Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi "Deniz Kartalı” mın süvarisi Xont Feliks fon Lukner — 5S Pis bir torba saman ve birer battaniye ile indirir, biz bu sundurmalardan birisine hapsedildik “Teşrinisaninin yirmi beşinde adaya lunan Amerikalılar onu Apyadaki Ye- bir Amerikan yelkenlisi yaklaşmış. Bi- zimkiler derhal motörbota koşmuşlar, Lâkin benzin yokmuş. Onlar da fili- kayı yelkenle donatarak ikinci bir fır- sat zuhurunu beklemişler. İkinci yelkenli adaya mutat kulla. nılmış elbise hamulesini getiren “Fal- kon” ismindeki Şili gemisi olmuş. Sü- vari Deniz Kartalı mürettebatmı be - dava Şiliye götürmeyi kabul etmiş. Arkadaşlar, Şilideki Alman tebaasi ve hattâ bizzat Şilililer tarafından pek büyük bir hüsnükabule mazhar ol - muşlar, Alman tebaası efradı ve zabi- tanı htmayeleri altma alarak kendile- 'Tine evlât ve kardeş munmeelsi yap- mışlar. Aziz arkadaşlarıma ve fedakâr efra- Arma karşı çok nazik davranan Şili resmi makamlarma ömrüm oldukça minnettarım. Yeni Zelandaya nakledilirken “Ta- Min,, vapurunda, daha sonra her türlü- sünü görmüş olduğumuz birçok hapis- hanelerde uğradığımız yakışıksız ve namerdce muamelelerden bahsetmek hem faydasızdır, hem de çok uzun gü- irer. Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki, ben ve muavinim Kirşays diğer dört arkadaştan ayrıldık. Onlar Soms İs- land'da feci bir esir hayatı geçirdiler. Bu adada Üsera karargâhmm ku- Mmandanı binbaşı Mathis isminde deli herifin biriydi, Mektepte talebeden bi- Tisine fena muamelede bulunmasından (dolayı cezaen jimnastik hocalığından koğulan bu herif Avustralya hüküme- .4i harbiye nazırı Sir Ceyms Allenin ar- kadaşı olması yüzü suyu hürmetine Hisera karargâhı kumandanlığma tayin #dilmiş.- Kirşaysia bana gelince, motörbotla Tersanesi olan Devonpor'a sevkedildik. Tersane Kumandanı kaptan Kevisk *mahza bizimle karşılaşmamak için hu susi bir mezuniyet almış. Bizi karşılı. yan zabit vekiliyse herhangi bir şikâ- yetimize kulak asmamak için şiddetli emir almış. 'Torpitolar tersanesi Okland mevkii müstahkemine merbuttu. Torpito dai- resinin yanmda münferit bir takım sundurmalar vardı ki bunlar firarilere ve yerlilere hapishane vazifesini görü- yorlarmış. İşte pis bir torba saman ve! birer battaniye ile biz bu sundurma - lardan birisine hapsedildik. Biribirimizden o kadar uzak duru- yorduk ki, görüşmemize ve temas et. memize İmkân yoktu, Lâkin biraz son- yecan içinde bulunduğunu söyledi. Zi- ra “Deniz kartalı,, nm Vilhelmshafen. den kalkıp buralara kadar gelebilece- ğini İngilizlerin bir türlü akılları al madığından bunlar korsan teşkilâtmn csnubi Amerikanm meçhul bir köşe - sinde kurulduğuna iman etmişler. An- laşrlan bizim vatandaşm kedisi iyi Saksonya almancasi biliyormuş! Be - nim de ayi lisana vâkıf olduğumu ya- vaş sesle kendisine söylediğim zaman hikâyesine devam etti. Bu kedinin ve mandolinin sahibi Sa- moa müstemlekemizde muallimmiş ve firara teşebbüs ettiğinden dolayı İrgi- lizler tarafından Üç sene kalebentliğe mahküm edilmiş. , Sarıca adalarının Yeni Zelandalılar tarafından işgalini müteakip Pago “ Pago ismindeki Amerikan arazisine Kaçan vatandaşım hir Amerikan yel - kenlisinin zincirleri arasma saklan - muş ama o zamanlar güya bitaraf bu-' protestolarını kimse dinlememiş, hat- tâ bidayette kurşuna bile dizmekten bahsetmişler ama sonra nedense vaz - geçerek askeri divanıharbe vermişler. Divanıharp de Françi üç sene kalebent liğe mahküm etmiş, Bu süretle bidayette Mont E£- den'de hapsedilen Fran çm elim sergüzeşti Almanyada duyul- muş ve oradaki İngiliz esirlerine mu. kabeleibilmisil jerasma kalkışılınca İn gilizler vatandaşıma karşı yaptıkları zulmü hafifletmek mecburiyetinde kal muışlar. Btrafımdaki nöbetçiler vatandaşı - ma cevap vermekliğime mâni oluyor - lardır. Bir pusla yazarak boş bir tütün tenekesinin dibine yerleştirdim ve bu kutuyu demir parmaklıklı pencereden fırlattım. Lâkin maalesef arkadaşı mm hücresinin yanma dilşeceğine pek uzağa gitti. Bereket versin bir İngiliz neferi kutuyu alıp boş olduğunu gö- rünce onu tekrar kaldırıp atmıya te şebbüs etmişti ki, Franç seslendi: — Arkadaş kutuyu atma, bana ver, Bir işime yarar. İngiliz neferi vatandaşım bu ar- zusunu İs'af etti ve bir saniye sonra yazdığım puslayı okumuş olduğunu bermutat kedisine verdiği nasihatler. den öğrenmiş oldum. Ayni gin zarfında Motuihiye nakle. dildik, Kalebentlik müddeti bitmiş o - Tan Franç da bizim kafileye karışmıştı. ni Zelandalılara teslim etmişler. İsmi Franç Pfeyl olan biçare vatandaşımın (Devamı var) | Macera ve aşk romanı e SN Incebel, bu kumaş yığınına da bir zarif tek bu libas, çalgıcılardan birinin başı Yazan : (Vö-N0) | geçerdi! Ve Hacı bilâlın sakalı ıspazmozlar geçirirdi... Geçen tafrikaların bülâsna: Hacı BUM ismindeki esir taciri ölmüş, yedi gemisinin varisi oğlu bacı Mustafa olmuştur. Haci Büdlin eskiden Opek gü gel bir rakknsesi olan İncebel şimdi, öğ lunun bizmetinde bir hastane halayığı dır, Bu kadın, eski günlerini batırletı yor: *.. Evet metruk... Münzevi.. Kimse yü- Züne bakmıyor... Çünkü zaten yüzüne bakacak kimse yok. Bütün bu âlemin yegâne efendisi bir tek erkektir. Ha- cı Bilâl ölmüştür. Hoş, ölmeden evvel de, İncebeli yüzüstü bırskmıştı ya... Onun modasi geçmişti. Tunanın Karadenize aktığı kıyılar- dan biraz ötede (şimdiki Romanyada) yakalanan ikiz çingene kardeşler, © - nun pabucunu dama attırmıştı. Eskiden, Hacı Bilâl, içki sofrasında kafayı tüssüleyince, avuçlarını şak şak biribirine vurur: — Gelsin İncebel! - derdi, Gerçi, başka rakkaseleri de yok de- ğildi. Fakat bilhassa onu düşünürdü. Ondan zevk duyardı. Sonra, belinin çıplaklığiyle manya «- Ertesi sabah, Prens gözlerini açınca. Vilhelm gözlerini açtığı zaman güneş sarayın tepesinde titreşiyordu. Öğlene kadar o uyumuşlardı. Prens hâlâ sarhoş gibiydi. Başı dönüyordu. Gözlerini oğuşturdu. Sonra birden «sol! omüuzunun dibinde saçları dağınık ye- tan bir kadın gördü. Bu kimdi? Vilhelm uzun boylu düşünmeden, koynunda yatan kadının yüzüne dikkat- Je baktı. Tanıdr., Sevinçle bağırdı: — Nihayet sen de koynuma girdin mi? Prens bu sözleri çok müstehziyane bir tavırla söylemişti. Bereket versin ki, Semra uyuyordu. Bir şey duymadı. Ve prens yavayça ba- $ını kaldırarak genç kızm yürüne baktı: — Ne kadar da gürel mişya!.. Değ- rusu ben bu derece insant kendine çe- ken bir kadmla tanışmamıştar. Semra esneyerek uyandı... Gözlerini açamıyordu. Çeneleri kilitlenmiş gibiydi. Prens: — Merhaba.. Diyerek yüksek sesle güldü. Bu, prens Vilkelmin Türk dostluğu na bir nişane olmak Üzere (öğrendiği yegâne türkçe kelimeydi. Semra: — Bana türkçe selâm veren bu erkek de kimdir? Demek istiyen bir tavırla başını kal- dırdı., — Merhaba prens hazretleri.! Ve elini gözlerine götürerek yüzünü örttü, Semra ilk defa o'gece bir erkek koy- nuna girmişti. — Prensin kollafr arasında demek... diye murıldandı. yattım Vücudunda bir ürperme duydu. Tüy- leri biranda dimdik olmuştu. Kendi keniğne: — Hayır, Hayır. Ben kötü bir kadın değilim. Ve kötülük yapmağa da istida- dım yok. Diyerek tekrar başını yastığa koydu. Prensin de uyumağa niyeti yok değil di. Vücudu çok yorgundu. Fakat, bütün Berlinin tutuştuğu bir kadın, koynunda yatarken, yavaş yavaş aklı başına gelen ve kendini toplayan Vilhelm tekrar na- sl uyuyabilirdi? — Daha uyumak mu (istiyorsunuz? diye sordu. Semra sadece; — Evet. Diye cevap verdi. Prens tekrar sordu: — Birer likör içelim de öyle uyuya- İrm.. olmaz mı? Semra likörün arkasından neler çıka. cağını tahmin ediyordu. — Çok uykum var, prens hazretleri! Müsnade ediniz de biraz daha uyuya- yım. v Dedi. Birkaç saat daha sessiz ve ha- reketsiz kalmayı tercih eğen Semra, ni- hayet yataktan kalkınca ne yapacağını, prense ne söyliyeceğini. Ve (prensin şehvani arzu ve temayüllerine © nasıl mukabele edeceğini düşünüyordu. Wilhelm bu güzel sevgilinin den öptü; — Ben de uyuyacağım, dedi, Hakkı- nız var. Çok az uyumuşuz. Prens biraz sonra horuldamağa baş- Jamıştı. Semranın gözleri kapalıydı. Fa- kat, beyni işliyor ve uyumuyordu. ellerin) Vilhelm yeniden uykuya (dalınca, Semra yavaşça yataktan kalktı. Yüzünü yıkadı. Saçlarını (düzeltti ve giyindi, Pfensin ipekli rob dö şambr: - oyununu bozmadan - soyunurdu.. Hop! başındaki altınları birine. Hop! göğsünün hazinelerini saklıyan mahfa zayı başkasma» fırlatırdı.. Ve, yarı belden yukarsı, bütün zindeliği, bütün dikliğiyle meydanda kalirdr.. Yalnız kalçalarından aşağıda, ipekli şalvarı... Kmalı parmaklar, şimşek gibi bir ha- reketle, bu galvarın bel tarafından bir noktaya dokunuverirdi.. Hop!.. Ayakların etrafında bir kumaş yığını hâsıl olurdu... Raks hâlâ devam edi- İncebel, bu kumaş yığınma zarif bir tekme indirirdi.. Mevzun vücudun bu son ve yegâne libası da, havada u- çar, çalgıcılardan birinin başma geçer- di, Hacı BiJAl, heyecanmdan ıspazmo- za yakalanan sakaliyle: — Var ol, kız!... Var ol kız! - haykırdı. » Haydi göbek tagma!. Göbek taşma büyük leğenlerden bi- rini koyarlardı... Saz heyeti de hama- ma girer, akisler, tannaniyetler içinde fasla devam ederdi... İncebel de, artık vücudunun hiçbir sırrı gizli kalma - dan, göbek taşmdaki tasm içinde... Ayaklariyle, tasta bulunan mayie vu- ra vura oyuna devam ederdi, 'Ta yukarda, hikâyemizin başında, Yemende çıkan bir topraktan bahset. miştik. “Sabun gibi köpürür demiş- tik... diye İşte, tasın içindeki bu madde, suyla kerlerdi... Hacı Bilâl, kılları döğüle döğüle köpürür, rakkasenin #- iskender F. Sertelli — a nı yatağının kenarına koydu. Pencete- nin perdelerini açtı. Güneş bu muhteşem yatak Odasına girince ortalık tam manâsile gündüz ol- Muştu. Semra elekrikleri söndürdü... Pencerenin önündeki (koltuğa otur. du. Koca Berlin şehri arr kovanı gibi işli- yordu. Sarayın önünden başlayan geniş cad- de de büyük bir kaynaşma vardı. İşte bir tabur asker.. Ne muntazam yürüyüşle o gidiyorlar ya. Trampet sesleir prensin yatak odasma kadar yükseliyordu. Semra prensin bu gürültüden uyana- cağını sandı. Fakat, OVilkelm bu sese kendi . horultusile tempo tutuyordu. Hiçbir gürültü onu uyandırmıyordu. Asker trampet çalarak : geçti.. gitti. Ve caddenin sonunda kayboldu. Semra vakit geçtikçe © sinirlenmeğe başlamıştı. Eğer o gece prenses (o Falkenştaynın! artistti, Artistler hassas olur. BU # ziyafetine gitmek mecburiyeti olmasay»! minin havasında, bü aksam gapki dı. Semra yavaşça yatak odasmdan çikip) rip ve gıtıklayıcı bir koku R gitmeyi bile kurmuştu, Oo Ne yaptın ki, Arkadağı Sarıgül'e: vatana hizmet duygusu (onlu her şeye — Bu akşam... - dedi, - Bu akşa y katlanmağa mecbur ediyordu. şeyler oluyorum... Prens Falkenştayn ile dost olduğuna Öl leli öğ çok seviniyordu. Prensesin kocasazdan ln ER - herhalde çok şeyler öğrenecekti, ben A RE N © sesk Beilbdk Türkiyeyi alâkadar) , -; Evet. Bende senin gibi » eden birçok siyasi ve a'keri düşünüyorum... içtimalar yapılıyor, müzakere, münakaşalar olu- yordu. Alman milleti Türkiyeye asker gön- dermek niyetinde olmadığın: açıktan 2- gığa söylüyordu. © (Devams var) yaklarından beline doğru celi Demin düşen şalvarın yerini o ta dı: — Yallah! Yallah?.. El çırpmalar.. Musiki fasir. bütün çcoşkunluğunu bulurdu.. Hav: daha ince, daha rengârenk ve daha kavemetli balonlar uçmıya b İncebel, her ayağını salladıkça, bun dan yirmisi otuzu birden uçardı.. — Yallah!.. Yallah!. Salla | Sallardr ayağmı. — Çalkala.. Çalkala. Çalkalardı tasm içindeki mayt. sabun köpükleri gittikçe yükselirdi... Yarı belini aşardı. G du... Bir köplk raks... Hacı Bilâl, artık dayanamazdı... tiği Kıbrıs şarabının hurması da, mamım sıcaklığıyla başma vur için, çatallaşan sesiyle: — Kızlar! . diye haykırdı: — Lebbeyk! Emret sultanım... — Soyun beni... Yıkanacağım.. Şişman göbeğini kat kat saran İ kuşağmı, çevire çevire çö Gömleğini yukarı, şalvarı aşağı Ç me Yücudiyle, deminki çalâk bir #amet teşkil sderek O cağım!. muhteris ve esrarengiz, devam Hacı Bilâ|, yeşil, yosunlu dişlerin terip sarhoş sarhoş gülümser, bu yığma bakardı. — Geliyorum!... İncebel!. Ker sıkı tut... Kaymıyalım.. - diye ho | danırdı.. Sonra, kremadan yapılmış kub alafranga bir pastaya benziyen leğ* nin igine girer, köpükler arasında K# bolurdu: İç — Yıka, beni. Yıka İncebeli İ diye sesler işittikleri zaman, İ takiler, usulla, sazm arkasını kese ve usul usul uzaklaşırlardı... in kimbilir kaç bin cariyeyi © 'eçirmiş, kimini satmış ve nie iyilerini kendine alıkoymüuş olan Bilâl: erkek sana mukavemet edebilir?.. - ye fısıldardı. Hangi erkek ?.. İşte, aradan pek uzun seneler mediği halde, zavallı kadın, bizmet lâyıklığına kadar düşmüştü... Ve, kek hasreti çekiyordu. Fakat, hayret... Bu akşam, sizi, rinde bir baskalık hissediyordu. — İkimiz de avucumuzu yalıya” kardeş... Geçti bizden geçti, — Halbuki ihtiyarlamış değili5” — Bilâkis, bana en olgun gız gibi geliyor... var) y (Devami — Ne kadınsın sen, İncebel... ri Te ni biz bi