Riçart Evelyn Byrd Cenup Kutbuna seyahat Amerikadan cenup kutbuna yüz binlerce “meraklı adam halıra pulları için mektup yollamağa başladı Ruppert, küçük Amerikaya an cak iki mil kadar yaklaşabilirdi; . fa kat doğrudan doğruya yaklaşma yolu üstünde dimdik bir dağ şeklinde müt- hiş bir buz kütlesi o bulunduğu için, buz dağınm yamaçları boyunca on iki kilometreden daha uzun bir do” lambaçlı yol açtık. Bir yerde dört metre genişliğinde bir yar vardı, ge trdiğimiz telefon direkleriyle bunun üstüne bir köprü kurduk. Buz her gün hareket ediyordu. Bizde yeni yeni yar ve çatlaklar üstüne köprüler kurmak mecburiyetinde kalacaktık. Bu yolun üstünde 400 tondan fazla eşya taşmacaktı. Tam üç hafta geceli gündüzlü taraktörler, köpek kızakları durmadan çalıştılar. Tayya- relerimizden birisi gemiden küçük A- merikoya 26 defa gidip geldi ve en mühim alâtı taşıdı. Taraktörlerin boyuna sr rai halde bu buz diyarında gerçekten şaşılacak gibidir. Barik da taraktör kullanmak bir tecrübe id' ie: Müsli dineribili ZARİ dar çalıştılar. Körfezden dışarıya hü- cum etmekte olan buzlar gemiye bi: yük tehlike teşkil ediyordu. Körfez buzu bazan hiç haber vermeden bir- denbire çatliyordu. İki defa adam larımızla malzememiz buz sularma düştüler. Rüzgârla dalgalar deniz cihetir” den geldikçe bizim için daima büyük tehlike oluyordu. Gemiyi buzlara çarpmaktan men için dehşetli güç- lükler çekiyorduk. Gemiden indirilen tayyarelerimizin tekerlekleri yerine Skileri taktık “Her ikisi da doğruca Küçük Amerikaya uçtu. Nihayet Rupperti o boşalttık. Ne yazık ki malzemenin büyük bir kıs. mını henüz küçük Amerikaya taşrya- mamıştık. Bunlar hain buzlarin ür tünde © yatıyordu. Fekat mevsim ilerliyordu ve Rwvpertin bir an evvel dönüp gitmesi lâzım geliyordu. O. nun buzlar arasında donmasma mii- saade edemezdik. 5 şubat 1934 to gemimiz Yeni (Zelândaya hareke ve cenup kutbunda ilk defa tatbik »-| etti. İunuyordu. zi katiyen başaramazdık. Bunlar olmasaydı işimi» KUÇÜK AMERİKAYA POSTA Geminin boşaltılmasma Novill memur edilmişti; buz üzerinde hare- kâtm ideresi de Tüne verilmişti. Nak- liyattan Taylor mesuldür, Nakliyat müddeti bizim için kor- Adamlarımız kunc bir kâbus oldu. yormnluktan düsün kayılncaye: kus a) 22 Eylâl 1933 te Amerika Bir leşmiş Cumhurivetleri posta daire” si ikinci cenup kutbu hatırasmı kut Tulamak için 3 sent kıymetine kir sere fiendirdi. Puma “Kücük Ameri. GÜZEL PRENSES 'posin pulu crkarmak suretiyle bizi Türkçeye çeviren A.E, ka pulu,, adı verildi ve küçük Ameri- kada tesis ettiğimiz posta merkezin den gönderilecek muhaberelere tah- sis olundu. Bu pullarla pullanmıs on binlerce mektup aldık. Muhabere- lerimiz Yeni Zelândaya gönderiliyor. orada gemilerimizden birine aktarma oluyordu. Biz de ayni vastta ve yol- larla mektup gönderiyorduk. Cenup kutbunda mührü ibtal e- dilmiş bir mektubu almağa o meraki yüz binlerce kişi vardı. Bunlar Ame. »endan hattra pulu satın alıyor, ken di adreslerini yazdıkları zarfa yapıştı” ne, üç inekli bir süt ve yağ lerle mücehhez bir vakliy-* Yiyor. 'erde bulunmağa uğraştı. Bunu ikinci bir zarf içinde istikşaf he yeti adresine gönderiyordu. Bü pul lar bizim cenun kutbu posta idaresin de ibtal olunduktan sonra sahiplerin» iade ediliyordu. Böylece meraklılar hiç da farkma varmaksızm istiken” heyetimizin varidatma yardım sure- bir “ kilome.re uzaktı-| zin düşüp parçalanması, Pelte tiyle bizi himaye ediyorlardı. ki katı buz tabakası üstünde kurulan| pılan müstacel bir apandisit am BİR YENİ KÜCÜK AMERİKA | çu Yeni kam en lâzm eşyalerme| tı, ve kliniği tamamiyle yakıp k ŞEHRİ dan bir kısmm: depo ettik. Bu sıralarda doktor (o Poulterin nezareti altında eski küçük Ameri kanın çevresinde yeni bir şehir kuru! du. Bu yeni şehir clektrik ışığı ve kuvveti, telefon, güzel teçhiz edil müş bir lâboratuvar, birinci smıf bir hava tarassvt istasyonu, Adolf Ok" Sa ewiİyo merkezi ve neşriyat kısmı. ecrahane ve. klinik, makine daires , çük Amerikada Gesi kow.buzl GÜZEL PRENSES terzilik müessesesi, bir merangozha- pek kızakları, taraktörler ve tayeyre yanım kuş uçmaz kervan geçmez bu ıssız ve hücra köşesinde 56 kişiden mürekkep bir heyet asri yaşamanın bütün icaplarını yaparak ilmi keşif. Bolina körfezinden buzl çö zülmesi, küçük Amerikanın bile sü rüklenip gitmesi tehlikesini gösterin- ce, derhal muvakkat bir merkez tesix ettik. Ve buna “Ricat kapısı,, adm taktık. Şehrin cenubu şarki istika- Küçük Amerikanm kurulmuş ol duğu geniş buz düzlüğü, Balina kör fezinden ancak iki kilometrelik koy buzu ile ayrılmıştı. Koy buzu her an! catlıvabilirdi ; nitekim 1928 de kü-| bulunduğumuz iki vwl zarfında birkaç defa çatlamış'ı Balina körfezinin buzları temizlenir! ei ziy rr Elbiseleri parça parça, her tarafı peri| şan bu kızm.. Yüzü sapsarı olmuş, otu- ruşundan belli ki çok yorgun ve bitkin.. Düştntiyor, korkunç bir hayal (o görür gibi oluyordu. Kafasında dönüp gözle- rinin önünde canlanır gibi olan bu ha- yal korkulmıyacak cinsten değil ki. Zavallı Annal., Evet, bu kızcağız Anna (o Paskaldı. Gözleri önünde canlanan hayal de Sile- tire muhafızı Ahmet İbrahim paşanın zifaf odasında geçen kanlı facia idi. Ona ağır ve güzel bir gelinlik giydi- rilmiş, süslenmiş, sürülüp sürüştürül. müş, sonra da baremağalarınm arasında bshçeden geçirilerek paşanın zifaf köş- kine götürülmüştü. Heybetli paşa bu- rada istediği gibi arzusunu yerine geti- rebilecekti. Ortasında, üzeri ipek yatak ve yorgan larla süslenmiş geniş bir karyolanm bu Yunduğu muhteşem odaya sokulduğu zâman korkusundan ve uğrayacağı felâ ketten tirtir titremeğe başlamıştı. Hele kendine görülmemiş bir hırs ve şehvet- Je bakan iki parlak gözle bileğine yapı- şan iri ve kuvvetli eli gördüğü zaman Adeta kendinden geçmişti, İri ve demir el onu kendine (doğru çekti, Sonra kıskaç gibi iki kol onu ku- cakladı, karyolaya doğru birkaç - adım sürükledi. Homurdanır gib! bir şeyler de söylüyordu. Fako: Anna söylenenle- Ti işitedecek halde değildi. Hayatt aye- gâne ümidi, istikhalinin Oo temeli olan bekâreti mezbahaya sürükleniyordu Kulakları uğulduyor, beyni karıncalanı yordu, Fakat işte tam bu sırada bir mucire oldu, Evet, bi muhakkak bir mucize i- at: Bir boğa gibi soluyan kıskaç kolların sahibi, Ahmet İbrahim paşa, birden deh ü Gl şetli bir çığlık kopardı. (Kollar açıldı. Bu haykırışın şiddetinden gözleri falta- şı gibi açılan Anna, iki adım geriye fır- ladı. Gördüğü şey pek korkunçtu: Upuzun boylu, o nisbette de iri yarı, kıpkızıl elbiseli bir Arap odanın ortası da dimdik duruyordu. Kızrl elbiselerinin yakasında, rozet gibi, üzerinde bir ta- kım yazılar bulunan madeni bir levha pariryordu. İşte paşa, bu adamın görünce çığlığı basmıştı. Annayr bir kıskaç gibi kucak» layan kolları açılmış, hemen yüzü ko- yun yere kapanmş ve mırıldanmıştız — Eyvah, mahvoldum. İstanbulun cellâdr... Sonra Annanın dehşetten donan ba- kışları önünde, kiri elbiseli dev cüsse Arap, hemen cebinden çıkardığı ipekten bir ipi Silstire muhafızının boynuna ge- şirmiş ve paşaya: — Alçak, hünkâr emirlerine neden İtaat etmedin. Sana arka arkaya gönde- rilen iki kordonün manasmı anlayama- ğnr rm? İşte onun manası! Demiş ve ipi o kadar (okuvvetli bir sıkış sıkıştı ki paşanın gözleri yuvala rından dışarıya fırlamış, bir kelime bile söyliyememişti. Anna, bu müthiş manzaradan bütün saçlarının dimdik olduğunu hissetmiş, korkusundan pencerenin yanına kscmuş ta. Arabın ipi geren müthiş kollarınm kabaran adaleleri elbisenin (Üzerinden bile kalın hatlar halinde “belli oluvor- du. Anna, Arabm kömür kadar siyah korkunç suratmım ortasında “parlayan iki gözün akı ile biribirine sürtüp gi- ardayan iki sıra bembeyar (dişleri de görünce daha fazla dayanamamış, deh- şetinden çıldıracak bir halde (kendini kaldırıp pencereden aşağı atmıştı. Bah çe İle pencere arasında çok yükseklik yoktu. Bunun için Anna, bir tarafı âcr- madan düştüğü yerden kalkmış ve sik ağaçlıklar arasında rastgele bir istika- mete doğru koşmuştu. Biraz sonra sık çalılıklara rast gelmişti. Çalılıklarınn he men arkasnı takiben bir duvar uzanıyor du. Anna çalıkklarla duvar arasında u- sanan dar geçidi takip ederek bir hayli ilerlemişti. Ağaçların aralarından süzü- Jen mehtap bu dar geçidi yer yer ay- dımlatmıştı. Anna, bahçe duvarının ne- rede nihayetlensceğini endişe ile düşü- nürken birden duvarda küçük bir kapı görmüştü. Bu paşanın konağının bahçe! kapısıydı. Bu kapı kullanılmadığı için içeriden sürmelenmişti. Anna, kurtuluş ümidile büyük bir gayret sarfederek sei nelerdenberi işlemediği için pas tutmuş olan geniş sürmeyi yerinden oynatmış ve biraz sonra da arkasına kadar çekip açabilmişti. Hafif bir gıcırtı le Oönüne| birikmiş olan ağaç (o yaprakları ve top- raklardan ancak yarısına kadar açılabi- len kapıdn dışarı fırlamış, kendisini bir çayrılıkta bulmuştu. Sol tarafında bulu- nan koruluk ve dağlık kısma doğru koş- mağa başlamıştı. Gecenin ve koruluğun pek az mehtap görebilen karanlığı için da nereye gittiğini bilmeden saatlerce koşmuş. yürümüş, biraz dinlenmiş ge- ne koşmuştu. Nihayet sabaha karşı sık ve geniş bir ormanın İçine dalmıştı. Or- manda rastladığı bir kaynaktan doya do ya su içmiş, fecrin ilk eşsk'arile beraber uyanan kuşların çıvıltılarını dinlemişti. Biraz sonra yeşillikler (arasında bir köye varmış, burada köylüler kendisine garip nazarlarla bakmışlardı. Orada bir köylü kadından ekmek istemiş, karnını doyurup Sofyaya gidecek yolu sorup öğrenmiş ve gene yürümeğe başlamıştı. Yalnız bu köyde, açlıktan kurtulmak İ- çin, paşanın konağında (o zifaf odasına evi, kö- ketli bir hal aldı. Şehrin et ; yeni yeni çatlaklar rr geçti. Kocaman bir Aysberg denizde ilk sabih bir şehir mak da pek kötü bir ün oln “Okland ayısı,, nm bize dö: ki adamlara hiç bir zarar İS ARIYORUM mi yaptım. Az bir ücretle 211 götürülürken parmağına takılmış olan kıyemtli yüzüğü birkaç franga ekmek aldığı kadına satmıştı, Anna, O öğleye doğru ikinci bir köye varmış, orada da yüzüğün parasile karnımı (o doyurduk- tan sonra gene yola devam etmiş, akşa ma kadar birkaç köy ve nahiye merkezi geçmişti. Nihayet altıncı günü akşamı gece olduğu zaman Sofyanın (ışıkları uzaktan görünmüştü. Yarım saat sonra Sofyanın yarı ka- ranlık sokaklarında, mecali kesilmiş tit rek adımlarla ilerlemeğe başlamıştı. Şaş km bir halde, gelip geçenlere mümkün olduğu kadar kendini göstermemeğe ça Yrşarak kuytu ve gölgeli ev kenarların don yürüye yürüye bu harap camiin ö- nüne gelmiş ve dinlenmek için avluya girerek mermer taşlardan birinin üzeri ne oturmuştu. Şimdi düşünüyordu: Hayli şidedtle e- sen serin bir sonbahar rüzgârı onu üşüt meğe başlamıştı. Burada ne sığınacak bir yeri, ne de misafir olacak bir tarudı ğı vardı. Bir taraftan açlık da bütün şid detile bastırmış, dizlerinde yürüyecek takat bırakmamıştı. Bir çare vardı. Oda mensup olduğu konsoloshaneye giderek memleektine gönderilmesini ve himaye edilmesini istemekti, Fakat buna da ce» saret edemiyordu, Çünkü o, memleke tinde idama mahküm olmamış mıydı? Şimdi kendi ayağile gidip tekrar sehpa- ya mı çıkacaktı? Böyle bir şey yapmale çlıgınlıktan başka bir şey değildi. Buz gibi esen rürvâr, bir dans havas sının kıvrak nağmelerini onun kulak» larma kadar getirmeğe başladı. Anna, başını çevirince hayli — ileride, çatıları , cesim ağaçların arasında kaybolan muh teşem bir bina gördü. Çalgı | sesleri, pencerelerinden ışıklar taşan bu bina" dan geliyordu. be del Amerika denizde garba ie yüzmeğe başladı. a ve 1 tumuzdaki buz da ileri geri vakit çok geçitmikti. Soğuk hil ko rm birdenbire pek şiddetlen. çatlaklarını çimentolaması ü rin bir nefes aldım. Tecrübe uç da “Mavi çelik,, tayyaremizin İÇİ tar, mesi tehlikesini gösteren bir başlangıcından başka kışlık ii vaziyetimizi hadisesiz ikmal etti (Devamı Orta okul mezunuyum. A her iş we daktiloda bilirin y Galata G, Güzel Bep m “ a2) ko: bat ww ı ve 1