HABER — Akşam postası Tonton amca hasta tavuğu Bir fahişen aşkı Avrupadaydım. Harp seneleri zar- İinda bir nezaret tarafından Viyanaya Bönderilen talebe meyanmda bulunu - Yordum. Mütareke aktedilmiş, yollar kapandığı için tahsisatımızın arkası ke #ilmişti. Pantalonum yamalı, ayakka- İalarım yırtık pırtık bir haldeydi. De- il lik cebimden son (koron) düşmlştü. / | | | | | Ticaret mektebindeki profesörlerden biri beni bir gün çağırdı ve elime bir kitap vererek, bunu, filân sokağın fi- İlân nümaralı evindeki bir kadına gö- türüp teslim etmekliğimi söyledi. li Bir kadına mı? Aman yarabbi, bu kılıkla bir kadma Dasıl görünecetim? Esasen muhterizdim, mahcuptum.. Eski Türk terbiyesinin icabı, kadın - #lrdan fena halde çekinirdim. Şimdi, İltelik bir de, kılığımdan, kıyafetim- den utanıyordum. Lâkin profesörün işini yapmamaz - İik edemezdim ya... İster istemez, yer- İerin dibine geçe geçe, kitabı, adresin! aldığım kadının evine götürdüm. Ah, 0... Ne güzeldi, yarabbi.. Görür görmez Fransızların “yıldı Tım darbesi,, dedikleri aşk ile yandım tutuştum. Fakat hicap, kılıksızlık... Derhal çekilip gitmek istedim. Fa- kat o, tatlı mavi gözleriyle, bir hilm Ve gefkat meleği gibi yüzüme baktı Siyah saçlarımla, esmer tenimle, ve çetrefil lisanımla hangi memleketin ço- cuğu olduğumu bana sordu. — Türküm... - dedim, —'Türk mü... Türk, sahici Türk.. Öy- Je mi?, Beni pejmürde kılığımla salona aldı. Sediri üzerine oturttu. Öğle ve akşam Yemeklerinde bu garip kadının davet- İlsiydim. Hattâ, gece bile onun evinde “kaldım... Çünkü mavi gözlü, siyah keş- yersiz yurtsuz oldu- koyuvermeki istemedi, — Mutlaka gitmeliyim. Dersim var- dedim. — O halde, dersten çıkınca gene bu- Taya gelmeyi vaadediyor musun? — Ediyorum. Msamafih, bu kadına bir daha gö- Tünmek niyetinde değildim. Bana acı- Yorsa, sefaletime rağmen, merhamete ihtiyacım yoktu. Benimle alay ediyor- #4; bu, hiç işime gelmezdi hele... Üç gün sonra kendisinden bir mek- İvp aldım. Birtakım sitemler yağdır: Yor, beni evine çağırıyordu. Gittim. Ge 16 karşı karşıya oturup yemek yedik Benimle birlikte bulunmak galiba o- Rün hoşuna gidiyordu. Fakat ben, o- Nun güzelliği, zenginliği, gefkat ve 10- e, iğ: karşısında adeta muazzep - Halbuki sevgilimin muhabbeti en- dazeyle değidi. Bana karşı duyduğu! Aşkin enginliği fersahlarla ölçülemez. “i. Buluşmalarımız tevali ediyordu. Bir gün, yaşça benden büyük tecrü- beli bir dostuma meseleyi açtım. — O karı alüftenin biridir! - dedi. — Etme yahu! — Vallahi biliâhi alüfte... İşte, sana Si lik bir de yemin... Ben bilmez mi- Min Onun vizitası dört yüz koron- Dili Anladın ya: Kibar orospusu... da tırtıklamasmı iyi bilir. Senin va Türk olduğunu anladı. Paraları ie alamayıp da sonradan hepsini toplu olarak ele geçireceğini etti, Kredi açtı sana.. Vizitası dör- ha korondan sana bir fatura gön- o vi o zaman d&pışacaksm.. Bü-|” raları ona devr İle ipipillâh siv- çi Külâk açıklar kâhyası gbi ortada > Tem Dâhi, orospu insanı sever 167. Onların sanatı bu, ayol? olây a. kadının hakikaten fahişe| iradi li bana ispat etti. o Düştü mü a İçime bir kurt7! O zamanlar pek ağam zim. Fahigelerin de kalbi ol- Mezdim arın Âz sevebileceğin! bil. eğen li dostum ne söylerse İnanı- O, diyordu ki; in Evde, bakarsın bastırıverir.. Dolaplara girer; balkon trabzanlarında asılı ka - lırsir... Böyle bir baskın sahnesini gözönüne getirince tüylerim diken diken oldu. Biltün gece, iki göz iki çeşme ağladım. Ertesi gün sevgilime davetliydim. Sıkı fıkı söz vermiştim. Fakat gitmedim Odamda oturarak vaktin çabuk geçme sini bekledim. Halbuki, - ah! - o kadmı görmeyi öyle istiyordum ki... Derdimi bilen dostlar, beni avutmak üzere, kötü bir meyhane, bir içki âle- mi tertip ettiler. O gece içtim, içtim... Zaten sarhoşken büsbütlin bedmest ol dum.. İçim yanıyordu. (Onun) bahsini açtım.. Alâmeleinnas bir orospuyu methede- mezdim ya.. Binaensleyh zemmettim.. Ona ağız dolusu küfürler yağdırdım. İster medih; ister zem suretiyle olsun. Ondan bahsediyordum ya.. Onun; her- hangi bir şekilde lâfımı etmek yüreği» mi ferahlatıyordu. Ertesi gün benim © na dair neler söylediğimi kendisine derhal yetiştirmişler. Sevgilimden iki satırlık bir mektup aldım. Bu iki sa- tır kadar müessir hiçbir yazı okuma- muışımdır: “Hakkımda söylediklerinizi duydum. Teessilf ederim. Halbuki ben size bü- tün ruhumla bağlanmıştım. Allaha 15- marladık. “Mini” AT dilemek için, hemen “Nini” nin evine koştum. Viyanayı terk ile Buda- peşteye gitmiş... Ben, uzun seneler Avusturyada do- laştım. Nihayet, günün birinde, ayri dığımızdan iki sene sonra, (Nini) ile karşılaşmak müyesser oldu. Ah, o 20 man, bu kadımcağızın halini görmeliy- di. Heyecandan ne hallere girdi, Nasr) çırpındı, nasıl boynuma sarıldı. Ve görmeliydi: Ben-ne, hallere girdim.. Şimdi karı kocayız... Evet, bu eski) fahişe, şimdi, benim karımdır. Zevce. lerin içinde bunun kadar sadığına na- dir tesadilf olunur... Yalnız bir derdim var: Ne ettim de gençliğimin en mtstesna iki senesini, sırf bir ukalâ dünbeleğinin tavsiyesi- ne kapılarak, (Nini) denayrı geçir- dim!.. Buna öyle üzülüyorum ki.. Eğer o eski dostuma şimdi tesadüf edersem hayatta elde ettiği tecrlibele- rin kâmilen yanlış olduğunu ve bir fa hişenin bir erkeği sevebileceğini kendi- sine söyliyeceğim. Ve şayet, günün birinde genç ve tec- rübesiz bir dost bana derse ki: — Bana bir akıl öğret kardeşim. Dün bir aktrisle tanıştım. Hattâ ak- tris bile değil bu: Bar oyuncusu... Bu kadın çok hoşuma gidiyor. Fakat te- reddüt içindeyim: Acaba böyle kadın- Jar erkekleri sevebilirler mi? Ne der- siniz?., Ben genç ve tecrübesiz dostumun bana tevcih ettiği böyle bir suale kar- 5 kendi tecrübeme İstinaden: — Elbette sevebilir! - cevabını ve receğim. - Bu nevi kadmlarm şayanı heyret derecede hasso8 kalpleri var - dır. Sakın bar oyuncusunu istihfaf ot- me Ve onun aşkına nail olduğundan dolayı kendini bahtiyar bil! Genç, benden aldığı bu öğüt üzeri- ne, » memnun - derhal bara koşacak ve sevgilisine izzet, ikram.. Ve ben, şüp- hesiz bir ay sonra şunu haber alaca- ğım: Aktrise âşık olan genç varını yoğu nu bir kadın şapkacı dükkânma yatır. mış. Anasının pırlanta yüzüğünü sat. mış, Babadan kalma evini rehine koy- muş. Şimdi de pokerde kâğıt düzüp hi- İe yaparak bar aktrisine para yetiştir. | mekle meşgulmüş. Bunu işittiğim zaman şöyle bir ce - vap vermem pek muhtemeldir: — Herifin sütü bozukmuş meğer.. Bu işte bar oyuncusunun hiç de kaba- hati yok.. Çünkü ben, bittecrübe bili | rim: Sefakat âleminin kadınlart bir| erkeği ezcatı dil sevebilirler. (Hat - Sür) Iyi ediyor ve... AKŞAM POSTAası IDARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu! İstanbul 214 Telgraf adresi : istandul HABER Yazı işieri telolonu . TAKIŞ idare vellân . : 24379 ABONE ŞARTLARI Türkiye | Enek Senelik 1ao0Mr 409 « 180 Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası Yazan: Niyazi Ahmet 1137 sene evvel bugün 143 sene evvel Fransada bütün kilise — Ebu Abbas camie getirilecek İl bugün ve mabetler kapatıldı — Ya Muhammet, ya Mansur ses- Bu haber bütün Arapları ayak-; leri yükselmeğe başladı. landırdı. 799 yılı 23 ikinciteşrin günü 1137 sene evvel bugün, gizlendiği yerden çıkarılan Ebu Abbas Abdullah, Kü- fe'de camiin önünde belirivermişti Bütün araplar, koşuyor, ellerinden yapışıyor, sıkıyor ve öpüyorlardı. Bu hadise ile Abbasiler, Fatimilere ait olan hilâfet tahtını Emevilerden almışlardı. Abdussefah biat resmin den sonra minbere çıkıp hutbe oku- duktan sonra mesele tamamiyle hal- ledilmişti, Taht elde edildiği gün, hakikatte Emeviler, tamamiyle ortadan kaldı. rılmış değildi. Emevi halifesi 120 binden fazla bir kuvvetle Zab nehri- ni geçerek ilerliyordu. Bu haber Kö- fe'de duyulduğu vakit, bütün Arap- lar seferber oldular. İki ordunun kar- şılaşışı çok kanlı oldu. Abbas asker leri gözleri kamaştıran bir alayla iler liyordu. Süsü sürü kargalar, Emevi- lerin üzerinden uçarak Abbasilerin siyah bayrakları üzerine konuyorlar- dı. İlk hücumu Emevi kumandanı Mirvan yaptı ve Abbasileri püskür*- tü. Fakat bu, Abbasilerin manevi kuvvetlerini sarsmadı. Kumandan- ları bütün askerleri attan indirerek mızrakları yere saplattı. Ondan son Eseri hazırlıyan Emeviler, bu hücumun karşısında duransadılar. Bu hadiseden sonra Emeviler ra- hat b:rakılmadılar. Ölüler mezarlar rından çıkarılıyor, gemikleri yakılı- yordu. Büyükinkılâpta din. Fransa inkılâbı din üzerinde çok | büyuk tesir yapmıştır. Günü gününe tarihte bu mevzua temas etmiştik. Bugün, Pariste dine en büyük darbe vurulduğu günün yıl dönümüne işa- ret ediyoruz. 1793 yılı 23 ikinciteşrin günü, Paris belediye meslisi vekili Şomet, milli meclise şu teklifi kabul ettirdiz * Pariste mevcut bütün kiliseler ve dini âyinler yapılan mabetler d hal kapatılacaktır. Dini karışıklık. lar çıkarsa bundan rahipler ve ruha“ ni memurlar mesul tutulacaklardır. Kilise veya bir mabedin açılmasını istiyenler, şüpheli eşhastan addedile. rek derhal tevkif edileceklerdir., Teklif, Pariste İsa dini aleyhinde. ii ki teşebbüslerin o en kuvvetlisi idi, | Kabul edilir edilmez tatbik edilmeğe || başlanan bu karar, tek bir kilise bes rakmamıştı. Papaslar, ancak kıya- fetlerini terkederek rahat gezebiliyor lardı. i : Nüzhet Abbas —31— VURUŞLAR: Umumiyet itibariyle, kafa vuruş- ları gibi, baflarm pasları da daha zi- yade kısa vuruşlarla temin olunabi- lir. Vuruşların yerden ve ayağın iç kismıyle olması lüzumunu O tekrara| hacet görmemekle beraber, vuruşun taban boşluğu üstüyle yapılan vu. ruşlardan farklı olduğunu da zikret mek faydalıdır. Uzun vuruşlarda ol duğu gibi ayağın burnunu topa tev- cih etmek yerine ayağın burunu topa nazaran 45 derece meylinde bir za- viye teşkil etmeli veböylece topun havaya kalkmaması temin olunmak dır. Bu şekildeki vuruşlar yalnız duran değil; size doğru yuvarlanan! toplara da tatbik olunabilir. Bu tarif ettiğimiz usulde vurüş- lar zaman olur ki tatbiki çok müs- kül bir hal alır. Bittabi istisnai ah- valde muhakkak surette bu usulü tat bik etmek üzerinde ısrar olunamaz Bilhassa hasmı aldatmak üzere aya ğın dışı ile verilen paslardaçok iyi neticeler verebilir. YER TUTMA: Hiç şüphe etmemelidir ki sadere hasım açıklarmı tutmağa gayretle bügünkü futbolda haflarm muvaf- fak olmasına imkân yoktur. Böyte bir tabiye kullanan haf hattı hasım hücumlarını kesmek icin santrhafe o kadar fazla yük yükletmiş olur ki bu oyuncu cok çabuk yorulur ve fay dasız bir hale gelir, Bugün oynanan oyuna nazaran haflar hasım içlerini beklerin hasım açıklarmı tutmaktadırlar. Bunu umu mi bir kaide olarak zikretmekteyiz Yoksa hiç değismez bir tabiye usulu: olarak kabul edecek değiliz. İantrhaf oyununu anlatırken de! ha mufassal olarak yazacağımız veç- hile, hafların hasım iç oyuncularını tutmaktaki rolleri mütemadiyen ve sad:ce bu oyuncuya inhisar etmiye- cektir. Açık hafların yerleri, basım açık ve iç oyuncularının arasında top bu oyuncuların hangisinde ise o» ' na hücum edecek bir mevkide yer | almakır. Bir hasım hücumu #ında haf kendi kalsine doğru biraz daha geriledi mi çok tabii olarak dik- | kati daha ziyade hasım iç oyuncusu» | na inhisar ettirecektir. Çünkü arka» | smduki bek müdafaaya hazırlanmış | ve hasım açığını tutmak üzere yerin den fırlamış olacaktır. Maamafil şunu da © unutmamak lâzımdır doğrudan doğruya marke etmekten mesul olduğu açık oyuncuyu zemin | ve zaman müsait olduğu , takdirde bekin vazifesidir diye serbest b kan bir haf da oyuna karşı büsbi lâkayt hareket ediyor demektir. i hassa iç oyuncudan vzak ve açık © yuncuya yakın bulunduğu zan da aok oyuncunun üzerine giderek iç oyuncuyu beke bırakmak elbette daha akıllı bir hareket olur. Bu i barla da beklerle haflar arasında çok siki bir anlaşma vücuda o getiri olması elzemdir. Hafları en ziy: müşkül mevkie sokn dar bir içinde ağır hareket eden beklerdir. Çünkü bunlar mecbur olmadıkça ve kati bir tehlike baş göstermedikçe mıhlandıkları yerden çıkmamağa tev beli gibi hareket eden oyuncula ki bütün bir cenahın yükünü (yani, hasım açık ve iç oyuncusunu) |. lı hafa yükletmek isterler. Santrhafm hasım açık ve iç oyuncusunu) zeval etmek vazifesinden ayrılmadığı bı günkü tabiyede bütün yük tek bi hafbeke biner ki bu şekilde oyun oy. nıyan bir takım icin de mağlübiye yüzde seksen bir hal alır. i (Devamı var) HABER'in Güzellik Dovtoru Kuponu: