20 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz - kartalı” Könt Feliks fon Lukner ain — süvarisi — 8 — îAsıke.ı" anâları birliği,, reisesi ziyaretime gelerek 80.000 asker anası namına bana İyi yolculuklar temenni etti Tahta Kapağın alt tarafma yaptığı- mız bir sap vasıtasiyle kapağı açıp ka pamak kabildi. Dışardan bu kapağı far ketmek imkânsızdı; çünkü kapagğın Üs tündeki toprak tabakası hiç belli öl - muyordu. Mahzenden ancak geceleri çıkacak, sırayla yürüyerek iz bırakmıyacaktık. Yakında akan. ırmaktan su almamiz mümkün olduğu için susuz kalmak tehlikesi de yoktu. Kampta Kkalan arkadaşlarımızdan, hassi& eden bir ziyaret daha yapildi. “BSöldiers Mothers Leagua - Asker &- naları birliği,, reisesi ziyaretime gele- rek 80.000 asker anası namına bana iyi yolculuklar temenni etti. Birlik beni bu teşekküre ve temehniye bil - hassa lâyık görüyordu. Çünkü elime düşen düşman zabit ve neferlerinin Kepsi sağ ve salim annelerinin yanı - na dönmüşlerdi. Bu sebeple bitlik be- nim de sağ ve salim anneme kavuş- mMmam için duaâa etmekteydi. ” üeü TARER ü ” eee r - Brta mmı.&uu -— uw 9 ÖGLU Macera ve aşk romanı — 36 — Yazan : (Vâ—Nu) “Hınzır maymun !.. Erkek tomurcugu' Gel bakalım..,, diye küçük zencinin kolunu budun hırpalamağa, koparmağa başladı Geçen tefrikaların hülâsası: Beşirağa, Habeşistandan naklolunan hadrmağası küçükleri — arasında bir de sağlaminm bulunduğunu Keşfederek tah kikatinr derinleştirmek Üzere, şüphelen diği Havvanın kâmarasma giriyor. Ka mara boştur. Beşir kimbilir. Havvanin odasgında nereleri karıstırdı, neler yaptı. Bir şey buldu mu, bulmadı mı7.. Şimdi o cihetleri bir tarafa bırakalım... Nere- ye gittiğini de mevzubahs etmiyelim. Cesedi dolaptan dıkarıp denize attım..| lılar iyileşsin, dolaşmağa — başlası! Kurtuldun işte... lar, o zaman yatağından sen de çık — Ben başka,; Nasıl girdin baka-| serbest serbest gezersin.. Kimdse yim... şey anlamaz... Fakat o zaman da, | — Nasıil girdimse girdim.. Giremi-| dim edilmediğini gizlemelisin.. Yok yeceğimi söylüyordun.. Girilirmiş de-;| benim köcam olamazsın... Ânlıyor | mek... sün 7 .. — Başkası giremezdi.. Küçük Habeşi: Bu esnada, dolabın içinde bir pıtır- — Anlıyoörüm.. Bir daha yapma! tt öldü. Senin sözünden dışarı çıkmam!., - | |İkisi de o tarafa baktılar. Fakat| di. lmpa.ğı açmak cesaretini gösteremedi- Fakat önün ne yaman, ne bürnuün e< T Ka SŞ ŞŞ F ” ?T-.—-îu——._—îw Ş İ M Biz, sedye aramağa giden iki hala-| lör, doğrusuna bir gocuk olduğunu, İsvı biri, firarileri aramaktan artık vâzge- Almari toprağına 1919 temmuşunds_. yıkla beraber bir an dolaşalım. Bu ha- Çocuk: li kadın anlamıyor değildi. çildiğini, evvelden — kararlaştırmış ol-| ayak bastım. Babam, sağ ve salim dö| | y la L L L L e Dür -| —— Benim gibi odaya başkası da| — — Sen yalnız tatlı yemişe, su İçr duğumuz bir pencereye kırmızı bir a-| nüşüme ancak se_vı.nebıldl, iki ay sön | Gğlar. Esasen, İncebel, Sarıgül ve Be-| girmiş galiba... - dedi. şe benzemiyörsun... Başka yerlere r;. bajur koymak süretiyle, bizd hâber| ra hayata gözlerini yumdu. şirin koridorda konuştukları sırada Kadiın: burnunü soktun galiba... - dedi - Da verdigı gece yola çıkacaktık. Silâhla.| — Üç sonkânun 1920 de “Deniz Karta- TELTTİŞE rimiz bir brovning ile birkaç balta - dan ibaretti. Ayrıca bir gaz tenekesi vö bir pompa ile alev Baçıcı bir Mmaki« nö de yapmıştık ki epey işimize yarı- yacağını sanıyörduk,. -Bahilde bezden botumuza- atlayıp kurekle açılacak, körfezin ağzında du râan bir yelkenli kayığı zaptedecektik. “Bğer mütareke üç hafta daha ge - ciksöydi; İngilizler bizi ellerinden bir daha kağırmış ölmak beceriksizliğinin verdiği maheubiyetle utanacaklardı. Mütareka haberi gelince plânımizı Ye- ni Zelândalılara söyledik, Gizli mah- zenimizi bulabilmek için yüzlerce a - dam bir ay adanın altını üstüne getir- dizı halde hiçbir iz bulamadıdlar. müteakip Narov Nekde dört üy daha esir hayatı yaşadık. Fa- kat buürüda ziyaretgi kabul etmemize | izin verilmekteydi. Bir gün “Vayka- to,, kabilesine mensüp Maori kadın - İarmdan birisi de beni ziyaret etti. Kabila relslerinden birisinin karısı olan bu kadının ismi Kaihau imiş. Ya nıma gelince, Maori lisaniyle yazılmış üzün bir mektubu okumağa koöyüldu. Bü mektuübun hulâsası, sontadan öğ - rendiğime göre şöyleymiş: üfüy büyük reis! Sen artık bizim et büyük şefimiz Vaytetsin! İşte — sana bunun nişanesi olan mükaddes entari- yi getirdim!,, Kadıncağız mektubü oltüdüktâan sön ra, beline sarmiş olduğu rengârenk bir entariyi meydana çıkârarak bana u - Zattı. Afallamıştim; Kirşaysla biribirimi- e bakakaldık. Bereket versin Yeni Ze lândada uzün müddet bulünmüş ölân bir Almatnı kâdını imdadımıza yetişe - rek vazyieti izah etti! Bu kadm, 1860 - 61 de İngilizlere karşı istiklâl - mücadelâsine — girişen Yeni Zelandalılarin en — desurlarını toplıyan kabileye men&uptu. Ayni ka- bile efradı umümi harp içinde de İn- gilizlerin hizmetine girmemiş, İngiliz askeri olmayı kabul etmemişti. Kadi- nın bana verdiği elbise, kabile namına en büyük hürmet nişanesiydi. Yerli kadım, bü sırada ödanmıda vah- ü bir daânsâ başlamıştıi. "“Haka - Ha. ta,, denilen bü dans bitince köynün- lân yeşil bir tıı.ş çıkararak bana ver- li. Alman kadınma sordum: — Bu vaziyete göre gimdi ben Ma- ori reisiyim öyle Mi? — Evet, Adınız dâ “Vaytet,,, yani “Mukaddes su,, dur. Kabile Kahrathan larmınm rühü, itikatlarınca sizde te- 'elli ötmektedir. Esasen bu taş ancak kâbile reisleri tarafmdan kullaruîabi lit Yerli kadma minnettarlıkla teşek - kür ettim. Bü saf insanlatın göster - dikleri bu takdir hareketi beni cok mütehassis etti. Kadıncağız — yanımdan ayrilitketi, entari ile yeşil taşı dikkatle muhafa - za ötmemi, İngilizlere kaptirmamamir ehemmiyetle Ticâ etti. Bu değerli ha- ıraları bilühare memleketime götür - meğe muvaffâk oldum. Avrüpaya hareketimizden — birkaç gün evvel, beni gene böyle çok müte- beğendiniz mi? hı,, nın bütün mürettebatı vatana dön- müşlerdi. İçlerinde yalnız bir kişi ek- Sikti; sevgili dottorumuz Pieç ölmüş- tü. “Deniz kartalı” macerasından ev- vel de türlü tehlikeli hizmetlerde bü- İüunmuş ve ölümünün dalma düşman karşısında veya denizde ölacağıma kü- naat getirerok böyle bir ölümlü temen- ni etmiş ölan zavallı döktor, Almari - yanm mağlübiyetini öğreminoce, sektei kalpten ölüvermişti. n H* Vatanımı nekadar deği$ğmiş bulmuş tum. Almanya hastaydı, fakat azmini ve cesaretini kaybetmemişti. Çalışa - cak ve Almanyaya eski şevket ve kud retini tekrar kazandıracaktık. Önüt içindir ki, o zaman her tesadüf etti - ğim Vvatandaşa şöyle söylüyordum: — “Deniz kartalı” nm cesür delikan hlarımı — hatırmızdan cikarmayıniız. Teknemiz kayalıklara çarpıp battığı zaman ban bile ümidimi kesmişkef bü delikânlılar haykırmışlardı: — Merak etme kümatıdan, daima beraberiz! — Evet! Daima beraberiz! SON Bu tefrikayı Zanediyoöruz ki bu süuale Evet ! Diye cevap vereteksiniz O hâalde Tanıdıklarınıza şimdideti tavsiye — edi. niz. — Bu eser pek yakında kitap halinde çıkartlıyor Fiatı çok ucuz olacaktır işittikleri ayak sesleri de önlara aitti. Bünlâr, yukarıya çıktılâar, Birinci koğuşa girdiler. Hâlâ, geminin erkâni, Sünbülün yatağı önündeydi. Zenci ço- cuk, gözlerini kapamiş, baygin gibi ya tıyörsa da kirpiklerinin ârasından â- radaı sirada baktyordu. Havva: — Kaldırımnız! ma! Gemi erkânı, artık seyredecek bir gey olmadığıma kanaat getirerek da- Şildr. İki haremadasile seyede Sünbül ve Havva, odaya girdiler. — Biırakinız şuraya... Biz gidihniz.. — Peki, efendim. Şimdi, odanm içinde, Havva ve Sün- bül baş başa idiler. . Kügçük zenci, hâlâ gözleri uyuyor taklidi yapıyor. İsveçli kadih, ayak seslerinin uzak- laştığıma kulak kabartıp artık ” ödada yathiz kaldiklarma “kanüat * getirdlk— ten gönra, hiddetli-bir sesle: — Sünbül! - dedi. Çoöcuk, gözlerini açtı, gülümsedi: — Sen neler yaptın bakıyım — Hiç... — Nastl hiç? — Hiç fena bir şey yapmadim. — Bön sana İtimildama, ele geçer- Bin, sönita mahvölürsün, hadim edilir- sin, demedim mi? — Ele göğmedim ki... — Geçecektin... — 'Sen ele geçecektin... Ben seni kurtardım... Bülbülün cesedini dolaba koöymüsşsün.. Bakacaklar... Mahvola - caktm... O« Câanim, üasıl girerler öodama?.. Kapısi kilitliydi. Kimse giremezdi. - dedi. - Haydi, oda- lııı;.ımlı'ı | lar inleyip duruyördü. Yata yata fena , Bizliğimna da gideriz de, gene tutulma- “tağımı böş bulurlarsa diye düşündüm. 1 korktular, düşüp bayildılar, | yatağa yatırdım. Geminin içinde gez - —- Böfi giığim Yan, Ağtım dölabi... — Fareler ölactak... Kim girar?, - cevabıni verdi. - Sen, şünu bunü bi « rak.. Benden bir şey aaklımı Neler yaptım bakayim ? Sünbül:. — Ne saklıyacağım ?... - dedi. « Her seyi söyliyeyim. Koğuşta hasta çocuk neler gördün bakalım? — Hiç.. Kapıst aralık kalmiş od lardafnı baktım... Bazı kadmlar uyuyı dü. Havva: - z Bü oğlan cıva gibi.. - diye d şündü. - Elimde, büyüdükten son kalmıyacak... Daha bu yaşta, bu te rübesiz halinde böyle olursa, büyüyü ce, Allah halime imdat etsin ,,, Fakat, ne de olsa, şimdi, istifade « meliydi... Çapkın ve azgın kocası oli bazı kadnılar, bu erkeklere 'karşı n sıl düşkün olurlarsa, şimdi, Havva d Sünbüle karşı ayni incizabı hissedi yordu: — Hinzir maymun!... cuğü... Gel bakayım! - diye, onu, kuc ğima oturttu... Kulağını çekmeye, ko İunu budunu hırpalamiya başladı. Hınzır maymun!... Bu tomurcuk. açılmca, kimbilir r zehirli bir erkek çiçeği zuhur cdect! tisi Öyle bir giçek ki, kokliıyân Ber | dının başı dönecekti... Böyle düşünerek Havva, zenci çodı guünu ihtiraslâ kolktladı, öptü, öptü, €& Bu sahnenin en heyecanlı noktası! daydı ki, cesedin vaktiyle saklı durdı ğu dolabin kapağı gıcırdadı. hâülde canım sikildi... Baktım ki örta İlkta kimse yok, geminin içini doölüş- mak iBtedim... Yakalanmıyacağımdatı emindim., Çünkü biz, ormanlarda, ya- bani hayvanların bulunduğu yerlerde de gezeriz de, gene yakayı ele verme- yiz.. Başka köylere tavuk hindi hir- yız. Fakat, bir korkum vardı: Şayet ben dolaşırken oradan geçerler de ya- Erkek tomu Önuün için bu pencereden içeri girerek cesedi aşırdım. Ömuzlarıma yükledim, dişari çıkarttım. Fakat yolda birdah : bire iki kadma rasladım. Bendeti pek Gesedi, dim, dolaştım. Bir yerde tatir buldum, yedim. Su da iğtim... Üzerime bir ha- remağası geldi. Az dahâ yakalanacak- tımm,.. Bir yere saklandım. Ayaklarım meydanda kalmış. Haremafası, fate zannederek pabuçlarını attı. Ben de â- yaklarımır kâğırdimi. Kitacası yakalanı (Devamı var) madım, Bâüşka yerleri de dolaştıktan sönra, yerime döndüm. Cesedi detilra Dans atarak yattım.. Sen de geldin.. Öte tarafımı biliyorsun... 1. pıvn — Sünbül!. Sünbül:.. Sen Bu küfay- la gidersen yaktlanacakem... Seni ha- dım edecekler.. O zatna he beyaz ka: din, ne bir şey... Anlıyor müsün?. Burası orman da değil.. Buralârda do- laşmak tavuk hindi hıtsızlığına da benzemez... Azıcık sabret.. Öteki yara- Dan Seni kurtarmaâağa çalışıyorum. Başına gelen bu felâketten Çok Mmüteessirim. — Bu mektubu orada mevküf bulu- nan Setira âdlı bir Türk artistine vere- ceksin | k — O kadar mı? — Cevap beklediğimi söyliyeceksin.. Sakın cevap almadan gelmel! — Ya vertnezse:.? —— Kabil değil. Benim tarafımıdan gel diğini söylersen, muhakkak sutette sa- na tevap verecektir | — Türk artisti ha«! Bunu da nete- den tanıdıniz, yüzbaşım? — Artist nerden tanılır.. Elbette sah. neden. Hans zarir — koynuna yerleştirdi. (Kempinski) lokarıtasınım elektrikçisi o- lan Hans göründüğü kadar saf ve aptal bir adam değildi. Yüzbaşının çapkın bir zabit olduğunu bilmekle beraber, askeri tevkifhanesinde tmevküf bulunan bir ka- dınıri casusluükla ittiham edildiğini anla yacak kadar da zekkâsı vardı. Hans tevkifhaneden içeriye girer gir mez ilk rastladığı gardiyana sordu: — Türk artisti Semtayı görmek İsti. yörum .. Hangi hücrede ötürüyor? Salonda birçok ziyaretçiler — vârdı. Gatdiyan, Hansın yüzüne — bakmadan, sağdan üçüneli hücreyi gösterereki “x İşte orada, dedi. Beş — dakikadan fâzla kalmamağa gayfet ediniz! Vakit kâlmadı.. Paydos zamlarıt yaklaşmiıştir. Hatis: — Merak ötme.. İki dakika bile kılı- cak değilim, Hatırını sorup döneğceğim. dedi., Gülerek yürüdü.. Semraniti hüe- resi önünde pârmaklıktan içeriye baktı. Kuru bit öt mitiderin üzetinde yarı uzantfüş bit hâlde yatân Türk — artisti o ğün çok sinirliydi. Hâlâ tahliye edil. memisşti. Ne zamaân serbest kalacağı da belli değildi. Hatıs parmaklığın kenarına — parma- | gı vürdüş “Yazan: . İskander f v Sertelli —3 3 -- İ — Sizi ;örıbııı: mîylm? Somra yerinden fırladı. Hansın yüzü- ne dikkatle baktı. Tanıyamadı, Sordu: — Kimsiniz? — Adım Hans.. Kendimden bahsetme. ge lüzüm görmüyorum. Çünkü beni ta- nıiyamazsınız | On iki yağımdaki güreü Röoland | redze Rusya çocukları arasında dâ şimpoyoflu ölarak Staâlih tarafımd — © halde..? bir nişanla taltif edilmiştir. — Sözümü Htesmeyin, rica — ederim! — a ddi aü Barz | Sizi ziyarete gelişimin elbette bir sebe-| baştna bu pibi folâketler gelebilecel bi vatdır.. Acele etmeyin ! düşünerek fazla mütcessir elmamti Hans koyhtundan zarft çıkardı: dilerim. Hakkitızda — yapılân —« Hele şu mektubu bir kere okuyun bitmiştir. Hükümelih — arâdiği İ bakalım..! casudunun çok yaktırda ele & Semra zatfı tereddütle — aldı.. Açtı | umuyoruz. O yakalanir yakalanmaz öokuüdü: de derhal tahliye edileceksiniz. *“Sövgili meleğim! “Söni kürtanmağza çalıştyorum. Başı. na gölen bu felâketten çok müteessdirim. Harp zamanıi her mütülekette herkesin etmoğin: Sini seven bir'kişi var. T yenize çtlıtârı da o dür.. Penbe larından öperim,,, (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: