EN ça Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu | Milli mücadele senelerinde Enosis vapuru nasıl zaptedi 2 numaralı motorbotu geriye bırakarak tam yolla şikârın Aksi olacak ya! Tamam bu s1- rada 2 numaralı botun makinesinde gene bir bozukluk baş gösterdi. Za. ten bu tekneler pek pexlak birer ma. tah değillerdi. Anadolu Mili hü- kümetine Rusyanın bir cemile olarak satmış olduğu bu iki gemi , öyle buhranlı bir devreye tesadüf etme-| wiş olsaydı muhakkak ki hurda ola- rak satılacak teknelerdi. Lâkin “ko- yunun bulunmadığı yerde keçiye ab- durrahman çelebi, denildi e başkası bulunmadığı için, Milli hükâ. met o zamanlar bu botları tehalük ile satın almıştı. Bir taraftan karanlık kesifleşerek göz gözü görmez bir bale (gelirken motorbotlardan birisi stop etmek mecburiyetinde kalmıştı. Bu vazi - yet karşımda | numaralı bot süva- rişi yüz başı Necati kaptan düşünme- di bile. Mademki kader ve tali onu arkadaşından ayırarak yalnız bırakı- yordu... O da yalnız başma Yunan vapurunun üzerine saldıracak ve tek düşmanı ile hesabımı Hem acele etmek, “Enosis,, i ka- çarmamak istemiyorsa çabuk davran renk icap ediyordu. aennleyh, 2 numaralı motor- botu geride bırakarak tam yolla şi. kârmın üzerine (o atıldı. Böyle mini mini bir tekne ile koca bir vapuru alkışmak belki bir cinnet ta - bakkul k etmesi çok güç bir hülya idi. Fakat Türk denizcilik tarihinde bu - na benzer, ne hülyalar olmuş, nice naz gürunen işler becerilmişti. (İ) numaralı motorbot bem he- yoz Lr saçarak şikârma doğru! usarken “Enosis,, de her şeyden bi | kaber, sk ve nur içinde rahat rahat! İstenhula doğru yel alıyordu. İ —4— KAPTAN DUR!... Znosis,, Tamca “İttihat, demek” tir ve her nedenae bu isim (Türk de nizcilik tarihinde acaip tesadüflerle karışık tuhaf bir iz bırakmıştır. 1310 Osmanlı — Yunan muha* rebesinde “Prevze,, Osmanlı istih- kâmları bir tek Yunan vapuru bet mişlard: ve bu vapurun ismi “Enosi yani “İttihat, idi. 1914 dünya harbinde Karadeniz Rus donanması bir Osmanlı vapuru Zaptetmisti. Ve bu vapurun ismi *İtti-| hat,, idi. i 19 İstiklâl harbinde Türk bah- riyesi bir vapurun zaptı peşir de ko şuyordı ıve bu vapurun ismi gene “Enosis”, “İttihat, idi. Tuhaf bir tesadüf değil mi? Her ne ise, sadede gelelim: Bu sonuncu "Enosis, vapuru Novoroslsk'den deri, salamura, bağır- sak yüklemiş © ve İstanbula gidecek birkaç yoktü da alarak denize . açıl- Y olmak üzere gemide herkes Kare” denizin emin olduğuna o kadar inan- muşlardı ki bunlara birisi çıkıp da, yol da bir Türk harp gemisiyle karşılaş. maları ihtimalinden bahsetse kahka” halorla gülecekler ve o kimsenin gi dırmış olduğuna Oo hükmedeceklerdi “Averof,, un Yunan torpito muhrip- lârda bir Türk ine hiç imkân “Enosis,, e binmiş olan yolculer ve bunların arasında bulunan meliye| mütehassıs İtalyalı Sinyör Luici AH berto da böyle düşünmüştü. Zaten böyle bir ihtimal mevcut bulunsa herkesten evvel “Enosis,, ke şından korkar, denize acıl Vaz armatörleri gemile-| ALADııt — Ahşanı yuslamı Macera ve aşk romanı Yazan: (vö-Nü) imişti ? ın üzerine atıldı rini sokakta. bulmadılar yal. Böyle bir tehlike varit olsa bu zatlar elbet koca gemiyi seyahate çıkarmazlardı. Bu sebeplerden dolayı “Enosis, vapurunda süvariden dümen neleri ne kadar herkes Türklere tesadi hatır ve hayalinden bile geçirmiyor. du.. Halbuki tahakkuku milyonda bir ihtimal dahilinde bile görülmiyen bü tehlike tahakkuk ediyor ve saatte yirmi milden fazla bir süratle kendile rine yaklaşıyordu: (1) numaralı mo- törbot gecenin kuyu karanlığı içinde “Enosis,, e gittikçe sokulurken botun baş tarafmdeki 47 milimetrelik to pun arkasında harp mevkiini almış| olan topçu Halit cavuş (*) mermiyi topa sürmüşt, — Ateşi. emrini bekliyordu. Kaptan mevkiinde süvari yüzba- şı Necati kaptanla kendisini bir arka- daşiyle Rus meyhanesinde tanımış olduğumuz serdümen Sürmeneli Hü- seyin çavuş gözlerini düşman gemisi.) nin pupa fenerine dikmişler, saatte yirmi mil süratle denizleri yırtan kü çük teknenin koca bir gemi; boy ölgiişme saatinin çalmasını bıvsızlıkla bekliyorlardı. (Devamı vur) (*) — Anadoluda milli hükümet! teessüs ettikten sonra denizde ilk defa olarak düşmana mermi savurmak şe- refini kazanmış olan bu (babayiğit 'Türk denizcisi Filyosludür. rg sa” e ke İ mesini bile iste Saraydaki Mihrümaha bir ilâç içireceksin. Kendisini birkaç gün ısıtma gibi bir hastalık tutacağı için saraydan tımara yollayacaklar.. | Geçen tefrikalarmn hülâsası: Esir taciri bacı Mustafa, muhteşem ge kalabalık heyetile İstanbula lrdaki sarayına yerleşiyor şir ağa ile sarayda per Sesim ağa ko malyeti decilik eden biraderi aktadır. — Demek ki sen bizim yükselmemize! imkân görüyorsun Beşir... — 'Tabil, — Bunun için bir çaren var mı? — Sen söyle bakayra! Şu senin Mik. rümah'a yükselmek hırsı olan bir ka- dın demiştin, değil mi?.. Güzel mi bari, genç mi? | Nesim, fmdık ormanında yalnız bu- Junduklarından emin, bir kahkaha at ti: l — Tabii deği) mi... Fakat bu sualle- Tin manâğını anlamıyorum. Eeşir, manalı manalı: — Bir erkekle onun başını döndür. mek istiyorum... — Çok beklersin, öyleyse. Çünkü ah gerçi ekser saray kadınla. Lâlün onun her geydün e im; ira dışarki ha- £ xi . Hattâ, da demin bile söyledi: “Paşalarla evlen - » Çünkü beni kim bilir nerelere götürür, sonradan unu - turlar... Gene bu saraydak Maziyetime| düşerim, ama, daha fena bir muhit - tel..,, dedi. Hulâsa, evlenmek niyeti: de değil. Hem evlense bilene çıkar? Beşir, sesini alçaltarak ve ormanda | olmasına rağmen - çalı dibinde adam| bulunur fehvasmea « ihtiyatla: — Onun vasıtasiyle saraya bir erkek sokmak istiyorum. — Deli misin sen? — Hiç de deli değilim. — Öyleyse bunun nasıl kabil Zını sanıyorsun ?.. O zavallı Mihrümah da senin benim gibi bir kul parçası... | olaca» İ Beni nasıl Hacı Bilâl saraya satmışsa onu da öylece ayni esir taciri satmış. | n di kolunu ya kaladı: — Deme.. Sahi mi söylüyorsun? | — Allah Allah. Bunda şaşacak, memnun olacak ne var? — Memnun olduğum, Mihrümahın | bizim efendilerimiz tarafından saraya| satılmış olmasıdır. Çünkü biliyorsun ki saraymı âdeti, hastalanan insanları timara yollamaklır. Sarayda hastal muhafaza edilmez. Nereden geldiyse o-! edayi ed'lerek geri yolla- nm, Öyleyse, Mihrimah keyifsizlenin- ce Hacı Mustafanm konağma isti lhi sözlerinden bir gey anla -| mıyorum, birader.. Sen, uzum bir sefere m, her halde, sinirlerin bozul Bunlaz ne demek” ü - Sen benim söylediğimi yap.. Şimdi, konağa gidin- ce, sana bir ilâç vereceğim, ocu M maha içirirsin. Birkaç gün sıtma gibi nöbetleri tutar, onu saraydan tedavi için yollarlar.. Ben, hastane kısmında Tekrar yemek salonuna döndüğü zaman arkadaşını masanın başında bulamadı Öteki memur eliyle kadehleri tuttu;| — Hayır. İstemez. | Arkadaşı şaşırdı — Komiser gelinceye kadar değil miyiz — Yavaş konuş! Garson memur ol. duğumuzu anlamasın. Görüyorsun ki burası meş'um ve tehlikeli bir yerdir! m Sen de, Herleea keyi ve neşe içinde, Bizim içmememiz aptallıktır. — Komiserin dediğini unutuyorsun? — Bir tuzağa düştü diye mi merek düiyorsun? l — Beş dakika daha bekliyeceğim.| Dönmezte,.... | — Biz de şarap deposuna ineceğiz, | öyle mi? — Elbette. Yerinden kımıldamak (istemiyen ve komiserin muvaffakiyetinden şüphesi olmayan memur birdenbire uzaktan ge- içecek! Ahçı başi Gidiyor, azizim! Ahçı ba- giyinmiş paltosu sırtında.. Lokantanın kapısında dan fazla otomobil duruyordu. Ahçıbaşı bu sırada bir taksiye binmiş ti. Otomobil süratle hafeket etti. Me mür arkasından koşmadı.. Lokantanın merdivenlerinde cebinden (o küçük not idefterini çıkardı.. Şu numarayı kaydet ti: 444, Tekrar yemek Salonuna döndü. ğü zaman arkadaşmı masanın başında “bulamadı. Sândalyeler masanın Üzerine çevril- terkedilmiş de- asanın üzerinde şu pusulayı gördü: | eni bekle burada. Sizkli dönece. ğim,,, Memür iki kadeh bira ismarlamak fır satmı bulmuştu, Garsen biraları getirdi| ği zaman, sordu: — Bu hokkabaz çoktnberi oynuyor mu burada? — Hayır, yeni geldi. — Yahudiye benziyor. değil mi? — Evet, — Baska numatası yok mu bu ade- ye? — Bu gece ufak birkaç tecrübe yap- tı. Eğer halk tutarsa, her gece gelip ya. pacak numaralarını. , Sivil memur bir bayli (o bekledikten sonra arkadaşmı aramağa lüzum gördü. Kendi kendine er ve maliyeti sarap döpodu- yarım esat oldu, hâlâ dönmedi. im arkadaş da © rip lokanta! Gi-| sen de gidip ba| iş ölmalı, Bu ne ga den gelmiyor. Hele bir kayım şu şarap deposuna. Yavaşça yerinden kalktı. ama, 444 nu. abğınin DV eek elan ik Bel reye geren aaa ananas see £ Yazan: iskerder F. Sertelli — so— bir merdivenin başma gelince, inle ze baği döndü. O ne? — Yazla afyon mu koydular © acaba biraya..? Memur, 6 sira arkasından gelen bir ayak tesi duydu. Kendini güçlükle top. Jade: — Beni de takip mi ediyorlar? Diye mırıldanarak başını arkaya ç© virdi. Salonda konuştuğu mürün arkasında İdürüyordu. Birdenbi. re gülerek: — Affedersiniz, dedi. atıyorsunuz? — Arkadaşımı. — Askadaşmız rahatsızla — Gitti mi? . Hattâ size özür diledi. Başı üğünü söylemekliğimi ten-| 5 gerdon me- Burada kimi . Gitti, bih etti — Acaip şey! Demek ki onun da ba-| şı fazlaca dönüyordu? — Olur ya. Taze biranın daima afyo.