18 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F h- | : i a) e | _.f.ş.'ıııî_wı AA çemağı ae 1 P 'a y Si HÇDA LAT Hatıralarımı anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz | kartalı” nn süvarisi Kont Feliks fon Lukner ö B5 ' Hidematı şakka mahkümlaiı, caniler ve katiller arasında tam üç hafta kaldık Oklandda karaya çıktığımız zaman erkânıharbiye bizi ta iskeleden karşı- ladı. Firarımızdan sonra yakalanmak- lığımızı bu zevat teşkilâtlarındaki in- tizam ve mükemmeliyete atfediyorlar- dı. Buheyet reisi miralay Peterson nakledileceğimiz yerin münasebetsiz - liği hakkmda daha evvelden affımızı istedi. — Neraye sevykedileceğiz? diye soör- dum. Cevap vermedi. Meğer gene hapisha- neyi boylryacakmışız. Binbaşı Prays bize âdi mücrim mu- amelesi tatbik etti. Alelâcele at koşu- larma gitmek istiyen bu zabit bizim harp esiri olduğumuzu gardiyanlara söylemeyi unutmuş, onlar da bize cani lere- yaptıkları —müameleyi tatbika kalkmışlardı. Hayatlarında ilk defa olmak üzere böyle adi bir hapishaneye giren bizim gocuklar ölü gibi sararmışlar, asabi- yetlerinden titreşiyorlardı. Feleğin çem berinden kaç defa geçmiş olan ben bi- Je bu muamelenin son derecelerde ca- nmmat sıkmış olduğunu saklıyamıyaca - ğım. Hürriyeti bir kere daha tadrp a- yaklarımın altında iyi bir geminin gü- vertelerini hissettikten S&onra yetniden esaret hayatma dönüsş, doğrusu, kanı- maı beynime sıcratmıştı. Ne olurdu. keşki Kermadeke bir gün gonra yanaş- muış olsaydık ? Başka bir rota takip et- miş olsaydık hakkırmızda daha hayırlı olmaz mıydı? Gidip de düşmanm bur- nüna gokulacak ne vardı? İşte bir sürü can sıkıcı, beyin bur- gulayter sual ki âtıl hayatımızm daki- ikâlarmı sohirlemekten başka bir şeye yaramıyorlardı. Yeisimizi yenmeye mu vaffak olduk ve biraz sonra her hüc- reden bir nağme yükselmeye başladı: “Zal nehrinin sakin sahillerinde..., Hidematı şakka mahkümları, cani ler ve katiller arasmda tami üç hafta kaldık. Nihayet hapishaneye girişimi- zin yirmi birinci günü firarımızı im - kânsızlaştırmak maksadiyle hepimizi ayrı ayrı esir kamplarma gönderdiler. Kirşays ile ben, Yeni Zelandanın s0 - guk mmta.kasmda ve İLyttleton yakı- nmda River İsland'a nakledildik. Bu - rada kapatıldığımız Jervois kalesi vak tiyle Ruslara karşı yapılmıştı. Dünyanm en ıssız yerinde bu kale- deki hütcrelerimiz önünde mütemadi - yen nöbetçiler dolaşmaktaydı. Etraf tel örgülerle çevrildikten başka kale avlusunun üstünü de - karatlanıp uç- mamızdan korküyorlarmış gibi - tel ğrg'il ile kapatmışlardı. Hakiki bir ka- es! Bizi göz hapsiride bulundurmaktan başka vazifesi olmıyan kırk beş kişi j- se zaten “kuş uçmaz, kervan geçmez,, arazisi olan civara kimseyi yaklaştır mıyorlardı. Kampın kumandanı binbaşı Limig - di. Tasmanyalı olan bü binbaşı tepe - den tırnağa kadar asil ve kibar bir a- damdı. Bizimle beraber bu adada ken disi de bir esirden başka bir şey olma- dığından bizimle çabucak anlaştı. Deniz kenarmda olmakla beraber bizi dünyadan tecrit eden bu kalede tamam yüz on dokuz gün kaldık. Bu mecburi ikametin acılığını ancak bir bahriyeli takdir edebilir. Etrafrmız çok sevdiğimiz denizle çevrilmişti, Ufukta velkenliler biribirini kovaalrken bize (Deniz kartalr) nr hatırlatıyordu. İşte böyle, hapishane hücresinin pen ceresinden düşünceli düşünceli deniz! seyrederken aklıma fevkalâde cüretkâ rane bir firar plânı geldi. Bunun üze- rinde fikrimi yormaya başladım. Plâ- nım sşuydu: * Kale avlusunu asfalt yaptırıyorlar- dı; bunun icin demir fıçılar içinde zift gölirmişlerdi. Boşalan fıcılardan biri bir gün yuvarlanıp, yüksek yardan. denize düştü; akmtı ile açıldı. Pek sık geçen.küdük yelkenlilerden biri fıçıyı - âldı. Bu, beni pek alâkalandırmıştı; et tesi günü denize bir fıcı da ben yuvar- ladım, onu da bir yelkenli topladı. Plânım artık kat'ileşmişti. İşçilerian yemek paydosunda hemen avluya çı- karak fıçılardan birinin kapağını a - çıp iç tarafma kocaman bir çivi mıh- ladım, Fıçının dibine de bir çivi çak- tıktan sonra uçlarını kıvırarak kanca şekline soktum. Sağlam bir iple kücçük bir filika çıpasını bir kenara sakla - dım, Biraz yiyecek ve su da tedarik edince firarım için her şey hazırlan - mış olacaktı. Münasip bir zamanda fıçımnm içine çirilen ip vasıtasiyle, kapağınmı sımsı- kı kapatacak, sonra fıçıyla beraber yuvarlanarak denize gidecektim. Akın tı fıçıyı biraz açığa götürünce yelken- lilevin daima takip ettikleri yol üze - rinde demir atıp bekliyecektim. (Devamı var) k e : 18 Birheikânun — 1938 Macera ve aşk romanmı —535 — Yazan : (Vâ—Nü) — girip, mıhladığım her iki cividen ge- | Karanlık dehlizlerde, bir çelme attılar: Ağanın üzerine iki vücut birden çullandı Geçen tefrikaların hülâsası: BSünbül ismindeki hadım edilmekten kurtülmüş delikanlı, hadım — edilenlerin yatakhanesindeki yatağıma tam zama nında ulaşmıştır. Az daha — yakayı ele verecekti. Onu ilerde — kendisine zevc yapmak istiyen sabılt gözde İsveçli Hav va da, kırılan potu tamir etmeğe uğra şiyor. & G a — Sahi yeniden tsinmiış... Canlanı - yor... İşte krmıldamağfa başladı. Biri: — Doğrusu pes sana, Havva hatun! « dedi. - Bu şeyleri nasıl biliyorsun... Biz, onu öldü sanıp denize bile atar - dık... Başka biri: — Fakat bu sihirbazlık gibi bir şey.. Demin hiç böyle değildi.. Tamamiyle cansız gibi duruyordu. Havva: — İşte gördünüz, canlandı.. Bu, böy- le garip bir hastalıktır... Ben, bir kere de, Tataristanda aynına bir yaralıda raslamıştım... Ondan evvel de, çok tec- rübeli bir Moskof kadını bana anlat- mıştı.. Bu çocuğu görür görmez has- talığınımn cinsini farkettim. Yarın gün doğunca göreceksiniz ki hiçbir şeyi kal mıyacak. Gözleri gene canlı canlı ışıl- dıyacak... Fakat, böylelikle tehlikenin geçtiğini sanmayın... Sakm ha onun ya rasmdaki tiftikleri siz değiştirmeye kalkmayın, çünkü bu takdirde ölüm tehlikesi mutlaka belirir... İyi anladı- nız, değil mi? Elini süren bunun kati- li olur... Kendisini mes'ul tutarım... Zira, halinden anlryorum ki, Sünbül, i- lerde hayli pahalı satılacaktır.. Efen- dimizi yüz altın zarara sokkmıyalım. — Yüz altımn mı? — Belki daha fazla edecektir, görür- sünüz.. Nekadar akıllı olduğunu gözle- rinin ışıltisından farketmiyör musu'- nuz?.. Bu çocuk mutlaka saraya satı- lacak, mutlaka kızlarağası olacaktır!.. Yatakta yatan bu oğlana karşı umu ) Kapı açıldı. Lokantanın elektrikçisi telâşla içeri- ye girdi: lâyn. Doktoör gözlerini açarak hayretle sör- du: — Ne var? Elektrikleri neden söndür dün? * — Neden mi? Ben boşuna — ortalığı karanlıkta brrakır mıyım? Siz kaçasınız diye... — Anlat bakalrm.. ne var gene? — Ne olacak?! Memurlar konuşur- ken, kulak verdim.. Herkesin hüviyetini tesbit için kapıları kapayıp işe başlaya- caklardı. — Sahi mi söylüyorsun, Hans? Doğ- rusu kulaklarıtım bu kadar delik oldu- ğunu ummazdım. Bü hizmetine karşılık al bakalım şu parayr.. Hans derbeder, uysal bir —adamdı.. Harpte bir ayağından yaralanıp sakat kalmış, bu lokantaya elektrikçi olarak girmişti. Parayı alarak: — Yüz mark.. Yarılışlık — olmasın..? Diye mırrıldandı: Dokter güldü: — Haydi al da git.. Biz — rakamları iyi tanırız. Bu gece evine dönerken ço- cüklarına yemiş ve pasta alırsın! Hans yüz markı alınca, sevinçle ne diyeceğini şaşırmıştı. Doktor Şmit çok telâşlıydı. — Yemek yiyelim mi? Diyordu.. Fakat, yemek yiyecek hal- de değildi. Doktorun bir endişesi var- di? Ya oteldeki müşterilerin hüviyetle- rini de soruştururlarsa..? Gerniç kadnı: : — Bürası resmen oötel olarak tanın- mış değildir. Lokanta sahibinin ve işçi- lerinin ikametlerine ayrılmış beş on ©- dadan ibaret, Memurlar en çok lokanta ya gelip giden müşterilerle alâkadarlar olurlar, Haydi, keyfine bak. Yemek lim- yuralm ! Allah kiminle beraber ? Doktor Şmit o gece Kempinski 1lo- kantasının üst katıredaki odasında gözü sargılı genç kadınla başbaşa yemek yi- yordu. Elektrikçi Hans yüz markı âlın- ca gözü faltaşı gibi açılmıştı. — Vallahi bana falancayı vür dese- niz vuracağım geliyor. Beni kendinize o kadar çok çektiniz, o kadar çok bağ- ladınız ki.., Size sadık bir köpek — gibi — Geçmiş olıun, doktor Ve ılz Frü| tesini iste de biran evvel karnımızı do-| ©Van Herkesin huvıvetinı tesbıt ıçın kapıları kapayıp- işe başlayacaklardı ölünceye kadar sadakatle hizmet etmeğe borçluyum. Doktor, Hans gittikten sonra caketi- ni, gözlüğünü, yakasını, boyün bağını çıkardı. — Bü getce'de benitm koynuma girmi| yecek misin, güzel meleğim? Genç kadın soyunmüuyordu. — Odada iki karyola vardı, Bunlar karı koca mıy dılar? Neydiler.? Kadın, bir odada yat- tıkları halde erkeğin koynuna — neden girmiyordu? Ayni odada yatan bir er. kekten genç kadın neden kaçryordu? Doktor Şmit tekrar sordu: — Bu gece benimle yatacaksın değil mi? Genç kadın kendi kendine mırtldan- dı: — Hayatını tehlikede gören bir kadın böyle bir saatte ancak istikbalini düşü- nebilir. — Senin istikbalini ben senden ziya. de düştünüyorum! Eğer bir tehlike var- sa, © bizi arar, bulur. Tehlikeden ve ö- lümden kaçmanın imkânr var mı? — Ölümden kaçılmaz. Fakat, tehlike den pek âlâ kaçabiliriz. — Bu gece bir tehlike tasavvur edi. yorsan, bu yalnız senin için değil, be- nim için de varittir. Zabıta seni ele ge- çirecek olursa, benim yakamı — serbest mi bırakacak? Sana ne ceza verirlerse, bana da o cezayı verecekler. Ben buda. la değilim. Bu gece ufak bir — tehlike sezmiş ;:Isaydım, burada soyunup yat- mazdım. Haydi benim sarışın meleğim, soyun da gir koynuma! Bak, beni ne zamandanberi aldatıyorsun! AÂrtık biri- birimizi anladık. İkimiz de ketum, uzağı görür insanlarız. Kafamızın içindekileri hiçbir kuvvet dışarıya vuramaz. Berlin zabıtası projektör olarak güneşi — eline alsa, bizim gittiğimiz, — yürüdüğümüz yolları keşfedemez! Genç kadın hâlâ — mütereddit.. Hâlâ heyecanlı idi. Güçlükle yemek yedi. Bir hasıt koltuğa oturdu. Bakışlarm. dan belliydi ki, Lehli — doktora mühim şeyler soylemek istiyordu. Biraz daha açıldılar.. Doktor gülerek sordu: — Fransızlarla Almanların mütareke akdetmeleri ihtimali gittikçe — yaklaşı- yor, değil mi? i — Evet... — Mütarekeden sonra Berlinden ser bestçe çıkacak ilk yolculardan ikisi de biz'olacağız sanırım, — Şüphesiz.; N — Yazaın: iskender F. Sertelli #ÇEGECERECERER BÜ — İngilizler bu hizmetine karşılık a- cüba &âna ne yapacaklar? — — Ön bin İngiliz İirası muk.ı fat alacağım. Londrada da bir villâ sahi- bi olacağım. — Ah, ne güzel.. Ne parlak bir iş. O zamân benden ayrılmıyacaksın, de- ğil mi? — Kendini benimle beraber tehlikeye atan bir adamrı ölünceye kadar unutmı. yacağımdan emin olmalısın! Londrada- ki villâmızda mes'ut bir yuva — kurup refah ve neşe içinde yaşıyacağız. — Âh.. Ne tatlı bir hülya! Çıldıraca- ğım. Şimdi Bebi.. Çıldıracağım... — Sana sokulmayışımın sebebini an- İryorsun ya..? Doktor Şmit sırıttı: — Anlıyorum, Bebi, mes'ut yuvamızda mi? —Evet.. Evet.. İşte şimdiye kadar bu nu anlamalrydın! Ben bir sokak kadını olsaydim, çoktan senin koynuna girer. dim! Fakat, ben İngilterede yüksek bir aileye mensubüm. Dünyayi sulha kavuş turmak için buraya geldim.. Sendeni gör düğüm yardımı nasıl — unutabilirim ki, yürüdüğüm yolda bana bir ordunun ya-| pamıyacağı hizmeti yaptın ! — Ya sen, — Bebi? Ya sen..! Sen de beni iki kere ölümden kurtardın! — Biribirimize yaptığımız yararlık- lar bizi biribirimize bağlamıştır, dok. torcuğum! Sen de ne cesur ve ölümden yılmaz bir adamsın ya..! Hani o Kristal lokantasında öldürdüğün sivil memuru hatırladın mı? Neydi o geceki cesaretin! Fakat, yakayı ele vermeden ortadan na-| sıl srvıştiğina hâlâ hayret ediyorum doğ rüsu, Sen çok yaman bir adamsın! — Bu cesaretimle İngilterede bir iş bulabilir miyim? — Evyvelâ iyi bir doktorsun! Villâ- mızda bir atelye açarız.. Para kazanır. sın! Maceradan bıkmadınsa, sana Lon- drada parlak bir istikbal daha var..! Mil yonlar kazanabilirsin !. — Ne diyorsun, Bebi, bana milyonlar kazandıracak bir istikbal mi dedin? — Öyle ya, Seni, Londraya gidince, derhal (Entellicens Servis)e prazante ederim. Mühim işler deruhte edersin! — İkinci bir Lâvrens olabilir miyim acaba..? — Lâyrense bu kadar kıymet verme canım| İngilterede yüzlerce — Lâvrens var, Sen de onlardan biri olursun! Ce.| anlıyorum. O birleşeceğiz değil mi bir hürmet uyanıvermişti. Sanki *| bir şehzadeydi... Taca, tahta namf' | bir veliahttı... » Hakikaten de Kızlarağası!... Az 5ei mi bu?., Kızlarağası!... O, her şeydl tarihte!.. Eğer akıllısı, (yahut kurl” zı) olursa yalnız harem dairesini dö'|, A gil, bütün sarayı, bütün devleti pat i mağmın ucunda çevirirdi. Havva, bir an feneri kaldırarak htf kesin gözlerinin içine baktı. Umumi huşuu farketti. |t — Cök şükür... Tehlikeyi atlar* |H , Sözlerime inandılar..., at Diye düşündü. O tkia Bir müddet daha, çocugun yaral&'| $ nı sarıyormuş gibi yaptıktan sönrâ: '| E nu methüsena etti. Derken, beyaz "İ,, çarşafa doladı. : Nöbetçi kızlara döndü: y *i — Haydi, haremağalarına haber V| ) riniz... Bir sedye getirsinler... Bu #) * cuğu kurtarmak için, odama alıp &| | bir tedaviye tâbi tutmam icap ediy? Ancak sabaha kadar uğraştığım dirde onu kurtarabileceğim... p Nöbetçiler bu sözlerdeki şeytanetl” manayı da anlıyamadılar, | Artık, Lokman hekimlikteki üstâf lığma bir mürid gibi kani oldukları | Y nımlarmın emirlerini körükörüne YE| ne getirmek için koştular. çai Yolda Beşir ağaya rasladılar. —- Beşir ağa... Onu hatırladmız mi'| g- Hani, gündüzün Sünbülü sedye ile F| BE tirip yerine yatıran hadımlardan ! İ Beşir cisi! — Hawa hatun, gündüzkü oğlanil| | dasına alacak... Tedavi edecekmi| -Haydi sedyeyi bir arkadaşınla beri i getir.. Beşir: ; — Ben nöbetçi değilim, bilmiyor F| sunuz? - diye surat astı. - Basşka i#| © var benim... Nöbetçileri bulun! ' Fakat, sonra, brdenbire alâkadar') du: A — Havva hatun, gündüzkü oğlani' | davi için odasma mı gönderiyor... — Öyle ya, canım... | İ —Ha.. Ya? | — Ne var? | — Hiç... | — Sedyeyi tağıyacak mısm? — Yok canım... Ben nöbetçi değ g e dedim size.. îşım var, işim vâr.. ' Vapurun dehlizlerinde, kızlar nöt” çi haremağalarını aramıya giderf'” ken, Beşir de, aksi istikamette yllf“ dü. | Mütemadiyen: “— Ya... Ya... Öyle ha?,. Odasif'| — tedavi ha?... « diye söyleniyordü | — Şimdi anlıyorum. Şimdi anlar gibi " < yorum. Ya.. Ya.. Bu isi Havva hâ”| — tertip etmiş öyle mi?.. Şu cin kad', Bütün dünyayı parmağının ucukl döndürüyoör... Ah şu cin kadın... BU | — rarın künhüne nasıl varmalı?... leyi nasıl derinleştirmeli? Dur.. n ma geldi... Tamam... : Hızlı hızlı yürümeye başladı. h Geminin içini ezber bildiği için, © | ta koşuyordu. 4 l — Daha evvel varmalıyım...: " | ı—oylendı. O OB Fakat, ayaklarına birdenbire bif ' me takıldı... Yüzükoyun yere kap*” Suratı yere geldi. İki insan, üzerine çullanxverml& Bir suikaste uğradığını anladı: — | '_ (Devamı Vdf A L * l | ç binde emrine verilmiş binlerce #’ 4 bir çek. İstediğin yere serbestçe F gı | — bilirsin! Hattâ baâna öyle — geliy?” g| — sen taçları bile devirmeğe muvaff4” — | | caksın ! yBIJ | — Ne diyorsun, Bebi? Yer | u devrilecek hangi taclar var? al" TU — Mütarekeden — sonra ı ç kadar çok tac ve talıtlar var Ki — | — Meselâ...? :

Bu sayıdan diğer sayfalar: