j Cevap verdi: — Aman, öyle olmamasını ümit'ede- « Fakat böyle olduğuna ben de kor- ıfydrı.un, hattâ çok üzülüyorum, Eğer faplar kurnazlığı bir defa öğrenecek Urlarsa, muharebe bittikten çok son- 'bile bunu yapmakta devam edecek- şi'dir. İşte bunun içindir ki dinamiti yal 2 kendim kullan:yorum, başka hiçbir seye bu işi yaptırmıyorum. # Evet demiryoluna kundak koymak hi bizzat kendisi yapıyordu. Dinami- tayların altına koyuyor ve fitili gizli yarak karşıdaki en yakın tepeye uzatı- girdu. Bambayı koyduktan sonra demiryo. hdan tek başmnma üzaklaşıyor, arkasın- İn bütün ayak izlerini siliyordu. (Sonra oturup bekliyordu. Kakhşmaktn olan lokomotifin maki- i ortalıkta fevkalâde bir şey göre.| tepede, de- üordu. Yalnız uzaktaki tek başı- Min yanı başıma çömelmiş, ğ İbir Arap.. “Lokumotıf dinamitin üstünden geçin , Lorans fitilin düğmesine dokunve- or ve iş olup bitiyordu. 4/ Lokomotif büyük bir ihtişamla hava- Nryor. ve ikiye parçalanıyordu.Bunun ine sürü sürü bedeviler, gizlenmiş dukları yerlerinden fırlıyarak çullanı. irdu. Muhafızların işlerini k uzun sürmüyor ve trem derhal ça- la uğruyordu. Bir gün kendisine sordum: — Demiryolunu büsbütün bozup, bu bîr mhayet versen daha i ıyı olmaz w öyle yapmış |« olursan, Medinedeki Amizonu açlığa mahküm eder ve şeh.' | tamamla- | HOA — £ Yazanlar : Ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Thnomas Dinamitin fitilini ateşleyince Lokomotif havaya fırlayarak ikiye parçalanıyor, o zaman Araplar trene saldırıyorlardı basit bir iş olmaz mi?.. — Evet, dedi, fakat ben Medineyi al- mak istemiyorum ki! Orâda Türk aske- ri bulundukça İstanbul erzak ve techi. zat göndermeğe devam edecek; biz de bunları mükemmel bir surette kullana- bileceğiz. Altın yumurta vermekte olan kazı ne diye boğazlıyalım?.. Yapacağım yolculuğu boyuna gecik- tiren bir çok sebepler çıktı. Lorans as. ker devşirmekle meşguldü. Nihayet yoa- la çıkmağa muvaffak oluncaya kadar a- radın aylar geçmişti. Beş günlük bir yoldu. Loransla birlik te bunu develer sırtında yaptık. Buru. şuk yüzlü Oda bizi dağların ötebaşinda karşıladı. Yaşına rağmen güzel görünüşlü bir adamdı; uzüun — boylu, dimdik, güçlü kuvvetli, kartal burunlu, ve ucu sivri kara sakallıydı. Ahçısının zehirli bir et yedirerek ken disini öldürmeğe kalkıştığı için müthiş bir kızgınlık içindeydi. Bize bunu an: lattı: — Fakat Allahın iradesi başka türlü tecelli etti. Yemekte fena kokuyu - his- settim, yemedim. . Bunun üzerine ben de sordum: — Peki, ahçıye ne yaptınız? Oda'nın cevabı beni hayretlere düşür dü. Bakın ne dedi: — Sizin İncilinizde — yazılı olan bir cümle ile cevap vereyim: “Ben Hama. nı, kendi eliyle Mordhay için hazırlamış olduğu darağacına astımı,, rezil herife pı,aırğw&ı_, eti yedirttim. - - Peki Sidü müzAc ATİZIR ATARA ( ri krsa bir zamanda alabilirsin, Bu daha|; — Hayır pek ölmedi. — Köpek herif zehirleme işinde pek de usta değilmiş. Ölmediği de pek hoşuma gitti. O Ara- bistanım en İyi ahçısıdır. Ölecek olsay- dı, başka bir ahçıyı nerede bulabilirdim? Oday eni otomöbilinden ve bunu sür- mesini öğrenmiş olduğundan çok gu- rurlanıyordu. Tanıdığı herkesi otomobi le binmeğe davet ediyordu. — Oturacak her yer, hattâ basamaklar ve çamurluk. larm üstü adam dolu idi. Çölün üstünde hliâali!) muh a'ıebele'ıı Dilimize çeviren : A, E. otomobile on beş on a$ı kişi asılı oldu- ğu halde yol almağa başladık. Bunlardan birisi Oda'yı ziyarete gel- miş bir hırsız olan Motlog idi. (Devamı var) l Lavrensin kendisini dinliyelim — —. Storrs yerli şartları tam müanasiyle bilmesi, Bir Honry'nin mümtaz ve teö. rübe ve dirnayeti, Claytonun bu. işte gösterdiği alâka ve samimiyetle birle- şince, bu birlik şerif üzerinde o kadar iyi tesir yapmıştı ki, çok müşkülpe - sent olan Şerif, bu zatların hayli ihti- yatlı bir surette yaptıkları teşebbüsle- ri, Türkiyeye karşı Arap isyanımı baş latmak için kâfi teminat saymaş ve Vü« tün harp müddetince, bazan çok şüp - heli ve tehlikeli vaziyeller karşısnda bile İngilizlere emniyet ve — itimadımı muhafaza etmiştir. Sir Henry Arap isyanı bir emrivaki halini alıncaya kadar İngilterenin or- ta şark meselelerinde süğ eliydi. Sir Mark Sykes de sol elini teşkil ediyor- du, Hariciye nesareti düşünceleri hak- kında her iki ele birden ve mütekabi: len malümat vermiş olsaydı, namus - kârhkta olan şöhretimiz bu kadar sar- sılmazdı. Arkasında yaya yürüyen süahlı içok köleden mürekkeğ mm'ydtik'ztb Bi dullah, beyaz bir kısrak üstünde ve halkın hürmetkâr selâmları arasında yavaş yavaş bize doğru geliyordu. O- nu ilk defa görüyordum. Storrs ken - disiyle çoktanberi en iyi münasebet - ler gören eski bir arkadaşı idi. Aradan çok geçmeden, Abdullahin hiç durmadan gülen hafjifmeşrep bir adam olmasından şüphelendim. Gözle- laklık vardı. Yaşı otuz beşi geçkin ol- madığı halde, hayli şişmandı. Bu şiş - manlık belki de çok gülmekten ileri ge liyordu. Her yeni geleni lâtife ve şaka, ile karşılıyordu. Bununla beraber, cid di bir konuşmaya girişince, neşe per - desini bir tarafa bırakarak sözlerini büyük bir dikkatle seçiyor ve müna - kaşayı akıllıca idare ediyordu. Ben sadece seyirci kalmış, ve onu tenkitçi bir göz hapsine almıştım. Son birkaç ay içinde Şerif isyanı hiç de memmuniyet verici bir sekilde cereyan etmemişli. Gayrimuntazam bir. muha- ir| -rebede âtıl durmak, felâketin baılaıııı İsyanın bir başa muhtaç olmasindan şüphelenmeye başladım. Liderliği ele alacak adam içim de, zekâ, muhakeme, akıl ve mantık, yahut siyasal dirayet lâzım değildi. Burada lâzım olan şey3 — çölü kundaklıyacak bir. heyecanın ale- viydi. Ziyaretimin başlıca hedefi, işe ustabaşılık ruhunu haiz birini bıîî;wl ve tasavvur etmiş olduğum isyanı ga yesine erdirebilecek kabiliyetlerini ölg mekti. Konuşma ilerledikçe Abdulla « han bir Teis olması için lizumundan fazla neşeli olduğuna dair kanaatim kuvvetleşti. Abdullahın kıymeti, belki mfh - kıyeltten sonra, sulh zamanlarında ken dini gösterecekti. Storrs muharebenin son vaziyeti mükülemeye karıştırdı, Abdullah he « men ciddiyetini takınarak İngilizlerin vakit geçirmeksizin meseleyle çok ya- kından alâkadar olmalarını arzu etti- gtmaöyhyarekw göykmsı (Devamı var) 260 GÜZEL PRENSES viyordun. Şimdi öldürmek öyle mi? * — Artık seni sevmiyorum, nefret e. diyorum. O güzel vücudunun — altında fesat ve çirkef dolu bir kalb taşıyor- Bun, Hazır ol, öleceksin. Seni bu merdi- venden aşağı atacağım. Taşlıkta parça parça olacaksın... Dük Jorj, bir taraftan bu sözleri söy. lerken bir taraftan da deli gibi karısını yakalayıp kaldırdı. Veranın vücudunun "bir kısmı boşta kalmıştı. Bereket versin ki ayaklarını merdivenin parmaklığına geçirmişti. Bir çığlık kopardı: — Jorj, merhamet et. Beni öldürme, Söylediklerimi geriye âalryorum, — Beni öldürme, Yanında kalırım, zevcen — olu- Tum ve seni çok severim! — Geç kaldın, çok geç.. Belki pişman oldun ama iş işten geçti. Sen mutlaka ölmelisin. Habis vücudun ortadan kalk- malr, Lânet olsun senin gibi- mahlüka.. Vera, korku ve dehşet içinde bütün kuvvetile parmaklığa ayaklarını sarmış tr Vüzudunu muhafaza eden ayakları İdi. Elleriyle havada tutunacak bir yer &rıyordu. Bir aralık Dük Jorj onu şiddetle sars. tı ve ayaklarını parmaklıktan kurtardı. Karısını kaldırıp aşağı fırlatmak üzere iken ihtiyar Düşes Dorote oğlunun kol- lar:na sarılarak buna mani oldu. Oğlu- nun haline dehşetle bakarak bağırdı: — Ne yapıyorsun Jorj? Onu öldürme Rİfet. , — Beni alçakça kandıran bir mahlük affedilmez. — Benim için affet. Bırak nereye gi. derse gitsin. Onu az zamanda unutur- Sun. Oğlunun katil olmasına Tazı olama- Yan düşes onu geriye çekti.Dük, Verayı istiyorsun bıraktı ve kirli bir şey tutmuş gibi elle. rini silkti. Vera, yarı baygın bir halde idi. Ser- best kalınca bir şimşek hızıyla merdi- venlerden aşağı indi. Kapının aıkasın. daki teşlığa gelince durdu. Başını yu- karidakilere kaldırarak bağırdı: — Bu hareketin sana pahalıya otutra- cak. Demek sen bir hüikümdar — kız:na alelâde bir kadın gibi muamele ettin öy le mi? Bu hareketini — unutmıyacağım. İkinizden de nefret ediyorum. İkinizi de bir daha görmek istemem. Fakat yaşa. dığım müddetçe sizden intikam alma- yı unutmryacağım. Gece ve gündüz çalı şıp bu emelime muvaffak — olacağım. Elbet bir zamanı gelecek. O zaman ko- zumuzu pay ederiz. O zaman bir kadı. nm kin ve nefretini cedbetmenin ne de- mek olduğunu öğrenirsiniz. Ben gittik- ten sonra bir dakika bile rahat edemi. yeceksiniz. Ummadığınız yerden müth'ş bir cezaya çarpılacaksınız. Düşes Vera gene bir gün önünüze çıkacak.. Beni arayazaksın, Benim için deli divane ola- caksın.. Annenin kolları vereceksin,. Vera, bunları söyliyerek sokak kapr sına doğru ilerledi. arasında cari Bu gürültüden uyanmış olan uşaklar - ve hizmetçilerin birkaçı avluda toplan. mışlardı. Bunların arasında düşesin e- mektar hizmetçisi de bulunuyordu. Vera, onları görünce hiddetle bağır- dı; — Çekiliniz önümden.. — Kapıyı açı. nız. Mademki size emrediyorum, itaat edin habisler! Sözleri ve hareketleri kat'i olduğu i- çin hizmetçiler ona mani olmağa cesa- ret edemediler. Kapıyı — açtılar: Vera hemen karanlık sokağa fırladı. GÜZEL PRENSES 257 yürüdü. Açacağı sırada Dük Jorj elin- den tutarak onu dürdürdü; — Hayır, Verâ gitmiyeceksin. Beni yeis ve azap içinde burada — bırakacak mısın, Beni terkedip gitmek istiyorsun öyle mi? Ben ne yaparım? — Biliyorsun ki seni çılgınca seviyorum. — Mademki beni seviyorsun ve ay. tılmak istemiyorsun. Benimle beraber gel. Ortada iki kadın var. Biri annen biri de karm.. Çabuk birini seç. Ya an- nenle kal, Yahut benimle — gel. Merak etme ben yalnızlıktan korkmam. İstedi- ğim yere giderim. Vera. elini kapıya üzattı. Hiddet onu büsbütün güzelleştirmişti. -Omuzların- daki kürkü belli etmeden — kaydırarak yere düşürdü. Çıplak omuzlarını koca- sına göstererek tepinmeğe başladı. — Hayır, hayır, bırak — gideceğim. Çabuk ya annen ya ben,. Haydi kararı. nı ver,.. Benimle gelmek istiyorsan he- men buradan çıkar, otellerden birine gi deriz, Yarın da prensten izin alarak Sof yayı terkederiz. — Vera, böyle yaparsak pek ayıp o- lur. Bizim için sonra ne demezler? An. hemin nüfuz ve haysiyeti bozulacak.. — Ne olursa — olsun, Kim ne derse desin. Benim umurumda değil.. Anne- hin şöhreti varmış, yok ayıp olurmuş. Ben böyle sözlerden bir şey anlamam. Her şeyden evvel kendimi düşünmeğe ve buradan çıkmağa mecburum. Daha uzaklara gidelim. Öyle bir yere gitme- liyiz ki orada bir daha Kont — Adolara tastlamıyalrm. Haydi kararını ver.. Vera, bunları söyledikten sonra ko. casıma sokulmuş, onun bir karar verme- sine imkân bırakmıyacak bir vaziyet al- mıştı. Sonra kocasının kulağına fısılda. | | dı: * — Senin ihtiyar annene ne ihtiyacın var, Halbuki beni seviyorsun.. — ©O benim annemdir. Merhamet et Vera, Beni müşkül mevkide bırakma.. — O halde karımnı tahkir edenlerden intikam almak istemiyorsun. Yüzüme karşı söylediği sözleri — unuttun mu? Başka çare yok, Ya beraber — gideriz; Yahut benim kalbime bir kurşun sıkmıp bu müşkül vaziyetten kurtulursun. Za- ten böyle hakarst altında yaşamaktan- » Eğer beni seviyorsan kimseye tah, kır ettirme ve benden ayrılma. Jorj, Veranın bu hiddetli — halindeki güzelliğine hayran hayran bakıyordu. Ondan ayrılmanın imkânsız olduğunu kendi kendine itiraf etti. Sonra bu iti. rafı şöylece karısıma da yaptı: : — BSen nasıl bir kadınsın, anlayama:» dım. Bana ne yaptın da kendine bu ka- dar bağladın? Belki hakkın var, annem seni tehkir etti.. Vera, sevinçle bağırdı: — Razı oluyorsun, öyle mi? O halrle bir dakika kaybetmeden buradan çıkrmp gidelim. Haydi beni götür Jorj. Sonra kocasının — boynuna sarıldı. Giyinmek üzere odasına koştu. Çabu. cak yol çantasını hazırladı. Hafif bir el- bise giyindi. Sonra çantasını alarak ko- casının yanma gitti. Dük Jorj da hazır. lanmıştı. Vera: — Haydi gidelim, dedi. — Karşıdaki Avrupa otelinde bir oda kiralarız. Bu uğursuz evden biran evvel çıkalım. İkisi birden merdivene doğru ilerle- diler. Tam aşağı inecekleri sırada yan kapilardan biri açıldı. Düşes — Dorote meydana çıktı. Oğluyla gelininin gite mek üÜzere olduklarını görünce teessür. le sordu; — Nereye gidiyorsun, Jorj? — Gidiyorum anne. Gitmeğe mecbur