1stı80d niyv — VH Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi al “Deniz süvarisi kartalı” Homt Feliks fon Lukner an Hurma ağaçları arasında bir Alman müs- temlekesi vücut bulmuş oldu. Adaya (Sesil) ismi verildi Dalganın hücumu esnasında güver: tede bulunan herkes başlarma yağan direk ve seren enkazından korunmak için bir kenara gizlenmişlerdi. Sükün ve sllkünet avdet ettikten sonra #tra- fıma bâktım: Yâpayalnrızârm. Acaba bu müthiş felâketten yalnız bir ben imi kurtulmuştum? Şayet böy- leyse buna bir iyi.tali demektense ta- lilerin en felâketli ve geamellisi demek daha muvaffk olacaktı, Bir müddet da ha bekledikten sonra hüzünlü bir sesle baş tarafa.doğru seslendim: — Neredesiniz çocuklar?.. Baş taraftan, hiçbir zaman unuta - miyacağım şu cevap geldi: — Kumandan, geminin zinciri koptu ama, bizleri size bağlıyan kalbi zincir; sapasağlam duruyor! Evet Alman zinciri sağlamdı. Vata- nım nasıl bütün cihanm hücumuna karşı durabildiyse küçücük “kıt'ai a8- keriyem de felâketin hücumuna öyle mukavemet etmişti. Kendi kendime söylendim: : — Evet, bu sağlam kalbi zincir bizi biribirimizden ayırmıyacak ve yurda kadar götürecektir! Şimdi işe başlamak Jâzımgeliyordu. Erzak ve tatlı su mevcudumuzu emin bir yere koymak lâzımdı. Yüz beş ca- nm mukadderatı bu komanyanın mu- küdderatma bağlıydı. Bu erzakm nakli bazı yerlerinde bir metro suyu bulunan daimi akıntılı ka- yalık bir saha tizerinde yapılacaktı. Bu Hibarla tayfanm-ayağı kayarak sık sık düşüyorlardı. Böylece ertesi günü bacakları sıyrılmamış bir tek nefer kalmadı. Bütün gece çalışıldı ve nihas yet elzem olan her şey adaya naklolu- nabildi.: Boş mühimmat kutularına koymuş olduğumuz tatlı suyumuz pek çabuk bozuluyordu. Lâkin bereket ver sin ki dinamitle kayalıklarda birkaç sahrımç vücuda getirebildik. İşte bu suretle hurma ağaçları ara. smda bir Alman müstemlekesi vücut bulmuş oldu. Adanm ortasma dikmiş olduğumuz direğe Alman bandırası çe kildi. Adaya (Sesil) ismi verildi. Artık (Deniz kartalı) nın birkaç kademlik güvertesi yerine birkaç kadem murab- bümda toprak vatanımız kaim olmuş. tu. Adada yüzlerce iriliufaklı kuşlar vardı. Hattâ bazı mahallerde yumur. ta ezmeden bir adım atmanın imkânı yoktu. Adaya muvasalatımız. üzerine korkup kaçan martılar o kadar kalaba. Yıktılar ki bunlar kesif bir sürü halin. de uçarlarken semayı karartıyorlatdı. Tâkin kuluçka kuşlar yumurtaları ü- zerinden bir türlü kalkmıyorlar ve yu- valarmı terketmekten se yumurtaları üzerinde ölmeyi tercih ediyorlardı. Bu| hayvanları koğmak için tüfek atmak bile lâzrmgeliyordu. Diğer taraftan kısmı atammda civcivler teşekkile başlamış olduğundan bunlardan istifa. de edilemezdi. Bu itibarla mahdut bir sahayı te- mizledik ve cilk yumurtaları; denize attık. Bu saha temizlenineo yumurt - lamak Üzere bulunan martı analar bu temiz mıntakaya üşüşerek yumurtladı- lar ve bu suretle cüz'i bir müddet #âr- fmda bol bol taze yumurta ele geçir miş olduk. Geceleri yaktığımız ateşin ışığına yüzlerce iri yengeçler, pavuryalar ge liyorlardı. Erzakımızı emin bir yere koyduktan sonra bir köy inşasına bâş- ladık. O zamana kadar efrad ve sabi- tan hamaklarını ağaçlara gererek açık) havada uyuyorlardı. Bu tarzı hayat! pek şairane olmakla beraber birçok| mahzurları da vardı. Faraza yirmi o tuz metro irtifadan düşen Hindistan-| cevizleri insanm kafasma rasgeldiği| e bir adamr öldürmeye kâfi i- Bunun için evveli büyük bir saha nebatattan temizlendi, Ballayla devir- / diğimiz hurma ağaçları inşaat için lâ- am olan keresteyi bol bol temin edi- yorlardı. Yaptığımız binaların damını yelken bezleriyle örtüyorduk. İlk bina, pek parlak olmadı ama, İ- kinci ve üçüncü kulübelerde: mimar- ik hususunda dev adımlarla terakki ettik. Mimarlıkta esirlerimizden Kap- tan Petersenin tecrübelerinden istifa- deler gördük. Bu zat genç ve güzel ka- rısmın yardımiyle bembeyaz ve nefis bir köşk inşa etti. Bizi binlerce mil deniz üzerinde gö- türmüş olan yelkenler kazadan sonik da başlarımızı soktuğumuz evlerin damlarını örtmek suretiyle bize son derece faydalı oldular. Esirlerin çadır. ları yerlilerin kulübelerinin sol tarafı. na, bizimkiler de sağ tarafına inşa €- dilmişlerdi. Çadırların önündeki sahil Alman köyünün önünden geçtikten sonra sırasiyla Amerikan ve Fransız köylerinin de önünden uzanıyordu. Biz bu sahile (Deniz kartalı plâjı) ismini vermiştik. Burası bilhassa ak- gamları oldukça kalabalık oluyordu. İkametgâh çadırlarından manada er- zak ve komanyaya mahsus hususi ça- dırlarımız da vardı. Ayrıca mühimmat esliha, harita ve seyrisefain malze- mesi, motöre mahsus çadırlardan mâ- ada içinde bir mutfak sobası ve fırın bulunan büyük bir çadırda büyük bir intizamla biz kazazedelere taze ekmek yetiştiriyordu. Telsiz telgraf için küçük bir kulübe inşa etmiştik. İşte bu telsiz yeni (Ro- benson) ların medeniyet âlemiyle ye- .güne temas noktaamı teşkil ediyor. ve hepimizi .günün havadislerinden ha - berdar ediyordu. (Devamı var) p 5 Ti 22 İkinciteşrin — 1936 Macera ve aşk romanı Zenci imam, pösteki döşekte, beyaz kadıf e “Yazan :(vâ-.N yanında lâkayt horuldayınca, zavallı Havv büyük bir yeise düştü Geçen tefrikaların hülâsası: Mühtedi İsveçli bir kadın olan Havva, esir taciri olan kocasından, talfikı selâse “le boşandığı için, yeniden evlenmek & zere, hülle yapıyor, Habeşistan *sahille rinde ihyar o birimammn kulübesine giriyor. — Sen benim Kocamsın.. Neden ör- tüneyim ?.. Günah değil ki?.. Hem şim di postların arasına, senin koynuna geliyorum... — Gel. Gel kızım fakat. — Fakat?. Havva, bütün faciayı, ansızın kav- rar gibi oldu. Yanlış kapı çalmıştı. — Fakat, böyle işte.. Seni sabahle- yin sağ salim iade edeceğim... İsveçli kadm, ağlamaklı bir sesle.. — Niçin ama ya?.. — Çünkü, çünkü imkânı yok.. Ihti- yarladım... Gösterdiğimden de daha — Fakat derler ki zenciler... — Yamandırlar.. Doğru. Ancak gençken. Cenabıhak, birçok insanlara, bahusus zencilere bu hususta pek bü- yük, pek pay'ansız hazineler vermiştir. Zenciler, bu hazinenin kapısını daha Sekiz dokuz yaşında açarlar. Ve saçar lar, saçarlar. Bu israfa servet mi da- yanır?.. Sizdeki erkeklerde sağlamlık bitmeden bizde biter.. İşte böyle katı- riz... Bizim ihtiyarlarm felâketi bun- dadır... Havva, adetâ yalvarmağa başladı: — Niçin'beni red ve tahkir ediyor- sun ?.. Eminim, zenci kadmlarından bik. mışsındır. Onun için böyle Beyi sun.. Halbuki, beyaz kadın.. Bana bak, hislerin değişmiyor mu? İmam güldü: ç — Beyaz kadın... Ben ova alışığım! Filhakjka, senin gibi bir beyaz buralı- lar görmemişler... Beyaz kadın, burala Ta ayak basmamıştır.. Fakat ben Mı- sırda bulundum...'Oradn kaç beyaz kö le ve cariye aldım; bıraktım.. Onun İ- Arkamı dönlüp yatacağım.. Uykum var!, Havva bu geceyi böyle mi geçirede- ğini ummuştu; kara Imam, Kerevetli yataktaki pösteki yorganı başma çek- ti. İsveçli kadm, tombul vücudunu gös termekteki beyhudeliği anladı. Hazin hâzin göğüs geçirerek kocasının yanı- na girdi, i Sağa döndü, uyuyamadı, sola dön- dü, uyuyamadı. Bacaklarını imamınki- lere değdirdi. Zenci, zengin beyaz ta- cirin karısını rahatsız etmemek için, yatağın ta öteki yanma çekildi. “ Ah ne demeğe bu herife razı ol- dum ?.. Bu İklimin gündüzleri ne dere- ©e sıcak oluyor da, geceleri serinleşi- yorsa, demek ki, erkekleri de gençken ateş gibi, fakat ihtiyarlaymca böyle soğuk... Aklından bin türlü delilikler geçi” yordu. Mesel& şu kulübeden fırlamak" Rasgele başka bir kulübeye dalmak... Orada kimbilir ne delikanlılar vardır ve Havvaya, Afrikanın ne öteşin bir aşk ziyafetini çekerler... Hattâ bir aralık, imamın horuldadı.| ğını işiterek yataktan çikti. Kulübe- nin kapısını aralayıp dışari baktı, Ge- miden gelmiş haremağaları kapmın ö- nünde nöbet bekliyorlar... İmkân yok. Hiçbir şey yapılamaz... Birdenbire aklına geldi ki; esasen yalnız çocuklarla ihtiyarlar ve kadın- Jar kasabada kalmışlardır. Bütün deli- kanlılar ve orta yaşlılar, harp ve bas kın için Hacı Mustafa heyetiyle bera- ber gitmişlerdir. i Kaçsa da nafile... Nereye gidecek? Geri döndü... Pöstekiler arasındaki Garson gidince Semra elbisesini de- Giştirdi. Kendisini üstüste davet eden zengin ve kibar müşterilerin bütün tek- liflerini reddediyordu, Semra tiyatro kapından çıkarken, onu yakından O görmek için bekleşen seyirci kalabalığı arasından Oo güçlükle geçebildi. s » .. Alman yüzbaşısı (Fon Ştanke ) ile ilk konuşma... — İstanbuldan yeni mi geldiniz? — Evet. Henüz üş gün oldu. — Bu gece ne kadar mes'udum bik senizi., Ben Türkleri çok (o severim. (Çoban havası)nı (o dinlerken, kendimi Anadoluda sandım. — Ansdolüyu gezdiniz mi? — Evet. Uç kere, Bende İstanbul- dan on gün evvel gelmiştim. -— Dantlarımı beğendiniz mi? — Fövkalâde güzel. Ve o kadar du- yarak okuyor, o derece (o Sanatkârane rakslar yapıyorsunuz ki.. Doğrusu ben şimdiye kadar sizin gibi güzel oryental rakslar yapan artist görmedim. Yüzbaşı Ştanke şampanya Huşti. Garson şişeyi açtı., Kadehleri doldur du. Yüzbaşı kadehini uzatsrek: — Bunu Türkiyenin şerefine rum, dedi. Yaşasın Türkler... Semra: — Ben de Almanlarm şerefine içiyo- rum. Yaşasın Almanlar... Diyerek kadehini dudaklarına götür- dü, ısmarla- içiyö- Siyasetten nefret ederim. Siyasi adamlarla görüşmekten bile korkarım Semra şampanyasını içerken, gözünün ucuyla Alman zabitini tecessüs etmek fırsatını da kaçırmamıştı. Yüzbaşı Ştanke hem mağrur hem de müstehzi bir adama benziyordu. Semra, onun dostluğunun samimiye- tinden şüpheye düşmüştü. Fakat, ken- disine karşı bu derece mültefit davra nan bir adama kurnazca mukabele et- mek gerekti. Yüzbaşınm gözleri dumanlıydı.. Da- ha önceden içtiği de belliydi, * Rakslar, artistler, sahte ve dekorlar- dan sonra mevzuu değiştirmişlerdi. Çok çabuk dost olan Alman yüzba- şısı şimdi Semraya hârp © sahnesinden bahsediyordu. : — Alman orduları her cephede iler- Yiyor, Almanlar ber yerde ve her zaman galiptir. Sizin ordulardan ne haber var? — Bir erkânıharp zabiti olduğunuza bakılırsa, bunları siz benden iyi bilirsi- niz! Bir Türk kadını İstanbulda ne du: yabilir? Biz, daima askerlerimizin mu- zaffer olmasına dua €deriz,. Başka bir şeye aklımız ermez » — Canım, bir kadının elbette birkaç tane zabit ahbab; vardır. Bunlardan in- san harp vaziyetini pekâlâ sorup öğre- nebilir. Memleketini düşünen bir kadın, harp sahnelerinde neler olduğunu, ozdu sunun nerelerde galip, nerelerde mağ- Tüp olduğunu anlamalıdır. Benim ka- rım Alman ordularının nerelerde daha kuvvetli, nerelerde zayıf olduğunu pek ga biir, — Siz zabitsiniz.. Karmıza icap eden malümatı verirsiniz. Ben © genç bir kı- gn, Babam da rabit değil. Esasen si yesetten.nefret ederim, Siyasi adamlar) i Yazan; i iskender F. Sertelli Lin, se sasrasasnammamenssan la görüşmekten bile korkarım. — Enver paşanız çok (sempatik bir devlet adamıdır. Ondan da nefret eder. misiniz? — Ömrümde bir kere yüzünü (bile görmediğim bir adam hakkında hiç bir fikrim yoktur. Alman yüzbaşısı hayretle açtı: — Ne diyorsunuz? Başkumündanmı- am Harbiye nazırnızm yüzünü görme diniz.. Onu tanımıyorsünüz, öyle mi? — Evet.. Neden şaşıyorsunüz? Yat- tığım oteldeki garson bana sizin Başve- kiliniz Betman Holveg'in ksa © boylu ve genç bir adam ölduğunu söyletmişti. Halbuki bü sabah ötelden çıkarken ken- disini gördüm.. Otoya biniyordu, Hem sakallı, ihtiyar bir adamdı, Hem de kı- sa boylu değildi. Büyüklerini ( tarınir yan. yalnız Türkler değil sanırım. Alman zabiti bir polis kafiyesi © gibi Semrayı adam akılik sorguya çekmişti. Ağzından bir söz alamıyacağ'nı ve esa- sen kendisinin bir şey bilmediğini öğ“ renince siyasi konuşmalari- vazgeç. t.. Şampanya kadehini doldurdu: — Memleketimiz! nasr) buldunuz? — Çok güzel. Müze gibi » süslenmiş bir şehir. — Ya temizliği... — Ona hiç diyecek yok. Bunu, İs- tanbolumuzun kirli (o sokaklarını bans hatırlatmak için © soruyorsunuz, değil mi? — Hayır, Bövle Bir nükte savurmak hatırıma gelmedi. Otelde rahat mısı- niz? (Devamı var) ; gözlerini Bütünün 2 zan t yatağına yattı.. Orada ihtiras rap içinde kıvrandı; “— Artık bitti... Her şey bil çin, beyaz değil, mavi olsan bile nafi-| rm beni buradan alarak, tekrar ye götürecekler... Evet, Hacı BW ile tekrar nikâh kıyılacak, faks'|, tan.bir nikâh... Hanım olacağı! kat lâfta bir hanım... Kocam, kadınlarla yaşıyacak... Ve ben, mağalarının, helayıkların ortasi” mür çürüteceğim... Bütün haya lil bırakılmış çocuklarm ye : tuzlamak, sarmakla geçecek... # koşup da menzile varınca $on © teslim eden bir betbahta benzi: Cenuba doğru köştum, fakat işt€ Afrika sahillerinde, bütün kadı! mellerimden mahrum bırakıldır mer adsmların en esmeri bir gayemin cesedi gibi koynumda! yor. Bana karşı lâkâyt, futursuz * duyor..,, Bu düşüncelerle, gam içinde, etti. Afrika güneşi, bir idam df munun hücresini aydınlatır gidi; vanin yattığı kulübeyi aydınla. mam, sabah namazını kıldırmak“ kalkmıştı. Kasabada, müslüman duğu gibi hıristiyanlar ve me de bulunduğu için, muhtelif © mahsus ibadet davetleri, çanlar, naralar ve saz âletlerinden hâsıl sesler, dunlar, ilâhiler biribirine ti. Havva da, yatağın kenarında © rak dus etti: “— Allâhım!... Beni çölde susuz gibi, bu hayatın ortası rakma... Ya canımı al, yahut © s$k menbar ver bana... Gönlüm $* böyle metruk ve münzevi lâyık değilim... Kanıma bu dere“ raret verdin... Onu nasil sönö gim?... Kiminle söndüreceğim 7.» inledi.. Fakat, duası reddolunmuş gibi lübenin kapısı aralandı; İmam göründü. Arkasından, haremağaları.. Ve kapının dışmda da, bir” müslüman zenciler... 4 İmam, onlara dönerek: — Ey Ümmeti Muhammed!,. B rabbülâleminde gahit olun... kâlla aldığım Havva hatunu bü boşuyorum... İradesi elinde ol. dedi, Ve Işte, böylelikle hülle nfi riyordu. Gene dünkü çarşafla, #5 bir çadır yaptılar. Bunun içine * Havva, büyük bir alayı peşinden liyerek sahile kadar © yürütüldü. neş, gittikçe artan hararetiyle, larda “yükseliyor, insanın dami barut gibi yakıyor, beynine reha” riyordu. Havva: a “— Bitti... Her gey bitti. Ebed pishaneme gidiyorum. Bir dah# bir erkek yok. Bari son gecemi, teşem bir zencinin koynunda liklar içinde geçirebilseydim..... 8İ #efleniyordu. — Efendimiz!,. Sandala g Diniz. : Bu tıpkı gözleri bağlı bir mah” “.— Kütüğün önüne geldik. BÜ nuz kesilecek... Kafsnızı di demek gibi bir şeydi. » Fakat, elden ne gelir?... “Yapi” bir şey yok. Havva, itaat etti. Bir sarsıntı... Kürekler şıpırö 1 Sandal gemiye doğru yol alâ Hacı Mustafanın vekili ve gemilerin kaptanı Hadım Reis ile meşhur Gürcü köle, bir fil” Havvanm bulundüğu gemiye kendisiyle halvet olmak istedi kiz — Sultanım. Artık, bütün ya! ve hastaya bakmak için JAzım O'4 let, edevat ve ilâçlarınızı, tuzir. merhemlerinizi ve bulundurmalısınız... Her an kü Talılarr berliyoruz... (Devtme i (1 |