| r. Bayatladıkça azâlir.. — Fakat, ben (o çocukluğumdan beri bira içiyorum. Beş düble içer içmez sar hoş oldük. Bir tape daha içseydim, ye imden kalkamıyacaktım., — Siz başka yerde de kefayı doman- ladıktan sonra buraya gelmiş olmalı. nız! , — Hayır. Dosdoğru buraya geldik. — Sizi miser (o efendiye bira hiç çarpmzdı. — Vay. Sef bizim komiseri tanıyor) musur ? — Tanımaz miyim?! Ahışıbaşıyı şel! meze göl ie — Meze mi götürdün? — öyle ya. Depoda kafaları tütsülü-'” çe ğımdan bu gibi dim. Meraklanma, ğilâir.. İki kardeş böylece konuşarak, köna- Za geldiler. Şadırvanların, havuzların önünden geçtiler. Çiçek bâhçeleri, ye « miş bahçeleri. Mermer merdivenler... Geniş halılarla döseli sofalar.. Hulâ - sa bir saray ki, belki Osmanlı padişahi parmak ısırmaz ama, devrin bütün hü- ri gıptayla bakarlar... Neter kim, bütün vüzera kıska Or. Bu seray, daire daireydi. Hi tafa İstanbulda değilken kâhyası tara- £mdan idare edrimişti. ! Her dairenin de ayrıca müdürleri vardi ve onlar şu kısımlara bakarlar» dr: Hizmet halayıkları, Yatak cariyeleri, Haremağaları, ilâçları öğren” hiç de zararlı de «| 5 g g gs1 psapre Jopfvuğ KrUIĞIpUNEZS dısay oşerep 9503 'urör 'Tabint ve bu. Bonuncu iki kısım. 86- lâmlıktaki iki daireyi isgal ytl Fakat dört evvelkiler, harem dairesin- deydi, Herbirinin ayrı ayrı şubeleri vardı, : Ön tarafta, merasim salonu gibi, * batlâ belki de tiyatro gibi olan büyük. afta kâhvanm nezareti altında ha » İ du. Köse olan bu adam, an tesbih cekenek dolaşıyor, dan da ince zırtlak sesiyle: — Haydi çabuk olun! - dive hayki rıyordu. « Hem efendimiz geldi. bem de yarın misafi; imiz gelecek, bülün ç8 sitlere balraerielar... Ne direvorsmu” Kafanızı patlatırım.. Nesim, usulla: yarm yeni esirlerle ek 0 e sehrin tanınmış insan | terilecek? *rgi var. 'Tabif, usulleri bi: £ Şu kocrman divan odasmda | Jenlere cariye- vik satıslar ola - £ anm kavkırması da bu vüz- | ni kazrlatvorü Fakat avni yıstmlerda da. vardır. | Tam zamanmda Canlanın (Devamı var) yorlar.. ei a da taharri bu! * Doğrusu ! işkin adammış sizin komiser! İ Memur bitdenbire Şaşırdı, — Demek biz aptzl gibi salonda otu rup dururken, bizim komiser şarap de İ posunda keyf çativor ha? »z yaf Böyle bir fırsat het zaman ele geçer mi? Biğim lokanta” | su, yalnız Berlinin değik m nefis şaraplarile dolu. — Ne sand si mi söylüyorsun? Haydi bana bakayım. Bizim komiser$ m yapayım da aklı başına gel Garson © gösterdi: erdivenğen aşağıya inersini£- Soldaki odânm kapışını itip birdenbire Sreak börek yer misiniz? « Biraz da türşu.. üne. Şimdi getireceğim. ur, garsonun gö erdivenden inmeğe başladı. — | — Ne uzun yol. İnmekle (o bitmiyof: | Merdivende tendeliyerek kendi ven | ne konuş — Bu daracık yollardan köcaman göl rap fçılarır indirip çıkarıyorlar« acaba? Vay komizer vay. Alacağın ek. sun senin! Beni yukarıya bağlarsın. | Kendin şarap deposunda “keyf çatarsı öyle mi? İ Yirmi ayak merdiveni indikten sonr# Nt soldaki demir kapının önünde durdu. (Devamı var) *AGuşz upon Sv — “ADAf olim 59 sazpımm |