Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- n v N Seceo kazrmların hulâsası; İL , İngtlizler, Türklere hücüma geçmeye Alırlarken, Türkler de ilerlemeye hı"'—'mılaı'ı:ln-. Gilneyi, general geriye Bönderirken küçük — garnizonu teftiş | "tm“im de söylemişti. Gilney harp sa Üzü ayrılıyorum zannile çok h.;lma'w' Fakat garnizona gelince işin ka olduğunu anladı. Türkler Kats daki İngiliz kuvetlerini * dağıttıktan' *Otra onun bulunduğu mevkle kadar da Selmişlerdi. Ne Güneyin, ae de başka 4ranın Katyadaki kuvetlerin — bozuldu ıw haberleri yoktu. Türk kuvetle :?l kendilerine yaklaştıklarını da bil Yorlardı. Bir sabah Gilneyi acele yüz Bit Çağrıtmışt. “Yanıma — gitti. “Ne tttey” diye sormasma vakit kalmadan *kler patlamaya başlamıştı. Gilney " HW sipere-kadar gitti. Orada el WN Vardı. Yüz elli metre kadar uzak Pa hmm Türkler güneşin doğması .F %kuyorıudı. Hücuma geçeceklerdi. Tişi Yanlarımndaki Araplar sabredeme *" ve atılmışlardı. Gilneyin yanında %_*:“h yedi asker yüz Araba — karşı İ ::'klbele gördüler. Devam etselerdi %—m Türkler de çok zaylat ver için biraz dürmak mecburiyetir ::p'“'mılm Fakat bu harpte yarala doğru sisin en son par- U B _a kalktı, bunun ne demek olabi- Boml!lBoml!l.. ğ Shlisalib mu Yazanlar : Ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn GCollins, K e H örrne üf son MuUu Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Thomas delerek leceğini anlamak güç değildir. Kum tepelerinin arkasında saklanan Türk topları, bizi parça parça edeceklerdi. Hakikaten de böyle oldu. İlk mermi üstümüzden uçarak, geri- lerimize düştü.. İkinci mermi kısa gel- di. Bu tam ve mükemmel bir çataldı.. Üçüncüsü muhakkak bizi kucaklamak için tepemizde patlıyacaktı. Fakat bu olmadı. Takviye kıt'alarımız koşarak imdadımıza yetişti; Türkler de ric'a: ettiler. Duedir cehenneminden sağ kurtul - duğum için sevinç içindeydim.. Bı sevincimi hecin devesinden kurtulma mın doğurduğu sevinç gölgede bıraktı. Şef beni, yeni umumi! karargâhımız olan Kantara'da derhal görmek iste - diğini bildirmişti. Kantaraya gittim. Elime bir telgraf tutuşturdu: — Oku ve bana söyle: Bu vak'a ol du mu, yoksa olmak üzere mi? Diye sordu. Telgraf Londradan geliyordu. Bir Alman casusu yakalanmıştı. Ele geçi- rilen vesikaları arasında Fon Eress'in Süveyş kanalına yapacağı yeni taar- ruzdan bahseden bir kâğıt da çıkmış: kâğıtta bu taarruza “Eine grosse Fix- pedition,, deniyordu. Türklerin Katya ve Duedirde muha- rebeyi kolayca terkedivermeleri bana tuhaf görünmüştü. Hattâ takviye kit-| Hi alartmız gelip yetiştikten sonra bile gibi oluyordum. Bu “Büyük taarruz,, değildi. Sadece bizi şurada burada yok lamışlardı. Şefime cevap verdim: — Hayır, vak'a henüz olmadı. Fa- kat bütün emareler çok yakında ola- cağını göstermektedir. Türk hatları gerisinde birkaç uçuş yapmanın tam sırasıdır. Bizim koca oğlanın yüzü sırıttı ve: — Ben insanlarım düşüncelerini oku- masını biliyor musun? Dedi ' Dördüncü ördü kumandanı Cemal paşa erkânıharbiye rölsile Birlikte — _)a_'ıgbele'ıi —- 3 — / 11 tayyarelik bir filo teşkil ediyorduk A Akdeniz kıyısından havaya yükseldik Iki bomba Türk hangarının çatısını İçeride patladı - Türklerin El —Ariş'deki büyük bir tayyare meydanını görmek istiyor- dum. Önce sade bir istikşaf uçuşu yap mayı tasarlamıştım. Fakat Türkler ye- ni Albatroslarıyle gelip Portsaidi bom- balayınca iş değişti! Fazla bir zarar vermediler. Yalnız 20 sivili öldürdüler. İngiliz tayyare Za- bitleri bunu pek de hazmetmek taraf- tarı değildiler. Böylece istikşaf uçu - şum bir akıncılık vazifesine dönüver- di Şarkta ilk ışık görünür görünmez, Vi askerlerini teftiş ederken Dilimize çeviren : A, E. yani şafakla beraber havalandık... Tayyarelerimize yüklediğimiz bomba- larla müthiş bir şekilde ağırlaşmıştık. On bir tayyarelik bir filo teşkil edi- yordük. Akdeniz kıyısından yukarıya doğru uzandık. El Arişin ta karşısında dümenimizi içeriye doğru kırarak motörlerimizi kestik. Türkler geldiğimizi işitmeden 350 metroya kadar alçalmıştık. Tam bu sı- rada bir Türk nöbetçisinin haber ver- mesiyle herkes çadırlarından dışarı fırladı. Makinelitüfeklerle ateş açtılar. Biz de makinelitüfeklerimizi işlettik. Pilot Elton tayyaresine aşağıya dalar gibi bir vaziyet aldırdı. En yakm han- gâra doğru iniyordu. Elton, iki bomba- yı bir arada bırakmıya savaşırken bi- zim sağ kanadımızı bir ateş huzmesi delikdeşik etti. Bom, bom! İki bomba hangarın çatı- sını delerek içerde patladı. Âz sonra alevler göğe yükseldi. Arkadaşlardan birisi de bombasını ikinci bir hangara isabet ettirmiş ve o da tutuşturmuştu. Bunu takip eden hava muharebe - sinde tayyarelerimizin ikisi yandı.. Bi- risinin pilotu olan Tipton yere inme- ye mecbur kaldı. Türkler yetişmeden tayyaresini yaktı. İnip onu kurtara - bilmek ihtimali var mı diye yangınm çevresinde bir müddet daireler cizdik, Fakat bunun imkânı yoktu. Türk ke- şif kolları her yandan koşuşup duru - 124 yenilmemişslerdi. Şimdi meseleyi anlar GÜZEL PRENSES Fakat papaz, ısrar etti: — Böyle düşünmeniz bile günahtır. Haydi kızım. — Kaybedecek vaktimiz Yok. Günah çıkarmadıkça nikâhı kıya- Mam. Nişanlınız biraz beklesin. Siz guı kapıdan elbise odasına gidiniz. Cenabı hakka dua ediniz. Bir iki dakika sonra ben de günahmızı çıkartmaya gelece- ğim, Zingara, bu teklifi hiç hoş görmedi. Fakat Çaresiz razı olmak lâzımdı. An- İnaya: Ü MAĞiniki, odi Rahip efendi bu Nu mütlaka arzu ediyor. Haydi gidiniz de biraz dua ediniz. Bunun zararı değil faydası vardır. Ben burada beklerim. Velev birkaç dakika olsun evlenme- Sinin gecikmesinden memnun olan An- ha bunu fırsat bilerek kaçırmak iste- Medi. Ve kiliseye bitişik — olan elbise Odasının kapısını açarak içeri girdi. Ka- Piyt kapadıktan sonra etrafına bir göz Böezdirdi. Yalnız olduğunu görünce diz Söküp dua etmeğe başladı. Elbise odasının kapıya yakın bir kö- $esinde büyük bir dolap vardı. Bu dola- bin içinde papazların elbiseleri vardı. Nnanın dua ettiği esnada bu dolabın Yavasca kapağı açıldı. Vera dışarı çık- * Ayaklarının ucuna basarak Annaya ,Yaklaştı, Anna, arkasında olan bitenler €n bihaber, derin bir huşü içinde dua €diyordu, _V*'—rı. gürültü yapmamağa çok itina tdiyor, âdeta — nefes bile almıyordu. AÂnnanın başındaki portakal çiçeklerin- ©N Yapılmış olan taç saçlarına bir taş- tarak bile tutturulmuştu. Vera, dik kat edince bunun, bohçacı kadın kılr- Bında Annaya hediye ettiği tarak oldu- Nü anladı. Gözlerini tarağa dikmiş, Ondan bir şeyler bekler gibi bakıyordu. Nihayet büyük bir hiddetle tarağı ya- kalıyarak bastırdı ve dişleri kızın ense- sine batacak şekilde geriye çekti. Tara ğın dişleri Annanın ensesine — hafifçe batmıştı. Âyni zamanda arkadan gelen bu tazyik neticesinde yüzü tavana dön müş, başı geriye yatmıştı. — Bağırmak istedi. Fakat Vera ansızın bir eliyle o nun ağzını sıkı sıkı kapamıştı. Anna, tepesinde gözlerinden — ateşler saçan Verayı gördü. Vera boğuk bir sesle söyledi: — B benim düğün hediyemdir An- na., Yalnız bu hediyem yaşadığın - * ". detçe vücudunda kalacak, mden hiç ayrılmıyacak. Şimdi çıldıracak ve artık T'ünceye kadar çılgın kalacaksın, S:wve diğim bir adamla evlenmek istersin ha. İste intikamımı alryorum... Anna, bü sözleri uykuda — imiş gibi dinledi. Çünkü müthiş bir dermansızlık bütün vücudunu kaplamış, göz kapakla rı ağırlaşmış ve biraz sonra da gözleri kapanarak kendinden geçmişti. Bunu gören Düşes Vera, hemen ka pıyı aralık ederek kapının dışımda bek liyen sadık uşağı Janı çağırd. Uşak Jan kapının karşısındaki ağacın arkasından süratle çıkarak odaya girdi. Elinde bir paket vardı. ona şunları Vera, uşağına talimat verdi; — Bana yardım et de elbisesini çıka ralrm. Biraz sonra kızgın bir deli ola cak... Ö zaman soymak ve müşkül olur. Bir kere ormana götürül se.. Sonra istediği kadar bağırsın.,. Düşes, hemen Annanın başındaki tact çıkardı, Sonra gelinlik elbiselerini soy dular. Bütün büunlar yapılırken Anna, her şeyden habersiz baygın bir — halde yatıyordu, ü zaptetmek ' GÜZEL PRENSE. 121 Maryanka'nın canı sıkılmıştı: — Öteberi alacak paramız yok, dedi. Hem nişanlın bu gibi kadınlara ve di- lencilere aldanmamaklığını tenbih et- medi mi? Anna, gene ısrar etti: — Zararı yok, Ben ufak bir şey satın almadan bu kadının gitmesine razı de- ğilim. Mademki buraya gelmiş, yorul- müş... Bakalım neleri var? Bohçacı kadın bu sözleri işitince ye- rinden kalkıp Annaya yaklaştı. — Garip bir ışıkla yanan siyah — gözlerini genç kıza dikti. Fakat birden irkilerek bir a- dim geri çekildi ve şaşkınlıktan elinde- ki sepeti yere düşürdü. Anna, hemen onu tuttu ve sordu: — Ne oldunuz, hasta mısınız? " Bohçatı kadın şiddetle soluduğu hal de müşkülâtla cevap verdi: — Bir şey değil... Geçti. Benim gibi ağır yükler taşıyanların her zaman baş- larına gelebilecek hafif bir baygınlık... Varol kızım... Bohçacı kadın Annanın kolündan kur tulduktan sonra ona tekrar ve şüpheli bir gözle baktı. Gizlice yukarıdan aşağı süzdü. Sonra elindeki sepeti açarak; — Ne almak isterseniz — bende var, dedi. Sattığım şeyler genç - kızları çok “memnun edecek mallardır. Şu yüzükle- ire, küpelere bakmız, ne kadar da gü- _zel şeyler... - Bu sırada Haryanka da sepetin için- deki güzel eşyaya imrenen gözlerle bak mağa başladı. Anna, sepetin içinden bir yüzük seçerek Maryankaya verdi ve: - — ÂAlınız, dedi. Zingara bu kabil mas raflarrm için bana para vermişti. Ziyanı ,yok yüzüğün parasını ben veririm. Be- inim bir yadigârım olur, Bu esnada bohçacı kadın — mosmor kesilmişti. Bunu gören Anna, — telâşla kadına sordu: — Ne oldunuz? Gene hastalanryorsu nuz galiba. Renginiz morarmış. Bohçacı kadın, —hakikaten sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu. — Kadın, tam Anna Zingaranın ismini söylediği sıra- da birdenbire bu hale gelmişti. Mırılda- narak Annadan bir bardak su istedi. An- na, su getirmek üzere içeriye — girdiği sırada bohçacı kadın Maryankaya sor- du: — Bu kız sizin mi? — Hayır, yeğenimdir. Yarın düğüniü var. — Evinizi niçin donatmış olduğunuzu şimdi anladım. Anlaşılıyor ki epey mat raftan çıkacaksınız, — Ne zararı var? Hepsini güvey ve: riyor. Bizden para çıkmıyacak ki... — Güvey zengin mi? — Şehirde tüczardır, zengindir. — O halde belki ben kendisini tanı- rım. İsmi nedir? a — Zingara, Maryanka, boşboğazlık ederek - tanı- madığı bir kadına — Zingaranın ismini söylediğine pişman olmuştu. — Çünkü Zingara, adının hiçbir yabancıya söy- lenmemesini sıkı sıkr — tenbih etmişti, Fakat bir bohçacı kadına bunu — söyle- mekten ne çıkacaktı. Bohçacı kadın Maryankayı yeğenine böyle bir koca bulduğundan dolayı teb- rik etti ve nişanIrsının kızı sevip sevmes« diğini sordu. Maryanka, — delikanlının kızı çok sevdiğini ve kabil olsa hergün onu görmeden duramadığını söyledi. Bu sırada Anna bardakla su getirdi. Bohçacı kadın suyu içtikten sonra se- petten bir taşlı tarak çıkararak: — Matmazel, dedi. Bakınız şu tarak 'M" ü | “ 3i UU ! kaki (Devamı var) |