çün- kü senin de, benim de beş senelik ka. lem mahsullerimiz zayi oldu.,, Yıldırımla vurulmuşa dönmüştüm. 'Ta İneboludan, Boludan itibaren, göz nuru dökerek yazdığım bütün yazıla» rm kaybolması beni o kadar sarstı ki, bir daha kalemi elime almamağa ahdettim. Hattâ, benim için şu seya. hatnameyi tekrar kopya etmek kabil. di. Zira, Kiyefe bir daha uğradım. Lâkin bezginlik yüzünden ondan da sarf ar ettim. Kader, yeniden beni İstanbula ser. | ketti. Okuyucularımm bildiği çşekil- başiadım ve etmek, fena şakalar yapmaktı. He le babasının ilk karısı olan Tambuz” daya karşı bitmez, tükenmez bir düşmanlığı vardı. Sanki ondan bü” yük bir kötülük görmüş gibi, , ihti yar kadından öç almak için peşinde dolaşırdı. Tarzan kadının sözünü duyar duymaz: yleyse haydi bakalım; bir dakika kaçırmadan yola çıkmalıyız. dedi. Kulübeden dışarı sıvışan başbu- ğun oğlu Buulaso, Tarzanın son sö” zünü duymamıştı. O, köyün orta s0” kağında, bütün güciyle, eğlenti ye- rine doğru koşuyordu. Orada baba- sını bulacak, büyük karısının gece yarısı akderili yabancının kulübesine gittiğini, karanlıkla onunla konuş tuğunu söyliyecekti. Bu ne güzel bir öç almak olacaktı! Bu işi yaptığı nı duyan kendi anasr, kimbilir ne se- vinecek, kendisini nasıl öpüp seve cekti. Tarzanla ihtiyar kadın kulübe- den cıktı, Yamyam başbuğu avmın kaçtığını, ancak orlarm ormana dal- dıkları sırada aladı korkunç ormanın zifiri karanlığı içinde, akderili şeytar nm peşine düşmeği birdenbire gözü- ne kestiremedi. Yanma en hızlı yol alan iki savaş» çiyr çağırıp kulaklarma birkaç söz söyledi. Bu savaşçılar bir dakika geçmeden köyden çıktılar ve Tar zanla kadınım yürüdükleri yolun w zağındaki, başka bir yoldan koşma ğa başladılar. Tarzanla kadın biraz daha uzak- laşmca, aralarında şöyle konuştu” lar: — Benim düşmanım olan akde rililerin yanında, bir akderili kadmla çocuk gördün mü? (Devamı var) | , gitmişken şu ese: seneleree telif tercüme demedim, yaz. dun, durdum... doğrusu, içi yazılarla dolu imi unutamı- y blitün gençliği, min hatiraları vardr. Hele bir miüd- det sonra, tarihi tefrikalar moda ha. line ge) , kendi kendime: “— Vah vah... Niçin Kiyefe kadar bir daha kopya etmedim! Bana ne güzel sermaye o- Turdu!,, diyerek teesslürüm arttı, Feleğin ne garip eliveleri var. Günün birinde, . bundan bir buçuk sene kadar evveldi - Matbaada oturu. yordum. Hademe: — Sizi biri görmek istiyor! - dedi, — Buyursun! . cevabını verdim. Elinde Uç beş kâğıt tutan mütereğ- dit bir genç eşikte göründü. Pek mah, cup bir bali vardı, Odanm ortasına doğru ilerelyip durdu; — Yakalşmız.. Şuraya oturun! - diye bir iskemle gösterdim... Ezeriniz Kâğıtlarına “ doğra gözünü iğdi Ben de baktım. Eski harflerle yazı mış birkaç manzume... Notu verdim: “— Cep takvimi şairlerinden ola cak! Mutlaka dahiyane bir eser yaz dığına kanidir. Bastırtmek istiyor.,, Bir behane bulmuş olmak için: — Niçin yeni harflerle yazmadmız” - âiye sordum. Ma'icup genç büsbütün kızardı. — Bunlar, sizin şiirleriniz.. Siz yazmışsınız... , — Buldum, efendim... peynir sarıyoralrdı... — Ne münasebet? . dedim, — Vallahi, ben de anlıyamadım & fendim... Ben, edebiyat meraklısıyım.. Bütün yazılan manzumeleri takip e- derim... Bu yazılarınız intişar etme- miştir.. Bir defter halindeyâler.. Fakat yalnız son sayfaları kaimiş.. Onları olsun aldım... Hep ayni bak. kaldan alışveriş ederiz... Daha evvel- den de bir gün elime, “Le Grand Soir,, piyesinin tercümesinden bir parça geçti... Başka bir sefer bir manzum piyesin bir sayfası... Aklımda hâlâ şu üç musra var: “Kalbiniz ihtiyar olmasa gerek Alevden vemişten veren bir yürek İhtiyar olsa da teze sayılır... Derhal alâkam arttı: — Nerede? Bunlar nerede?.. . ye gencin ellerine sartidım... 4 — Heyhat, beyim... Hep pastırma- lara, sucuklara, zeytinlere, şekerle- re kese kâğıdı, yahut külâh olmuş, lar... Mahallemize dağılmışlar.... Bu galrane zarflarla mal satan bakkalı bizzat ziyaret ettim. Takacı kılıklı bir lazdan bunları okkayla satmaldı. * ğını söyledi. Baktım, hepsi sararmıştı Senelerce evvel yazıldıkları belliydi. Ve altlarında “İinzaniz vardı.. Pakat söylediğim gibi, intizar etmemiş ol. malarmdan bir gayritabillik buldum.. — Bunlar benim kaybolmuş yazıla. . Aman, o bakkal neredeyse bakalım... - diye yalvardım. Bakkaldı LL — Ben de tahmin etmiştim zaten. - deği. İşimi gücümü bırakarak, Çeşme meydanına doğru bulunan bir bakkal dükkânmdan içe Ti girdik, Ve işte bu tarihi esere öraz da yeniden kavuştum... Diğer bütün yazılarım “sarfolmuş,.... Sade bu kal, miş... Onu, müsait bir zamanımda, e» kiden tasavvur ettiğim şekilde yeni, der kaleme almak Üzere, sakladım. Nas'p Ünyede çılışmakmış... Anber Mustafanın macerasını yaz» (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: