6 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* Z— Y KI Riçart Evelyn Byrd Yazan: Mütekaii Amerikan Amiralı ğ Tufkçeye çeviren A.E. Cenup Kutbuma seyahat Amerikadan cenup kutbuna yüz binlerce meraklı adam haltıra pulları için mektup yollamağa başladı Ruppert, küçük Amerikaya an- cak iki mil kadar yaklaşabilirdi; fa- kat doğrudan doğruya yaklaşma yolu üstünde dimdik bir dağ şeklinde müt- hiş bir buz kütlesi bulunduğu için, buz dağınımn yamaçları boyunca on iki kilometreden daha uzun bir. do- lambaçlı yol açtık. Bir yerde dört metre genişliğinde bir yar vardı, ge- tirdiğimiz telefon direkleriyle bunun üstüne bir köprü kurduk. Buz her gün hareket ediyordu. Biz de yeni yeni yar ve çatlaklar üstüne köprüler kurmak mecburiyetinde kalacaktık. Bu yolun üstünde 400 tondan fazla eşya taşmacaktı. Tam üç hafta geceli gündüzlü taraktörler, köpek kızakları durmadan çalıştılar. Tayya- relerimizden birisi gemiden küçük A. merikaya 26 defa gidip geldi ve en mühim alâtı taşıdı. Taraktörlerin boyuna kaydıkları halde bu buz diyarımda başardıkları iş gerçekten şaşılacak gibidir. Buralar: da taraktör kullanmak bir tecrübe ic” ve cenup kutbunda ilk defa tatbik --| lunuyordu. Bunlar olmasaydı işimi- zi katiyen başaramazdık. Geminin boşaltılmasma Novill memur edilmişti; buz üzerinde hare- kâtm idaresi de Tüne verilmişti. Nak- liyattan Taylor mesuldür. Nakliyat müddeti bizim için kor- kunc bir kâbus oldu. Adamlarımız yoreunluktan disiin bavrlmcaya ka- D dar çalıştılar. Körfezden dışarıya hü- cüm etmekte olan buzlar gemiye bi:- yük tehlike teşkil ediyordu. Körfez buzu bazan hiç haber vermeden bir- denbire çatlıyordu. İki defa adam larımızla malzememiz buz sularma düştüler. Rüzgârla dalgalar deniz cihetir” den geldikçe bizim için daima büyük tehlike oluyordu. Gemiyi buzlara çarpmaktan men için dehşetli güç- lükler çekiyorduk. Gemiden indirilen tayyarelerimizin tekerlekleri yerine Skileri taktık. Her ikisi de doğruca Küçük Amerikaya uçtu. Nihayet Rupperti — boşalttık. Ne yazık ki malzemenin büyük bir kıs- mamı henüz küçük Amerikaya taşrya- mamıştık. Bunlar hain buzların üs- tünde — yatıyordu. Fakat mevsim ilerliyordu ve Runpertin bir an evvel dönüp gitmesi lâzım geliyordu. O- nun buzlar arasında donmasma mü- saade edemezdik. gemimiz Yeni etti. KÜÇÜK AMERİKAYA POSTA 22 Eylül 1933 te Amerika Bir- leşmiş — Cumhuriyetleri posta daire- si ikinci cenup kutbu hatırasımı kut lulamak için 3 sent İkrymetinde kir Zelândaya hareke: 5 şubat 1934 te| 'Postn pulu cıkarmak suüretiyle bizi sereflendirdi. Buma “Kürük Ameri- Fakı) GÜZEL PRENSFS ka pulu,, adı verildi ve küçük Ameri- kada tesis ettiğimiz posta merkezin" den gönderilecek muhaberelere tah- sis olundu. Bu pullarla pullanmıs on binlerce mektup aldık. Muhabere- lerimiz Yeni Zelândaya gönderiliyor, orada gemilerimizden birine aktarma oluyordu. Biz de ayni vasıta ve yol- larla mektup gönderiyorduk. Cenup kutbunda mühsü ibtal e- dilmiş bir mektubu almağa merak!- yüz binlerce kişi vardı. Bunlar Ame- vilkadan hatrra pulu satm alryor, ken di adreslerini yazdıkları zarfa yapıştı- rryor. Bunu ikinci bir zarf içinde istikşaf he yeti adresine gönderiyordu. Bu pul- lar bizim cenup kutbu posta idaresin de ibtal olunduktan sonra sahiplerin» iade ediliyordu. Böylece meraklılar hiç de farkına varmaksızm istiksa' heyetimizin varidatma yardım sure- tiyle bizi himaye ediyorlardı. BİR YENİ KÜCÜK AMERİKA ŞEHRİ! Bu sıralarda doktar — Poulterin nezareti altında eski küçük Ameri kanım çevresinde yeni bir şehir kuru! du. Bu yeni şehir elektrik işiği ve kuvveti, telefon, güzel teçhiz edil- miş bir lâboratuvar, birinci smıf bir hava tarassut istasyonu, Adolf Oks' a voeİyo merkezi ve neşriyat kısmı, eczahane ve klinik, makine daires, ğ aç den geçmek için elektrik cep fenerleri terzilik müessesesi, bir merangozha- ne, üç inekli bir süt ve yağ evi, kö- pek kızakları, taraktörler ve tayayr: lerle mücehhez bir rakliv-t -:" ; | na malik olmakla övünebilirdi. Dün- yanın kuş uçmaz kervan geçmez bu ıssız ve hücra köşesinde 56 kişiden mürekkep bir heyet asri yaşamanın bütün icaplarını yaparak ilmi keşir- lerde bulunmağa uğraştı. Balina körfezinden buzların çö- zülmesi, küçük Amerikanır bile sii rüklenip gitmesi tehlikesini gösterin- ce, derhal muvakkat bir merkez tesis ettik. Ve buna “Ricat kapısı,, adını taktık. Şehrin cenubu şarki istika- bir. --* kilomere uzaktı- ki katı buz tabakası üstünde kurulan ü yeni kam: — en İâzım eşyalerimı-. dan bir kısmımı depo ettik. Küçük Amerikanm kurulmuş ol duğu geniş buz düzlüğü, Balina kör fezinden ancak iki kilometrelik koy buzu ile ayrılmıştı. Koy buzu her an catlrvabilirdi; nitekim 1928 de kü- çük Amerikada — bulunduğumuz ik: vıl zarfında birkaç defa çatlamıştı Balina körfezinin buzları temizlenir te kücük Amerikanım cenhesindeki| kov buzlarma dofru hilcum edince Bizim çok ıkıllıku;ücuk köpek bumununuılmlılutınğmı du. Geceleri saat anda elektrik söndürülüyardu, fakat herkesin ker mahsus küçük bir petrol lâmbası vurdı. Ateşler sönüyaor ve geceleyi kes lnpnm.ııçık!ırıkıyotdu. Kulübelere yol veren kar altındaki tün! Bu! l'!ı. (08,9 kullanılıyordu. 1"1!' küçük Amerika denizde garba ( kal: yüzmeğe başladı. Vaziyetimiz!| tin; ketli bir hal aldı. Şehrin etra! BU yeni yeni çatlaklar peydahlandı mîı tımızdaki buz da ileri geri hart , » geçti. hab Kocaman bir Aysberg — üsli Lo: denizde ilk sabih bir şehir halimi 1 mak da pek kötü bir ün olmryar Fes “Okland ayısı,, nm bize dönme! vakit çok geçitmikti. Soğuk rm birdenbire pek şiddetlenerek çatlaklarını çimentolaması üze rin bir nefes aldım. Tecrübe uç! da “Mavi çelik,, tayyaremizin iç ki adamlara hiç bir zarar ve zin düşüp parçalanması, Peltert — prlan müstacel bir apandisit a tı, ve kliniği tamamiyle yakıp kfl mesi tehlikesini gösteren bir başlangıcından başka kışlık — is vaziyetimizi hadisesiz ikmal ettil (Devamı tli ları | 1 | | l İSARIYORUM —£ Orta okul mezunuyum. Ask mi yaptım. Az bir ücretle yazıcıl hercı:ıynnı-——- -daltiloda bılırı gn Güzel Bandırma oteli sn& V | ! GÜZEL PRENSİS 211 Elbiseleri parça parça, her tarafı peri şan bu kızm.. Yüzü sapsarı olmüş, otu- ruşundan belli ki çok yorgun ve bitkin.. Düşünüyor, korkunç bir hayal — görür gibi oluyordu. Kafasında dönüp gözle- Tinin önünde canlanır gibi olan bu ha- yal korkulmrıyacak cinsten değil ki.. Zavallı Anna!.. “ Evet, bu kızcağız Anna — Paskaldı. Gözleri önünde canlanan hayal de Sile- tire fhuhafızı Ahmet İbrahim paşanın zifaf odasında geçen kanlı facia idi. Ona ağır ve güzel bir gelinlik giydi- rilmiş, süslenmiş, sürülüp — sürüştürül- müsş, sonra da haremağalarının arasında bahçeden geçirilerek paşanın zifaf köş- kline götürülmüştü. Heybetli paşa bu- rada istediği gibi arzusunu yerine geti- rebilecekti. Ortasında, üzeri ipek yatak ve yorgan larla süslenmiş geniş bir karyolanım bu lunduğu muhteşem odaya sokulduğu zaman korkusundan ve uğrayacağı felâ ketten tirtir titremeğe başlamıştı. Hele kendine görülmemiş bir hırs ve şehvet- le bakan iki parlak gözle bileğine yapı- şan iri ve kuvvetli eli gördüğü zaman âdeta kendinden geçmişti. İri ve demir el onu kendine — doğru çekti. Sonra kıskaç gibi iki kol önü ku- cakladı, karyolaya doğru birkaç - adım sürükledi. Homurdanır gibi bir şeyler de söylüyordu. Fakat Anna söylenenle- ri işitedecek halde değildi. Hayatt aye- gâne ümidi, istikbalinin — temeli olan bekâreti mezbahaya sürükleniyordu Kulağları uğulduyor, beyni karıncalarır yordu. Fakat işte tam bu srrada bir mucire oldu. Evet, bit muhakkak bir mucize İ- di: Bir boğa gibi soluyan kıskaç kolların sahibi, Ahmet İbrahim paşa, birden deh şetli bir çığlık kopardı. — Kollar açıldı. Büu haylarışım şiddetinden gözleri falta- şr gibi açıları Anna, iki adım geriye fır- ladı. Gördüğü şey pek korkunçtu: Upuzun boylu, o nisbette de iri yarı, kıpkızıl elbiseli bir Arap odanım ortasın da dimdik duruyordu. Kızıl elbiselerinin yakasında, rozet gibi, üzerinde bir ta- kım yazılar bulunan madeni bir levha parlryordu. İşte paşa, bu adamin görünce çığlığı basmıştı. Annayr bir kıskaç gibi kucak- layan kollarr açılmış, hemen yüzü ko- yun yere kapanmş ve mırıldanmıştı: — Eyvah, mahvoldum. — İstanbulun cellâdı... Sonra Annanm dehşetten donan ba- kışları önünde, kızıl elbiseli dev cüsse Arap, hemen cebinden çıkardığı ipekten bir ipi Silstire muhafızının boynuna ge- çirmiş ve paşaya: — Alçak, hünkârım emirlerine neden itaat etmedin. Sana arka arkaya gönde- rilen iki kördonun manasını anlayama- nt mı? İşte onun manası!.. Demiş ve ipi o kadar — kuvvetli bir sıkış sıkmştı ki paşanın gözleri yuvala rından dışarıya fırlamış, bir kelime bile söyliyememişti. Anna, bu müthiş manzaradan bütün saçlarının dimdik olduğunu hissetmiş, korkusundan pencerenin yanına kacmiış tı. Arabın ipi geren müthiş kollarının kabaran adaleleri elbisenin — üzerinden bile kalın hatlar halinde belli oluvor- du. Anna, Arabın kömlür kadar siyah korkunç sttratınım ortasında — “parlayan iki gözün akı ile biribirine sürtüp gı- cırdayan iki sıra bembeyaz — dişleri de görünce daha fazla dayanamamış, deh- şetinden çıldıracak bir halde — kendini kaldırıp pencereden aşağı atmıştı. Bah çe ile pencere arasında çok yükseklik yoktu. Bunun için Anna, bir tarafı acı- madan düştüğü yerden kalkmış ve sık ağaçlıklar arasında rastgele bir istika- mete doğru koşmuştu. Biraz sonra sık çalılıklara rast gelmişti. Çalılıklarırı v he men arkasnı takiben bir duvar uzanıyor du. Arına çalılrklarla duvar arasında u- zanan dar geçidi takip ederek bir hayli Herlemişti. Ağaçların aralarından süzü- len mehtap bu dar geçidi yer yer ay- dınlatmıştı. Anna, bahçe duvarımın ne- rede nihayetleneceğini endişe ile düşü- nürken birden duvarda küçük bir kapı görmüştü. Bu paşanın konağnımn bahçe kapısıydı. Bu kapı kullanılmadığı için içeriden sürmelenmişti. Anna, kurtuluş ümidile büyük bir gayret sarfederek se nelerdenberi işlemediği için pas tutmuş olan geniş sürmeyi yerinden oynatmış ve biraz sonra da arkasına kadar çekip açabilmişti. Hafif bir gıcırtı ile — önüne birikmiş olan ağaç — yaprakları ve top- raklardan ancak yarısına kadar açılabi- len kapıdn dışarı fırlamış, kendisini bir çayrılıkta bulmuştu. Sol tarafında bulu- nan koruluk ve dağlık kısma doğru koş- mağa başlamıştı. Gecenin ve koruluğun pek az mehtap görebilen karanlığı için de nereye gittiğini bilmeden saatlerce koşmuş, yürümüş, biraz dinlenmiş ge- ne koşmuştu. Nihayet sabaha karşı sık ve geniş bir ormanın içine dalmıştı. Or- manda rastladığı bir kaynaktan doya do ya su içmiş, fecrin ilk ışıklarile beraber uyanan kuşların cıvıltılarını dinlemişti. Biraz sonra yeşillikler — arasında bir köye varmış, burada köylüler kendisine garip nazarlarla bakmışlardı. Orada bir köylü kadından ekmek istemiş, karnını doyurup Sofyaya gidecek yolu sorup öğrenmiş ve gene yürümeğe başlamıştı. Yalnız bu köyde, açlıktan kurtulmak İ- çin, paşanın konağında zifaf odasına* götürülürken parmağına takılmış olan kıyemtli yüzüğü birkaç franga ekmek aldığı kadına satmıştı. Anna, — öğleye doğru ikinci bir köye varmış, orada da yüzüğün parasile karnını — doyurduk- tan sonra gene yola devam etmiş, akşa ma kadar birkaç köy ve nahiye merkezi geçmişti. Nihayet altıncı günü akşamı gece olduğu zaman Sofyanın — ışıkları uzaktan görünmüştü. Yarım saat sonra Sofyanın yarı ka- ranlık sokaklarında, mecali kesilmiş tit rek adımlarla ilerlemeğe başlamıştı. Şaş kın bir halde, gelip geçenlere mümkün olduğu kadar kendini göstermemeğe ça lışarak kuytu ve gölgeli ev kenarların- dan yürüye yürüye bu harap camliin ö- nüne gelmiş ve dinlenmek için avluya girerek mermer taşlardan birinin üzeri ne oturmuştu. Şimdi düşünüyordu: Hayli şidedtle e« sen serin bir sonbahar rüzgârı onu üşüt meğe başlamıştı. Burada ne sığınacak “bir yeri, ne de misafir olacak bir tanıdı Rı vardı. Bir taraftan açlık da bütün şid detile bastırmış, dizlerinde yürüyecek takat brrakmamıştı. Bir çare vardı. ÖO da mensup olduğu konsoloshaneye giderek memleektine gönderilmesini ve himaye edilmesini istemekti. Fakat buna da ce- saret edemiyordu. Çünkü o, memleke- tinde idama mahküm olmamış — mıydı? Şimdi kendi ayağile gidip tekrar sehpa- ya mr çıkacaktı? Böyle bir şey yapmak çlıgınlıktan başka bir şey değildi. Buz gibi esen rüzgâr, bir dan& hava- sırın kıvrak nağmelerini onun kulak- larına kadar getirmeğe başladı. Anna, başını çevirince hayli — ileride, çatıları , cesim afğaçların arasında kaybolan muh teşem bir bina gördü. Çalgr — sesleri, pencerelerinden ışıklar taşan bu bina- dan geliyordu. &

Bu sayıdan diğer sayfalar: